Evrimcilerin Yaratılış Gerçeklerini Örtbas Etme Çabaları

 

Öncelikle antikorlar hakkında şu ana kadar incelediğimiz bilgileri tekrar gözden geçirelim:

- Antikorların vücuda giren antijenleri (düşmanları) kilitlemesi,

- Her düşman için farklı çeşitte bir antikorun üretilmesi,

- Hücrenin milyonlarca farklı antijen için milyonlarca farklı antikor üretebilmesi,

- Bu üretimin, söz konusu düşman vücuda girdiği zaman başlaması,

- Antijenle o antijen için üretilen antikorun üç boyutlu yapısının, tıpkı anahtarla kilit gibi birbirlerine tam olarak uyması,

- Hücrenin sahip olduğu 100.000 gene karşılık 100.000 antikor üretebilmesi gerekirken, bu 100.000 geni 5200 temel kombinasyonda karıştırarak toplam 1.920.000 çeşit özel antikor üretebilmesi. Kısacası hücrenin sahip olduğu bilgiyi, gerekli durumlarda bilinçli bir şekilde birleştirerek yeni antikorlar elde edebilmesi,

- Bu işlemleri yaparken insan aklının kavrama sınırının çok ötesinde bir akıl ve planlama göstermesi,

- Daha antikor üretemeyen bir bebeğin antikor ihtiyacının anne sütüne özel olarak yerleştirilen antikorlar tarafından karşılanması,

- Bebeğin midesinin antikorları sindirmeyip, onları bebeğin vücuduna hizmet etsinler diye sağlam bırakması...

Ortada böylesine kusursuzca işleyen bir sistem vardır. Allah, antikorları yapan hücrelerin içine, bu antikorların yapım planlarını içeren ve binlerce ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi yerleştirmiştir. Dahası herhangi bir şuuru olmayan bu hücrelere, insan aklının bile ulaşamayacağı bir kombinasyon yapabilme yeteneği de vermiştir.

Peki evrime körü körüne inananlar, bu kadar mükemmel bir sistemin varlığını nasıl açıklarlar? Cevap son derece basittir: Açıklayamazlar.

Yaptıkları tek şey, hiçbir mantığı olmayan, kendi içinde bile defalarca çelişen varsayımlar öne sürmektir. "Nasıl olur da bu sistemi evrime göre açıklarız?" sorusuna bir cevap bulmak için masa başında yazılmış, hiçbir bilimsel geçerliliği olmayan, pek çok hayali senaryo mevcuttur.

Bu senaryolardan en çok rağbet göreni, savunma sisteminin tek bir antikordan evrimleşerek meydana geldiğini savunur. Senaryo, yayımlanan bir makalede en özet haliyle şöyle geçer:

Savunma sistemi başlangıçta, bir tek immünoglobulin (bir çeşit protein) türü yapan bir genden ibaretti. Ancak bu gen "kendi kendini hızla yeniden yaratarak" (!), her biri farklı bir immünoglobülin molekülü meydana getiren kopyalar geliştirdi. Daha sonra da tekrar birleşme yeteneğine sahip ayrı gen bölümlerinin yapımını yönlendiren kontrol mekanizmaları gelişti.5

Bu örnek hem evrim teorisinin ne kadar çürük temeller üzerine oturduğunu görmek, hem de evrimcilerin sık sık başvurdukları beyin yıkama, göz boyama yöntemlerini anlamak açısından önemlidir. Şimdi aldatmacayı cümle cümle inceleyelim:

1. Cümle: "Savunma sistemi başlangıçta, bir tek immünoglobulin (bir çeşit protein) türü yapan bir genden ibaretti."

Herşeyden önce sorulması gereken soru şudur:

"Başlangıçta bulunan bu gen kim tarafından yaratılmıştır?"

Bu aşama evrimciler tarafından önemsiz bir ayrıntı gibi gösterilip geçilmeye çalışılır. Ancak bu ilk genin nasıl var olduğu açıklanmak zorundadır. Bir genin kendi kendine oluşmuş olması bilimsel olarak imkansızdır. Gen diziliminin tesadüfen oluşmasının imkansızlığı evrimci bilim adamları tarafından bile birçok defa itiraf edilmiş bir gerçektir. Bu konuda yine yerli evrimcilerden Prof. Ali Demirsoy'dan bir örnek verebiliriz:

Yani canlılık, eğer belirli bir dizilimi gerektiriyorsa, bu, tüm evrende bir defa oluşacak kadar az olasılığa sahiptir denilebilir. Ya da oluşumunda bizim tanımlayamacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır.6 

Ancak bu nokta evrimciler tarafından örtbas edilir ve sanki her nasılsa zaten başta bir gen vardı gibi saçma bir ön kabul yapılır. Görüldüğü gibi senaryo daha ilk basamağında çökmektedir.

2. Cümle: "Ancak bu gen kendi kendini hızla yeniden yaratarak (!), her biri farklı bir immünoglobülin molekülü meydana getiren kopyalar geliştirdi."

Her ne kadar imkansız olsa da başlangıçta bir genin bulunduğunu varsayalım. Bu ilk genin kendi kendine meydana gelmesi bile çok büyük bir imkansızlık içermesine rağmen evrimciler, bu genin "kendini yeniden yarattığı" gibi hiçbir mantık içermeyen ifadeler sarfederler. Hiçbir bilimsel değeri olmayan bu tür ifadeler, evrimcilerin göz boyama üsluplarına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bir genin kendini yaratması, sonra da farklı kopyalarını geliştirmesi gibi bir varsayımın ne mantık kurallarıyla, ne de bilimsel gerçeklerle bağdaşan bir yönü yoktur.

Ayrıca kendi kendine oluştuğu varsayılan böyle hayali bir genin ve kopyalarının ürettiği antikorların, dış dünyadan gelecek antijenleri durduracak özellik ve yapıya sahip olmaları gereklidir. Dolayısıyla antijenler de, antijenler için antikor üretecek olan genler de aynı Yaratıcı, yani Allah tarafından yaratılmışlardır.

3. Cümle: "Daha sonra da tekrar birleşme yeteneğine sahip ayrı gen bölümlerinin yapımını yönlendiren kontrol mekanizmaları gelişti."

Bu kontrol ve birleşme mekanizmalarının çalışma prensiplerini bile açıklamaktan aciz olan evrimciler, işlerine geldiği zaman tek bir cümleyle "bu sistemin kendi kendini var ettiği"ni söyleyip geçiverirler. Fakat böyle inanılmaz bir sistemin nasıl olup da tesadüfler sonucunda kendi kendine geliştiğini izah etmeye pek yanaşmazlar. Bu tür konulara kendilerince bazı açıklamalar getirmeye çalıştıklarında ise ortaya uydurma ve gülünç senaryolardan başka bir şey koyamazlar. Bu şekilde çaresizliklerini ve savundukları iddianın saçmalığını gözler önüne sererler.

Sözü edilen kontrol mekanizmalarında öyle bir akıl kendini gösterir ki, binlerce farklı bilgi kombinasyonunun sonucunda, iki milyon farklı yapıda ürün üretilir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi ne hücre, ne de hücrenin içindeki bir sistem, "öğrenme" ve "geliştirme" yeteneğine sahip değildir. Dahası hücre bu bilgi kombinasyonlarını sonsuz sayıda ihtimal içinden yalnızca doğru olanları seçerek yapmaktadır.

Teknoloji ve akıl ürünü olan herhangi bir ürün için şöyle teoriler ortaya atılabilir:

"Taş tabletler kendi kendilerini yarattılar ve daha sonra kendilerini geliştirerek bilgisayar oldular." Ya da,

"Kendi kendini yaratan uçurtmalardan bir süre sonra jet uçakları gelişti."

Yukarıdaki cümleler akıl sahibi olan her insana oldukça saçma gelecektir. Ancak bu teoriler bile, henüz çalışma prensipleri bile çözülememiş savunma sistemi elemanlarının tesadüfen ortaya çıktıklarını söylemekten çok daha mantıklıdır.

Kaldı ki yalnızca antikorların var olması insan vücudunu tek başına korumak için yeterli değildir. Savunma sisteminin çalışması ve insanın hayatta kalması için makrofajlar, fagositler, haberci T hücreleri, öldürücü T hücreleri, baskılayıcı T hücreleri, bellek hücreleri, B hücreleri ve daha birçok faktörün birarada çalışması gerekmektedir.