| 
        
          NASUH
           Nasuh'un tüy tüs
          olmayan yüzünü; kadın yüzünden, incecik sesini; kadın sesinden
          ayırdetmek imkansızdı. Erkek olduğu halde yıllarca kadınlar
          hamamında tellaklık etti de, kimse anlamadı durumunu, tabii ki ağına
          düşürdüklerinin dışında. Başını örter, çarşaf giyer, peçe
          takar... karda yürür izini belli etmez bir şehvet azgını idi.
          Padişahın kızını bile keseler, ovar, yıkardı. 
          Lakin gönlünün bir köşesinde pişmanlık duyar, yapmaması
          gerektiğini bilir, ama bir türlü vazgeçemezdi huyundan. Zaman
          zaman tövbe eder, bir daha yapmamaya ahd eder kendi kendine, gel gör
          ki; önüne bir kadın yada kız oturduğunda yıkatmak için kendini,
          ne ahdı gelirdi aklına, ne de ahdına vefası!.. Onu özene bezene yıkar,
          uygun fırsat bulursa da yapar yapacağını. 
          Canına tak etti, bu durumdan kurtulmak için, bir arifin yanına
          gidip: 
          - Beni de duada an!..
          Diye yalvardı. 
          HÜR ER, sırrını anladı Nasuh'un. Ama Allah'ın Hilm'i ve Settar
          olması nedeniyle o da açığa vurmadı. Dudaklarından esirgediği sırrı
          gönlünde hapsetti. Zaten Ârifler sır sahibidir de, örterler, ağızları
          mühürlüdür. Gülümsedi Ârif: 
          - A içi kötü adam;
          bildiğin, gönlünde tuttuğun şeyden Allah seni kurtarsın, dedi. 
          O dua; yedi göğü de geçti, kabul edildi. Çünki Ârif-i Billahın
          sözü, hak sözüdür. Onun duası; Allah'ın dilemesidir.. Allah,
          kendi istemesini reddeder mi? 
          Allah; o nu bu lanet işten kurtarmak, vebaline son vermek için sebep
          yarattı. 
          Bir gün hamamda yıkanırken, padişahın kızı küpesinin
          incilerinden birinin olmadığını fark etti. Her kes yıkamayı ve yıkanmayı
          bırakarak o inci küpeyi aramaya koyuldu. Hamamın her tarafı arandı
          bulunamadı, bütün bohçalar, çamaşırlar, torbalar, olabilecek,
          gizlenebilecek her taraf arandı, yoktu. Bunun üzerine bu arama bırakılarak
          hamamda ne kadar insan varsa çağırıldı, sıraya dizildi, teker
          teker her kesin; ağızı, burun ve kulakları, ve anadan doğma
          soyundurularak vücutta bulunan tüm delikler adam akıllı aranmaya
          başlandı. Sıranın en sonuna duran Nasuh, kontrol edilip te temiz
          çıkan her kadın eksildikçe, sıra kendisine bir kişi daha yaklaştığından
          yüzünün sarartısı, dudaklarının göğertisi arttıkça artıyor,
          foyası meydana çıkacağından, ölüm gözlerinin önünü geliyor,
          gazel yaprağı gibi tir tir titriyordu. Dedi ki: 
          - Ya rabbi: Nice
          defalar tövbeler ettim, ahdlar ettim, lakin sözümde duramadım.
          Ben, bana layık olanı yaptım, sonunda iş bu duruma geldi... Aranma
          sırası bana gelirse eyvah bana!.. Ne hallere düşeceğim, başıma
          neler gelecek kim bilir?... Bak: Münacaatımda ki bu ciğer kokusu, içime
          düşen kordandır. Böyle bir gam ve kederin kafirde bile olmasını
          istemem. Rahmet eteğine sarıldım, medet Ya Rabbim!.. Keşke anam
          beni doğurmasaydı, yahut vahşi hayvanlar paralasaydı da bu hallere
          düşmeseydim!.. Allah'ım; sen sana düşeni, sana yaraşanı yap!..
          Her delikten çıkan yılanlar sokmada vücudumu, vakit de daraldıkça
          daralıyor, her an bir kişi daha temize çıkıyor, feryadıma yetiş,
          padişahlığını göster ne olursun ya rabbim!.. Son defa yakarıyor
          ve aht ediyorum ya rabbi... Bir daha tövbemi bozar, sözümde
          durmazsam, artık duamı ve sözümü duyma, dinleme beni!.. Bu sefer
          de koru ve suçumu ört, her türlü yapılmayacak işten tövbeler
          ediyorum sana!.. 
          Titreyerek bunları söylerken, gözlerinden katra katra yaşlar dökmekte,
          cellatların, hain kişilerin ellerine düştüm diye feryat ederken
          adeta Azrail'i karşısında görüyor, "Ya Rabbi, Ya Rabbi
          "diye o kadar söyleniyordu ki; kapı, duvar da onunla beraber
          "Ya Rabbi, Ya Rabbi"... demeye başladı. Onlar "Ya
          Rabbi" derken birden, inciyi arayanların sesi duyuldu: 
          - Her kesi aradık,
          yalnız sen kaldın Nasuh!.. Gel Bakalım!.. 
          Bu sesi duyar duymaz Nasuh kendinden geçti, ruhu adeta bedeninden uçup
          gitti. Harap duvar gibi çöküverdi!.. Ne aklı kaldı, ne canı.
          Allah'a ulaştı sırrı. Varlığı kalmadı. Doğan kuşuna benzeyen
          canını huzuruna çağırdı Hak Teala. Canı, beden ayıbından
          kurtulunca sevinerek aslına gitti... Can, doğan kuşu misalidir, ten
          onun tuzağıdır. Beden tuzağına ayağı bağlı, kanadı kırık
          bir halde tutulmuştur!... Akıl, fikri gidince ayağı açılır,
          padişaha uçar, rahmet denizlerine erişir. Yüz yıllık ölü mezarından
          çıkar, mel'un şeytan dahi güzelleşir, huriler haset eder, bütün
          yer yüzü yeşerir, kuru sopalar dahi meyve verir, kurt kuzuyla eş
          olur!... 
          Derken, ansızın bir ses geldi: 
          - Kaybolan inci işte
          şuracıkta duruyor, müjdeler olsun, müjdeler olsun!... 
          Hamamdakilerin sevinç çığlıkları, el çırpmaları, hüzün ve
          sorularla dolan havayı dağıttı bir anda, sürur doldu her tarafa.
          Kendinden geçen Nasuh, tekrar canlanırken, kendinden şüphe
          duyanların bakışlarını fark etti üzerinde. 
          Nasuh'un aldığını düşünmüşlerdi, lakin söyleyememişler,
          vakit tanıyıp yerine koyması için mühlet vermişler, sıranın en
          sonuna durmasına ses çıkarmamışlardı hamamda bulunanlar. Bunun için
          suçluluk duyuyorlar: 
          - Bağışla bizi,
          senden şüphelenmiştik, dedikodunu yaptık, etlerini yedik diri
          diri!... Hakkını helal et bizlere!.. Diye yalvarıp, yaptıklarını
          ikrar ederek bağışlanma dilediler. 
          Nasuh: 
          - Bu bana Allah'ın bir ihsanıdır. Yoksa dediğinizden de beterim
          ben. Helallik dilemeye gerek yok, çünki zamane halkının en suçlusuyum!..
          Bana söylediğiniz kötülükler, daha bendekinin yüzde biridir
          ancak!.. Kim bende birazıcık kötülük görüyorsa;  bilsin
          ki, o benim kötülüklerimden ancak bir parçadır.  Suçlarımı
          ve kötülüklerimi bir ben bilirim bir de onları örten Allah. İblis
          hocalık ederdi önceleri , ama sonradan o bile bir yelden ibaret
          oldu. Yaptıklarımın hepsine âgah olan Allah; yüzüme vurmadı
          onları .. Rahmeti, canıma can katan bir tövbeyi nasip etti!.. 
          Yaptıklarımı yapmadım saydı, cehennemliktim, cennet bağışladı
          bana.  Şükürler olsun Ya Rabbi!.. Beni gamdan kurtardın.
          Tenimdeki her kılımda bir dil olsa da hepsiyle sana şükretmeye çalışsam,
          yine de şükründe âciz kalırım, dedi... 
          Birileri gelip Nasuh'a iltifatlar edip dedi ki: 
          - Padişahın kızı
          seni çağırıyor, gönlü senden başka tellak istemiyor. Onu ovmak,
          kil ile başını yıkamak senin işin... 
          Nasuh: 
          - Yürü yürü, dedi. Senin Nasuh hastalandı, elim bu işe varmaz
          artık. Koş, acele başkasını bul... 
          "Ben bir kere öldüm de, yeniden dünyaya geldim, ölüm ve
          yokluk acısını tattım. Allah'a sağlam tövbe ettim, canım
          bedenimden ayrılmadan bozmam tövbemi. O mihneti gördükten sonra,
          ancak eşek olanın ayağı tehlikenin olduğu tarafa gider!..." 
           
          Mesnevi:5.Cilt-Sayfa:183-......-191
          |