AKILLI
        VEZİR 
         
        Akıllı adam için akıl, zengin için mal, zahid için ibadet kıymetlidir. Kimi ava
        merak salar av aletleri toplar, dülger nerede bir rende görse; hangi ağaçtan
        yapmışlar, ağzı nasıl, tutacağı ne kadar der inceler zevkle, neşeyle. Bu
        anlatacağımız padişah da akıllımı akıllı, her işini o sahada ün almış
        vezirlerine  
        danışır, danıştığı için de şaştığı, yanlış bir karar verdiği
        görülmemiş o güne kadar. 
        Hepsi bir birinden akıllı
        otuz kadar veziri vardı, lakin Eyaz’ın yeri baş köşe, söylediğine en çok itibar
        olunan idi. O’nun bilgeliği, verdiği kararlardaki isabeti, padişah tarafından en
        çok seviliyor olması, dolayısı ile hepsinden kat kat fazla ücret alması,
        kıskançlıklara, çekememezliklere sebep olmuş, zaman zaman 
        yaptıkları: 
        -O’nun bizden ne farkı
        var? 
        -Neden bizlerden çok daha fazla ücret alıyor? 
        -Akıllı, akıllı ama hepimizden de daha akıllı değil ya!. 
        Gibi dedikodular ediyorlar,
        hasetlerinden ne yapacaklarını bilmez bir halde sağa sola sataşırken, padişahı dahi
        eleştirir, kınar hale gelmişlerdi. 
        Bu dedikodulardan haberdar
        olan padişah, buna bir nihayet vermek, hem de Eyaz’ı baş üstünde tutmanın, O’na
        fazla ücret vermenin bir adam kayırma değil, hakkettiğini hepsine göstermek için bir
        av düzenledi, tüm vezirlerini çağırttı, Eyaz’ı götürmedi yanında. 
        Avlandılar uzunca bir
        zaman, mola anında, karşıdaki su başında  bir kervanın
        konakladığını gördüler. 
        Padişah vezirlerinden
        birini çağırarak: 
        -Git sor bakalım, o kervan
        hangi şehirden geliyor? Dedi. 
        Vezir koşarak gitti,
        döndü: 
        -Rey’den geliyormuş
        Padişahım!. Dedi. 
        -Peki!.. Nereye gidiyormuş. 
        Vezirde ses yok, ıkına
        sıkına: 
        -Sormadım Padişahım,
        deyiverdi. 
        Padişah ikinci vezire
        dönerek: 
        -Sen git sor bakalım,
        nereye gidiyormuş?.. 
        Oda bir koşu vardı, geldi: 
        -Yemen’e gidiyormuş,
        devletli padişahım.. dedi. 
        -Peki!... Yükü ne imiş? 
        Kalakaldı vezir, çünki
        sormamıştı. Başını önüne düşürdü, bağladığı ellerini kızgınlıkla
        sıktı, içinden de: "Aptal kafam.. Nasıl da akıl edemedim?." diye
        hayıflanırken padişah başka bir veziri yükün ne olduğunu öğrenmek için
        gönderdi. 
        Giden vezire döndüğünde,
        sevinçle, önemli bir işi başarmış olmanın rahatlığını hissederek: 
        -Her cins mal varmış
        Padişahım. Lâkin çoğu Rey kâsesi imiş, dedi. 
        -Peki!.. Rey’den ne zaman
        çıkmış?. diye sorunca, o aklı gevşek vezir de âciz kaldı... Böylece tüm
        vezirlerini teker teker gönderdi, ama hiç biri ikinci soruyu bile cevaplayacak bilgi
        almadan döndüler. Eyaz’ın saraydan çağırılmasını emretti 
        padişah, getirtti. 
        -Karşı ki kervana git,
        nereden geldiğini sor bakalım? dedi.. 
        Eyaz gitti, dönmesi
        diğerlerine göre daha uzun sürdü, geldiğinde padişahın önünde saygıyla selam
        vererek: 
        -Rey’den gelip,Yemen’e
        gidiyormuş padişahım. Yükünde her şey olmakla birlikte fazlaca Rey kâseleri
        varmış, Yola çıkalı dört ay olmuş, burada bir kaç gün dinlenip, şevketli
        padişahımıza hediyeler sunup yollarına devam edeceklermiş daha sonra... dedi. 
        Padişah alaylı alaylı
        yüzlerine baktı tüm vezirlerin. İçlerinden biri: 
        -Şu bir gerçek ki; bizler
        memleketin en akıllı kimseleriyiz, yoksa padişahımıza vezir olabilir miydik, fakat
        Eyaz hepimizden daha akıllı. Öyle olduğunu da şimdi ispat etti. Ama akıl Allah
        vergisidir insanda, çalışmakla elde edilmez ki?.. Ayın güzelliğini de, gülün
        kokusunda ki letafeti de Allah ihsan etmiştir. 
        -Padişah onlara dönüp
        dedi ki: 
        -İnsanın elde ettikleri
        çalışmasının karşılığıdır. Yoksa Adem: 
        "Rabbimiz, biz
        nefsimize zulmettik.." der miydi?.. "Eğer bu suç ise bu benim
        kaderimdendir.." derdi. İblis gibi, hani: "Sen beni azdırdın; hem kadehimizi
        kırıyor, hem de dövüyorsun" demişti ya, halbuki: Takdir hakdır ama, kulun
        çalışması da hakdır. 
        Kendinize gelin. Şeytan gibi olmayın. Kadere az bahane bulun. Ahmet kan dökerse
        cezasını Mehmet mi çeker? Bu olur mu?.. Suçu kendinizde bulun. "Kim bir zerre
        miktarı hayır işlerse karşılığını alır, kim de zerre miktarı şer işlerse
        karşılığını görür" âyetini duymadınız mı?.. 
        Her kesin başı önünde,
        içlerinde nedamet, kalplerinde yumuşaklık vardı... 
        Mesnevi:6.Cilt-Sayfa:33,34,35,36,37  |