Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne bela verdiğimiz gibi, onlara da bela verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı. (Kalem : 68/17-18)
Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından (gönderilen) kuşatıcı bir âfet (ateş) bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi. (Kalem: 68/19-20)
(Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler. (Kalem: 68/21-22)
Derken: Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın! diye fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular. (Kalem: 68/23-24)
(Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler. (Kalem: 68/25)
Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız! dediler. (Kalem: 68/26)
Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız! (Kalem: 68/27)
İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize!" dememiş miydim? (Kalem: 68/28)
Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler. (Kalem: 68/29)
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar. (Kalem: 68/30)
(Nihayet) şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz. (Kalem: 68/31)
Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi (O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz. (Kalem: 68/32)