Olağanüstü Niteliklerdeki Bir Balık Ağı

 

Kanda pıhtılaşmaya etki eden 40 faktörü tek bir kitapta detaylı olarak incelememiz imkansızdır. Bu nedenle, pıhtılaşma sisteminin sadece ana elemanlarını tanıtmak yerinde olacaktır. Daha önce plazma konusunu incelerken, plazmanın içinde bulunan proteinlerden bir tanesinin de fibrinojen olduğunu belirtmiştik. Fibrinojen pıhtılaşma mekanizmasının en önemli elemanlarındandır ve pıhtı malzemesinin kandaki durağan halidir. Tuzun suda erimesi gibi, o da plazma içinde erimiş durumdadır. Vücutta herhangi bir yara oluşana kadar, son derece sakin bir şekilde dolaşır durur.

Vücutta bir yara meydana geldiğinde, trombin adındaki bir başka protein, fibrinojenin zincirindeki üç halkadan iki tanesini keser. Artık bu protein, fibrinojen değil "fibrin"dir ve bu aşamadan sonra aktif haldedir. Fibrinin kesilen yüzeyleri yapışkan parçalara sahiptir. Bu yapışkan parçalar da diğer fibrinlerin gelerek kendisine yapışmalarına neden olur. Fibrinlerin birbirlerine yapışarak meydana getirdikleri bu kütle, kanın akışını durdurmak için meydana getirilmiş ilk pıhtıdır. İlk aşamada detaylı bir çalışma yapılmadan bu ilk pıhtının oluşturulması için gayret gösterilir. Buradaki amaç, kanı durdurmak, aynı zamanda da en az protein kullanarak bir ilk yardım yapmaktır yani proteinden tasarruf etmektir.

Vücutta yaranın açılması ile aniden harekete geçen trombin, bulduğu bütün fibrinojenlerin zincir halkalarını kesmeye başlar. Fakat trombinin bunu sürekli olarak veya yaranın bulunduğu yerden farklı bir yerde yapmaması gerekmektedir, çünkü eğer bu şekilde bağımsız hareket ederse, kestiği tüm fibrinler birbirlerine yapışacak ve dolaşım içinde kontrolsüz pıhtılar meydana gelecektir. Oluşan bu pıhtılar ise damarların tıkanmasına yol açacaktır. Bu durumda trombinin bir şekilde "baskı altında tutulması" ve gerekli zamanda gerekli şekilde hareket etmek için bir ültimatom alması gerekmektedir.

Bu aşamada, söz konusu mekanizmanın bir "indirgenemez komplekslik" olduğunu kanıtlayan bir bağlantı daha karşımıza çıkar: Trombini harekete geçiren bir başka protein olan Stuart faktörü. Stuart faktörü, kanda bulunan protrombini keserek onu aktif durumda bir trombin haline dönüştürür. Ancak burada bir problemle karşı karşıya kalırız. Eğer Stuart faktörü, amaçsızca gördüğü her protrombini trombin haline dönüştürürse, yine kontrolsüz bir hareketlenme meydana gelecek ve dolaşım içinde pıhtılaşma oluşma ihtimali artacaktır. Bu durumda Stuart faktörünün de kanda sürekli olarak aktif halde bulunmaması ve hareketlenmek için ültimatom beklemesi gerekmektedir.

Stuart faktörünün harekete geçebilmesi için ültimatom, Akselerin adındaki bir başka proteinden gelir. Ancak Akselerin de kanda kendi halinde dolaşan bir proteindir. Kanda kendi halinde dolaşan bu proteinin de aktifleşmesi gerekmektedir. Ve elbette bunun için de bir proteine ihtiyaç vardır. Ancak işin en şaşırtıcı yanı, Akselerinin hareketlenmesini sağlayan proteinin "trombin" olmasıdır. Oysa hatırlayacağınız gibi trombin bu sıralamada Akselerinin olduğu yerden daha sonra gelmektedir. Peki böyle bir şey nasıl olur?

Vücutta bunun için tedbir alınmıştır. Normal şartlarda kanda her zaman bir miktar trombin bulunur. Dolayısıyla kandaki bu hareketlenmeyi başlatan kanda hazır bulunan, söz konusu trombin molekülleridir. Ancak herşeye rağmen, kanın pıhtılaşması işleminde ardı arkasına gelen bu aktifleşmelerin nasıl sağlandığı ve ilk planda trombinin nasıl hareketlendiği henüz tam olarak anlaşılamamıştır.64

Buraya kadar anlattığımız aşamalarda önemli olan, vücuttaki bu benzersiz sistemin olağanüstü kompleksliğidir. Üstelik, henüz burada detayları anlatılmamış olan pek çok protein ve enzim bulunmaktadır. Sadece trombini üreten 16 farklı enzim olduğu düşünüldüğünde, tüm bu aşamalarda devreye giren tek bir enzimin çıkarılmasının mekanizmayı tamamen durduracağı açıktır.65 Örneğin eğer Stuart faktörü protrombini keserek onu trombine dönüştürmezse, trombin fibrinojenin yanından sakince geçip gidecek, bu arada da yaralanan kişi muhtemelen kan kaybından ölecektir. Aktifleşenler, aktifleştirenler ve pıhtılaşmayı sağlayanların tümü aynı anda birarada bulunmak zorundadırlar. İşte tek bir parçayı bile ayırmamızın mümkün olmadığı "indirgenemez komplekslik" budur.

Darwinistlerin karşı karşıya kaldıkları zorluk, bu tanımlamalardan sonra daha açık anlaşılmaktadır. Evrim teorisine göre, devreye giren sayısız proteinden bir tanesinin mutlaka ilk olarak oluşmuş olması ve aradan geçen uzun zaman dilimleri içinde de diğerlerinin sırayla oluşmaları gerekmektedir. Ancak elbette böyle bir bekleme sürecine hiçbir canlı dayanamayacaktır. Sistem eksiksiz olmadığı sürece de "ara aşamalar" fayda sağlamayacak, dolayısıyla aslında bir "ara aşama" var olmayacaktır. Bu muazzam sistem, hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde, tüm sistemleri, enzimleri, mekanizmaları ile tek bir anda oluşmuş ve faaliyetine başlamıştır. Bu sistemi tüm muhteşem özellikleri ve kompleksliği ile yaratan Yüce Allah'tır. O, yerleri ve gökleri yaratmış, yarattığı her varlıkta Kendi ilmini sergilemiştir. İşte Darwinistlerin kabullenmekten kaçındıkları gerçek budur.