Eğer Vücut İçindeki Savaş İnsanların Kontrolünde Olsaydı...

 

İnsanlar, vücutlarına mikropların ya da virüslerin girdiğinin, ilk anda farkına varmazlar. Ancak belli bir süre sonra, yakalandıkları rahatsızlığın belirtileri başlayınca bunu anlayabilirler. Bu, virüsün, bakterinin vb. vücuda çoktan yerleşmiş olduğunun delilidir. Dolayısıyla mikroplara karşı ilk müdahale yapılamamıştır. Bu tarz durumlar genellikle hastalığın çok ilerlemesine sebep olduğundan, neticede telafisi mümkün olmayan rahatsızlıklar meydana gelir. Tedavisi mümkün ya da basit bir hastalığa yakalanmış olunsa bile, geç kalınmış bir müdahale, bazen ölüme dahi neden olabilir.

Şimdi savunma sisteminin elemanlarının kontrollerinin tümüyle insanın iradesine bırakıldığını, savaşın gidiş seyrini insanın kendisinin belirlemesi gerektiğini varsayalım. Acaba ne gibi zorluklarla karşılaşırdık?

Diyelim ki ilk anda rahatsızlık teşhis edilebildi. Hemen yabancı hücrelerin bulunduğu bölgeye savaşçı hücrelerin yollanması ve B hücrelerinin silah (antikor) üretimi için harekete geçirilmesi gerekir.  Peki yabancı hücrelerin cinsi ve yeri tam olarak nasıl tespit edilecektir? Bu çok önemlidir, çünkü yapılacak tedavi buna göre seçilecektir. Vücuda düşmanların girdiğine dair en ufak bir şüphe olduğunda tek çözüm, vakit geçirmeden doktora gidip bedenin her bölgesini, her damla kanı çok detaylı bir şekilde kontrol ettirmektir. Başka türlü antijenlerin cinsini ve yerini tespit etmek mümkün değildir. Üstelik bunun için gereken uzun süreç, müdahalede geç kalınmasına neden olur. Bu şekilde, en ufak bir şüphede doktora gidip, böylesine işlemler yaptırmanın, yaşamı insanlar için ne kadar zor ve sıkıntılı hale getireceği ortadadır.

Bir şekilde müdahalenin zamanında yapılabildiğini, antijenlerin cinsinin ve yerinin tam olarak tespit edilebildiğini varsayalım. Düşmanın cinsine göre, ilk önce fagositlerin gönderilmesi gerekecektir. Fagositlerin, istenilen yere gitmesi nasıl sağlanabilir? Onlara nasıl bir mesaj vererek, düşman hücrelerin yerlerini kolayca bulabilmelerine yardımcı olunabilir? Bu imkansız olayın da başarıldığını düşünelim. Şimdi sıra fagositlerin düşmanı yenip yenemediğinin öğrenilmesine gelir. Çünkü ona göre ya makrofajlar gönderilecek ya da savaş durdurulacaktır. Kuşkusuz bunun da tek kesin çözümü yeniden doktora gidilip, iyi bir kontrolden geçilmesidir. Eğer savaş kazanılmadıysa, o bölgeye ikinci kuvvetin, makrofajların gönderilmesi gerekir. Bu arada doktor kontrolü için geçen süre aleyhimize işler. Makrofajların da zaman kaybetmeden, düşmandan parça koparıp bununla yardımcı T hücrelerini uyarmalarının ayarlanması şarttır. Çünkü yardımcı T hücreleri de öldürücü T hücrelerini uyaracak ve böylece bir başka mücadele başlayacaktır. Bu hücrelerin de başarılı olup olmadığının kontrol edilip -ki bunun için de tekrar bir doktor kontrolüne ihtiyaç vardır- NK hücrelerinin çağrılması gerekir. Son bir denetimin ardından vücudun hastalığı, savunma sistemi sayesinde yenip yenemediği anlaşılacaktır.

İşte, insandan sadece savunma sistemini kontrol etmesi istense, yapılması gerekenler bu denli zor ve karmaşıktır. Yani basit bir nezle için bile defalarca doktora gidilmesi, hücrelerin takip edilmesi, sürekli onların yönlendirilmesi gerekecektir. Ufak bir gecikme ya da yapılacak işlemler sırasındaki bir aksama durumunda rahatsızlık daha da artacaktır.

Peki ya insandan bu hücreleri oluşturması, onların düşmanı tanımalarını, uygun antikor üretmelerini sağlaması ve yapacakları tüm işlemleri kendilerine öğretip organize etmesi istense... Kuşkusuz böyle bir yaşam, az önce anlatılan modelden çok daha zor, sıkıntı verici ve hatta imkansız olurdu.

Oysa Allah insandan bu yükü almış, tüm sistemi kendi kendine yetecek şekilde, hiçbir aksaklığa da uğramayacak bir yeterlilikte yaratmıştır. Savunma sistemimiz de evrendeki herşey gibi kendi yaratılışı gereğine uygun hareket edip canlı hayatının vazgeçilmez, çok önemli bir öğesi olmuştur:

Ve 'kendi yaratılışına uygun' Rabbine boyun eğdiği zaman… (İnşikak Suresi, 2)