HAŞİYE 1 Ciddî bir meseleye vesile olabilecek bir lâtife: Dünkü gün sabahleyin bir dostumun dâmâdı Mehmed yanıma geldi. Mesrurâne, beşaretkârâne dedi ki: "Senin bir kitabını Isparta'da tab etmişler, çoklar okuyorlar." Ben dedim: "O yasak olan tab değil; belki müstensihle bazı nüshalar alınmış ki, hükûmet ona birşey demez." Hem dedim: "Sakın bunu senin dostun olan iki münafığa söyleme. Onlar böyle birşey arıyorlar ki bahane etsinler." İşte, kardeşlerim, bu adam çendan bir dostumun dâmâdıdır; o münasebetle benim de ahbabım sayılır. Fakat berberlik münasebetiyle, vicdansız muallim ve münafık müdürün dostudur. Orada kardeşlerimizden birisi bilmeyerek öyle söylemiş. İyi oldu ki, en evvel geldi, bana haber verdi. Ben de tenbih ettim, fenalığın önü alındı. Ve teksir makinesi binler nüshaları bu perde altında neşretti.
HAŞİYE 2 deki
tabiri, esrar-ı belâgatçe lâtif bir mânâyı remzen ihtar ediyor. Şöyle ki:
"Semâ yüzü, güneş gözüyle zeminin yüzündeki cemâl-i rahmeti seyirden sonra,
zemin dahi deniz gözüyle yukarıdaki azamet-i İlâhiyeyi temâşâyı müteakip o iki
göz birbiri içine kapanırken, rûyi zemindeki gözleri kapıyor" diye, mucizâne
bir kelime ile hatırlatıyor ve gözler vazifesine paydos işaretine işaret ediyor.