Alyuvarlar İhtiyaç Belirliyor

 

Alyuvarlar, adeta yaptıkları işin öneminin farkındadırlar. Bu nedenle sürekli olarak vücut içinde devriye gezer, ihtiyaç tespit eder ve olağanüstü bir durumla karşı karşıya kaldıklarında da tedbir alırlar. Örneğin, oksijeni bırakma işini, çok çalışan ve oksijene acil gereksinimi olan bir dokunun yanından geçerken yaparlar. Burada gerekli olan oksijeni dokuya iletir, vücudun temel besini olan şekerin yakılmasından dolayı açığa çıkan karbondioksiti alır, onu akciğere taşır, orada bırakır ve yeniden kendilerine oksijen bağlarlar.

Yapılan bu alışverişte, daha önce detaylarını açıkladığımız çok hassas bir denge vardır. Alyuvar hücreleri nerede oksijen gereksinimi varsa mutlaka oraya doğru hareket ederler. Aynı zamanda vücutta alyuvar hücresine ihtiyaç olup olmadığına da denetim yaparak karar verirler. Bu denetimin önemi ise çok büyüktür. Hücrelerinizin ve vücudunuzdaki yapıların oksijensiz kalarak ölmesi, yapılan bu titiz denetim nedeniyle önlenmiş olur.

Yüksekçe bir dağa tırmanırken vücudunuzda meydana gelen değişiklikler de bu titiz denetimin bir sonucudur. Vücutta değişiklikler meydana gelmesinin nedeni, yükseklik arttıkça eskisi gibi rahat oksijen bulamıyor oluşunuzdur. Atmosferdeki %21'lik oksijen, yer çekiminin etkisiyle alt tabakalarda daha yoğundur. Siz, daha az yoğun atmosfer ile karşılaştığınızda bu ortama ilk başta uyum sağlayamazsınız. Gitgide halsizleşir, yürüyemez, bitkin düşer, hatta bayılabilirsiniz. Çünkü bedeninizde artık, sağlıklı yaşamınızı devam ettirebilmek için yeterli oksijen yoktur. Ancak bu sorun, Allah'ın insan bedenine verdiği bazı destek özellikler sayesinde çözülür.

Öncelikle bu farklı ortamda, vücut alarma geçer. Vücudun ilk önlemi, kritik dokuların, özellikle beynin, düzenli bir şekilde çalışması için yeteri kadar oksijen alıp almadığını kontrol etmektir. Beyin, vücudun aldığı oksijenin %20'sini kullandığından, bedenin başlıca korunması gereken bölgesidir. Solunum ve kalp damarlarını meydana getiren sistem tamamen bu görevi yerine getirecek şekilde yaratılmıştır. Kalbin yakınlarındaki kan damarlarından birçoğu, oksijen basıncındaki düşmelere karşı çok hassas biyolojik terazilerle donatılmıştır. İleride detaylarını belirteceğimiz bu konu, Allah'ın herşeyi büyük bir denge ile yarattığı gerçeğinin büyük bir delilidir. Sinir hücreleriyle uyarılan akciğer kasları faaliyetlerini hızlandırır ve daha fazla havanın akciğerlere gitmesi için soluk alıp verme oranını artırırlar. Yüksek bir ortama ilk çıktığınızda nefes nefese kalmanızın nedeni budur. Bu sırada kendine has kimyevi sayaçlarla donatılmış olan beyin, oksijen bakımından zengin olan kanın vücut dokularına daha çabuk ulaşması için kalbe daha güçlü ve hızlı atması yönünde mesajlar gönderir.

Bütün bunlar geçici tedbirlerdir. Eğer bunlar alınmasaydı, metabolizmadaki bu değişikliğe uzun süre dayanabilmeniz mümkün olmaz, oldukça yorgun düşerdiniz. Asıl kalıcı tedbir ise bütün bu olanlar sonrasında arka planda gerçekleşecektir.

Düşük yoğunluklu havada oksijen de azdır. Bu sınırlı oksijeni yakalamak için ekstra alyuvar üretme işlemi çok kısa bir süre içinde başlar. Dağın yüksek yamaçlarına çıkıp, nefesinizin sıkıştığını hissettiğiniz hatta bayılmak üzere olduğunuz bu rahatsızlık döneminden yaklaşık birkaç saat sonra, vücut yeni ortam için kalıcı bir tedbir alınması gerektiğine karar verir. Bu karar üzerine, böbrek ve kısmen karaciğer tarafından "eritropoietin" adında bir hormon salgılanmaya başlar. Bu hormon kemik iliğine daha fazla alyuvar üretilmesi yönünde mesajlar gönderir. 3 ila 5 gün içinde "destek kuvvetleri" denebilecek yeni alyuvarlar kanın içine dağılırlar. 15. günden sonra eritropoitein üretimi azalacaktır. Çünkü artık vücut bulunduğu ortama uyum göstermiş, bedenin alarm durumu sona ermiştir.34

Bu uyum gerçekten de hayranlık uyandırıcıdır. Deniz seviyesi ile 1800 m yükseklik arasında yaşayanların bir damla kanında yaklaşık 5 milyon alyuvar hücresi bulunurken, daha yüksek yerlerde örneğin 4200 m yükseklikte yaşayan insanların bir damla kanında yaklaşık 7 milyon alyuvar hücresi bulunur.

Yüksekliğe göre üretilen alyuvarların tasarımı da değişir. Yükseklere çıkıldıkça, bedende bulunan alyuvar hücreleri de çeşitli kimyasal değişimlere uğrarlar. Meydana gelen bu kimyasal değişim ile, bu yeni ortamda alyuvar hücreleri normalden daha çok hemoglobin taşırlar. Dahası, alyuvarlardaki hemoglobin, yüksekliğe bağlı olarak daha çabuk oksijen yükleyip boşaltacak şekilde yeni bir tasarımla üretilmeye başlanır. Diğer organ ve dokular da bu akılcı tedbirlere uyum sağlar. Kaslara taşınan oksijen miktarını mümkün olduğunca azaltabilmek için, kasların boyutlarında fark edilir derecede küçülme meydana gelir. Bu kusursuz sistem sayesinde de hafif bir baş ağrısı şeklindeki ilk tecrübenizden sonra 15-20 gün içinde yeni şartlara uyum sağlarsınız. Kalp atışlarınız artık normale dönmüştür ve kendinizi rahat hissetmeniz için derin derin nefes almanıza gerek kalmaz.35

Bu muazzam kontrolü elinde bulunduran insanın kendisi midir? Oksijen yetersizliğine karşı koyamayarak baygınlık aşamasına gelen birçok insanın, kendi bedenindeki bu mükemmel kurtarıcılardan haberi bile yoktur. O halde, bu kontrolü sağlayan kimdir? Bu hassas sistemin kurucusu, Darwinistlerin öne sürdüğü gibi, rastgele bir zamanda rastgele bir şekilde meydana gelen mutasyonlar olabilir mi? Sistem o kadar mükemmel bir donanıma sahiptir ve o kadar akıllı hareket eder ki, aklını kullanan her insan burada bir "bilinçli tasarım"ın var olduğunu kolaylıkla anlayacaktır. Üretim yapan organlar, tedbir alan dokular, beyni korumaya çalışan kalp ve damarlar, enzim üretimi emrini veren uyarıcılar, enzimi üreten böbrek ve karaciğer, birbirleriyle müthiş bir koordinasyon içinde sürekli hareket halinde olan hücreler, tüm bunların sahip olduğu her protein, her enzim, her molekül, her atom olağanüstüdür. Beden içinde hiçbir karışıklık yoktur.

Bütün bu olağanüstülük, Allah'ın eşsiz ve kusursuz sanatıdır. O, herşeyi yaratmıştır, her yere ve herşeye Hakim'dir. Yeryüzündeki bütün varlıklar, bu varlıkların içindeki sistemler O'nun bilgisi ve kontrolü altındadır. O; gözeten, yöneten, bütün yaratılmışları düzenle ve dengeyle idare eden ve birbirine yardımcı kılan, Müdebbir olan Allah'tır. Yeryüzündeki her eser O'nun tecellisidir ve O'na itaat eder. Çünkü Allah kainatın gerçek sahibidir. Yaratılışı O'na ait olduğu gibi yönetimi de sadece O'na aittir. Allah ayetlerinde bu önemli gerçeği şu şekilde bildirir:

İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir Vekil'dir. Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 102-103)