Karıncaların Daveti

 

Karıncalar çok ileri düzeyde bir fedakarlık hissine sahiptirler ve bu meziyetleri nedeniyle, buldukları her besin kaynağına mutlaka diğer arkadaşlarını da davet eder ve besini onlarla paylaşırlar.

Böyle durumlarda besin kaynağını keşfeden karınca, diğerlerini de bu kaynağa yönlendirir. Bunun için şöyle bir yöntem izlenmektedir: Besin kaynağını bulan ilk kaşif karınca, kursağını doldurarak yuvaya döner. Dönerken karnının ucunu kısa aralıklarla yere sürer ve kimyasal bir işaret bırakır. Ama daveti bununla bitmez; yuvada kısa süren hızlı bir tur atar. Bunu 3 ile 16 kere yapar. Bu hareket yuva arkadaşlarının onunla bağlantıda olmasını sağlar. Kaşif besin kaynağına geri dönmek istediğinde karşılaştığı bütün yuva arkadaşları onu izlemek ister, ama yalnızca onunla en yakın anten temasında bulunan arkadaşı dışarda ona eşlik edebilir. İzci, besine ulaştığında hemen yuvaya dönerek davetçi rolünü üstlenir. İzci ve diğer işçi arkadaşı birbirlerine sürekli duyu sinyalleri ve vücutlarının yüzeyindeki feromen salgısı ile bağlıdır.

Karıncalar, davet edici karınca olmadığı zaman, besine giden izi takip ederek de hedefe ulaşabilirler. Başarılı kaşiflerin besinden yuvaya kadar bıraktığı iz sayesinde, kaşif yuvaya gelip “sallanma dansı” yapınca yuva arkadaşları davetçiden başka bir yardım almadan besin kaynağına ulaşabilirler.

Karıncaların diğer bir ilginç yönü ise, davet işleminde kullanmak üzere her birinin değişik görevleri olan çok sayıda kimyasal bileşik üretmeleridir. Sadece besin kaynağına toplanmak için neden bu kadar çok çeşitli kimyasal maddenin kullanıldığı bilinmemektedir fakat anlaşıldığı kadarıyla bu maddelerin çeşitliliği, izlerin birbirlerinden farklı olmasını sağlamaktadır. Bunun dışında karıncalar mesaj gönderirken değişik sinyaller verirler ve her bir sinyalin şiddeti de diğerinden farklıdır. Koloni acıktığında veya yeni yuva alanlarına ihtiyaç duyulduğunda sinyalin şiddetini artırırlar. 

Karınca topluluklarının bu derece bir dayanışma içinde olması, insanlar için düşünülmesi ve örnek alınması gereken bir davranış olarak değerlendirilebilir. Sadece kendi çıkarlarını düşünen ve bu çıkarlar uğruna diğer bireylerin haklarını kolaylıkla çiğneyen insanlardan oluşan toplumlara göre, karıncaların son derece özverili yaşantıları çok daha “ahlaki”dir.

Öte yandan, evrimcilerin teorileri ile karıncaların bencillikten tamamen uzak bu davranışlarını açıklamak da tabii ki mümkün değildir. Çünkü evrim, doğada var olan tek kuralın yaşam mücadelesi ve çatışma olduğunu öngörür. Oysa karıncaların—ve daha pek çok hayvan türünün—gösterdikleri davranış özellikleri, bunu yalanlamakta ve fedakarlığın gerçekliğini göstermektedir.

Zaten evrim teorisi, kendi bencilliğini meşrulaştırmak isteyen inkarcı insanın, bu bencilliği tüm doğaya atfetme çabasından başka bir şey de değildir.