Cömertlik menkıbeleri

Rüzgarayak’ı istemeyin benden

Peygamber efendimizden önce yaşamış olan Hatim-i Tai, cömertliği ile meşhur bir şair idi. Onun ülkesinde at eti yenirdi. Hatim-i Tainin pek çok at vardı. Atının biri, dillere destan olacak kadar her bakımdan mükemmel bir Arap atıymış. Çok hızlı koştuğu için adını rüzgarayak koymuşlar.

Zamanın hükümdarı, Hatimin söylendiği gibi gerçekten cömert olup olmadığını öğrenmek ister. Gözde veziri ile istişare edip, bütün servetine bedel olan Rüzgarayak isimli atını istemek için on kişi gönderir. Eğer bu seçkin atı vermezse, cömertliği anlatılanlar gibi olmadığı anlaşılacaktır.

On kişi, kendilerini tanıtmadan bir gece Hatimin evine misafir olurlar. Hatim, hemen bir at kestirip ziyafet hazırlatırken, yorgunluklarını gidermek için misafirlere yıkanacak yeri gösterir, yeni çamaşır ve elbise verir.

Muazzam ziyafetten sonra, on kişi kendilerini tanıtıp, hükümdarın arzusunu bildirirler:

- Hükümdarımız, ünü cihana yayılan Arap atınızı istiyor.

Hatim bir ah çekerek der ki:

- Aaah ki ah... Beni en ince noktadan vurdunuz. Elimi ayağımı bağladınız. Tek bütün servetimi isteyin de Rüzgarayak’ı istemeyin benden. Hatta canımı isteyin hükümdarıma vereyim. Fakat onu istemeyin.

Hatimin böyle söyleyip ağlaması üzerine gelen heyet, Arap atının çok kıymetli olduğunu anlayıp derler ki:

- Ey cömert insan, nasıl iştir bu, canını veriyorsun da, bir atı vermiyorsun? Anlaşılan atın bütün servetinden, hatta canından daha kıymetliymiş.

- Hayır öyle değil. Gece aniden misafir geldiğiniz için, yılkıların otlağına gidip at getirinceye kadar, belki sabah olurdu. Misafirlerim aç uyuyacaklarına evim başıma yıkılsa daha iyi olurdu. Onun için çok sevdiğim Rüzgarayak’ı kesmek zorunda kaldım. Misafirin gönlünü hoş etmek, en ünlü atımdan, servetimden, hatta canımdan daha kıymetlidir.

Hatim, defalarca özür diledi. Misafirleri uğurlarken, her birine birer Arap atı ile birer kese altın verdi.

 

Cömertlik İmtihanı

Yemen hükümdarı, oldukça cömert idi. İhsanları her yere yayılmasına rağmen, Hatim-i Tainin cömertliğinden bahsedilmesine tahammül edemez. Sarayında herkese büyük bir ziyafet verir. Zengin fakir herkes yer. Halkın, (Hükümdarın ziyafeti ne kadar muhteşem oldu, neredeyse Hatime yaklaştı) dediğini duyunca, Hatim sağ kaldıkça, cömertlikte birinci olmasına imkan olmadığını anlar, onu öldürtmeye karar verir. Çok güçlü bir genç bulup eline yirmi altın verir. İşi bitirince de, yirmi altın daha vereceğini söyler.

Genç, sora sora Tay kabilesine kadar gelir. Güleryüzlü, kendisi gibi yiğit bir gençle karşılaşır. Bu sevimli genç (Hoş geldin yiğit. Çok yorgun olduğunu anlaşılıyor. Bu gece misafirim ol!) diyerek evine götürür. Gece, misafirine çok ikram ve ihsanda bulunur. Sabah olunca, misafir gitmek isteyince, birkaç daha kalmasını ısrar eder. Misafir der ki:

- Çok önemli bir işim var. Bir an önce gitmem gerekir.

İyilik ve hizmet etmekten zevk duyduğu anlaşılan ev sahibi der ki:

- İşin nedir, sana acaba bir yardımım dokunabilir mi?

- Ey asil kişi, sen çok cömertsin, iyilik seversin, senden sır çıkmayacağı belli. Hatim isimli birini arıyorum. Acaba tanıyor musun?

- Hatim ile ne işin var?

Misafir, niçin geldiğini anlatıp der ki:

- Bu işte bana yardımcı olman mümkün mü?

- Elbette mümkündür. Yalnız bu iş pek kolay olmaz. Dediklerime uyarsan tereyağından kıl çekmiş gibi zahmetsiz olur.

- Ne yapmam gerekir?

- Hatim de senin gibi yiğit biridir. Belki öldüremezsin. Ben sana onun yerini tarif edeyim. Ancak öldüremez de iş meydana çıkarsa, yerini söylediğim için beni öldürebilir. Bu bakımdan benim ellerimi, ayaklarımı bağla. Zorla söylettiğin anlaşılsın.

Misafir, ev sahibinin elini, kolunu, ayaklarını iyice bağladıktan sonra sorar:

- Hatim nerede?

 Hatim denilen kimse benim. Madem benim başım senin işine yarıyacak, ne diye onu vermiyeyim? Misafirin arzusunu yerine getirmek, gönlünü etmek benim en büyük arzumdur. Hemen öldür, kimse duymadan buradan git!

Genç, neye uğradığını şaşırır. Hemen Hatimin ayaklarına kapanıp der ki:

- Sana gül yaprağı ile vuran kalleştir. Nolur beni bağışla!..

Genç, helallaşıp oradan ayrılıp hükümdarın huzuruna çıkar. Olanları anlatır. Hükümdar da, iyiliksever, cömert olduğu için hatasını anlayıp (Taşıma su ile değirmen dönmez. Cömertlik mal ile değilmiş. Hatimin cömertliği yaratılışından, fıtratından, güzel huyundan ileri geliyormuş. Sen verilen görevi fazlasıyle yerine getirdin.) diyerek yirmi yerine kırk altın verir.

 

Cömerdin ölüsü bile

Cömertliği ile meşhur bir zat vefat eder. Çok acıkan yolcular, bu zatın kabrinin yanına gidip aç olarak uyurlar. Yolculardan biri, bu zatı rüyasında görür. Bu zat, kendi iyi devesi ile yolcunun devesini değişmek teklifinde bulunur. Yolcu kabul eder. Cömert zat, değiştiği deveyi kesip yolculara ikram eder. Yolcular uyanınca deveyi kesilmiş bulurlar. Pişirip yerler. Dönerken bir kervana rastlarlar. Kervandaki bir genç, bu yolcuya yaklaşıp der ki:

- Buyur deveni al! Değiştiğin deve budur.

- Ama o rüyada idi.

- Evet ben de rüyamda babamı gördüm. Bana, seni tarif edip, bu deveyi sana vermemi emretti.

Yolcu, cömerdin ölüsünün bile insanlara faydalı olduğunu görüp, bütün cömertlere duâ eder.

 

Hatim-i Tai’den daha cömert fakir

Cömertliği dillere destan olan Hatim-i Taiye derler ki:

- Kendinden daha cömert birini gördün mü?

- Evet gördüm.

- Kimmiş o?

- Yetim bir gence misafir olmuştum. Bana bir koyun kesip ikram etti. koyunun bir yeri çok hoşuma gitti. Yemin ederek (Burası çok lezzetliymiş) dedim. Genç, dışarı çıktı. On koyunu varmış. Birisini daha önce kesmişti. Dokuzunu da şimdi kesmiş. Benim sevdiğim kısımları pişirip önüme getirdi. Ben olanların farkında değildim. Giderken kapının önündeki kanları görünce sitemle sordum:

- On koyunun onu da kesilir mi?

- Sübhanallah bunda şaşılacak ne var? Bir şey sizin hoşunuza gitmiş. Bunu yapmak da benim gücüm dahilindedir. Bunu sizden esirgemem hiç uygun olur mu?

Bunu dinleyen arkadaşları tekrar sorarlar:

- Yetim gencin ikramına karşılık siz de ona bir şey verdiniz mi?

Hatim-i Tai der ki:

- Verdim ama pek mühim sayılmaz.

- Ne verdiniz?

- Üç yüz deve ile beş yüz koyun.

- O hâlde sen ondan daha cömertsin.

- Hayır o genç benden daha cömerttir. Zira o koyunların tamamını verdi. Ben ise malımın çok azını verdim. Bir fakirin, yarım ekmeğinin tamamını misafire vermesi mi mühimdir, yoksa bir zenginin sürüsünden bir deveyi misafirine ikram etmesi mi?

 
Herkesin Değeri

Yanına oturan fakir bedeviye Hz. Ali (Bir isteğin mi var?) buyurur. Bedevi utancından diliyle bir şey söylemeyip işaretle bildirir. Hz. Ali, yanında bulunan iki giyeceğin ikisini de Bedeviye verir. Bedevi sevinerek güzel bir beyit okur. Beyit Hz. Alinin çok hoşuna gider. Çocukları, için ayırdığı üç altının hepsini Bedeviye verir. Bedevi, (Ey Emir el müminin, beni kendi ailemin en büyük zengini ettin.) der. Hz. Ali de, şu hadis-i şerifi nakleder:

(Herkesin değeri, söylediği güzel sözlere, yaptığı iyi işlere göre ölçülür.) [M. Cami]

 
Ziyarete Mani Mal

Kays, herkese çok ihsanda bulunan, istiyenlere borç para veren cömert bir zat. Bir gün hastalanır. Tanıdıkları ziyaretine gelmez. Sonunda öğrenir ki, kendisine borçlu olanlar, utandıkları için gelemiyorlar. Bunun üzerine (Arkadaşlarımı, tanıdıklarımı ziyaretten men eden malı Allah kahretsin!) der. Daha sonra bir tellal çağırtıp, her yeri dolaşıp (Kaysın kimde alacağı varsa bağışlamıştır, hakkını helal etmiştir.) demesini ister. İlandan sonra Kaysın ziyaretine o kadar çok insan gelir ki, izhidamdan evinin merdiveni kırılır.

 

Sahibini Bulan Kelle

Eshab-ı kiramdan birine bir koyun kellesi hediye edildi. (Benden daha fazla ihtiyacı olan vardır.) diyerek bir başkasına verdi. Kelle, aynı şekilde yedi kişiye dolaştıktan sonra tekrar ilk veren zata geldi. Onun diğerlerinden daha muhtaç olduğu meydana çıktı.

 

Cömert Esir

Resul-i Ekrem, götürülen düşman esirlerinin, birini işaret edip bırakılmasını emredince, Hz. Ali, suâl etti ki:

- Rabbimiz bir, dinimiz bir, bunların hepsi düşman, hepsinin suçu da bir, bunu niçin istisna ediyoruz? 

Peygamber efendimiz buyurdu ki: Cebrail aleyhisselam geldi, bunu bırakmamı; çünkü bunun cömert olduğunu, cömertliği Allahü teâlânın hoşuna gittiğini söyledi. [İ. Gazalî]

geri    islamahlakı    ileri