| AHMAK Meddah tüm kurnazlıklarını, yaptığını
        duyduğu hilelerini bir bir sayıp döktü; şimdiye kadar kandıramadığı kimse
        olmadığını belirtti terzi "Ciğeroğlu" nun... 
        Dinleyiciler arasındaki bir Âdem: 
        -O da kim oluyormuş, benden bir iplik bile çalamaz, isterseniz sizinle bahse dahi
        girerim... dedi. 
        -Yapma kardeş, senden daha akıllı nice
        kişileri mat etti bu adam. Bahse girişme, onun hileleriyle sen de kendini kaybedersin,
        yazık olur. 
        Âdem büsbütün kızdı: 
        -Benden ne yeni, ne eski bir şey alamaz. Dileyenle bahse girelim, tabi sözünüzün eri
        iseniz. 
        Tamahkar bazıları işi büsbütün
        kızıştırdılar. Yapamazsın, yaparsın derken... 
        -Şu Arap atımı bahse koyuyorum, eğer
        o terzi benim rızam dışında, benden habersiz kumaşımdan bir şey alırsa bu atım
        sizlerin olsun, ama başaramazsa; bunun dengini 
        isterim sizlerden... deyiverdi Âdem. 
        Sabahı zor etti, vurduğu gibi bir top
        atlas kumaşı koltuğunun altına, tuttu hilekar terzinin dükkanının yolunu. Terzi
        bütün riyakar gülümsemesi yüzünde takılı olduğu halde karşıladı, avını
        kollayan tilki gibi. Hoş beş, izzet ikram derken, ustalığını sergileyen, önceden
        diktiği giysileri göstererek  büsbütün 
        güvenini kazandı Âdem’in. O’ da atıverdi İstanbul Atlasının topunu terzinin
        önüne: 
        -Bundan bana savaş için bir kaftan
        biç. Belinden aşağısı bol olsun ki; savaşta ayağıma dolaşmasın, yukarısı dar
        olsun ki; güzel dursun dedi. 
        Terzi elini gözünün üzerine tutarak
        selam verdi: 
        -Başütüne sevimli müşterim. Sana sonsuz hizmetlerde bulunacağım. Öyle memnun
        edeceğim ki seni... ben de beğeneceğim, sen de. 
        Kumaşı aldı önüne ölçtü, ne
        kadardan çıkacağını hesap etti, sonra lafa tuttu.. Başka beylerin hikayelerini
        söylemeye, onların lûtuf ve ihsanlarını saymaya başladı. Nekesleri ise zemmetti.
        Güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi. Ateş gibi makasını çıkardı, kumaşı
        kesip biçmeye başladı. Göz ucuyla Âdem’i takip ederken; ağzında ise türlü
        masallar, gururunu okşayacak, kendinden geçirecek sözleri maske yapmıştı kendine
        adeta. 
        Hikayelere gülmekle, zaten daracık olan
        gözü büsbütün kapanmışken, durumu fark eden kurnaz terzi kaşla göz arasında bir
        parça kumaşı çalarak, şalvarının içine gizledi. 
        Dinlediklerinin tadından Âdem;
        tutuştuğu bahsi de, atlas kumaşını da unutmuştu. 
        Anlatılanlara dalmış, adeta sarhoş
        olup kendinden geçmişti. 
        -Allah için o kadar güzel anlatıyorsun ki, lâtifelerin canıma can kattı, ne olursun
        gülünecek bir şey daha söyle... diye yalvardı adeta. 
        Hain terzi bir fıkra anlatarak o kadar
        güldürdü ki, gülmekten sırt üstü yere yıkıldı akıl fukarası Âdem. Sonra da
        fırsat bu fırsat deyip bir parça daha keserek gömleğinin içine sokuverdi .. 
        Âdem; gülünç bir şey daha anlat,
        dedikçe terzi öncekinden daha gülüncünü anlatıyor, ahmak gülerken de kendisi bir
        parça daha keserek bir tarafına saklıyordu. 
        Nihayet: 
        -Bir daha anlat.. deyince Âdem,terzi dahi insafa gelip: 
        -A hadımağası vazgeç... Bir latife daha söylersem vay haline... Kaftanın dapdaracık
        olur, giremezsin içine. Kim kendine böyle iş işler?. Gülüyorsun ama, gülmenin yeri
        mi?. Eğer bilseydin kan ağlardın güleceğin yerde. 
         
        -Ey bilgisizlik ve şüphe mezarına düşmüş kişi dedi... yukarıdaki kıssayı
        anlatan: Feleğin lâtifesini, nereye kadar arayacaksın? Ne vakte dek şu cihanın
        işvesini tadacaksın? Ne aklın düzeninde kaldı, ne cânın. Lâtifesi, bahçelere bir
        hoş tad verir ama, kış gelince verdiği şeylerin hepsini yele verir. 
         
        Mesnevi:6.cild.Sayfa:134-135-136-137 
         
          |