İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 4 - s.1179

mahsus bir nizamla cem ve tahsil edilirler.

İşte bütün bu nizamlar, bu kanunlar, bu intizamlar, hep bir kast, bir irade, bir hikmetten çıkıyor. Evet, meselâ Habib'in gözünde yerleşen bir zerrenin, unsur-u havadan veya unsur-u türabdan o garip, acip tavırlarda, inkılâplarda yaptığı muntazam hareketinden anlaşılır ki, o zerre, toprakta iken Habib'in gözüne tayin edilmiş ve bir memur gibi mahall-i memuriyetine muntazaman i'zam kılınmıştır (yükseltilmiştir).

Evet, fennî bir nazarla dikkat edilirse anlaşılır ki, o zerrenin hareketi, körü körüne, tesadüf eseri değildir. Çünkü o zerre, hangi mertebeye girerse, o mertebenin nizamına tâbi olur. Ve hangi bir tavra intikal etmişse, onun muayyen kanunuyla amel etmiştir. Ve hangi bir tabakaya misafir gitmişse, muntazam bir hareketle sevk edilmiştir.

Hülâsa, neş'e-i ûlâya dikkat edenin, neş'e-i uhrâ hakkında tereddüdü kalmaz. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın emrettiği gibi, "Neş'e-i ûlâyı gören adam, neş'e-i uhrâyı inkâr edebilir mi?" Çünkü ikinci teşekkül, yani ikinci yapılış, birinci teşekkülden daha kolaydır. Bunu yapan, onu daha kolay yapar.

Meselâ, bir fırka askerin ilk teşekkülünde, efradın birbiriyle ünsiyetleri, muarefeleri olmadığından ve talim ve terbiye görmemeleri yüzünden yontulmamış taşlar gibi olduklarından, o efrad, o fırkanın bünyesinde yerleştirilinceye kadar çok zahmetler vardır. Fakat ba'de't-teşekkül terhis edilip de bir daha taht-ı silâha dâvet edildiği zaman, pek kolay içtima eder ve fırkayı teşkil ederler. Bu teşekkül, evvelki teşekkülden daha kolay olur.

Kezalik, birbiriyle ülfet peyda eden ve herbirisi yerini tanıyan ve bir derece yontulmuş taşlar gibi kesb-i letafet eden bedenin zerratı, ölümle dağıldıktan sonra, haşirde, Hâlıkın izniyle, İsrafil'in borusuyla o zerrat-ı asliye ve esasiye içtimaa dâvet edildikleri zaman, pek kolay içtima ederler ve beden-i insanîyi yine eskisi gibi teşkil ederler. Maahâzâ, kudret-i ezeliyeye nisbeten en büyük, en küçük gibidir; hiçbir şey o kudrete ağır gelemez.

Arkadaş! Zâhire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zâide birlikte iade edilir. Evet, cünüp iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz'ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu, ona işarettir. Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "acbü'z-zeneb" tabir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî neşv ü nema ile teşekkül eder.

İkinci âyetle işaret edilen delil-i adlî ise: Evet, görüyoruz ki, alelekser, gaddar, fâcir zâlimler lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki, mâsum, mütedeyyin, fakir mazlumlar zahmetler, zilletler, tahkirler, tahakkümler altında can veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki kâinatın şehadetiyle, adalet ve hikmet-i İlâhiye zulümden pâk ve münezzehtirler. Öyleyse, adalet-i İlâhiyenin tam mânâsıyla tecellî etmesi için haşre ve mahkeme-i kübraya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükâfatını görsün.

e01236.gif (1335 bytes) Bu cümledeki kelimelerin arasında bulunan nazm ve nizam:

1. Bu cümlenin mâkabliyle bağlanmasını ifade eden evav.gif (1342 bytes) bu rükn-ü imaniyenin burada sarahaten zikredilmesi için, âmm olarak zikredilen evvelki cümleden bu cümlenin tahsis lüzumuna binaen atıf yapılmıştır.

2. Takdimiyle hasrı ifade eden e01237.gif (1045 bytes) kelimesi, bazı ehl-i kitabın iman ettikleri âhiret, hakikî bir âhiret olmadığına târizdir. Çünkü, onların
1e01238.gif (1541 bytes) âyet-i kerimesinin hikâye ettiği gibi, "Cehennem ateşi, bizi daima yakacak değil ya! Ancak birkaç gün yakacaktır" gibi sözleriyle ve bir cihette lezaiz-i cismaniyeyi nefiy ve inkâr ettiklerinden anlaşıldığına göre, bildikleri âhiret, mecazî bir âhiret imiş.

3. Malûm ve mâhut olan şeye işaret için vaz edilen e01239.gif (918 bytes) edatı, bütün kütüb-ü semaviyenin lisanlarında deveran eden mâhut âhirete işarettir. Veyahut mezkûr delâil-i fıtriye ile akılların gözleri önünde hazır olan ve âhiret ile anılan hakikate işarettir.

4. Mukadder bulunan neş'enin sıfatına âhiret tabiri, zihinleri neş'e-i ûlâya çevirip, ondan neş'e-i uhrâya bil'intikal, imkân yolunu göstermek için ihtiyar edilmiştir.

5. Yakîn ile beraber tasdiki birlikte ifade eden e01240.gif (1043 bytes) kelimesine bedel e01241.gif (1036 bytes) tabiri, haşir meselesi şek ve şüphelere bir mahşer ve bir mecma olduğu için, tasdikten fazla îkan ve yakîn daha ehemmiyetli olduğuna işarettir. Veya ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakînden hâli olduğundan, onların imanı, iman olmadığına işarettir.


İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 5 - s.1180

2e01242.gif (1967 bytes)

e01243.gif (1446 bytes) Bu cümledeki nüktelere işaret eden me'hazlar şunlardır:

1. Evvelki cümle ile bu cümlenin nazmı.

2. e01244.gif (1043 bytes) ile işaret-i hissiye.

3. e01244.gif (1043 bytes)deki uzaklık.

4. e01246.gif (939 bytes) daki ulviyet.

5. e01247.gif (976 bytes) deki tenkir.

6. e01248.gif (924 bytes)

7. e01249.gif (995 bytes) deki terbiyeden ibaret yedi me'hazdır.

BİRİNCİSİ: Bu cümleyi mâkabliyle bağlayan münasebetlerdir.

Birinci münasebet: Bu cümle mâkablinden neş'et eden üç suale cevaptır.

Birincisi: Hidayetten neş'et eden o güzel vasıfarı lâbis olarak hidayet tahtı üstünde oturan o şahısları görmek isteyen sâile cevaptır.

İkincisi: "O adamların hidayete istihkak ve ihtisasları nedendir?" diye sual eden sâmie cevaptır. Yani illet, sebep, e01250.gif (1051 bytes) ile işaret edilen vasıflardır.

S - Sâbıkan mezkûr vasıfların tafsilen zikirlerini e01250.gif (1051 bytes) kelimesindeki icmalden daha vâzıh bir surette sebebi gösteriyor.

C - İcmal, bazan tafsilden daha vâzıh olur. Bilhassa matlup, birkaç şeyden mürekkep olduğu zaman, sâmiin gabaveti veya nisyanı dolayısıyla, o mürekkebin eczasını mezc etmekle sebebi çıkarmak müşkül olur.

Üçüncüsü: "Hidayetin neticesi, semeresi ve hidayetteki lezzet ve nimet nedir?" diye sual eden sâile cevaptır. Yani, hidayette saadet-i dâreyn vardır. Hidayetin neticesi, nefs-i hidayettir. Hidayetin semeresi, ayn-ı hidayettir. Zira, hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir. Nasıl ki dalâlet ruhun cehennemidir; öyle de, e01252.gif (1070 bytes) âhiretin felâh ve saadetini intaç eder.

İKİNCİ ME'HAZ: e01250.gif (1051 bytes) ile yapılan işaret-i hissiye, birşeyin müteaddit sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde tecessüm etmesine ve akılda hazır ve hayalde mahsus olmasına sebep olduğuna işarettir. Maahâzâ, sâbıkan zikirlerinden bir mâhudiyet çıkar. Bu mâhudiyet-i zikriye mâhudiyet-i hariciyelerine kapı açar. Haricî olan mâhudiyetlerinden, mümtaz ve müstesna insanlar oldukları tebarüz eder ki, nev-i beşer içinde gözünü açıp bakanların gözlerine en evvel onların parıltıları çarpar.

ÜÇÜNCÜ ME'HAZ: Uzaklığı ifade eden e01250.gif (1051 bytes) onların filcümle yakın oldukları halde uzak gösterilmeleri, ulüvv-ü mertebelerine mecazî bir işaret olduğuna işarettir. Çünkü, uzakta bulunanlara bakıldığı zaman, boyca en uzunları görünür. Maahâzâ, zamanî ve mekânî olan bu'd, hakikî kastedilirse, belâgate daha uygun olur. Çünkü bütün asırlar Asr-ı Saadet gibi bu âyeti zikrediyorlar. Öyleyse, e01250.gif (1051 bytes) ile yapılan işaret, safların evvellerine işarettir. Ve bu itibarla bu'd, hakikî olur, mecazî değildir. Binaenaleyh, onların hakikaten zaman ve mekânca uzak oldukları halde işaret-i hissiye ile gösterilmeleri, azametlerine ve ulüvv-ü mertebelerine işarettir.

DÖRDÜNCÜ ME'HAZ: Ulviyeti ifade eden e01256.gif (941 bytes) kelimesidir.

Arkadaş! Eşya arasında öyle münasebetler vardır ki, onları ayna gibi yapıyor. Herbirisi, ötekisini gösteriyor. Birisine bakıldığı zaman, ötekisi görünür. Meselâ bir parça cam büyük bir sahrayı gösterdiği gibi, bazan olur ki, bir kelime, uzun ve hayalî bir macerayı sana gösterir. Bir kelime, pek acip bir vukuatı senin gözünün önüne getirir, temessül ettirir. Yahut bir kelâm, zihnini alır; misalî âlem-i misallere kadar götürür, gezdirir.

Meselâ, e01257.gif (945 bytes) kelimesi muharebe meydanını, e01258.gif (957 bytes) kelimesi büyük bir meyve bahçesini insanın fikrine getirir. Buna binaen, buradaki e01256.gif (941 bytes) kelimesi, temsilî bir üslûba pencere açar, gösterir kastıyla zikredilmiştir. Şöyle ki: Sanki hidayet-i İlâhî, bir burak olup mü'minlere gönderilmiştir. Mü'minler tarik-i müstakimde ona binerek arş-ı kemalâta yürürler.

BEŞİNCİ ME'HAZ: e01260.gif (970 bytes) deki tenkirdir. Bir nekre, marife olarak mükerreren zikredilirse, o mârife, o nekrenin aynı olur. Fakat o nekre, nekre olarak zikredildiği takdirde, alelekser birbirinin aynı olamaz. Bu kaideye göre, nekre olarak tekerrür eden e01260.gif (978 bytes)  


İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 5 - s.1181

evvelki e01260.gif (978 bytes) nin aynı değildir. Ancak, evvelki e01260.gif (978 bytes) masdardır; ikincisi hâsıl-ı bilmasdardır ve birincisinin semeresi hükmünde mahsus ve sâbit bir sıfattır.

ALTINCI ME'HAZ: Hidayetin Allah'tan olduğunu ifade eden e01264.gif (922 bytes) kelimesinden burada bir cebir hissedilmekteyse de, hakikatte cebir değildir. Çünkü, onların cüz-ü ihtiyarlarıyla hâsıl-ı bilmasdar olan hidayete yorumları üzerine, Cenab-ı Hak, o sıfat-ı sâbite olan hidayeti halk ve ihsan etmiştir. Demek ihtida, yani hidayete doğru yürümek, onların kesb ve ihtiyarları dahilindedir; fakat sıfat-ı sâbite olan hidayet, Allah'tandır.

YEDİNCİ ME'HAZ: Terbiyeyi ifade eden e01265.gif (934 bytes) kelimesidir. Bu kelimenin burada ihtiyar edilmesi; onların rızık ile terbiyeleri, rububiyetin şe'ninden olduğu gibi, hidayetle de tagaddîleri rububiyetin şe'ninden olduğuna işarettir.

3e01266.gif (1397 bytes) Bu cümledeki nüktelerin me'hazları:

1.vav.gif (864 bytes) ile atıf.

2.e01267.gif (1051 bytes)  nin tekrarı.

3. Zamirü'l-fasl olan e01268.gif (934 bytes)

4. e01269.gif (914 bytes) edatı.

5. Felâh yollarının adem-i zikriyle e01270.gif (1053 bytes) nin âmm ve mutlak bırakılması gibi beş me'hazdan ibarettir.

Birincisi: vav.gif (68 bytes) ile yapılan atıf, her iki cümle arasında bulunan münasebete binaen yapılmıştır. Zira birinci e01271.gif (1021 bytes) saadet-i âcile e01272.gif (999 bytes) olan hidayet semeresine işarettir. İkinci e01271.gif (1021 bytes) hidayetin semere-i âcilesine e01274.gif (977 bytes) işarettir.

Evet, herbir e01271.gif (1021 bytes) mâkabline bir fezleke, bir icmaldir. Fakat erkân-ı İslâmiye me'haz tutulmakla, birinci e01271.gif (1021 bytes) nin birinci e01277.gif (1027 bytes) ye raptı; ikincisinin de ümmî mü'minlere tahsisi ve keza erkân-ı imaniye ile yakîn me'haz tutulmakla ikinci  e01271.gif (1021 bytes)nin ikinci e01277.gif (1027 bytes) ye raptı ve ikisinin de ehl-i kitap mü'minlere ircaı daha evlâdır.

İkincisi: e01271.gif (1021 bytes) nin tekrarı, her iki saadetin gerek hidayete, gerek onların medih ve senâlarına müstakil ve ayrı ayrı gayeler ve sebepler olduklarına işarettir. Fakat ikinci e01271.gif (1021 bytes) nin hükmüyle beraber, birinci e01271.gif (1021 bytes) ye işareti daha evlâdır.

Üçüncüsü: Zamîrü'l-fasl olan e01283.gif (934 bytes) ehl-i kitaptan olup Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma iman etmeyenlere bir târiz olmak üzere bu cümle ile yapılan hasrı tekit etmekle beraber, güzel bir nükteyi tazammun etmiştir. Şöyle ki:

Müpteda ile haber arasında bulunan e01283.gif (934 bytes) zamiri, müptedayı, çok haberlere müpteda yapar. Ve bu gibi haberlerin tayinini de hayale havale eder. Yani haberlerin mahdut ve muayyen olmadığını hayale arz etmekle, hayali, münasip haberleri taharrî etmeye teşvik eder.

Nasıl ki Zeyd'i ele almakla "Zeyd âlimdir, Zeyd fâzıldır, Zeyd güzeldir" gibi Zeyd'in sıfatlarından çok hükümleri dizebilirsin. Kezalik e01271.gif (1021 bytes) den sonra gelen e01283.gif (934 bytes) zamiri hayali harekete getirmekle "Onlar ateşten kurtulurlar," "Onlar Cennete girerler," "Onlar rüyete mazhar olurlar" ve daha bu gibi sıfatlarına münasip çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.

Dördüncüsü: e01287.gif (1112 bytes) kelimesindeki e01288.gif (918 bytes) hakikati tasvire işarettir. Sanki lisan-ı haliyle diyor ki: "Eğer müflihlerin hakikatini görmek istersen, e01271.gif (1021 bytes) nin aynasına bak, sana temessül edecektir." Yahut onların tayin ve temyizlerine işarettir. Sanki diyor: "Ehl-i felâh olanları tanımak istersen, e01271.gif (1021 bytes) ye bak, içindedirler." Veya hükmün zâhir ve bedihî olduğuna işarettir.

Beşincisi: Felâh ve necat yollarını tayin etmeyen e01287.gif (1112 bytes) kelimesindeki ıtlak, tâmim içindir. Şöyle ki:

Kur'ân'a muhatap olan, matlupları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki, bir kısmı ateşten necat istiyorlar, bir kısmı Cennete girmek istiyorlar, bir kısmı rüyete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur'ân-ı Kerim, e01287.gif (1112 bytes) kelimesini âmm ve mutlak bırakmıştır ki, herkes istediğini takip etsin.