ORTAK YAŞAM

 

Canlılardaki yaratılış delillerini incelerken kullanılması gereken temel bir mantık vardır. Bu mantığı basit bir örnekle açıklayabiliriz.

Issız bir arazide ilerlerken birden yerde metal bir anahtar bulduğunuzu düşünün. Bu anahtarı, ne işe yarayacağını bilmeden aldığınızı ve yola devam ettiğinizi varsayın. Ve farzedin ki, bu anahtarı bulduğunuz yerden bir kaç yüz metre ilerde terk edilmiş, boş bir eve rastladınız. Ve yine farzedin ki, anahtarı, belki işe yarar diye, bu evin kapısının kilidinin içine soktunuz.

Eğer anahtar bu evin kapısını hiç zorlanmadan hemen açıverirse, bu durumda mantıksal olarak ne sonuca varırsınız?

Cevap açıktır: Hiç tereddüt etmeden, bu anahtarın bu evin kapısının kilidine ait olduğunu, yani bir başka deyişle, bu kilidi açması için bilinçli bir biçimde tasarlanmış bir araç olduğu sonucuna varırsınız. Açıktır ki, anahtarı da kilidi de aynı usta ya da aynı tezgah üretmiştir. Dolayısıyla aralarındaki uyum da bilinçli bir tasarımın ürünüdür.

Buna karşılık eğer birisi çıkar da size “hayır yanılıyorsun, o bulduğun anahtarın o kilitle ilgisi yok, o anahtarın o kilide uyması tamamen tesadüfi bir durum” derse, buna karşı ne düşünürsünüz? Elbette, doğal olarak, bu ihtimali hiç akılcı bulmayacaksınızdır. Çünkü dünyada hiç biri birbirini açmayan milyonlarca kilit ve milyonlarca anahtar vardır. Bu milyonlarca farklı parça içinde birbirine tamamen uygun olan iki tanesinin birbirlerine çok yakın bir biçimde yer almalarının bir tesadüf olduğu fikrinin anlamsızlığı da açıktır.

Üstelik eğer sözkonusu anahtar son derece girintili-çıkıntılı, karmaşık bir yapıya sahipse—yani bir oda anahtarı gibi düz ve yalın değil de güvenlik için özel geliştirilmiş bir anahtarsa—sözkonusu “tesadüf” iddiasının saçmalığı daha da iyi anlaşılır. Çünkü anahtarın üzerindeki her detay, bu detayın karşılığının kilitte de yer alması zorunluluğunu doğuracak ve böylece tesadüf ihtimalini milyonlarca kez daha azaltacaktır.

Hele bir de kapının bir değil, üç kilidi varsa ve siz de tek bir anahtar değil, yanyana üç anahtar bulmuşsanız ve bu anahtarların herbiri kilitlerin birini açmışsa... Bu anahtarların kilitlere tesadüfen uygunluk göstermiş birer metal parçası olduğu gibi bir iddiaya hiç ihtimal verir misiniz? Dahası, bu tür bir iddiada bulunan bir kişinin ya aklından zoru olduğuna ya da sizi aldatmaya, sizden bir şeyleri gizlemeye çalıştığına karar vermez misiniz?

Bu örneğin bize anlattığı mantıksal sonuç, basit ama son derece önemlidir: Eğer birbirinden bağımsız olan iki ayrı parça arasında “bire-bir” uyum varsa, yani bu iki parçanın tüm detayları birbirlerine tam bir uyum gösteriyorsa, bu durum, ortada bilinçli bir tasarımın var olduğunu ispatlar. Anahtar kilide uyumludur, çünkü bilinçli bir usta tarafından bu iş için yapılmıştır. Bir video kaset bir video cihazının içine kolayca girer ve oturur, çünkü bilinçli bir tasarımcı tarafından bu iş için dizayn edilmiştir.

Tüm bunlara dayanarak da şu genel sonuca varılabilir: Eğer iki canlının arasında, farklı organlarının birbirlerine tam tamına uymaları ile gerçekleşen bir uyum varsa, bu uyumun bilinçli bir yaratışın açık delili olduğunu söyleyebiliriz. Var olan uyum tesadüflerle açıklanamayacak bir bilinci gösterdiğine ve bu bilincin kaynağı bu hayvanlar olamayacağına göre, bu hayvanları “dizayn” eden bilinçli bir Yaratıcı’nın varlığını kabul etmek kaçınılmazdır.

Şimdi bu temel mantığı kullanarak karıncaların dünyasına yeniden girebiliriz. Bu bölümdeki konumuz, karıncalarla ortak yaşayan -ve onlarla çok çarpıcı bir uyum gösteren- bazı canlılardır.