| 
        DERVİŞİN
          ALTINI
           Dervişin biri: 
          - Rüyamda Hızır’a mensubolan erenleri gördüm, onlara : "
          Helal olan ve hiç vebali bulunmayan rızkı nereden elde
          edeyim?.."  diye sordum.  Beni aldılar dağlara
          ormanlara götürdüler. Meyveler silkelediler... 
          - Hemen ye, bunlar temiz, helal ve sayısızdır. Aynı zamanda uğraşmaksızın,
          başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı- aşağı koşmadan
          elde edilen rızıklardır, dediler. Onları yedim, sözüme öyle bir
          feyiz, öyle bir tesir hasıl oldu ki, akılları hayran etmeye başladı. 
          - " Rabbim, dedim... bu bir imtihan... sen bana bütün halktan
          gizli bir ihsanda bulun !... " Söz söyleyemez bir hale geldim,
          hoş bir gönüle sahip oldum, zevkimden nar gibi yarıldım!.. Dedim
          ki içimden : " Bu zevk yok mu ya... cennette bundan başka zevk
          olmasa bile, başka bir nimet istemem, bunu bırakıp ta ceviz ve şeker
          yemeye girişmem !..." Kazancımdan elimde bir-iki habbe kalmıştı,
          onları da cübbemin yenine dikmiştim .... Dervişin biri de
          odunculuk etmekte idi, yorgun argın ormandan geldi... Onu görünce
          dedim ki: 
          - "Artık benim rızıkla işim yok... bundan sonra rızık için
          gam yemiyorum. Kötü meyveler bana güzel ve hoş gelmekte... hususi
          bir rızka nail oldum.  Ve madem ki boğaz derdinden kurtuldum,
          kalan bir kaç habbemi de şuna vereyim. O da iki- üç gün rızık
          derdinden kurtulsun!..." Meğer oduncu içinden geçeni anlıyormuş.
          Çünki kulağı Hak nuru ile nurlanmışmış . Her düşünce; ona göre
          bir şişenin içindeki kandil gibiymiş, hepsini görüyormuş.
          Derken, aslan gibi heybetiyle önüme geldi, sırtındaki odun
          demetini yere attı, dedi ki: 
          - Ya Rabbi!... Senin duaları kutlu, izleri yomlu has kulların varsa,
          onların hürmetine, lütfunun bir sanat göstermesini diliyorum....
          şimdicik bu odun yığını altın olsun!... Bunu der demez bir de gördüm
          ki, odunlar altın olmuş, ateş gibi parlayıp durmaktalar. 
          Kendimden geçtim, ne kadar baygın kaldığımı bilemiyorum, ayıldığımda
          dedi ki: 
          - Allah’ım: Uluların, gayret sahibi ve şöhretten kaçan kişilerin
          hürmetine  bu altını yine eski haline, oduna çevir!... Bu söz
          üzerine derhal o altın dallar, yine odun oldu. O erin halini görünce
          akıl da sarhoş oldu, kendisinden geçti, bakış ta!... Odunları yüklendi,
          yürüdü, önümden geçip hızlı adımlarla şehrin yolunu tuttu. 
          O padişahtan; ardından gidip müşküllerini sormak, sözünü
          duymak istedim ama, heybeti mani oldu, gidemedim.  Zaten bayağı
          kişilerin , has erlere varmasına yol yok. Eğer birisi can-baş
          vererek yol bulursa bu da onların rahmeti ve cezbesiyle olur. Şu
          halde o tevfike erişmeyi ganimet bil. Eğer bir doğru erin
          sohbetinde bulunduysan bunu fırsat say, ganimet bil. Padişaha yakın
          olduğu, yakınlığına erdiği halde bu kutluluğu değersiz görüp
          yolundan olan ahmağa benzeme. 
          Mesnevi:4.Cilt-Sayfa:56-....-59  |