HAŞİYE 1 Evet, bir balık, binler yumurta, binler yavru ve bazan bir milyon yumurtadan ibâret olan havyardan çıkan tevellüdât-ı semekiyeye nisbeten vefiyatları bulunacak-tâ ki muvâzene-i bahriye muhâfaza edilebilsin. Rahîmiyet-i İlâhiyenin lâtif cilvelerindendir ki, valide balıkların yavrularıyla nisbetsiz bir tefâvüt-ü cismîde bulunduklarından, yavrulara valideleri kumandanlık edemiyorlar. Sokuldukları yere giremedikleri için, Hakîm ve Rahîm, yavrular içinde onlara küçük bir kumandan çıkarıp, validelik vazifesini o küçük kumandancıklara gördürür.
HAŞİYE 2 Bir sineğin kanadı ve vücudu ne kadar hârika bir san'at-ı Rabbâniye olduğuna lâtifâne bir işaret olarak, meşhur Yûnus Emre'nin bu fıkrası ne güzel bildirir: Bir sineğin kanadını kırk kağnıya yüklettim/Kırkı da çekemedi, kaldı şöyle yazılı.
HAŞİYE 3 Evet, sineğin küçücük bir
tâifesini baharın âhirinde, badem ve zerdali ağaçlarının dallarında, siyah bir
kütle halinde halk olunup, dala yapışık olup kalırlar. Mütemâdiyen, pislik yerine
damlacıklar onlardan akıyor. O katreler bal gibi, sâir sinekler etrafına toplanırlar,
emerler. Diğer bir başka tâifesi de nebâtâtın çiçeklerinin ve incir gibi bir
kısım ağaçların telkîhinde istihdâm olunuyorlar. Sinek tâifelerinden yıldızlı,
mumlu, ışıklı olan yıldız böceğin şâyân-ı temâşâ olduğu gibi, sinek
tâifelerinden yaldızlı, altın gibi parlak kısmı da şâyân-ı dikkattir. Mızraklı
sinekle, eşkıyaları hükmünde olan yabanî arıları da unutmamalıyız. Eğer
Hâlik-ı Rahmân onların dizginini çekmeseydi, bu mızraklı tâifeler, pireler gibi
insanlara hücum etseydiler, Nemrud'u öldürdükleri gibi, nev-i insanı da hırpalayacak
idiler; âyetinin mânâ-yı işârîsini tefsir ederdi. İşte, bunlar gibi yüz
namdar hâsiyetli tâifeleri bulunan sinek cinsinin büyük bir ehemmiyeti vardır ki,
mezkûr azîm âyet onu mevzu yapmış;
(ilâ âhir) demiş.