Tansiyonunuz Düşünce Ne Olur?

 

Kandaki basınç düzeyinin düzenlenmesinde böbreğin sahip olduğu rol bu kadarla da bitmez. Tansiyonun düşük olduğu durumlarda da böbrekteki çok özel yapıda bir hücre olan JGA'dan "renin" adlı bir madde salgılanır. Ancak bu maddenin doğrudan kendisinin tansiyon yükseltici etkisi yoktur.

Bu madde üretildiği yerden çok daha farklı bir yerden, karaciğerden salgılanan "anjiotensinojen" adlı bir molekülle birleşerek "anjiotensin-1" molekülüne dönüşür. Ancak bu oluşan hormonların da tansiyon üzerinde çok ciddi bir etkisi yoktur. Kan dolaşımında bulunan bu hormon daha sonra yine farklı bir organda, akciğerde bulunan "ACE" adı verilen ve sadece "anjiotensin-1" molekülünü parçalamaya yarayan bir enzim sayesinde daha farklı bir molekül olan "anjiotensin-2" molekülüne dönüşür.47 

İşte damarlar üzerinde etki gösterip tansiyonu normal seviyeye çıkaracak olan asıl hormon da son noktada üretilen bu moleküldür. Bu molekül oluşmazsa kendinden önce üretilmiş hiçbir hormonun tansiyon üzerinde bir etkisi olmayacaktır. Anjiotensin-2 molekülü yine sadece kendisiyle birleşmek üzere damar yüzeyinde bulunan algılayıcılarla birleştikten sonra damarların büzülmesini ve tansiyonun yükselmesini sağlar.

Anjiotensin-2 molekülünün tansiyonu artırmak için yaptıkları bu kadarla da kalmaz. Anjiotensin-2 molekülü kan dolaşımı sayesinde böbreküstü bezlerinin çok özel bir bölgesine iletilir. Bu bölgede bulunan bazı hücreler sadece anjiotensin-2 molekülü ile birleştikten sonra ürettikleri aldosteron adlı molekülün kana karışmasını sağlar. Bu molekülün kana karışmasıyla birlikte kan basıncı bu defa daha farklı bir mekanizma ile yükselmeye başlar. Aldosteron molekülü, böbreğin toplama kanalları üzerinde bulunan kendine özel algılayıcılarla birleşerek idrarla atılmakta olan sodyum moleküllerinin, vücuda geri emilmesini sağlar.48 Sodyum molekülleri de kanın yoğunluğunu artırarak kan basıncının yükselmesini sağlar.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta kuşkusuz ki bu maddelerin etkilerinin birbirlerine bağlı oluşudur. Böyle bir durumda sadece tek bir tanesinin bile rastlantılarla oluşması mümkün olmayan böyle bir sistemin bütün elemanlarının aynı anda, aynı bünyede rastlantılarla oluşması defalarca imkansızdır. Rastlantıların böbreklere anlama kabiliyetini, önlem almak için gerekli olan insiyatifi kazandıramayacağı ise tartışılmazdır.

Sadece kan basıncının düzenlenmesinde kullanılan onlarca madde ve bunların etki mekanizmaları düşünüldüğünde bile karşılaşılan tasarım ve düzenin kendiliğinden oluştuğunu iddia etmek şüphesiz evrim teorisine körü körüne bağlı ve bunu bir inanç sistemi olarak benimsemiş kişilere has bir davranıştır. Nitekim evrimciler de teorilerine bütün doğrulara rağmen bir inanç olarak inandıklarını çeşitli şekillerde itiraf etmişlerdir. Bunlardan biri şöyledir:

Bir bilim adamı olarak aldığım eğitim boyunca, bilimin herhangi bir bilinçli yaratılış kavramı ile uyuşamayacağına dair çok güçlü bir beyin yıkamaya tabi tutuldum. Bu kavrama karşı şiddetle tavır alınması gerekiyordu... Ama şu anda, yaratılışa inanmayı gerektiren açıklamaya karşı olarak öne sürülebilecek hiçbir argüman bulamıyorum… Biz hep açık bir zihinle düşünmeye alıştık ve şimdi yaşama getirilebilecek tek mantıklı cevabın yaratılış olduğu sonucuna varıyoruz, tesadüfi karmaşalar değil.49

Evrimcilerin de açıkça itiraf etmek zorunda kaldıkları gibi tüm bilimsel veriler herşeyin hakimi olan bir yaratıcının yani Allah'ın varlığını açık ve kesin olarak göstermektedir.