HÜCRENİN KOMPLEKS YAPISI TESADÜFLERLE AÇIKLANAMAZ

 

…hücrenin, en başından itibaren şaşırtıcı derecede kompleks ve birbirlerine bağımlı tüm parçaları ile birlikte var olması gerekir.

Dr.David Rosevear

 

Pek çok bilim adamı hücrenin kompleks yapısını, gerçekleştirdiği bilgi ve plan gerektiren işlemleri tarif edebilmek için birtakım benzetmelere başvurur. Kimileri hücreyi özel olarak tasarlanmış uzay gemileriyle, kimileri en gelişmiş şehir merkezleriyle, kimileri ise en teknolojik ortamdan bile daha ileri düzeydeki laboratuvar ortamlarıyla karşılaştırırlar. Ancak her defasında bu benzetmelerin ardından, hücrenin tüm anlatılanlardan çok daha kompleks olduğunu ifade ederler. Cambridge Üniversitesi'nde zooloji profesörü olan W. Thorpe hücrenin kompleksliğinden şöyle söz eder:

Son 10-15 yıl içinde hayatın kökenini açıklamak için yayınlanan birbirinin kopyası tüm spekülasyonlar ve tartışmalar, çok basit bir mantık yürütüldüğünü, bunların pek bir ağırlık taşımadığını gösterdi. Bu problem hiçbir zaman olmadığı kadar çözümden uzaktır... Tek bir hücrenin bile kökeni bundan pek kolay olmayan bir problemdir. Herhangi bir hücre çeşidi bile, insanoğlu tarafından tasarlanabilen herhangi bir makineden hayal edilemeyecek kadar karmaşık bir "mekanizmaya" sahiptir. Bu bulmacaların herhangi birinin nasıl çözüldüğü hakkında elimizde gerçek bir ipucu bulunmamaktadır...7

Darwinistlerin, hayatın başlangıcı ile ilgili olarak yaptıkları açıklamalara baktığımızda, tesadüfen oluşmuş sözde ilkel bir hücrenin, zaman içerisinde yine tesadüflerin etkisiyle bugünkü özelliklerini kazandığından bahsettiklerini görürüz. Ancak bu mantıksız iddialarının kaçınılmaz bir sonucu olarak büyük çelişkilere düşerler. Örneğin hücrenin öyle özellikleri vardır ki, bu özelliklere sahip olmadan bir hücrenin canlı kalması mümkün değildir. Üstelik hücre, bu kompleks özelliklerin tesadüfen evrimleşmesini bekleyemez. Dolayısıyla hücrenin ne evrimcilerin hayalindeki gibi ilkel olması, ne de aşama aşama evrimleşmesi mümkün değildir. Nitekim hücrenin oluşumunda böyle bir gelişim sürecinin olmadığı bugün evrimcilerin de kabul etmek durumunda kaldıkları bir gerçektir. Evrimci biyolog Hoimar von Ditfurth bunu şöyle itiraf etmektedir:

Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ıstırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı. Bugünkü bilgilerimiz, evrimin genel ilkesinin burada gerçekleşmediğini; ilkel hücrenin gelişe gelişe nihayet çekirdekli, organlı hücreye dönüşmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını göstermektedir.8

Ancak bütün elemanları ve özellikleriyle eksiksizce var olduğu takdirde hücrenin canlılığından ve işlevlerini yerine getirebilmesinden söz edilebilir. İngiltere Kraliyet Kimya Derneği'nin bir üyesi olan kimyacı Prof. David Rosevear, hücrenin bir bütün olarak var olduğunda işlev göreceğinden şöyle bahsetmektedir:

Moleküler biyolojinin ilerlemesiyle birlikte, Oparin ve Haldane zamanından beri, hücre artık basit olarak görülmüyor. Canlı hücre zarı, belli bileşiklerin hücrenin içine alınmasını veya hücreden dışarı çıkmalarını sağlar. Hücre zarı basit bir yarı-geçirgen zar değildir. Hücrelerin içinde tüm canlının yapısı ve fonksiyonları ile ilgili bilginin saklandığı nükleik asitler bulunmaktadır. Ayrıca hücrede proteinleri üreten ribozomlar bulunur. Bu proteinler nükleik asitlerin kompleks mekanizmasının yapılmasında kullanılır ve çok sayıdaki çeşidi ile her birinin özel bir işlevi vardır. Hücrede ayrıca enerji (ATP) üreten mitokondri bulunmaktadır. Bu parçaların her birinin kompleksliği muazzamdır... Bu parçalar tek başlarına var olamazlar, hücre de bunlardan birinin eksikliğinde var olamaz... Bu nedenle hücrenin, en başından itibaren, şaşırtıcı derecede kompleks olan ve birbirlerine bağımlı tüm parçaları ile birlikte var olması gerekir. Parçaların milyonlarca yıl içinde aşama aşama biraraya gelmesi ile oluşması -evrimleşmesi- mümkün değildir.9

Hücrenin varlığını devam ettirebilmesi için sahip olması gereken özelliklerden bir tanesi de hücrenin "tehlikeyi ayırt edebilme" özelliğidir. Böyle bir yeteneğe sahip olmayan hücrenin var olduğunu farz etsek bile, canlılığını sürdürmesi mümkün değildir.

Bir evrimci kaynakta bu zorunluluktan şöyle söz edilir:

Canlı sistemler, varoluşlarının ilk saniyesinden itibaren doğal çevre ve ortamlarının çeşitli özelliklerini birbirlerinden ayırt edebilmelerini sağlayan bir beceriyle donanmış olmalıydılar. Canlılar, madde özümseme süreçlerini ayakta tutmaları için kaçınılmaz olan yeteneği, bağımlı oldukları çevre etmenlerini tanıyıp ayrımsayabilme, bir anlamda bunları öğrenebilme ve fark edebilme yeteneğini taşıdıkları ölçüde ve taşıdıkları sürece hayatta kalabilmiş, yaşayabilme becerisini gösterebilmişlerdir. Bu çevre etmenlerini (söz gelimi şeker ve protein gibi enerji sağlayıcı büyük molekülleri) kendileri için yararsız, hatta tehlikeli ve zararlı olanlardan herhangi bir biçimde ayırt ederek, onları seçebilmek kaçınılmaz bir zorunluluktu, çünkü söz gelimi bu zararlı etmenler "zehir" etkisi yapıp hücrenin madde özümseme süreçlerini bloke etmekte, bu süreçleri rayından çıkarmaktaydılar.10

Görüldüğü gibi bir hücre ancak kendisi için zararlı ile yararlıyı ayırt etme yeteneğine sahip olduğu sürece varlığını sürdürebilir. Bu yetenek ile ilgili olarak şunu hatırlatmakta yarar vardır: Yukarıdaki satırlarda kullanılan üsluba dikkat edilecek olursa hücrelerin seçme, fark etme, ayırt etme, öğrenme, ayıklama gibi yeteneklerinden bahsedildiğini görürüz. Düşünme, akletme ve bilinç sahibi olmayı gerektiren bu eylemleri şuursuz hücrelerin tesadüflerin etkisiyle kazanmalarını bekleyen Darwinistler, bu mantık dışı durumu kasıtlı olarak dikkate almazlar. Tesadüflerin tüm çelişkileri bir şekilde çözümlediğine inanırlar. Tesadüfü, her kapıyı açan, her zorluğu aşan, herşeyi en ince ayrıntısıyla planlayan muazzam bir güç zannederler. Bu, kuşkusuz batıl bir inançtır.

Hücredeki üstün akıl karşısında evrimcileri çıkmazda bırakan pek çok konu vardır. Örneğin şuursuz atomlar tesadüfi birleşimlerle nasıl olup da son derece şuurlu işlevlere sahip hücreyi meydana getirmişlerdir? Evrimciler, hücrenin doğada zaten kendiliğinden gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar sayesinde ortaya çıktığını iddia ederler. Oysa hücredeki her detay bir plan ve düzen dahilindedir; bu düzende tesadüfi etkilerin yeri yoktur. Her detay üstün bir bilincin varlığını göstermektedir.

Bu konuyu detaylı olarak inceleyen ünlü İngiliz bilim adamı Fred Hoyle'un aşağıdaki açıklaması, son derece aydınlatıcıdır:

Eğer gerçekten maddenin içinde, onu yaşama doğru iten bir iç-prensip olsaydı, bunun bir laboratuvarda kolaylıkla gösterilebilmesi gerekirdi. Örneğin bir araştırmacı, ilkel çorbayı temsil eden bir yüzme havuzunu deney için kullanabilirdi. Böyle bir havuzu istediğiniz her türlü cansız kimyasalla doldurun. Ona istediğiniz her türlü gazı pompalayın ya da üzerine istediğiniz her türlü radyasyonu verin. Bu deneyi bir yıl boyunca sürdürün ve (hayat için gerekli olan) 2000 enzimden kaç tanesinin sentezlendiğini kontrol edin. Ben size cevabı şimdiden vereyim ve böylece bu deneyle zamanınızı harcamayın: Kesinlikle hiçbir şey bulamazsınız, belki oluşacak birkaç amino asit ve diğer basit kimyasal maddeler dışında.11

Evrimciler tarafından en "ilkel" hücreler olarak kabul edilen bakteriler bile, burada bahsettiğimiz şuurlu özelliklere sahiplerdir. Kendisi için zararlı olanla yararlı olanı ayırt etme özellikleriyle hiçbir zaman basit olarak isimlendirilemezler.

Evrimci bir yazar, bu konuda şu itirafı yapmaktadır:

İlkel hücrelerin, türlerin kökeni için başlangıç noktası olduğu konusundaki yaygın fikir gerçekten de hatalıdır. Bu hücreler hakkında işlevsel olarak ilkel olan hiçbir şey yoktur. Bu hücreler günümüzdeki suretleri gibi aynı biyokimyasal ekipmanı içermekteydiler. Peki daha sonraki hücreler nasıl ortaya çıkmıştı? Bu soruya verilecek tek anlamlı cevap, nasıl olduğunu bilmediğimizdir.12

Araştırmacı yazar Howard Peth de basit hücre diye bir kavramın olmadığını şöyle dile getirir:

Eskiden hücrenin bir çekirdek ve sitoplazma 'denizi' içindeki diğer parçalardan meydana geldiği düşünülmekteydi. Fakat hücre içinde büyük alanlar boştu. Şimdi ise bir hücrenin gerçekten 'kovan gibi olduğu' yani hücrenin ve onu barındıran bedenin hayatı için gerekli olan önemli işlevsel birimlerle dolu olduğu bilinmektedir. Evrim teorisi hayatın 'basit' bir hücreden geliştiğini varsayar, fakat günümüzde bilim basit hücre diye bir şey olmadığını göstermektedir.13

Hiç şüphesiz bilim adına ortaya çıkan Darwinistler, bilimin, iddialarını geçersiz kılacağını tahmin etmiyorlardı. Elektron mikroskobunun, genetik biliminin olmadığı 1800'lerde, hücrenin kompleks yapısı hakkında kimse bilgi sahibi değildi. Dolayısıyla cehaletin verdiği imkanlarla yaşamın rastlantıların eseri olduğu iddiası bir süre için insanları yanıltabildi. Ancak günümüzde bilim ve teknoloji hücrenin son derece kompleks bir tasarıma sahip olduğunu göstermiştir. Hücrenin bu yapısı öylesine komplekstir ki, bilim adamları tüm çabalara ve gelişmiş imkanlarına rağmen, hücre gibi bir yapıyı elde edememişlerdir.

Bilinç ve akıl sahibi insanlar tarafından -her türlü imkan ve teknolojiye rağmen- suni olarak yapılamayan hücrenin, tesadüf eseri oluşmasını beklemenin anlamsızlığı açıkça ortadadır. Evrimciler bu çelişki karşısında zaman kavramına sığınarak, milyonlarca sene içerisinde bunun mümkün olabileceğini savunurlar. Ancak ne kadar zaman verilirse verilsin, gelişigüzel etkilerin neticesinde belli bir düzen taşıyan, akıllı, şuurlu hareketler sergileyen, bilgi sahibi bir yapı meydana gelmesini beklemek hayal kurmaktan farksızdır. Zamanın ne bilinçli bir tasarım yapma ne de farklı tesadüfleri "deneme yanılma" yoluyla eleyerek, "şu oldu, bu olmadı" gibi bir karara varma yetisi yoktur. Avustralya Bilim Akademisi'nde görev yapmış olan biyolog Prof. Michael Pitman de zamanın, evrimcilerin beklentilerinin tam tersi etkilere sebep olacağını şöyle açıklamaktadır:

Zamanın hiçbir faydası yoktur. Canlı bir sistemin dışındaki biyomoleküller zamanla çözülmeye eğilimlidirler, yapılanmaya değil. Biyomoleküllerin tümü çoğunlukla birkaç gün dayanacaklardır. Zaman kompleks sistemleri ayrıştırır. Eğer büyük bir kelime (bir protein) ya da bir paragraf tesadüfen meydana gelmiş olsa, zaman onu bozmak için işleyecektir.14