Evrimcilerin Bu Konudaki Mantık Bozuklukları

 

İnsan vücuduna her gün çok sayıda mikrop girer. Bu mikroplar savunma sisteminin ilk aşamasında etkisiz hale getirilmeye çalışılır. Ancak engellenemeyen bazı mikroplar ve yabancı maddeler dolaşım sistemine girerek yaşamsal tehlike oluşturabilir. Bu tür mikroplara "antijen" adı verilir. Vücut antijenlere karşı "antikor" adı verilen maddeler üreterek onları yok etmeye ya da çoğalmalarını önlemeye çalışır. Antikor antijene tıpkı anahtarın kilide oturması gibi üç boyutlu yapıda kenetlenerek antijeni etkisiz hale getirir. Antikor ile antijen arasındaki anahtar-kilit benzerliği bu sistemin anlaşılması açısından üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir örnektir.

Doğada ortaya çıkan yüzbinlerce farklı antijene karşılık savunma hücreleri ayrı ayrı antikor üretebilir. Bu yüzbinlerce kilide uygun anahtarı vücut hücrelerinin anında üretebilmesi demektir. Bu elbette ki mucizevi bir olaydır.

Fakat asıl ilginç olan laboratuvarda oluşturularak insan vücuduna yerleştirilen yapay antijenlere karşı bile savunma hücrelerinin antikor üretebilmesidir. Vücut hücreleri doğada bulunan kilitlere uygun anahtar üretebildikleri gibi doğada hiç bulunmayan ve laboratuvarda üretilen kilitlere göre de anahtar üretebilmektedirler.

Vücudun içindeki bir mekanizmanın dış dünya hakkında bu denli şaşırtıcı bir bilgiye sahip olması elbette ki tesadüflerle açıklanamaz. Bir hücre nasıl olur da yüzbinlerce yabancı maddenin bilgisine sahip olmanın yanısıra, laboratuvarda yapay olarak üretilen çok farklı bir maddenin (antijenin) de bilgisine sahip olabilir? Savunma hücrelerinin, vücuttaki antijenleri bir şekilde tanıdığını kabul etsek dahi, daha önce hiçbir şekilde karşılaşmadığı bir antijeni de tanıyabilmeleri çok şaşırtıcıdır. Dahası, savunma hücreleri vücuda yeni giren bu yabancıyı hemen teşhis ettikleri gibi, yabancıya karşı kullanılacak etkili silahları da –uygun antikoru- anında tespit edip üretmek için gerekli olan yetenek ve akla da sahiptirler. Teşhis etme, tedbir alma gibi akıl, bilgi ve şuur gerektiren özelliklerle donatılmış olan savunma hücrelerinin tesadüfen oluştuğunu söylemek, önemli bir mantık hezimetidir. Evrimciler, savunma hücrelerinin, her türlü yabancı maddeyi teşhis edebilme özelliğini kendi teorilerine göre açıklayamadıkları gibi, son derece mantık ve bilim dışı izahlarla, konuyu geçiştirmeye çalışırlar.

Savunma hücrelerinin yapay bir antijeni tanıma konusuyla ilgili olarak evrimci bilim adamlarından Ali Demirsoy'un sözleri buna örnektir:

Fakat yirminci yüzyılda yapay olarak sentezlenen bir kimyasal maddeye karşı antikor yapma düzeneğini çok daha önceden geliştiren bir hücre, kahin demektir.11

Prof. Demirsoy aynı kitabında, bu konunun bugüne kadar bir açıklamasının olmadığını da şöyle itiraf etmiştir:

Plazma hücreleri bu bilgiyi nasıl ve hangi formda elde ederek, ona göre özgül şekillenmiş antikoru üretebilmektedir? Bugüne kadar bu sorunun kesin bir açıklaması yapılamamıştır.12

Demirsoy bu ifadesiyle hücrenin olağanüstü birtakım özelliklere sahip olduğunu kabul etmektedir. Çünkü "kahin" bazı bilgilere önceden sahip olan kişiler için kullanılır. Bir hücrenin bilgi sahibi olması, üstelik de bulunduğu ortamdan tamamen uzaktaki varlıklar hakkında bilgi sahibi olması olağanüstü bir özelliktir. Cansız atomların birleşmesinden meydana gelmiş bir hücrenin tesadüfen güçlü sezilere veya ileri derecede bilgi ve kültüre kendi kendine sahip olması elbette beklenemez. Bunu iddia etmek aklın ve mantığın sınırlarının dışına çıkmaktır.

Ancak, evrimciler çaresiz kaldıkları için canlıların yaratılıştan sahip oldukları mucizevi özellikleri kabul ederler. Fakat bu sistemlerin özel olarak yaratıldığını kabul etmemek, daha doğrusu Allah'ın varlığını inkar etmek için  bu mükemmelliğin sebebini başka yollarla açıklamaya çalışırlar. Bu noktadan sonra evrimciler bilimsellikle hiçbir ilgisi olmayan, yalnızca telkin yapmaya ve acizliklerini gizlemeye çalışan açıklamalar yaparlar. "Bu bir evrim mucizesidir" veya "bu hücre adeta bir kahin gibidir" gibi evrimin tılsımlı sözleriyle halkı "hipnotize" etmeye çalışırlar.

Oysa burada olağanüstü bir durum vardır. İnsan vücudundaki, gözle görülmeyecek kadar küçük ve sürekli yenilenen hücreler, doğada var olan tüm düşmanlarını, daha onları görmeden tanıma, teşhis etme ve yok etme yetenek ve donanımına sahiptirler. Böyle bir yapıyı tesadüflere bağlamak, Allah'a inanmamayı kendilerine amaç edinmiş kişilerin içinde bulundukları fikri aczi gösteren önemli bir örnektir.

 Evrimcilerin, bu hücreleri, böylesine mükemmel işlev ve özelliklerle oluşturduğunu ileri sürdükleri mekanizma ise mutasyonlardır. Demirsoy da yine  Kalıtım ve Evrim adlı kitabında, yukarıdaki sözlerine şöyle devam eder; "Bu düzeneğin (antikorun antijeni tanıması) oluşması da rastlantı ile meydana gelen mutasyonlardır şeklinde savunulmaktadır."

Yukarıdaki açıklamayı detaylı bir şekilde incelemek evrimci bilim adamlarının başvurdukları oyunları anlamak açısından son derece önemlidir. Yazar, bazı çevrelerin bu düzeneğin mutasyonlar sonucunda ortaya çıktığını savunduklarını söylemektedir. Bu cümleyi okuyan ve biyoloji hakkında detaylı bilgiye sahip olmayan bir okuyucu da bu iddianın bilimsel bir açıklama ve ispatlanmış bir gerçek olduğunu zannedebilir. Oysa; "Bu düzeneğin (antikorun antijeni tanıması) oluşması da rastlantı ile meydana gelen mutasyonlardır şeklinde savunulmaktadır." cümlesi, içi tamamen boş, hiçbir bilimsel değeri olmayan ve yalnızca okuyucunun dikkatini dağıtmaya, etki altına almaya yönelik hazırlanmış bir cümledir.

Bu etki altına alma ve aldatma yöntemi aslında dünya hakkında hiçbir bilgisi olmayan, hatta hafızasını tamamen kaybetmiş bir insanı kelime oyunları ile kandırmaya benzer. Bu kişi, içi son derece ileri teknoloji ile donatılmış bir gökdelenin önüne getirilse ve kendisine bu binanın bir "deprem" sonucunda oluştuğu söylense şüphesiz kişinin  -mantıken böyle bir şeye kesinlikle inanmasa da- aksini ispatlayabilme imkanı o an için yoktur. Ama herşeye rağmen aklı ve vicdanı ile düşünen insan, böyle bir olayın gerçekleşemeyeceğini takdir edebilir.

Kompleks bir hücrenin mutasyonla meydana geldiğini söylemek de yukarıdaki örnekten farksızdır. Herşeyden önce hücre bir gökdelenden çok daha üstün bir teknolojiye sahiptir. Hatta birçok bilim çevresi hücrenin insanoğlunun karşılaştığı en üstün ve kompleks yapı olduğunu söyler. İkincisi hücreye sahip olduğu özellikleri kazandırdığı iddia edilen mutasyonun hücre üzerindeki etkisi, genel olarak bir depremin gökdelen üzerindeki etkisinden çok daha yıkıcı ve tahrip edicidir.

Böylesine tahrip edici bir faktörün, yüzbinlerce farklı antijen için yüzbinlerce farklı antikor üretebilen, insan hafızası ve zekasından üstün bir beceriye sahip bir hücreyi tesadüfen üretebilmesi kesin olarak imkansızdır.

Kaldı ki evrim teorisine göre hücre tek bir mutasyon sonucunda değil, birbirini takip eden birçok mutasyon sonucunda bu özelliklere sahip olmuştur. Bu da birbirini takip eden birçok depremin bir şehir imar etmesine benzer.

Bilimsel gerçeklere ters düşerek mutasyonların her birinin hücreye faydalı bir özellik kazandırdığını, her ne kadar imkansız olsa da- kabul edelim. Ancak bu da yeterli değildir. Çünkü savunma hücresinin, sahip olduğu özellikleri kazanabilmek için milyonlarca yıl beklemeye zamanı yoktur. Çünkü savunma hücresi görevini yapamazsa, bu canlı için kesin ölüm anlamına gelir. Savunma hücreleri bütün özellikleri ile canlının bedininde ilk andan itibaren bulunmak zorundadır.

Ayrıca savunma hücreleri yalnızca üstün bir üretim yeteneğine sahip değildir. Savunma sisteminde birbirlerinden farklı özellik ve görevlerde birçok hücre vardır. Bu hücrelerin adeta disiplinli bir ordu gibi kendi aralarında sahip oldukları iletişim, düzen, emir komuta zinciri gibi özellikleri gözönüne alındığında, evrim teorisinin tesadüf açıklamasının bilimin karşısında nasıl çöktüğü bir kez daha anlaşılmaktadır.

Savunma hücrelerinin başka canlıların vücut yapılarını tahmin edebilme ve buna göre taktik belirleme yetenekleri  en ince ayrıntısına kadar Allah tarafından yaratılmıştır. Allah üstün kudret sahibi olandır.

"Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır." (Taha Suresi, 98)