| 
        ALLAH
          İLE AZRAİL 
          Allah,
          Azrail’e
          dedi ki:
           - Ey
          Nakib; bu dertli halktan kime acırsın?
           Azrail:
           -
          Herkese yüreğim yanar, lakin emri ihmal etmekten korkarım, hatta
          derim ki;
           
          Allah gençlerin yerine beni feda etse!..
           
          Allah:
           - Daha çok kime acırsın,
          gönlün kime yanar, hangi kula daha ziyade
          kavrulur?
           
          Azrail:
           - Bir gün; bir
          gemi, koca dalgalar arasında ceviz kabuğu gibi sallanıp
          dururken
          emir aldım, gemiyi paramparça ettim.
           "Hepsinin canını al, yalnız
          filan kadınla o
          çocuğun canını alma"  dedin... Hepsi emrin mucibince
          deryayı boyladı, ecel
          şerbetini içtiler, kadınla küçücük çocuğu birer tahta üstünde
          kaldılar. Dalgalar
          tahtaları sürüklerken; "ananın ruhunu kabzet, çocuğu yalnız
          bırak" diye
          emrettin.  Ruhunu alarak çocuğu anasından ayırdım, ama sen de
          bilirsin ki, bu
          bana o kadar acı geldi ki, çok büyük yaslar gördüm, o çocuğun
          acısı içimden hiç
          çıkmadı!.. Dedi.
           
          Allah:
           - Ben o çocuğu kendi lûtfumla yetiştirdim. Dalgaya: "Onu bir
          ormana at!.."
          Dedim. O ormanı; güller, reyhanlar, sümbüller, yenmesi hoş meyvelerle
          bezedim.
          Binlerce güzel sesli kuşlar, tatlı pınarlar, güllerden yataklar
          verdim. Fitneden
          korudum. Güneşe; ona zarar verme, yele; ona yavaş es, buluta; onun üstüne
          yağmur
          yağdırma, şimşeğe; ona o kadar şule verme, kışa; yeşillikleri
          tamamen
          tüketme, yaza; bu bahçeyi yakma diye emirler verdim.
           
          Şeybanı Rai gibi. Hani; o da Cuma günü namaz vakti sürüsüne
          kurtlar saldırmasın
          diye sürünün çevresine bir çizgi çizerdi. Ne koyunlar o çizgiden
          dışarı
          çıkardı, ne de kurt ve hırsız o çizgiden içeri girerdi. Hûd’un
          okuyup üflediği
          daire gibi. O’ da bu çizgiyle kendine uyanları kasırgadan korumuştu!..
          Onlara:
           - Sekiz gün bu çizginin içinde kalın,
          susun ve sabredin, dışarıda
          kalanların
          uğrayacağı işkenceyi seyredin!.. Demişti.
          Kasırga, çizginin dışında bulunanları havaya kaldırıp, taşlara
          çalıyor, etini,
          kemiğini bir birinden ayırıyor, kimileri de havada çarpışıyor,
          o kahırdan gök
          bile tir tir titriyordu.
           - Ey soğuk rüzgar: Eğer bunları kendiliğinden
          yapabiliyorsan, haydi, Hûd’un
          çizdiği çizgiden de içeri gir!.. Ey tabiata inanan:
           Ya tabiattan
          üstün olan şu
          Sultan’ı gör, inananlara katıl, yahut ta bu ayetleri
          Kur’an’dan çıkar. Kur’an
          okuyanları men et okumasınlar, okutanlara yalvar, yakar, para pul ver,
          öğretmesinler.  Âcizsin!.. Bu aczin nereden diye şaşırmışsın!..
          Senin aczin,
          kıyamet gününden meydana gelmektedir. 
          Hasılı o mekan ârifler bağı gibi sam yelinden de korunmuştu, kasırgadan
          da..
           
          Bir kaplan yavrulamıştı. Ona:Çocuğa süt vermesini emrettim,
          itaat etti. Nihayet
          çocuk gelişti, irileşti, büyüdü. Bir peri ile ona konuşmasını
          öğrettim. Yüzlerce
          inayetlerde bulundum, bu surette benim lûtfumu vasıtasız olarak görsün
          istedim. 
          Vasıtasız olarak nasıl besledim; anladı bildi!.. Ey Allah’ın
          kulu; buna karşılık
          şükrane olarak Nemrut oldu o,Halil’i yakmaya kalkıştı!..
          Nitekim bu şehzade de
          padişaha şükran olarak ululandı, mevkiinin daha yükselmesini
          istedi: "Ben neden
          başkasına tabi olayım, benim de bir ülkem var, ben de yeni bir 
          ikbale
          sahibim!.." Dedi. Padişahtan gördüğü lütuflar, ululandığı
          için gönlünde örtüldü
          gitti. Nemrut da bunun gibi bilgisizlik ve körlük yüzünden o lütufları
          ayağının
          altına aldı. Şimdi kafir oldu, yol kesmede, ululanmada,Tanrılık
          davasına
          kalkışmakta!.. İbrahim’i  öldürmek için binlerce suçsuz
          çocuğu öldürttü. Vahyi 
          getirecek çocuk yetişti de, başkalarının kanları boynunda kaldı.
           Şüphe yok ki
          kötü arkadaş olan nefis; yırtıcı bir kurttur. Sapıklık aleminde
          her kele bir
          külah vardır. Ey yoksul!.. Onun için köpeğin boynundan tasmayı
          çözme. Bu köpek
          terbiye edilse bile,  yine de köpektir. "Ne mutlu nefsini aşağılayana!.."
          Hükmüne
          uy. Taif sahtiyanı gibi, Süheyl yıldızının etrafında dönersen
          farzı yerine
          getirmiş olursun da, o deri şerrinden kurtulursun!.. Bu
          suretle de sevgilinin
          ayağına giydiği çedik olursun!..
           
          Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:382-......-387
          |