MOLLA HAYÂLÎ
Fâtih
Sultan Mehmed Han devrinde yetişen Hanefî mezhebi âlim ve velîlerinden.
İsmi Ahmed bin Mûsâ er-Rûmî, lakabı Şemseddîn'dir. İznikli olup 1448
(H.852) senesinde doğduğu tahmin edilmektedir. "Molla Hayâlî" mahlası
ile meşhurdur. 1481 (H.886) senesinde vefât etti. Kabri Bursa'dadır.
İlk tahsîlini kâdı olan babasında yaptı.
Sonra, Bursa Sultâniyyesinde müderris Hızır Beye talebe oldu. Ayrıca
derslerinde onun muâvini, yardımcısı idi. Aklî ilimlerdeki anlayışının
yüksekliğinden, akranları arasında, parmakla gösterilirdi. Zekâsı çok
keskin olup, en ince meseleleri hemen kavrardı. Hızır Beyin kızı ile
evlendi. Bâzı medreselerde müderrislik yaptıktan sonra, günde 30 akçe
ile Filibe Medresesine tâyin edildi.
İznik Medresesi müderrisi MollaTâceddîn
vefât ettiğinde, Fâtih Sultan Mehmed çok üzülmüştü.Mahmûd Paşaya;
"Yerine, onun gibi yüksek bir âlim bulunup tâyin edilsin." emrini
verdi. O mecliste, Mahmûd Paşanın hatırınaMolla Hayâlî geldi. Durumu
pâdişâha arz edip, onun hakkında bilgi verdi. Sultan Fâtih de;
"MollaHayâlî, o kimse değil midir ki, Şerh-i Akâid'e yazdığı
hâşiyesiyle, ismini duyurmuştur?" diye sorduğunda, vezir; "Evet
pâdişâhım, o kimsedir." cevâbını verdi. Bunun üzerine Pâdişâhın; "O
kimse, bu medreseye lâyıktır." demesi üzerine, 130 akçe maaş ile, bu
medresedeki müderrislik vazîfesini MollaHayâlî'ye vermeyi
kararlaştırdılar. Bunun üzerine, Filibe'den İstanbul'a gelen Molla
Hayâlî, Pâdişâh ile konuştu. İznikMedresesine tâyin edildiği kendisine
bildirilince; "Ben hacca niyet ettim. İnşâallah geldiğimde kabûl
ederim." dedi. Vezir Mahmûd Paşa; "Şimdi, önce varıp medresede bir
müddet ders okutunuz, sonraSultanın izni ile gidersiniz." diye teklif
ettiğinde,MollaHayâlî; "Eğer vezir-i âzamlık makâmını verseniz hacdan
yine vazgeçmem" dedi. Mahmûd Paşa durumu Pâdişâha arzettiğinde; "Niçin
sıkıştırmadın?" deyince; Vezir; "Sıkıştırdım. Fakat, vezirlik de
versen, hacdan vazgeçmem dedi." diye cevap verdi. Değer bilen padişâh,
"Hac yolculuğundan dönünceye kadar, muidi ve yardımcısı olan molla,
vekili olsun, müderrislik vazîfesi resmen MollaHayâlî üzerinde kalsın."
emrini verdi.
Molla Hayâlî, hacca gidip dönünce, adı
geçen medreseye müderris oldu.Talebe yetiştirmek ve eser vermek işi ile
meşgûl olduğu sırada 1481 yılında vefât etti. Bu esnâda yaşı daha 33
idi. Onun böyle genç yaşta ölümü ilim adamları ve talebeleri arasında
büyük teessüre sebeb oldu. Pekçok şâir mısra ve beyitleriyle duydukları
üzüntüleri dile getirdiler. Nitekim Kandî,
"Sözü dilde, hayâli gözde kaldı."
mısraı ile bir tarih düşürdü.
Hayâlî hazretleri ilimlerin inceliklerini
kavramada asrının âlimlerinin en büyükleri arasında yer aldı. Çok ders
okur, az yemek yerdi. Hep ilim ve ibâdetle meşgûl olup, bir an bu
hallerinden ayrılmazdı.Günde bir defâ yemek yerdi. En az ile iktifâ
ederdi. Son derece zayıf olduğundan, baş ve işâret parmakları ile
pazusunu kavrardı.
"Gece gündüz ibâdetten kalmazdı geri
Günde bir öğün idi saydıysan yediği"
beyti onun hakkında söylenmiştir.
Huzûrunda iki sene kalıp, ondan istifâde
eden Mevlânâ Gıyâseddîn diyor ki: İznik'te, iki sene onun yanında
kaldım. Dâimâ hüzünlü ve sükût eder bir vaziyette, ibâdetle ve ilimden
ince meseleleri mütâlaa ile meşgûl olur halde görürdüm. Ancak ilimden
bahsedildiği zaman konuşur ve gülerdi. Devrinin meşhûr âlimlerinden
Hocazâde ile bir câmide buluşmuş, onunla ilmî bir konuda uzun bir
sohbete başlamış ve ona gâlip gelmişti. Ömründe hiçbir ilmî münâzarada
mağlup olmamış bulunan Hocazâde, onun vefâtından sonra; "Hayâlî vefât
edinceye kadar, münâzara ilmindeki üstünlüğünden, onunla hiçbir yerde
karşı karşıya gelmeye cesâretim kalmamıştı. Yatağımda, hayâlimde hep
onu görürdüm." demiştir.
Zeyniyye koluna bağlı olan Hayâlî,
tasavvuf mârifetlerine, hocası Şeyh Abdürrahîm Merzifonî vâsıtası ile
kavuştu. Bu zât, ona Edirne'de Yeni Câmide (Câmi-i Cedîd'de) Kelime-i
tevhîdi söylemek vazîfesini vermişti. Şeyh Abdürrahîm, Zeyneddîn Hâfî
hazretlerinin yoluna mensuptu. "Zeyniyye" adı verilen onun bu yolu,
Zeyneddîn hazretlerinin baş halîfesi Abdüllatîf Kudsî'nin Bursa'ya
gelip, talebe yetiştirmekle vazîfelendirilmesinden sonra yayıldı.
Bursa'da yetişen büyük âlimlerin çoğu bu yolu seçmişlerdi. Bu yolun
mensuplarının hepsinin kabirleri, belirli bir geometrik şekli andırır
biçimdedir. Molla Fenârî ile Hayâlî hazretlerinin mezar taşlarının da
bu biçimde olması, onların da Zeyniyye yolunda olduklarını
göstermektedir. Hayâlî'nin kabrini bugünkü mamur şekliyle yaptıran,
Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın yakınlarından Hacı Ali Efendidir. Demir
parmaklıkla çevrili lahdin alt yan taşlarında, tamirle ilgili bilgi
verilmektedir. Zeynîler kabristanının bitişiğinde, Zeynîler Câmii de
vardır.
Hayâlî'nin eserlerinin başlıcaları
şunlardır: 1) Şerh-i Akâid Hâşiyesi: Akâid-i Nesefiyye'nin
şerhine yaptığı kıymetli bir hâşiyedir. Molla Hayâlî'yi meşhûr eden bu
hâşiyesidir. Bu zamânın âlimleri, şerh ve hâşiyeleri ile kendilerini
tanıtırlardı. O, bu eserini gâyet veciz bir şekilde yazmıştır. Bu
hâşiye, yalnız talebe arasında değil, havâs yâni yüksek âlimler
arasında da pek makbûl ve mûteberdi. Bu eseri mütâlaa edenler, medh ve
şerhe ihtiyaç duyulmaksızın bunun kıymetini takdir ederlerdi.
2) Hâşiye-i Tecrîd Hâşiyesi: Şerh-i
Tecrîd-i Kelâm hâşiyesinin baş kısımlarına yazılan hâşiyedir.
3) Şerh-i Kasîde-i Nûniyye: İstanbul'un
ilk kâdısı ve âlimlerin büyüklerinden Hızır Bey Çelebi'nin akâid ilmine
dâir yazdığı Kasîde-i Nûniyye'sine şerh olarak yazmıştır.
4) Şerh-i Adûd Hâşiyesi: Kelâm
ilmine dâir manzûm olan Akâid-i Adûdiyye adındaki eserin
şerhine yazdığı hâşiyesidir.
5) Şerh-i Mekâsıd için olan
ta'likası.
6) Vikâye Hâşiyesi: Şerh-i
Vikâyet-ir-Rivâye fî Mesâil-il-Hidâye adındaki esere yazdığı
hâşiyedir.
7) Sadr-uş-Şerî'a Hâşiyesi.
Hayâlî'nin bizzat kendisinin yazdığı
eserler de vardır. Bunlardan Telvîh adlı eserin kenarına
yazdığı ilâveler ile, Hayâlî'nin kendi hattı ile yazdığı Beydâvî
Tefsîri böyledir.
Ayrıca Hayâlî, Arapça Farsça ve Türkçe
olmak üzere üç dilde şiir söylemiştir. Bu durum, onun bu dillere tam
vâkıf olduğunu göstermektedir.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.2, s.187
2) Şezerât-üz-Zeheb; c.7, s.343, 344
3) El-Fevâid-ül-Behiyye (Lüknevî); s.43
4) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi;
s.158
5) Tam İlmihâl Seâdet-iEbediyye; (49.
Baskı) s.1086
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12,
s.69
7) Osmanlı Müellifleri; c.1, s.65
8) Tâcü't-Tevârih; c.5, s.121