Îmân Kal’ası Mâşite Hâtun :

Firavun’un sarayında Mâşite Hatun nâmında bir kadın vardı. Bu kadıncağız, Allâh’ın birliğine îmân ettiği için, dâimâ "Allâh birdir" zikrini tekrar ederdi. Birgün Firavun’un kızı, bunu işitmiş ve keyfiyeti babasına bildirmişti.

Bunu haber alan Firavun, öfkelenerek Mâşite Hatun’u çağırmış, bu inancından vazgeçirmek için hayli uğraşmıştı. Tesir etmeyince, ihtirâsı uğruna hayli işkenceleri bu kadın üzerinde icrâ ettirdiyse de, kadıncağız dîni uğruna tâviz vermiyor, "Allâh birdir" sözünü tekrar ediyordu.

Bu durum karşısında zâlim Firavun’un kini ve öfkesi artıyordu. Mâşite Hatun ise, îmânda sebât ederek:

"Benim ilâhım tekdir. O da Allâh Teâlâ’dır. Zâten O’ndan gayrı ilâh yok..." diyordu.

Kadıncağızın, üç-beş yaşlarında bir kızı, bir oğlu, bir de üç aylık mâsum bir yavrusu vardı. Firavun, gadabını teskin edemeyerek intikâm almak istiyordu. Önce kız çocuğunu anasının yanına getirip:

"Ey Mâşite! Bana, sen Tanrı’sın de; yoksa bu kızın kanlar içinde ölecektir." diye haykırdı.

Mâşite Hatun, Firavun’un merhametsiz bir zâlim olduğunu biliyordu. Ve nitekim o mâsum yavrucağızın boğazına bıçağı dayadı ve mel’ûnâne kin dolu bayağı bir tehevvürle kızcağızın boğazını kesti. Bu elîm manzarayı gören îmân kal’ası Mâşite Hatun, vakar içinde Rabb’ısına teslîm olmuş, îmânına zerre kadar halel gelmemişti. Yalnız , "Allâh birdir" sözünü tekrar ediyordu. Firavun’un öfkesi artmış, ne yapacağını bilmiyordu. Bu sefer adamlarına dedi ki:

"O üç aylık çocuğu bana getirin!."

Ardından kızgın bir fırın yakmalarını emretti. Bir taraftan Mâşite Hatun’a şöyle bağırdı:

"Şimdi de benim Tanrılığımı tasdik etmez isen, bu bebeğini fırında cayır cayır yakacağım; kızının âkıbetinin ne olduğunu biliyorsun. Gel inâd etme de, beni dinle!."

Kâfir, bebeği yakmakta kararlı idi. Zâlim, bebeği aldı. Fırındaki kaynar su dolu bakır kazana yaklaştı. Bu sırada Mâşite Hatun:

"Kalbimden onu tasdik etmediğim halde, dediğine evet demekte îmân bakımından bir sakınca yok!" diye düşündü.

Fakat buna da içi râzı olmuyordu. O böyle üzüntü içinde iken, gaddar ve zâlim Firavun, yavrucağı kazana atıp onun da bu şekilde ölümüne sebep oldu.

Annenin kederi son dereceyi bulduğunda bebek o an dile gelerek, Cenâb-ı Hakk’ın izniyle annesine şöyle seslendi:

"Anneciğim!

İçinden geçeni sakın söyleme! Biraz daha sabredersen, ferâha kavuşacaksın. Cennete girmemize pek az bir zaman kaldı. Firavun’un dediğini sakın söylemeyesin. Ablamla ben, şu anda cennetteyiz. Senin de cennete gelmeni dört gözle beklemekteyiz."

Yavrusunun bu sözleri Mâşite Hatun’u rahatlattı. Kederi ve hüznü sevince döndü. Aynı zamanda kendisine, cennetteki makâmı gösterildi. O da,bir an evvel yerine kavuşmak arzu ediyordu. Zâten binbir türlü hakâret ve ızdıraplara karşı vücûdu zayıf düşmüş, iyice yıpranmıştı. Sonunda o da yavruları gibi şehîden âhırete intikâl etmiş, Allâh Teâlâ’nın rızâsına nâil olmuş, hem cennete, hem de yavrularına kavuşmuştu. (232)