Evrim Teorisi, Kanın Pıhtılaşma Sistemini Açıklayamamaktadır

 

Michael Behe, indirgenemez komplekslik kavramını ilk olarak gündeme getirdiğinde, kanın pıhtılaşma mekanizmasını başlıca örnek olarak vermişti. Bedendeki sayısız indirgenemez komplekslik örneği arasından özellikle bu sistemi seçmesi, sistemi meydana getiren parçaların hem ayrı ayrı hem de beraberken sergiledikleri üstün dizayn örnekleriydi.

Çok geçmeden Behe'nin kanın pıhtılaşma sistemi ile ilgili bu açıklamalarına evrimci çevreler tarafından yoğun bir tepki geldi. Böyle kompleks bir sistemin özelliklerinin açıklanması ve bunların birbirinden bağımsız olarak evrimleşmiş olmalarının imkansızlığının bilimsel olarak ortaya konması, evrim teorisine karşı önemli bir meydan okumaydı. Tepki göstermekte gecikmeyenlerin en başında 35 yıllık kariyerinin uzmanlık konusu "kanın pıhtılaşması" olan California Üniversitesi biyokimya profesörü koyu bir evrimci olan Russel Doolittle geliyordu.

Doolittle, yeni bir laboratuvar araştırması ile, farelerde kanın pıhtılaşma sistemindeki iki bileşiğin devreden çıkarılabileceğinin kanıtlandığını iddia etmişti. Doolittle'a göre, bu iki bileşik pıhtılaşma mekanizmasında bulunmamasına rağmen fareler sorunsuz yaşamlarına devam edebilmektelerdi. Ancak gerçekte durum hiç de Doolittle'ın iddia ettiği şekilde değildi. Doolittle ya araştırma sonuçlarını tümüyle yanlış okumuş veya insanları yanlış yönlendirebilmek için önemli birkaç noktayı ihmal etmekte sakınca görmemişti. Araştırma sonuçlarının yayınlandığı kaynakta (Bugge et al., "Loss of Fibrinogen Rescues Mice from the Pleiotropic Effects of Plasminogen Deficiency," Cell 87, 1996: 709-19) bu farelerin ciddi sağlık problemleri olduğu ve fonksiyonel bir pıhtılaşma mekanizmalarının olmadığı açıkça belirtilmekteydi. Yani, Doolittle'ın iddia ettiğinin aksine, farelerin pıhtılaşma sistemi "indirgenebilir" değildi.73

Doolittle'ın bir başka iddiası ise, pıhtılaşmayı oluşturan proteinlerin benzerliği konusuna dayanmaktadır.74 Proteinlerde bulunan amino asit sıralamasındaki benzerliğin, onların ortak atadan gelmelerinin bir sonucu olduğunu iddia eden Doolittle, sistemin bu şekilde milyonlarca yıl içinde evrimleştiğini öne sürmüştür. Bu evrimci spekülasyona göre, pıhtılaşma işlemine katkıda bulunan proteinlerin sıralaması birbirlerine, hatta işleme dahil olmayan diğer proteinlere bile benzemektedir. Dolayısıyla bunlar, aynı genin kopyalanması sonucunda meydana gelmelidirler. Bunun da anlamı hepsinin tek bir sözde ortak atanın kopyalarından oluşmuş olmalarıdır. Bu hayali atanın kopyalarından oluşan proteinler, zamanla ufak tefek değişikliklere maruz kalmışlar ve birbirine benzer ama farklı fonksiyonları olan pıhtılaşma proteinlerinin tümünü meydana getirmişlerdir.

Michael Behe, kanın pıhtılaşma mekanizmasının hayali evrimi için ortaya atılmış bu sözde en büyük iddiaya şu cevabı vermektedir:

"Kanın pıhtılaşmasındaki proteinlere yeni bir protein ekleme işlemi oldukça şüphelidir. Biri diğerinin önünde, bir başkası bir sonrakinden önce görev alır ve bir proteini kopyalamak bu şelalede size yepyeni bir basamak sağlamaz. Kopyalanmış proteinin iki kopyası da aktive edecekleri aynı proteini hedef alacaklardır. Ve yine bunların ikisi de bir önceki aynı protein tarafından aktive edileceklerdir. Bu şelalenin nasıl meydana geldiğini açıklamak için, bir bilim adamının, kopyalanan proteinin yeni bir hedef ve yeni bir aktivatör ile birlikte şelalede yepyeni bir basamak haline geldiği detaylı güzergahı belirtmesi gerekmektedir. Dahası, pıhtılaşma kolaylıkla bozulabilir ve kontrolsüz olduğunda çok ciddi problemlere yol açabilir. Kanın pıhtılaşmasının evrimi için öne sürülecek ciddi bir modelde, kanın ne kadar miktarda pıhtılaşacağı, ne kadar basınca karşı koyacağı, uygunsuz pıhtılaşmaların hangi sıklıkta olacağı ve bunun gibi pek çok sorunun cevaplanması gerekmektedir.

Profesör Doolittle, bu sorulardan hiçbirini açıklamış değildir. Çalışmasını, hangi proteinin hangisinin atası olduğu konusuna dayandırmış ve ellerini kaldırarak 'bu sistemlerin mutlaka doğal seleksiyonla bir şekilde biraraya gelmiş olmaları gerekir' gibi bir sonucuna varmıştır. (...) Çalışması yalnızca (proteinlerdeki) sıralama karşılaştırmalarını içermektedir. Doolittle'ın, kanın pıhtılaşma şelalesinin doğal seleksiyonla meydana gelip gelemeyeceği konusunda hiçbir fikri yoktur."75

Proteinler arasındaki benzerlikler, elbette ki evrim için hiçbir delil oluşturmamaktadır. (Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Evrim Aldatmacası, Harun Yahya) Bunun yanı sıra, Doolittle'ın iddiasındaki kopyalanmış gen, bir öncekinin aynısı yani bir öncekinin sahip olduğu aynı parçalara sahip bir gen olacaktır. Sadece kopyalanarak yeni özellikler kazanması mümkün değildir.

Kanın pıhtılaşma sistemindeki özel görevli protenlerin şu anki varlığını açıklamak için bu bilim adamının, kopyalanmış bir genin nasıl yeni ve farklı özellikler kazandığını açıklaması gerekmektedir. Ancak 35 yıllık kariyerini kanın pıhtılaşması konusuna adamış olan Doolittle için, bu da açıklamasızdır.

Doolittle ile aynı hataya düşen Brown Üniversitesi hücre biyolojisi profesörü Kenneth Miller da kopyalanmış genlerin, bu özel sistemin hayali evrimi için bir açıklama olduğu iddiasında bulunmuştur. Miller, bilimsellikten son derece uzak olan bu iddiasını bir kitabında şu şekilde açıklamıştır:

"... Kopyalanan genlerden bir tanesi yanlışlıkla kan dolaşımı içine girmiştir. Burada, aktive edici proteaza maruz kalana kadar proteinin üretim işlevi durmuş durumdadır. Aktive edilmesi de ancak damarlardan birisi hasar görünce mümkün olur. Bu noktadan sonra, mekanizmanın her bir detayı doğal seleksiyon tarafından belirlenir. Acaba sistemin pek çok aşamalı kompleksliği nereden gelmektedir? Yine, bunun cevabı da gen kopyalanmasıdır. Pıhtılaşma proteaz genlerinden bir tanesinin kopyası oluştuğunda, doğal seleksiyon, var olan proteazı aktive edecek küçük değişiklikleri meydana getirecektir. Şelalenin hassaslığını artırmak için ekstra bir kontrol daha eklenmektedir."76

Söz konusu sistemin nasıl işlediği hakkında en küçük bir bilgi vermeyen bu açıklamaya, bilimsel cevap kanın pıhtılaşma mekanizmasındaki olağanüstülüğü görerek, tüm detaylarındaki akıllı tasarımı defalarca açıklayan Behe'den gelmektedir:

"Profesör Miller, problemin ortadan kalkması için 'gen kopyalanması' terimini burada açıkça sihirli bir değnek gibi kullanmış, ancak problem bir türlü ortadan kalkmamıştır. Miller'in, doğal seleksiyonun her aşamayı belirlediği yönündeki ön kabulü oldukça şüphelidir, çünkü pıhtılaşmadaki her aşama oldukça ciddi şekilde düzenlenmelidir, aksi takdirde oldukça tehlikeli olabilir. (...) Miller'in ifadeleri, yeni kopyalanmış proteazların hareketlerinin nasıl belirlendiğini açıklamamaktadır. (...) Bu kısa hikaye, kanın pıhtılaşma şelalesindeki indirgenemez kompleksliğin, doğal seleksiyon ile nasıl bir ilişkisinin olduğunu anlama konusunda son derece faydasızdır. Bu benim aklıma şunu getiriyor: Hikayenin asıl amacı aslında bizlere pıhtılaşmanın nasıl meydana geldiğini göstermek değil, biyokimyasal kompleksliklere aşina olmayan kişileri, Darwinizm'in herşeyi kontrol altına aldığına ikna etmektir. Ancak Darwinizm'in böyle bir kontrolü yoktur."77

Daha önce pek çok kere üzerinde durduğumuz, evrimcilerin masalsı anlatımı, Michael Behe'nin de dikkat çektiği gibi, konuya aşina olmayan kişiler için ilgi çekici olabilir. Ancak günümüzde, bu yöndeki çalışmalar arttıkça, eğitim seviyesi geliştikçe, insanlar yeryüzündeki muhteşem dizaynın detaylarını gitgide daha çok keşfetmekte ve yaratılış gerçeğini tüm açıklığıyla görmektedirler. Evrimcilerin geleneksel yöntemleri, çok yakın bir zamanda şimdiki sözde geçerliliğini de yitirecektir. Bütün bu gerçeklere, insan bedenindeki ve canlılardaki olağanüstü kompleksiğin detaylarını anlatan bilimsel tüm delillere rağmen, evrimciler birbirlerinin açıklamalarına sığınarak hala teorileri için bir çıkar yol aramaya çalışmaktadırlar.

Darwinistler masalsı iddialarını ön plana çıkaracakları bir ortamın oluşmasını beklemekte, yeryüzündeki muazzam düzen içinde, kendi iddialarına zemin oluşturacak bir "hata"nın veya bir boşluğun oluşmuş olmasını ümit etmektedirler. Oysa ayette belirtildiği gibi yeryüzünde bakıp inceleyecekleri her yerde bir kusursuzluk hakimdir bu nedenle hiçbir eksiklik bulamayacaklardır.

Üstün güç sahibi, her türlü yaratmayı bilen Yüce Rabbimiz yaratmasında çelişki bulmaya çalışanlarla ilgili olarak Mülk Suresi'ndeki ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)