Dağların Görevi

 

Jeolojinin bulgularına göre, dağlar yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda oluşurlar. Bu tabakalar çok büyüktür ve tüm karaları onlar taşırlar. İki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olan, ötekinin altına girer ve aralarındaki tortu havaya kalkar. Sıkışmış tortuda oluşan büyük kıvrım da, çevredeki bölgeden yükselerek dağları oluşturur. Bu arada, dağları oluşturan çıkıntı, yer üstünde olduğu kadar yer altında da ilerler. Yani dağların gördüğümüz kütleleri kadar, yer altında aşağıya doğru uzanan bir kütleleri de vardır. Dağların bu yeraltındaki uzantıları, yerkabuğunun mağma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller.

Bu açıklamadan da anlaşıldığı gibi, dağların en önemli özelliklerinden birisi, birbirine yaklaşarak sıkışan yer tabakalarının birleşim noktalarında yükselmeleri ve bu tabakaları "sabitlemeleri"dir. Yani dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz.

Öte yandan, dağların inanılmaz kütleleriyle yerkabuğuna yaptıkları basınç, Dünya’nın çekirdeğindeki mağma hareketlerinin etkilerinin yeryüzüne ulaşarak yerkabuğunu parçalamasına da engel olmaktadır. Dünya’nın çekirdek olarak adlandırılan merkez tabakası, binlerce derece sıcaklıkta erimiş maddelerden oluşan bir bölgedir. Çekirdekte meydana gelen hareketler sebebiyle yeryüzünü oluşturan tabakalar arasında ayrılma bölgeleri meydana gelmektedir. Bu bölgelerde yükselen dağlar aşağıdan yukarıya gelen hareketleri engelleyerek Dünya’yı şiddetli depremlerden korurlar.

İşin ilginç yanı ise, günümüzde modern jeoloji tarafından ortaya konulan bu teknik gerçeklerin, asırlar önce Kuran’da haber verilmiş olmasıdır. Dağlardan söz eden bir Kuran ayetinde şöyle denilmektedir:

O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi... (Lokman Suresi, 10)

 Allah Kuran'da bu ayetiyle, aynı zamanda o devirde yaygın kabul gören inanışın batıl olduğunu gösteriyordu. O dönemde birçok toplumda olduğu gibi, ilkel bir astronomi anlayışına sahip olan Araplar, gökyüzünün dağlar sayesinde tepede durabildiğini zannediyorlardı. Bu inanışa göre düz olan dünyanın iki ucunda yüksek dağlar mevcuttu. Bu dağlar gök kubbenin "dayanaklarıydılar". Yani gökyüzünü ayakta tutan birer direk gibi oldukları düşünülüyordu. Bu inancın yanlış olduğu üstteki ayetle kesin olarak ortaya çıktı ve insanlara gökyüzünün "dayanaksız" olduğu haber verildi. Ayrıca dağların gerçek jeolojik işlevi de haber verildi: Sarsıntıları engellemek. Bu konudaki bir başka ayette de yine aynı konu vurgulanmıştır:

Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık. (Enbiya Suresi, 31)

Açıkça görüldüğü gibi Allah, çok yeni elde edilebilmiş olan jeoloji bilgilerini henüz 7. yüzyılda Kuran’la insanlara haber veriyordu. Bu da, Kuran'ın herşeyi bilen Allah katından indirilmiş olduğunun bir başka delilidir.