SONUÇ

 

Kitabın önceki sayfalarında, canlı hücresinin içinde meydana gelen pek çok şaşırtıcı, hatta mucizevi olayı inceledik. İncelediğimiz her aşama bize gösterdi ki, tek bir hücre, hatta tek bir protein bile son derece karmaşık ve planlı bir yapıya sahiptir; dolayısıyla bunların hiçbirinin, evrimcilerin iddia ettiği gibi "tesadüfen" oluşmuş olması mümkün değildir. Tesadüf, ancak karmaşa, bozukluk, düzensizlik ve hata doğurur, ortaya hilkat garibeleri çıkarır. Hücrenin ve canlılığın diğer tüm aşamalarındaki muhteşem uyum, düzen, denge, başarı ve estetik ise, bizlere tüm canlılığın bilinçli ve kusursuz bir yaratılışın ürünü olduğunu göstermektedir.

Kısacası, incelediklerimiz, evrim teorisini tartışma götürmez bir biçimde çökertmekte ve "türlerin kökeni"nin yaratılış olduğunu ispatlamaktadır.

Ancak incelediklerimizin bize gösterdiği gerçek bundan ibaret değildir.

Eğer hücre ya da canlılığın diğer aşamaları sabit ve durağan olsalardı, üstteki noktadan daha ileri gidemezdik. Oysa incelediğimiz tüm parçacıklar; hücreler, DNA'lar, ribozomlar, mitokondriler, virüsler, enzimler ya da hormonlar, son derece aktif varlıklardır ve hayret verici işleri başarıyla yürütmektedirler. Dolayısıyla, bizim "akıl" diye tarif ettiğimiz şeye, yani; düşünme, analiz etme, karar verme gibi yeteneklere sahiptirler. Dahası, bu "akıl" insanların sahip olduğunu kabul ettiğimiz akıldan çok daha göz kamaştırıcıdır. Tek bir protein sentezi sırasında hücre organellerinin ortaya koyduğu "akıl gösterisi", insanlar tarafından kolay kolay erişilemeyecek düzeydedir.

Ancak, hücrede ortaya çıkan aklın, hücreye "ait" olduğunu kabul etmemiz mantıksal olarak mümkün değildir. Çünkü "akıl gösterisi" yaptıklarını söylediğimiz hücre parçacıkları, birer molekül yığınından başka bir şey değildirler. Yaptıkları işler dikkate alındığında herbirinin sofistike bir biçimde "düşünebilmeleri" gerekir, ama bir beyinleri yoktur. Aslında hiçbir şeyleri yoktur; ne gözleri, ne kulakları, ne dokunma duyuları, ne de sinir sistemleri vardır. Bunlar ardı ardına dizilmiş amino asitlerden oluşan kimyasal zincirlerden başka bir şey değildirler.

Ama; görme, duyma, hissetme, düşünme, karar verme yeteneğinden yoksun olan bu kimyasal bileşikler, oldukça ihtişamlı bir "akıl gösterisi" sergilemektedirler.

O zaman şu soruyu sormamız gerekir: Bu aklın kaynağı nedir?