NECCÂRZÂDE MUHAMMED SIDDIK
Anadolu’da
yetişen büyük velîlerden. 1719 (H.1131) senesinde İstanbul’da doğdu.
Büyük velî Neccârzâde Mustafa Efendinin oğludur. Küçük yaşta ilim
tahsiline başlayan Muhammed Sıddık, ilim ve tasavvuf yolunu babasından
ve Mustafa Fenciyi Efendiden öğrendi. Nakşibendiyye ve Halvetiyye
yollarının büyüklerindendi. Tasavvuf yolunda icâzet aldıktan sonra
Hüdâî Dergâhında talebe yetiştirmeye, ilim ve feyz vermeye başladı.
Babasının vefâtından sonra yerine geçerek Rumelihisarı’ndaki yalısında
talebe yetiştirmeye devâm etti.
Muhammed Sıddık Efendi bir ara Aziz
Mahmûd Hüdâî Dergâhına şeyh tâyin edildi. Tâyin edildiğinde Aziz Mahmûd
Hüdâî’nin türbesine girip bir müddet içerde kaldı. Biraz sonra dışarıya
çıkınca; “Hazret-i Hüdâî efendimiz bize bir salkım üzüm verdi. Bizim bu
dergâhda şeyhlik müddetimiz on bir ay olsa gerektir, fazla değildir.”
buyurdu. On bir ay burada vazîfe yaptıktan sonra tekrar kendi yalısına
döndü.
Muhammed Sıddık Efendi 1794 (H.1208)
senesinde Rumelihisarı’ndaki dergâhında vefât etti. Sinan Paşa Câmiinin
kuzey duvarı üzerindeki mescidinde babasının yanına defnedildi.
Talebelerinden birisi şöyle anlatır:
“Dört oğlum tâûn hastalığından arka arkaya vefât etmişti. Hem
oğullarımın vefât acıları hem de ben ve hanımım yaşlı olduğumuz için
artık çocuğumuz olmayacağını da düşünerek üzgün ve perişan bir
haldeydik. Gerçi Şeyh Muhammed Sıddık Efendinin tesellileri ile biraz
rahatlıyordum. Fakat yaşlılığımız sebebiyle artık çocuğumuz olmayacağı
hatırıma geldikçe bir hayli üzülüyordum. Şeyh Muhammed Sıddık Efendi
benim bu hâlimi anlayıp bir gün yine huzûrunda mahzûn mahzûn dururken;
“Sen evlâd acısıyla ve bundan sonra daha çocuğun olmayacağını düşünerek
kendini perişan ediyorsun. İnşâallah Allahü teâlâ sana çocuk verir.”
buyurdu. Gerçekten bir müddet sonra hanımım yaşlı olmasına rağmen
hocamın duâsı ile bir çocuğumuz oldu.
Talebelerinden birinin çocuğu üç yaşına
gelmesine rağmen henüz yürümüyordu. Bu duruma babası çok üzülüyordu.
Bir gün bu çocuğunu hocası Muhammed Sıddık’ın huzûruna getirdi ve
durumunu arz etti. Muhammed Sıddık hemen çocuğun elinden tutup, besmele
çekerek yürütmeye başladı. Çocuk, Allahü teâlânın izniyle yürür oldu.
Sevenlerinden birisi çok hastalanmıştı.
Durumunu arz etmek ve duâ istemek için Muhammed Sıddık Efendiye bir
haberci gönderdi. Biraz sonra gönderdiği haberci içeri girerek;
“Muhammed Sıddık Efendi hâlinizi sormak için birini göndermiş.” dedi. O
zât bu duruma çok şaşırdı. Gelen kişi; “Hoca Efendi size selâm söyledi.
Hastalığınızın zamânının tamam olduğunu bildirmemi emretti.” dedi. O
zât Allahü teâlânın izniyle o gün iyileşti.
Bir gün Eyüp’teki Kaşgarî Mescidinden
biri gelip, hocaları Îsâ Efendinin şifâ bulması için duâ istedikte;
“Selâmet-i hâtimesi için Fâtiha okuyalım.” buyurdu. Îsâ Efendinin o
saatte vefât ettiği anlaşıldı.
Sevenlerinden biri ziyâret etmek
maksadıyla huzûruna gelmişti. Mustafa Sıddık Efendi o zâtı görünce;
“Arkadaşın falan zât üç güne kadar makam sâhibi olacak. Git kendisine
müjdele." buyurdu. O da gidip durumu müjdeledi. Üç gün sonra Allahü
teâlânın izniyle dediği gibi oldu.
Muhammed Sıddık Efendinin şiirlerinin
toplandığı bir Dîvân’ı ve Esfâr-ı Erbaa isimli bir
eseri vardır.
1) Sicillî Osmânî; c.4, s.429
2) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.350
3) Muhtasar-ül-Velâ Tercümesi; s.144
4) Eshâb-ı Kirâm; (6. Baskı); s.366