Kayıp Sinyaller ve Sorumluluk Sahibi Hücreler

 

Retinadan çıkan bir milyon hücreye sahip sinir demeti, görmeyle ilgili bilgiyi elektrik sinyali halinde yüz milyon hücreye sahip görme korteksine taşır. Bu demetteki her sinir uzantısı doğrudan doğruya ağ tabakadan başlamakla birlikte, ışığa duyarlı alana direkt bağlı değildir. Diğer bazı hücreler, görsel bilgilerin kaydedilip görme siniri üzerindeki hücrelere geçirilmesini sağlar.

Bu arada çok ilginç bir ayrıntı karşımıza çıkar. Beyinle göz arasında sinir lifleriyle doğrudan kurulan bağlantılarda kimi zaman kopukluklar yaşanmaktadır. Bunun nedeni bir milyon hatta, her saniye gelen on milyon sinyalden bazısının görme merkezine ulaşamadan beyinde farklı bir bölgeye gitmeleridir. Bu görüntüde kopukluk olmasını gerektirir ancak böyle bir durum söz konusu olmaz. Gözdeki kusursuz sistem sayesinde hiç kopukluk olmadan biz görmeye devam ederiz.

İlginç olan, yanlış adrese giden uyarıların, ulaştıkları yer ile görme merkezi arasındaki hücrelerin yaptıkları aracılık sayesinde tekrar görme merkezine taşınmasıdır. Acaba bu adreslere "yanlış" demek mümkün müdür?

Gerçekte değildir. Çünkü görünüşte yapılan bu hata bizlere son derece büyük bir mucizeyi gösterir. Şuursuz bazı hücreler görevleri olmadığı halde, görme sinyallerini beynin ilgili bölümüne gönderirler. Böyle bir sistemde normalde olması gereken, yanlış yere ulaşan sinyallerin beynin karanlıkları içinde kaybolup gitmesidir. Ama böyle olmaz, yerine ulaşamayan sinyal kaybolmaz. Ulaştığı yerdeki hücreler, sanki bu sinyalin bir görme sinyali olduğunu, gözden geldiğini, görme merkezine gitmesi gerektiğini bilir gibi hareket ederler. Hiçbir mecburiyetleri olmadığı halde gerekli bağlantı ve organizasyonu kurarak uyarının beyindeki görme merkezine gitmesini sağlarlar. Bu sayede, aslında kesik ve parça parça olması gereken görüntüde hiçbir bozulma olmaz.

Acaba aracılık yapan hücrelere bu eşsiz sorumluluk anlayışını kim vermiştir? Evrimcilerin tesadüfen oluştuğunu varsaydıkları bir organı oluşturan milyarlarca hücrenin her biri bu sorumluluk anlayışına yine tesadüfen mi sahip olmuştur? Dahası böyle bir sorumluluk örneği sergileyebilmek için herşeyden önce bu hücrelerin kendi esas görevlerinin haricinde vücutta süregiden diğer işlemlerden de haberdar olmaları, kendi sorumlulukları dışındaki gelişmeleri de an an takip ederek bunları telafi edecek bir kabiliyete sahip olmaları gerekir.

Buraya kadar anlatılanlar görme işlemlerinin birinci basamağını oluşturur. Bu evre birçok bilinmeyeni içerir. Diğer evrelere ait bilinmeyenler de gözönüne alındığında, görmenin gerçek anlamda çözümlenememiş büyük bir muamma olduğunu söylemek çok doğru olacaktır.

Görme üzerine 20 yıl araştırma yapmış olan David H. Hubel ile Torsten N. Wiesel yaptıkları çalışmaları anlattıkları bir makalede şöyle söylemişlerdir:

Bu geniş alana yaygın ve onsuz olunamaz organı anlayabilmek, şimdi de acıklı bir biçimde yetersiz kalmaktadır.19 

Görüldüğü gibi insanın, beyni anlamak için yüzyıllardır sürdürdüğü çaba "acıklı bir biçimde" yetersizdir. O halde tekrar düşünelim: Mevcut teknoloji ve bilgi birikimiyle, yapısını dahi çözemediğimiz, son derece karmaşık ve akıl almaz işler başaran beyin nasıl oluştu? Bu kadar üstün bir yapı kendi kendine, milyarlarca hücre ve bu hücreleri oluşturan trilyonlarca proteinin tesadüfen biraraya gelip her birinin özel anlamı olan trilyonlarca bağlantıyı rastlantılar sonucunda kurmaları ile mi oluştu?

Evrim için daha da içinden çıkılamayan problem, beyni oluşturan milyarlarca hücre ve hücreleri oluşturan milyonlarca proteinin tek bir tanesinin bile tesadüfen oluşma ihtimalinin bulunmamasıdır.