On Dokuzuncu Mektup - s.408

Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın emri için, ağaç, yerinden çıkıp yanına gelmesi, sarihan mütevatir denilebilir. Çünkü, meşâhir-i sıddıkîn-i Sahabeden Hazret-i Ali, Hazret-i İbni Abbas, Hazret-i İbni Mes'ud, Hazret-i İbni Ömer, Hazret-i Ya'le ibni Murre, Hazret-i Câbir, Hazret-i Enes ibni Mâlik, Hazret-i Büreyde, Hazret-i Üsâme bin Zeyd ve Hazret-i Gaylan ibni Seleme gibi Sahabeler, herbiri kat'iyetle, aynı mucize-i şeceriyeyi haber vermiş. Tâbiînin yüzer imamları, mezkûr Sahabelerden herbir Sahabeden, ayrı bir tarikle o mucize-i şeceriyeyi nakletmişler, âdetâ muzaaf tevatür suretinde bize nakletmişler. İşte şu mucize-i şeceriye, hiçbir şüphe kabul etmez bir tevatür-ü mânevî-i kat'î hükmündedir.

Şimdi, o mucize-i kübrânın, tekerrür ettiği halde, birkaç sahih suretlerini birkaç misalle beyan edeceğiz.

BİRİNCİ MİSAL: Başta İmam-ı İbn-i Mâce ve Dârimî ve İmam-ı Beyhakî, nakl-i sahihle, Hazret-i Enes ibni Mâlik'ten ve Hazret-i Ali'den ve Bezzaz ve İmam-ı Beyhakî, Hazret-i Ömer'den haber veriyorlar ki:

Üç Sahabe demişler: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm küffârın tekzibinden müteessir olarak mahzun idi. Dedi:

1

Enes'in rivayetinde, Hazret-i Cebrâil hazırdı. Vadi kenarında bir ağaç vardı. Hazret-i Cebrâil'in ilâmıyla, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ağacı çağırdı, tâ yanına geldi. Sonra "Git" dedi. Tekrar gitti, yerine yerleşti.

İKİNCİ MİSAL: Allâme-i Mağrib Kadı İyaz, Şifâ-i Şerifte, ulvî bir senetle, doğru ve sağlam bir an'ane ile, Hazret-i Abdullah ibni Ömer'den haber veriyor ki:

Bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına bir bedevî geldi. Ferman etti:

"Nereye gidiyorsun?" Bedevî dedi: "Ehlime." Ferman etti:

"Ondan daha iyi bir hayır istemiyor musun?" Bedevî dedi: "Nedir?" Ferman etti:

2

Bedevî dedi: "Bu şehadete şahit nedir?" Ferman etti:

"Vadi kenarındaki ağaç şahit olacak."

İbni Ömer der ki: O ağaç yerinden sallanarak çıktı, yeri şak etti, geldi, tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına. Üç defa Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm o ağacı istişhad etti, ağaç da sıdkına şehadet etti. Emretti, yine yerine gidip yerleşti.3

Hazret-i Büreyde, İbni Sahibi'l-Eslemî tarikinde, nakl-i sahihle, Büreyde dedi ki: Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında iken, bir seferde bir a'râbî geldi. Bir âyet, yani bir mucize istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti:

4

Bir ağaca işaret etti. Ağaç, sağa ve sola meylederek köklerini yerden çıkarıp huzur-u Nebevîye geldi, "Esselâmü aleyke yâ Resulallah" dedi. Sonra a'râbî dedi: "Yine yerine gitsin." Emretti, yerine gitti. A'râbî dedi: "İzin ver, sana secde edeyim." Dedi: "İzin yok kimseye." Dedi: "Öyleyse senin elini, ayağını öpeceğim." İzin verdi.5

ÜÇÜNCÜ MİSAL: Başta Sahih-i Müslim, kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki:

Câbir diyor: Biz bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için bir yer aradı. Settareli bir yer yoktu. Sonra gitti iki ağaç yanına, bir ağacın dalını tuttu, çekti. Ağaç itaat ederek beraber gitti; öteki ağacın yanına getirdi. Mutî devenin yularını tutup çekildikte geldiği gibi, o iki ağacı o suretle yan yana getirdi. Sonra dedi:

Yani, "Üstüme birleşiniz" dedi. İkisi birleşerek settare oldular. Arkalarında kaza-yı hacet ettikten sonra onlara emretti, yerlerine gittiler.6


On Dokuzuncu Mektup - s.409

İkinci bir rivayette, yine Hazret-i Câbir der ki: Bana emretti ki:

Yani, "O ağaçlara de: Resulullahın haceti için birleşiniz." Ben öyle dedim, onlar da birleştiler. Sonra ben beklerken, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çıkageldi. Başıyla sağa sola işaret etti; o iki ağaç yerlerine gittiler.7

DÖRDÜNCÜ MİSAL: Nakl-i sahihle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın cesur kumandanlarından ve hizmetkârlarından olan Üsâme bin Zeyd der ki:

Bir seferde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Kaza-yı hacet için, hâli, settareli bir yer bulunmuyordu. Ferman etti ki:

8

Dedim: "Evet, var." Emretti ve dedi:

Yani, "Ağaçlara de ki: 'Resulullahın haceti için birleşiniz.' Ve taşlara da de: 'Duvar gibi toplanınız.'" Ben gittim, söyledim. Kasem ediyorum ki, ağaçlar birleştiler ve taşlar duvar oldular. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hacetinden sonra yine emretti: 9 Benim nefsim kabza-i kudretinde olan Zât-ı Zülcelâle kasem ederim, ağaçlar ve taşlar ayrılıp yerlerine gittiler.10

Şu, Hazret-i Câbir ve Üsâme'nin beyan ettiği iki hadiseyi, aynen Ya'le ibni Murre ve Gaylan ibni Selemeti's-Sakafî ve Hazret-i İbni Mes'ud, gazve-i Huneyn'de aynen haber veriyorlar.11

BEŞİNCİ MİSAL: İmam-ı İbni Fevrek ki, kemâl-i içtihad ve fazlından kinaye olarak "Şâfiî-yi Sânî" ünvanını alan allâme-i asır, kat'î haber veriyor ki:

Gazve-i Taif'te, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gece at üstünde giderken uykusu geliyordu. O halde iken bir sidre ağacına rast geldi. Ağaç ona yol verip atını incitmemek için iki şak oldu; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayvan ile içinden geçti. Tâ zamanımıza kadar o ağaç iki ayak üstünde, muhterem bir vaziyette kaldı.12

ALTINCI MİSAL: Hazret-i Ya'le, tarikinde nakl-i sahihle haber veriyor ki:

Bir seferde, "talha" veya "semure" denilen bir ağaç geldi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın etrafında tavaf eder gibi döndü, sonra yine yerine gitti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti ki:

Yani, "O ağaç Cenâb-ı Haktan istedi ki, bana selâm etsin."13

YEDİNCİ MİSAL: Muhaddisler, nakl-i sahihle İbni Mes'ud'dan beyan ediyorlar ki:

İbni Mes'ud dedi: Batn-ı Nahl denilen nam mevkide, Nusaybin ecinnîleri ihtidâ için Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma geldikleri vakit, bir ağaç o ecinnîlerin geldiklerini haber verdi.

Hem İmam-ı Mücahid, o hadiste İbni Mes'ud'dan nakleder ki: O cinnîler bir delil istediler. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir ağaca emretti; yerinden çıkıp geldi, sonra yine yerine gitti.14

İşte, cin taifesine birtek mucize kâfi geldi. Acaba bu mucize gibi bin mucizat işiten bir insan imana gelmezse, cinnîlerin

15

tabir ettikleri şeytanlardan daha şeytan olmaz mı?

SEKİZİNCİ MİSAL: Sahih-i Tirmizî, nakl-i sahihle Hazret-i İbni Abbas'tan haber veriyorlar ki:

İbni Abbas dedi ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bir a'râbîye ferman etti:

"Ben bu ağacın şu dalını çağırsam, yanıma gelse, iman edecek misin?" "Evet" dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm çağırdı. O urcun, ağacının başından kopup, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına atladı, geldi.


On Dokuzuncu Mektup - s.410

Sonra emretti, yine yerine gitti.16

İşte, bu sekiz misal gibi çok misaller var; çok tariklerle nakledilmişler. Malûmdur ki, yedi sekiz urgan toplansa, kuvvetli bir halat olur. Binaenaleyh, şu en meşhur sıddıkîn-i Sahabeden böyle müteaddit tariklerle ihbar edilen şu mucize-i şeceriye, elbette tevatür-ü mânevî kuvvetindedir, belki tevatür-ü hakikîdir. Zaten Sahabeden sonra Tâbiînin eline geçtiği vakit, tevatür suretini alır. Hususan Buharî, Müslim, İbni Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha, tâ zaman-ı Sahabeye kadar, o yolu o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar ki, meselâ Buharî'de görmek, aynı Sahabeden işitmek gibidir.

Acaba, o Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ağaçlar, misallerde göründüğü gibi, onu tanıyıp, risaletini tasdik edip, ona selâm ederek ziyaret edip emirlerini dinleyerek itaat ettiği halde, kendilerine insan diyen bir kısım câmid, akılsız mahlûklar onu tanımazsa, iman etmezse, kuru ağaçtan çok ednâ, odun parçası gibi ehemmiyetsiz, kıymetsiz olarak ateşe lâyık olmaz mı?

ONUNCU İŞARET

Şu mucize-i şeceriyeyi daha ziyade takviye eden, mütevatir bir surette nakledilen hanînü'l-ciz' mucizesidir. Evet, Mescid-i Şerif-i Nebevîde, kuru direğin büyük bir cemaat içinde, muvakkaten firak-ı Ahmedîden (a.s.m.) ağlaması, beyan ettiğimiz mucize-i şeceriyenin misallerini hem teyid eder, hem kuvvet verir. Çünkü o da ağaçtır, cinsi birdir. Fakat şunun şahsı mütevatirdir. Öteki kısımlar, herbirinin nev'i mütevatirdir; cüz'iyatları, misalleri, çoğu sarih tevatür derecesine çıkmıyor.

Evet, Mescid-i Şerifte, hurma ağacından olan kuru direk, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hutbe okurken ona dayanıyordu. Sonra minber-i şerif yapıldığı vakit, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm minbere çıkıp hutbeye başladı. Okurken, direk deve gibi enin edip ağladı; bütün cemaat işitti. Tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu, teselli verdi, sonra durdu. Şu mucize-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, pek çok tariklerle, tevatür derecesinde nakledilmiştir.

Evet, hanînü'l-ciz' mucizesi çok münteşir ve meşhur ve hakikî mütevatirdir.17 Sahabelerin bir cemaat-i âlisinden on beş tarikle18 gelip, Tâbiînin yüzer imamları o mucizeyi, o tariklerle, arkadaki asırlara haber vermişler. Sahabenin o cemaatinden ulema-i Sahabe namdarları ve rivayet-i hadisin reislerinden Hazret-i Enes ibni Mâlik (hâdim-i Nebevî),19 Hazret-i Câbir bin Abdullahi'l-Ensârî (hâdim-i Nebevî),20 Hazret-i Abdullah ibni Ömer,21 Hazret-i Abdullah bin Abbas,22 Hazret-i Sehl bin Sa'd,23 Hazret-i Ebu Saidi'l-Hudrî,24 Hazret-i Übey ibni'l-Kâ'b,25 Hazret-i Büreyde,26 Hazret-i Ümmü'l-mü'minîn Ümmü Seleme27 gibi meşâhir-i ulema-i Sahabe ve rivayet-i hadisin rüesaları gibi, herbiri bir tarikin başında, aynı mucizeyi ümmete haber vermişler. Başta Buharî, Müslim, kütüb-ü sahiha, arkalarındaki asırlara o mütevatir mucize-i kübrâyı tarikleriyle haber vermişler.

İşte, Hazret-i Câbir tarikinde der ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hutbe okurken, Mescid-i Şerifte denilen kuru direğe dayanıp okurdu. Minber-i şerif yapıldıktan sonra, minbere geçtiği vakit, direk tahammül edemeyerek, hamile deve gibi ses verip inleyerek ağladı. Hazret-i Enes, tarikinde der ki: Camus gibi ağladı, mescidi lerzeye getirdi. Sehl ibni Sa'd, tarikinde der: Hem onun ağlaması üzerine, halklarda ağlamak çoğaldı. Hazret-i Übeyy ibni'l-Kâ'b, tarikinde diyor: Hem öyle ağladı ki, inşikak etti.