| 
        İBRAHİM
          EDHEM
           O iyi adlı,
          iyi sanlı padişah, bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı,
          hay huylar duydu. Sarayın damında sert sert adımlar atılıyordu. 
          - 
          "Kim acaba bu densiz?.." derken  içinden, başını 
          dışarı uzatarak. 
          - Kim o ? Diye seslendi. Bu herhalde peri olmalı. Yoksa insandan
          kimin haddine düşmüş, bu saate sarayın tepesinde gürültü
          etmek!... 
          O zamana kadar hiç görmediği bir bölük halk damdan başlarını
          uzatarak dediler ki: 
          - Kayıbımız var, gece vakti onu arayıp duruyoruz. 
          İbrahim
          Edhem: 
          - Ne arıyorsunuz? Dedi. 
          - Develerimizi, dediler. 
          - Damda deve arandığını kim görmüş, diyince İbrahim Edhem; 
          - Peki... öyleyse sen taht üstünde oturup padişahlık ederken,
          Allah’ı arayıp bulmayı nasıl umuyorsun?.. dediler. 
          İşte bu
          oldu!.. Bundan sonra İbrahim Edhem’i kimse görmedi. Peri gibi
          insanların gözünden kayboldu. Aslında halkın önündeydi ama, mânası
          gizli idi. Zaten halk sakaldan, hırkadan başka neyi görür ki?.. 
          Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de!.. İşte ondan
          sonra Zümrüdüanka gibi alemde meşhur oldu. Hangi kuşun canı
          Kafdağı’na  geldiyse, bütün âlem onu söyler, ondan
          bahseder!... 
          Mesnevi:4.Cilt.
          Sayfa:68-69  |