Tesettür, Kadının İffetini Korur:
Tesettür, şer’an örtülmesi gereken yerleri örtmek
demektir.
Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret
yeri denir.
Örtünmenin gâyesi, başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı, meşrû olmayan
isteklerden sakınmaktır. İnsandaki edeb ve hayâ duygusu, örtünmeyi gerektirir.
Örtünmede asıl gâye, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak olmalıdır.
Kadının örtülü olması, hürriyetini kısmak için değil, bilakis şeref ve iffetini
korumak içindir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:
"Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dış elbiselerinden
üstlerine giymelerini söyle. Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine daha
uygundur. Allâh çok yarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir." (157) buyurulur.
İslâm Dîni, örtünmeyi emretmekle kadını muhâfaza etmek, onun kıymetini arttırmak
ve hürmete lâyık bir insan olduğunu ortaya koymak istemiştir. Dış etkilerden
korumayı istediğimiz her şeyi örtü ile muhâfazaya çalıştığımız da bir gerçektir.
Örtünme ile ilgili olarak Nûr sûresinin 31. âyet-i celîlesinde:
"Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar,ırzlarını korusunlar,
ziynetlerini açmasınlar! Bunlardan görünen kısmı (yüzler ve eller) müstesnâ,
başörtülerini, yakalarının üstüne koysunlar..." buyurulur.
Hz. Âişe (r.anhâ), ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allâh ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin! Onlar âyeti inince, etekliklerini
kesip bunlardan böş örtüsü yaptılar."
Yine Safiyye bint-i Şeybe şöyle anlatır:
"Biz Âişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden
söz ediyorduk. Hz. Âişe (r.anhâ) dedi ki:
"Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben,
Allâh’a yemîn olsun ki, Allâh’ın Kitâbı’nı daha çok tasdîk eden ve bu Kitâb’a
daha kuvvetle inanan ensâr kadınlarından daha fazîletlisini görmedim. Nitekim
en-Nûr Sûresi’ndeki âyeti inince, onların erkekleri bu âyetleri okuyarak eve
döndüler. Eşlerine, kızlarına, kızkardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu
kadınlardan her biri, eteklik kumaşlarından, Allâh’ın Kitâbı’nı tasdîk ve O’na
îmân ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in
arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde
kargalar vardı." (158)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
"Allâh bülûğa ermiş kadının namâzını, başörtüsüz kabul etmez." (159)
buyuruyorlar. Başka bir hadîs-i şerîflerinde: "Kadın avrettir (örtünmesi
gereklidir. Sokağa) çıkınca, şeytan onu daha câzip gösterir." (160) buyurur.
Bunun için kadının evden dışarıya çıkışında güzel koku sürünmesi hadîs-i şerîfde
yasaklanmıştır:
"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun
yanına giderse, zinâya bir adım atmış olur." (161)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in baldızı ve Hz. Ebûbekir’in (r.a.) kızı Esmâ,
bir gün ince bir elbise ile Rasûlullâh (s.a.v.) ’in huzuruna girmiş, Peygamber
(s.a.v.) Efendimiz de ondan yüzünü çevirerek:
"Esmâ! Kadın bülûğa erdikten sonra, -mübârek ellerine ve yüzüne işâret
ederek- şundan ve şundan başka yerinin görünmesi câiz değildir." (162)
buyurmuşlardır.
Erkeklerin de dışarıda gözlerini muhâfaza etmeleri ve yolda yürürken ayaklarına
bakarak yürümeleri tavsiye edilmekte ve tasavvufda bu duruma "nazar ber-kadem"
denilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Ali (r.a.)’a şöyle
buyurmuşlardır:
"Ey Ali!
Bakış, bakışı izlemesin! İlk bakış, sana âid (mübah), sonraki ise sana âid değildir."
(163)
Buradaki ilk bakışdan maksad, elde olmadan meydana gelen göze çarpmalardır.
Bir başka hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:
"Bir müslüman erkeğin gözü, (mahremi veya nikâhlısı olmayan) bir kadının
güzelliklerine takılır da, sonra (Allâh’dan korkarak) gözünü ondan sakınırsa,
Allâh Teâlâ ona ibâdet ecri verir. Ve o kimse, kalbinde ibâdetin tadını bulur."
(164)
Ayrıca, mahrem olmayan kadın ile erkeğin birbirine dokunması, musâfaha etmesi
ve tokalaşması helâl değildir. Hadîs-i şerîfde buyurulduğu gibi bu da, elin
veya dokunan uzvun bir zinâsıdır:
"Gözlerin zinâsı bakmaktır. Kulakların zinâsı dinlemektir. Dilin zinâsı
konuşmaktır. Elin zinâsı yapışmak, tutmaktır. Ayağın zinâsı da yürümektir. Nefis
ise, (bu kötü işleri) sever, temennî ve arzu eder...." (165). Hz. Âişe
(r.anhâ) yemin ederek anlatıyor ki:
"Rasûlullâh’ın eli aslâ yabancı bir kadının eline değmemiştir.." (166)
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Birinizin başının, demirden bir şişle dürtülmesi, onun için, nâmahrem
bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır." (167)
Örtünmekten maksad, avret yerlerini, hem görünmeyecek ve hem de vücûd hatları
belli olmayacak şekilde kapatmaktır. Binâenaleyh, teni gösteren şeffaf elbise,
örtü sayılmaz. Böylesi, uzvu daha câzip gösterir. Nitekim Peygamber (s.a.v.)
Efendimiz, bu konuda şöyle buyurur:
"Cehennem halkından iki sınıf var ki, ben onları görmedim.. (Fakat onlar
birgün türeyecektir): Ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla
halkı döven insanlar, bir de giyinmiş, fakat çıplak olan (yâni vücûdun çirkin
yerlerini örtüp câzip kısımlarını açan veya tenin rengini gösteren ince elbise
giyenler), vücûdlarını sağa sola eğip çalımlı olarak yürüyen ve başları Horosan
develerinin hörgüçleri gibi (saçları kabartılmış) olan kadınlar... (İşte) bunlar,
cennete giremezler, kokusunu da hissedemezler. Halbuki cennetin kokusu, şu kadarlık
yoldan alınır." (168)
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, giyim, beden veya davranışlarıyla erkeğe benzemeye
çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lânet etmiştir:
"Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle, erkeklerden de kadınlara benzeyenler
bizden değildir." (169)
Abdullâh b. Abbas (r.anhümâ)’dan nakledilmiştir:
"Nebî (s.a.v.), erkekleşen kadınlarla, kadınlaşan erkekleri lânetledi.
Ve:
"Onları evlerinden çıkarınız!" buyurdu." (170)
Abdullâh b. Ömer (r. anhümâ), Allâh elçisinin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Üç kimse vardır ki, cennete giremez ve kıyâmet günü Allâh onlara rahmet
nazarı ile bakmaz:
1. Ana-babasını dinlemeyen kimse,
2. Erkeklere benzemeye çalışan kadın,
3. Eşini kıskanmayan koca." (171)
Hülâsa müslüman hanımı, kendi cinsine âid giyim ve davranışlara özenmeli, erkeklere
âid elbise ve tavırlara meyletmemelidir. Zîrâ her cins, kendi özellikleri içinde
bir değer ifâde eder. Bunun için kadın, yüzü ve bileklere kadar elleri hariç
olmak üzere vücûdunun geri kalan kısımlarını, temiz, sade ve diğer kadınlara
örnek olacak tarzda muntazam olarak örtmekle yükümlüdür. İşte bu kadındır ki,
başkalarına hürmet, şefkat ve muhabbet telkin eder. Dînimizin yücelttiği ve
Cennet’in ayaklarının altında olduğunu müjdelediği kadın da budur. (172)