Remli Şafii

Fıkıh âlimi ve evliyânın büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin Hüseyin, künyesi Ebü’l-Abbâs, lakabı Şihâbüddîn'dir. İbn-i Rıslân diye de bilinmektedir. 1371 (H. 773) senesinde Filistin’in Remle köyünde doğdu. 1440 (H.844) senesi Şâbân ayının on dördünde, Kudüs’te vefât etti. Ebû Abdullah el-Kuraşî’nin yanına defnedildi.

Şihâbüddîn Remlî, on yaşında iken Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. El-Kalkaşendî ve İbn-ül-Hâim’den Hâvî adlı eseri okudu ve medresede bir müddet ders verdi. Sonra bu görevden ayrılıp, tasavvufla meşgûl olmaya başladı. Bir süre halvette kalıp, kimseyle konuşmadı. Halvetten çıkınca, birçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi ve tasavvuf yolunun büyüklerinin sohbetlerinde bulundu. Diğer ilimleri de tahsîl eden Remlî Şâfiî; fıkıh, usûl-i fıkıh ve Arabî ilimlerinde imâm oldu.

Remlî, ibâdete çok önem verirdi. Emîr Hüsâmeddîn Hasan, Kudüs’te bir medrese yaptırarak, oranın hocalığını Remlî Şâfiî'ye verdi ve günlük on dirhem verilmesini kararlaştırdı. O ise bu görevi kabûl etmedi.

Remlî hazretleri, insanlara Allahü teâlânın sevgisini aşılardı. Gündüzleri oruç tutar, geceleri ibâdetle geçirirdi. Geceleri çok az uyurdu. Çok hayır sâhibiydi.

Sehâvî onun hakkında şöyle demektedir: “Remlî Şâfiî'nin dünyaya hiç düşkün olmaması, haram ve şüphelilerden kaçması, sünnet-i seniyyeye uyması ve akîdesinin sıhhati husûsunda icmâ’, âlimlerin söz birliği vardır. Zîrâ onun zamânında, bu konuda aksini söyleyen çıkmamıştır. Onu gören herkes iyiliğine şâhid olurlardı.”

İbn-i Ebî Uzeybe şöyle anlatır: “Remlî Şâfiî, duâları kabûl olunan bir zât idi. Alâeddîn Buhârî ile İbn-i Ebi'l-Vefâ’nın ziyâfetinde bir araya geldiği zaman, Alâeddîn Buhârî ona çok tâzimde bulundu. Yemekten sonra onun eline su dökmeye başladı. O da Alâeddîn Buhârî’ye duâ etti. Alâeddîn Buhârî ise, duâsına âmin deyip ağladı. Remlî Şâfiî de onun eline su dökmek istedi, ancak, o buna imkân vermedi. Alâeddîn Buhârî, onun gibisini görmediğini söyledi.”

Münâvî, Tabakât-ül-Evliyâ kitabında şöyle anlatır: “Şihâbüddîn Remlî, Safvet-üz-Zekât adlı eserini tamamladığı zaman, deniz kenarına getirip, üzerine taş bağlayarak denizin dibine attı ve; “Ey Allah'ım! Eğer bu kitap, senin rızân için ihlâs ile hâlisâne olarak yazılmış ise yukarıya çıkar, yoksa imhâ eyle” diyerek duâ etti. Biraz sonra kitap denizin dibinden yükselip, suyun yüzüne çıktı. Hiç ıslanmamış ve bir harfi bile silinmemişti.”

Kim Remlî hazretlerinin kabri ile Ebû Abdullah el-Kuraşî’nin kabri arasında istediği bir işi için Allahü teâlâya duâ ederse, cenâb-ı Hak tarafından duâsının kabûl edildiği söylenmektedir.

Hüseyin el-Kürdî, onu vefâtından sonra rüyâsında gördü. “Allahü teâlâ sana nasıl muâmele etti?” diye sorunca; “Allahü teâlâ beni huzûrunda durdurup; “Ey Ahmed Remlî! Sana ilim verdim, onunla ne yaptın?” diye sordu. Ben de; “İlim öğrendim. Öğrendiğimle amel ettim” dedim. “Doğru söyledin ey Ahmed! Benden ne dilersen iste” buyurdu. Ben de; “Benim cenâze namazımı kılanları magfiret eyle” dedim. Allahü teâlâ; “Cenâze namazını kılanları ve cenâzende bulunanları magfiret ettim” buyurdu” dedi.

Şihâbüddîn Remlî, çeşitli ilim dallarına dâir birçok eser yazdı. Bunlardan bâzıları şunlardır: 1) Şerhu Minhâc-il-Vüsûl ilâ İlm-il-Usûl lil-Beydâvî, 2) Şerhu Milhat-il-İ’râb, 3) Şerhu Sahîh-il-Buhârî: Üç cild olup, hac bâbına kadar gelmiştir. 4) Nazm-ül-Kırâat-is-Selâs-iz-Zâide Ales-seb’, 5) Safvet-üz-Zebed, 6) Şerhu Sünen-i Ebî Dâvûd, 7) Tabakât-üş-Şâfiiyye, 8) Tashîl-ul-Hâvî, 9) İ’râb-ül-Elfiye, 10) Şerhu Ercûzet-iz-Zebed, 11) Muhtasar-ur-Ravda, 12) Muhtasar-ül-Minhâc, 13) Muhtasaru Edeb-il-Kâdî lil-Gazzî, 14) Muhtasaru Hayât-il-Hayevân, 15) Muhtasar-ul-Ezkâr.

HURMA AĞACI

Şöyle anlatılır: “Kâşif-ür-Remle, Remlî Şâfiî’nin talebesi olan Muhammed el-Müşemmer denilen şahsı dövdü. O talebe, hocasından yardım istedi. Kâşif-ür-Remle, talebeye; “Eğer hocanda bir burhân, delîl varsa, onu şu hurma ağacında göstersin” dedi. Hurma ağacı, onların önünde iken, birden yere yıkıldı. Kâşif-ür-Remle, bu durumu görünce, derhâl Remlî hazretlerinin huzûruna giderek tövbe etti ve ayaklarına kapanarak af diledi.”