Yumurta Hücresini Karşılamak İçin Yapılan Hazırlık

 

Dört haftalık yaşam periyodunun ikinci bölümüne, yani yaklaşık olarak 14. güne gelindiğinde olgunlaşan yumurta, yumurtalıktan dışarı bırakılır. Artık yumurta hücresinin anne rahmine doğru yolculuğu başlamıştır. Bu yolculuk sırasında döllenirse yeni bir yaşam başlayacak, döllenemezse ölecek ve vücuttan dışarı atılacaktır.

Yumurta hücresi yumurtalığı terk etmiş ve bir yolculuğa çıkmıştır. Ancak geride bıraktığı yumurtalığın içinden ve çok uzaklarda bulunan hipofiz bezinden kendisine büyük bir destek gelir.

Hipofiz bezi, salgılanan yumurtanın yardıma ihtiyacı olduğunu adeta bilir ve LTH isimli özel bir hormon salgılar. Bu hormon kan yoluyla yumurtalıklara gelir ve yumurtalığın içinde bulunan "korpus luteum"a etki eder. Korpus luteum da progesteron hormonu salgılar.

Progesteron hormonu da özel bir tasarım ürünüdür ve çok özel amaçlar için üretilmiştir. Yumurtalıktan hiç dışarı çıkmayan ve dış ortamı hiç göremeyen korpus luteum hücrelerinin ürettiği bu hormon, çok uzaklarda bulunan birçok hücreyi etkilemektedir. Bu hücrelerin belirli bir plan dahilinde hareket etmelerini sağlamaktadır. Bu olay insan bedenindeki yaratılış mucizesinin bir başka örneğidir.

Progesteron molekülleri döl yatağına ulaştıkları zaman, tıpkı östrojen gibi yumurta hücresinin karşılanması için bir hazırlık yapılmasını sağlarlar, bir anlamda östrojenin gücüne güç katarlar.

Progesteron hormonu aynı zamanda içinden salgılandığı yumurtalığın kendisine de etki eder. Yumurtalıktan yeni bir yumurta hücresinin serbest bırakılmasını engeller. Aksi takdirde anne karnında bir embriyo gelişirken, ikinci bir yumurta hücresi de döllenecek ve hem gelişmekte olan embriyo hem de anne açısından çok tehlikeli bir durum oluşacaktır.

Progesteron molekülleri döllenme gerçekleştikten sonra, ikinci bir döllenmenin gerçekleşmemesi gerektiğini, bunun için yumurtalığın faaliyetinin durdurulması gerektiğini nereden bilirler? Yalnızca bir molekül olan progesterona bu özellikleri kim kazandırmıştır? Kuşkusuz bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken son derece önemli konulardır.

Progesteronun bir başka özelliği de hipofizden salgılanan oksitosin hormonunun etkisini azaltmaktır. Bu da bir başka planlama harikasıdır. Oksitosin hormonu daha önce de incelediğimiz gibi doğum yaklaştığı zaman devreye giren ve rahim kaslarının kasılmasını sağlayan bir hormondur. Bu kasılmalar sayesinde bebeğin anne karnından çıkması kolaylaştırılır.

Eğer döllenmenin ilk günlerinde oksitosin hormonu rahim kasları üzerinde etkili olursa, bu kasılmalar anne rahmine tutunmaya çalışan döllenmiş yumurtayı dışarı atacak ve gebelik hiçbir zaman gerçekleşemeyecektir. Bu aşamada devreye giren progesteron hormonu oksitosin hormonunun etkisini ortadan kaldırır ve döllenen yumurtanın vücuttan atılmasını engeller. Progesteron hormonu şaşırtıcı bir şekilde oksitosin hormonunun etkisini ortadan kaldıracak bir tasarıma sahiptir.

Şimdi tekrar düşünelim. Progesteron yumurtalığın içinde bulunan hücreler tarafından üretilmiştir. Oksitosin hormonu ise yumurtalığa çok uzak bir yerde, kafatasının içinde bulunan hipofiz bezinden salgılanmaktadır.

Progesteronu üreten hücreler, oksitosin hormonunun varlığını nereden bilirler? Oksitosin hormonunun, rahmin kasılmasına neden olacağını ve bu durumda döllenmiş yumurtanın dışarı atılacağını kimden öğrenmişlerdir? Hangi akıl ile bu olaya engel olmak için progesteron molekülünü tasarlamışlardır?

Şüphesiz bu olayda görülen planlama, bu planlamayı yapan bir aklın varlığını gösterir. Ve bu planlamanın yapılabilmesi için insan vücuduna ait bütün detaylara ve bilgilere hakim olunması gerekmektedir. İnsanı bütün özellikleri ile yaratan Allah, progesteron-oksitosin mekanizmasındaki uyumu da en ideal şekilde yaratmıştır.

Progesteron hormonunun bir başka özelliği daha vardır ki, bu özellik insanın kendisini yaratan Allah'a karşı olan acizliğinin bir başka delilidir.

Döllenmiş bulunan yumurta hücresi, rahim duvarına ulaştığı ve burada büyümeye başladığı anda anne vücudu için bir yabancı konumundadır. Anne vücuduna ait savunma hücrelerinin, bölünmekte ve büyümekte bulunan hücre topluluğuna saldırmaları kaçınılmazdır. Bu saldırı insan hayatını daha başlamadan bitirecek ve gebelik hiçbir zaman gerçekleşemeyecektir.

Ancak progesteron hormonu savunma sistemi hücrelerinin rahim duvarında bulunan zigota saldırmalarını engeller. Bu da çok şaşırtıcı bir olaydır. Progesteron birçok görevinin yanında, bir de gelişmekte bulunan hücre topluluğunu saldırılardan korumaktadır. Şüphesiz bu olay, progesteronun çok üstün bir akıl, yani Allah tarafından  yaratılmış olduğunu bir kez daha gösterir.

Progesteronun salgılanması daha önce de belirtildiği gibi dört haftalık dönemin ikinci bölümünde gerçekleşir. Bu zaman diliminde eğer döllenme gerçekleşmezse, kanda bulunan progesteron ve östrojen miktarı hızla düşer. Yeni bir insana hayat vermek için yapılan hazırlıklara şimdilik gerek kalmamıştır. Bu hazırlıklar (döllenecek yumurtayı beslemek için rahim duvarında çoğalan kılcal damarlar) vücuttan atılır ve bu kadınlarda aybaşı olarak bilinen durumu meydana getirir.

Dört hafta sonra hipofiz bezinin FSH hormonunu salgılaması ile yumurtalığın içinde yeni bir yumurta hücresi olgunlaşmaya başlar. Böylece dört haftalık yeni bir hazırlık dönemi başlamış olur.