| 
        
           BİR
          AVUÇ TOPRAK 
           
          Allah; hayır ve şer ile imtihan etmek için Adem'i yaratmayı dilediği
          zaman Cebrail'e: 
          - Yer yüzünden
          bir avuç toprak al !.. Buyurdu. 
          Cebrail;
          âlemlerin Rabbinin  emrini yerine getirmek için, yer yüzüne
          inerek istenileni  almak üzere elini uzattığında , toprak
          dile gelip yalvarmaya başladı: 
          - Tek
          yaratıcı hürmetine beni bırak, yürü git, canımı bağışla!..
          Benden yaratılacak insan ;tekliflere uğrayacak, tehlikelerle karşılaşacak!..
          Allah seni seçti,  Levh'deki bilgiyi gösterdi sana!.. O lütuf
          hakkı için vazgeç benden!.. Sen ki; Allah ihsanı ile meleklere
          hoca oldun, daima Hak'la konuşmadasın, Resul ve Nebilerin de elçisi
          olacaksın, vahiy canının hayatısın, bedeni değil!.. İsrafil;
          bedenlere can verir, sen; cana can verirsin!.. O'nun sûru ile
          bedenlere can gelirken, senin nefesin; gönüllere can bağışlar!..
          Bundan dolayı senin ihsanın İsrafil'in ihsanından üstündür!.. 
          Mikail;
          ölçü ile bedenleri rızıklandırırken, gönülleri rızıklandıran
          senin vergin ölçülere sığmaz. 
          Rahmetin,
          gazaptan üstün olduğu gibi, sen Azrail'den de üstünsün!.. Arşı
          taşıyan bu dördünün padişahısın , uyanıklıkta dahi öndesin
          sen!.. 
          Sayıp döktü,
          ağlayıp yalvardı toprak. Verilen antlar; utanç madeni Cebrail'in
          yolunu bağladı, geri döndü, dedi ki: 
          - Ey
          kulların Rabbi!.. Buyruğun karşısında kendiliğimden hareket
          edici değilim, bilirsin!.. Aramızda geçenler de âyandır sana!..
          Adlarından öyle bir adını andı ki; utandım, adından sıkıldım!..
          Yoksa bir avuç toprak alıp getirmek kolay şey!.. Sen meleklerine öyle
          bir kuvvet verdin ki, bu gökleri bile yırtarlar!.. 
          Allah, Mikâil'e dedi ki: 
          - Sen
          yer yüzüne in de, ondan aslan gibi bir avuç toprak kapıver!.. 
          Mikâil,
          yer yüzüne gelip ondan bir avuç toprak alacağı zaman; yer yüzü
          titredi,ağladı,gönlü yanarak yalvardı,yakardı!.. Kanlı göz yaşları
          dökerek yeminler verdi!.. Dedi ki: 
          - Lütuf
          ve eşsiz Allah hakkı için!.. Seni Arşı taşıyan Ulu Meleklerin
          arasına kattı,âlemin rızık kilelerinin başına getirdi,lütuf ve
          ihsanı sen dağıtırsın. Bana aman ver, azat et beni, bak kanlı göz
          yaşlarına bulandım!.. Şeytan kahır madenidir, lakin melek Allah'ın
          merhametinin madenidir!.. Yiğidim; merhamet gazaptan fazladır!..
          Allah sıfatlarında lütuf, kahrın üstündedir!..  
          Kullar da onun huyundadır, tulumlar onun suyu ile doludur. Sulûk kılavuzu
          Allah Resulü:" İnsanlar, padişahlarının dinindedir!.."
          Diye anlattı,anlattı..... 
          Mikail,
          Rabbinin tapısına eli boş döndü, dedi ki: 
          - Ey sırları
          bilen tek Padişah!.. Toprak ağladı, inledi,yolumu bağladı!. Âhın
          feryadın senin katında yüce bir değeri vardır,o hukuku terk
          etmek, göz yaşlarını görmemezlikten gelmek elimde değildi!.. Müezzinin
          günde beş kere "haydin felaha" diye feryada çağırışı,
          bu sızlanıştır işte!.. Sen kimi dertle hasta etmek istersen, gönlündeki
          ağlayış yolunu kapatırsın, beladan kurtarmayı dilediğinin gönlüne
          de sızlanmayı getirirsin!.. 
          Allah,bunun üzerine İsrafil'e dönerek: 
          - Yürü
          ; avcunu o toprakla doldur gel!.. dedi. 
          İsrafil
          yer yüzüne geldi, ama toprak yine ağlayıp inlemeye başladı: 
          - Ey Sûr
          meleği!.. Dedi. Ey hayat denizi, ölüler senin nefesinle dirilir,sûru
          üflediğinde çürümüş halk dirilir, dallar yapraklar gibi yerden
          baş kaldırır!.." Ey ölüm kılıcıyla ölenler, ey Kerbela
          şehitleri kalkın " ,dediğinde  mahşere gelip,
          doldururlar ovayı!.. Merhametinden şu alem dirilerle dolar. Sen
          rahmet meleğisin, merhamet edersin!.. İhsan ve lütufların kıblesi
          olan sen, arşı taşımaktasın!.. O arş ki, ırmakları cennetlere
          gider de, bulanık bir cüzü ancak burada görünür!.. Allah hakkı
          için bana bu kahrı helal görme,kötü kokular alıyorum bu işten,
          merhamet et!.. Çünki sen hüma kuşu gibisin, kimseyi incitmezsin!..
          Sen de diğer ikisinin yaptığını yap, dedi... 
          İsrafil 
          özürler beyan ederek döndü huzura, olanları anlattı, dedi ki: 
          - Ya
          Rabbi!.. Görünüşte toprağı al diye emrettin ama, içime onun
          aksini ilham ettin. Kulağıma toprağı al dedin, aklıma tersini
          emrettin. Rahmet gazaptan fazladır, üstündür, ey işleri eşsiz ve
          örneksiz olan!... 
          Allah,
          Azrail'e: 
          - Çabuk
          git, o hayallere kapılmış toprağın halini gör, o arık zalimi
          bul, hemen bir avuç toprak al, gel!.. Dedi. 
          Kaza ve kader çavuşu Azrail; emri yerine getirmek için yeryüzüne
          indi. Toprak ; adeti olduğu  gibi yine feryada, yeminler
          verdirip vaz geçirmeye çalıştı: 
          - Ey arşı
          taşıyan, döşenmiş yer yüzünde de, arşta da emrine itaat
          edilen, has kul!.. Lütuf sahibinin lütfunun hakkı için, Allah'ın
          rahmetinin hakkı için git!.. Kulluk yapılanın, gözyaşlarını
          reddetmeyen padişahın hakkı için vaz geç, git!.. Dedi. 
          Azrail: 
          - Bu söylediklerine
          kanmam ben!. Buyruk sahibinden yüz çeviremem,dedi. 
          Toprak: 
          - O;
          ilim sahibi olmayı da emretti!. İkisi de emir. İlim yolunu tut da,
          Halim ol!. Bu emri tut, dedi. 
          Azrail: 
          - O; ya
          tevildir, ya da kıyas!. Apaçık olan emirlerde kıyasa ve tevile
          uyulmaz, aslında kendi düşünceni tevil etsen daha iyi olur. Çünki,
          başka hiç bir emre benzemeyen, apaçık olan bu emirde tevil olmaz.
          Göz yaşlarından, yalvarmalarından içim yanmada,merhametsiz değilim.
          Hatta diğer üç melekten daha merhametliyim, senin derdinle
          dertleniyorum. Ama, Allah bana başka bir lütuf daha ihsan etti. Kıymet
          biçilemeyen Akik'in pislik içinde olması gibi, gizli lütuf da kahırların
          içindedir!.. Allah'ın kahrı , benim hilmimden yüz kat iyidir!.
          Allah'tan can esirgemek, can çekişmektir!.. Kahrında lütuflar
          gizli olanın uğrunda can vermek, cana can katar!.. Kendine gel de, kötü
          zannı ve azgınlığı bırak!.. Madem O gel diyor, başını da ayak
          yap ta, koşuver!.. O'nun gel demesi; insana yücelikler bahşeder,
          sarhoşluklar, eşler, yaygılar bağışlar!.. Bunları bildiğimden
          o emri asla tevil edemem, dedi. 
          Dertli toprak bütün bunları duydu, lakin kulağına küpe yaptığı
          kötü zandan vazgeçemedi, başka başka yalvarmalarda bulundu, sarhoş
          gibi secde etmeye başladı!. Bunların üzerine Azrail dedi ki: 
          -
          Yalvarmayı bırak, düşünme bile. Artık merhamet ve adalet sahibi
          Allah'tan başkasına yüz çevirme!. Ben emir kuluyum, emri asla terk
          edemem !.. Can nedir ki, kerem sahibinden esirgeyeyim?..  O'ndan
          başkasına sağırım, dilsizim ve körüm!.. Ağlayıp inleyenlere
          karşı kulağım sağırdır. O'nun elinde bir mızrak gibiyim ben !.
          Ahmakçasına mızraktan medet umma, onu elinde tutan padişahtan um,
          umacağını!.. Mızrakta, kılıçta ne var ki?.. Sahibinin elinde
          tutsaktır onlar. Sanatkar Âzer'in elinde ki put gibi!.. Benden ne
          alet yaparsa o aletim ben!. Kadeh yaparsa kadeh olurum, hançer
          yaparsa hançer olurum!.. Ne dilediyse oyum ben!. Diye söze tuttu köhne
          toprağı Azrail, o arada bir avuç toprak kapıverdi yeryüzünden. Gözü
          oyunda olan çocuğun okula giderken ayaklarının gerisin geri
          gitmesi gibi, öylece Allah tapısına çıktı. 
          Allah
          dedi ki: 
          -
          Kendisiyle aydınlanılan ilmim hakkı için; seni bu halkın celladı
          yapacağım!.. 
          Azrail: 
          - Ya
          Rabbi!.. Halk bana düşman olur, canlarını almaklığım
          nefretlerine sebep olur , bu düşmanlığı bana reva görür müsün?.. 
          Yüce
          Allah: 
          - Ben; sıtma,
          humma, kulunç, yaralanma gibi öyle sebepler icat ederim ki, onlar; gözlerini
          senden çevirirler de hastalıklara, sebeplere sarılırlar, seni akıllarına
          bile getirmezler. 
          Azrail: 
          - Ya
          Rabbi!.. Senin öyle kulların vardır ki, sebeplerle oyalanmazlar
          onlar!.. İhsanınla ; sebep ve ihsan perdelerini aşarlar da, deva
          kabul etmeyen illet, kaza ve kadere ulaşırlar. Ahmakları avlayan
          sebepler, nasıl olur da can gözü açık olanın anlayışına perde
          olur?.. Bir insanın gözü sağlam oldu mu, aslı görür!.. Fakat şaşı
          olursa, aslı değil de , dalına budağına,kısımlarına dalar
          gider!.. dedi. 
          Alah: 
          - Aslı
          bilen kişi nasıl olur da arada seni görür?.. Kendini halktan
          gizlersin ama, sırlar kendilerine ayan olanlar için sen de bir
          perdesin. Ölüm onlara acı değildir. Zindandan, kuyudan ; aydınlığa,
          çimenliğe çıkmak gibidir!.. Istıraplar aleminden kurtuluşa
          ererken, bir hiçin kayboluşuna ağlarlar mı?.. Zindanın burcunu yıkana,
          zindandaki gücenir mi?. "O taş ta oraya ne güzel yakışıyordu,
          kırdı da bizleri tutsaklıktan kurtardı , bu suça karşılık
          elini kırmalı, " der mi hiç?. 
          Can;
          beden kavgasından kurtulur,beden ayağı olmaksızın, gönül kanadıyla
          uçmaya başlar ... Hani, zindanda ki adamın, rüyasında kendini gül
          bahçesinde görmesi gibi. Adam der ki: 
          -"Allah'ım beni bedene döndürme de, şu gül bahçesinde
          gezineyim!.." 
          Allah'ta: 
          - "
          Duaların kabul edildi, dönme, kal burada!.." der. 
          Ne hoştur bu çeşit rüya. Adam, ölümü tatmadan cennete girer. O
          adam hiç, uyanmaya, zindan kuyularının dibinde yaşamaya hasret çeker
          mi?. İnanmışsan; artık savaş safına gel ki, senin meclisin gök
          yüzündedir!.. Ağla, göz yaşı dök, yan!.. Başı kesilmiş mum
          gibi mihrap önünde dinel!.. Yemekten, içmekten ağzını yum, gök
          sofrasına  koş!.. Aczine değil, isteğine bak!.. Çünki bu
          istek; Allah'ın emanetidir!.. Çalış, isteğini artır, bu suretle
          gönlün; şu,  ten kuyusundan çıksın. Halk;" filan
          yoksul öldü" ,desinler. Sen de: " A gafiller, diriyim ben,
          bedenim yapayalnız yatmış, uyumuş ama, sekiz cennet te gönlümde
          açılmış!.." de.  Can; gül ve nesrinler içinde yattıktan
          sonra, beden pislikler içinde kalmış, ne gam?.. Uyumuş canın ,
          bedenden ne haberi olacak?.. O ister gül bahçesinde uyusun, ister külhanda!..
          Can, şu su rengindeki alemde:" Keşke Rabbim beni neden yarlığadığını
          kavmim bilseydi!.." diye haykırır!.. Peki; can, bedensiz yaşamayı
          istemezse, gökyüzü kimin sayvanı olacak?.. Canın bedensiz yaşamayı
          istemezse, "Rızkınız gök yüzündedir!.." nimeti, kimin
          kısmeti olacak?.. 
          Mesnevi:5.Cilt-Sayfa:130-......-144  |