Evrim, Canlılardaki Göç Davranışlarının Hiçbir Aşamasını Açıklayamaz

 

Evrim teorisi canlıların kökenini büyük ölçüde hayatta kalma mücadelesine dayandırır ve bu mücadele sırasında elde edilen küçük tesadüfi avantajların zaman içinde birbirine eklenerek yeni canlılar inşa ettiğini varsayar. Küçücük bir kuşun henüz birkaç haftalıkken hiçbir rehber olmaksızın binlerce kilometrelik bir yolculuğa kalkışması, ancak bu yolculuk için gerekli organ ve davranışlar eksiksiz olarak var olduğunda başarıya ulaşabilir. Dolayısıyla göç için gerekli organ ve davranışların aşama aşama elde edilmesi mümkün değildir. Çünkü gerekli donanıma ve yeteneğe sahip olmayan bir canlının hayatta kalma ihtimali son derece zayıftır. Bir evrimci kaynakta bu durumdan şöyle söz edilmektedir:

Göç sırasında ölüm riski büyüktür; bu riskin gölgesi altında göçün evriminin nasıl gerçekleşmiş olabileceği, göç davranışının hala açıklanmamış bir yönüdür.67

Ancak evrim teorisinin bu çıkmazı, evrimcileri göçle ilgili hayali spekülasyonlar yapmaktan alıkoymamaktadır. Bunlardan en yaygın olanı, buzul çekilmeleri üzerine kurulu senaryodur. Bu senaryo bir evrimci kaynakta şöyle anlatılır:

En yaygın görüşe göre, buzullaşma, göçün evrimini açıklayabilir. Bazıları ilerleyen buzulların ılıman bölge kuşlarını tropiklere ittiğine inanmaktadır. Buzullar çekilince de bu kuşların torunları atalarının evlerine dönüş yaptılar. Diğerleri buzulların tropik bölge kuşlarını ılıman bölgelere yayılmaktan alıkoyduğunu düşünmektedir. Buzullar çekilince bu kuşlar eskiden buzullarla kaplı bölgelere yayılabildiler. Ama bunların torunları atalarının tropiklerdeki evlerine döndüler.68

Elbette bu senaryo son derece gerçek dışıdır. Canlılardaki göç davranışını tesadüfi etkilerle şekillenen kalıtımsal özelliklere bağlayan evrimci izahlarda, çok ciddi çelişkiler sergilenmektedir. Bir canlının DNA'sında kodlu olan bilgilerin çevresel faktörlere uyum sağlaması ya da canlının herhangi bir davranışından etkilenmesi mümkün değildir. Bu önceki satırlarda da açıkladığımız gibi genetik biliminin bilinmediği bir dönemde ortaya çıkan bilim dışı bir mantığın ürünüdür. Örneğin, kuşlarda göçün eski dönemlerde buzulların çekilmesine göre yer değiştirmeyle başladığı tezi, doğru kabul edilse bile, bu davranışın başlangıcı canlının genetik bilgisiyle ilgili olarak öne sürülecek evrimci iddialara hiçbir destek sağlamayacaktır. Çünkü bir kuş türüne ait tüm bireyler ne yönde yer değiştirirse değiştirsin, ne kadar sık seyahat ederse etsin bu durumun söz konusu türün DNA'sı üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Kısacası göç hareketleri canlının DNA'sına bilgi eklemez.

Göç davranışı, eğer tam gerektiği şekilde olmazsa, havyanlar için avantajlı değil dezavantajlı, hatta öldürücü olabilir. Evrimcilerin de ifade ettiği gibi, "göç sırasında ölüm riski büyüktür" ve hiçbir canlının, rastlantısal mutasyonların kendisine mükemmel bir göç davranışı kazandırmasını bekleyecek vakti yoktur. Görüldüğü gibi evrim teorisinin canlılarda göçe dair hiçbir tutarlı açıklaması yoktur. Kalıtımsal olarak aktarılan ve kuşun daha önce hiç gitmediği bir yerin koordinatlarını tespit etmesini sağlayan bu bilginin, zararlı etkileriyle bilinen mutasyonlarla ortaya çıktığını kabul etmek mantık dışıdır.

Göç davranışında ortaya çıkan "planlama" o kadar komplekstir ki, bunun bilinçli bir "tasarım"ın ürünü olduğunu görememek, ancak Darwinist dogmatizmle açıklanabilir. Söz konusu kompleksliğin bir örneği de, göç öncesinde vücutta başlatılan hazırlıklardır. Göçücü kuşlar göçe başlamadan önce, hızlandırılmış bir beslenme temposuna girerler. Bu davranışın amacı, zorlu göç boyunca gerekli enerjiyi vücutta yağ olarak toplamaktır. Bazı kuşlar "hyperphagia" adı verilen bu aşırı beslenme döneminde ağırlıklarını iki misline çıkarabilirler. Hyperphagia, genetik olarak kontrol edilen göç fizyolojisinin bir parçasıdır. Bu davranış oldukça dikkat çekici bir şekilde göçten 2-3 hafta önce -çevredeki besin olanakları tamamen azalmadan önce- başlar. Böylece kuşların uzun bir yolculuk öncesi enerji (yakıt) yetersizliği yaşaması engellenmiş olur. Bu durumun kuş açısından son derece etkili bir tedbir mekanizması olduğu açıktır. Evrimcilerin bu fizyolojik tedbirde rol oynayan tüm moleküler mekanizmaların, kuşun DNA'sında rastlantısal olarak biriken mutasyonlara bağlı olduğunu öne sürerken gösterebilecekleri hiçbir kanıt yoktur.

Göçle ilgili fizyolojik mekanizmalarda evrimcilerin açıklayamayacağı bir diğer unsur da, kuşların hormon seviyelerindeki belirgin değişimlerdir. Bu değişimleri başlatan nöroendokrinal (sinir ve içsel hormon salgılamayla ilgili) mekanizma, gün içinde değişiklikler ortaya koyar, bu da beyin epifizine (beyinde bulunan ve uykuyla ilgili melatonin hormonunu salgılayan bir bez) etki eder ve hipofiz bezini (beyinde bulunan ana hormon bezi) etkiler. Kortikosteron ve prolaktin hormonlarının birlikte çalışarak göç hareketliliğini (zugunruhe) etkilediği düşünülmektedir.69Böyle karmaşık endokrinal (içsel hormon salgılamayla ilgili) süreçlerde rol oynayan hormonların moleküler yapısı, çok özel ayarlanmış bir bütünün uyumlu bir parçasıdır. Değil böyle kompleks sistemlerin, tek bir hormonun bile tesadüflerle ortaya çıkması imkansızdır, buna dair tek bir bilimsel kanıt yoktur. (Detaylı bilgi için bkz. Hormon Mucizesi, Harun Yahya)

Kuş göçünde mutasyonlarla açıklanamayacak bir tasarım örneği daha vardır. Bazı göçücü kuşlar yüksek irtifada uçarlar. Örneğin Anser indica isimli kaz türünün Himalayaların üzerinde 9.000 metre yükseklikte uçtuğu bilinmektedir. Atmosferin bu bölgeleri oksijen açısından oldukça fakirdir. Bu yüksekliklerde uçan kuşların kanlarındaki oksijen taşıma kapasitesi ise yüksek alyuvar konsantrasyonuyla artırılmıştır. Ayrıca göçücü kuşlarda hemoglobin -göçücü olmayan kuşların ve diğer omurgalıların aksine- oksijen taşıma ve bırakma açısından farklılaşan iki formda bulunur. Bu özel tasarım, oksijen yoğunluğu farklılık gösteren irtifalar arasında hareket eden kuşa, bu hareketi sırasında akciğerine girecek oksijen miktarına göre ayarlanabilen oksjien taşıma sistemi sağlar.70 Kuşlardaki bu üstün yetenek ancak vücutlarındaki kusursuz tasarımla birlikte bulunduğunda canlı için bir avantaj oluşturur. Dolayısıyla gerek canlılardaki kompleks tasarım, gerekse davranışlarındaki hayranlık uyandıran yetenekler tesadüflere ihtimal tanımayacak kadar mükemmeldir.