![]() ![]() ![]() |
Barla Lâhikası - Mektup No: 45 - s.1425 |
Sıra No: 45
Şu fıkra, mühim bir talebe olan Seyyid Şefik'indir.
Şifahâne-i kalbinizden tulû eden Otuz Üçüncü Sözünüzle otuz üç cihetten marîz olan kalb-i mecruhumuzu tedavi buyurmanızı bilhassa istirham eylerim.
Seyyid Tevfik
Sıra No: 46
İnşaallah Kur'ân'a büyük hizmet edecek olan Küçük Hâfız Zühdü'nün mektubudur.
Bugün istinsahına muvaffak olduğum i'câz-ı Kur'ân'ın bu biçare talebenize bahşetmiş bulunduğu nihayetsiz füyûzat, mevte mahkûm ruhuma öyle bir tabib-i hâzık ameliyatı yapmış ki, mübtelâ olduğum emrâz-ı kalbiyeyi tedavi ve yeniden hayat bahşetmiş olduğundan, arz-ı minnetdârî eyler ve bu bînazîr mücevherat mahzeninin diğer renkli kapılarının da açılmasını âcizâne istirham eylerim.
Otuz Üçüncü Mektubun otuz üç penceresinden ayrı ayrı lemeân eden nuranî ziyalar kalb-i âcizâneme feyyaz nurlarıyla gül-âblar serpti. Daha birçok Nur Risalelerinin füyuzâtından hisseyâb olmasını bârigâh-ı Ehadiyyetten tazarru ederim efendim.
Hâfız Zühdü
Sıra No: 47
Yine şu fıkra Sabri'nindir.
Mâruzât-ı hususiye: Şu on dördüncü asr-ı Muhammedîde (a.s.m.) marziyat-ı Rabbaniye ve tebligât-ı Ahmediyeyi bihakkın ifâ ve icra ve ilâm ve infaz eden, elhak "matla-i şems-i füyûzât" tabiriyle tavsif ve tâzime mâsadak bulunan Nur risale-i feridelerinden ruh-u âcizîye in'ikâs eden ve sermaye-i kemerânemden olmayıp sırf Risaletü'n-Nur'un füyûzât ve lemeâtından derip çatıp yazdığım arîzalarım, mahzâ bir eser-i hüsn-ü teveccüh-ü kerîmâneleri olarak, Risaletü'n-Nur sırasına idhal edilmesi hicabımı intaç etmiştir. Zira bahr-i muhîte nisbeten bir cetvel hükmünde bile olamayan, bu abd-i âcizin pürkusur ifadeleri öyle bâlâ bir mevkide yer tutacak bir mahiyette olmadığı âşikârdır. Umarım Cenab-ı Kibriyâdan ki, karîn bulunduğu nevvâr ve ziyâdâr Sözler'in nur ve ziyalarından müstefîd ve ziyâdâr ola.
Sabri
Sıra No: 48
Şu fıkra Hulûsi'nindir.
Esasen siyaset anlamadığım bir iş; şunun bunun âmâline hizmet, menfurum.
Zilletle yaşamak, tahammül edemediğim hallerdir. Felillâhilhamd, Allah'ımız bir,
Peygamberimiz bir, kitabımız bir, dînimiz bir, ilâ âhir. Bu bir birler, bize
yekdiğerimizi Allah için sevmek kaydını sağlamlaştırmakla beraber, ruhî, kalbî,
ebedî, lâyemût bir birlik temin etmektedir. Hamd ve şükürler olsun, mü'miniz.
Hayatta tesadüf edeceğimiz binlerle musibet ve acılara 1 gibi çok müessir devamız
var. Yine idrak ediyoruz ki, burada vazifeleri nihayet bulanlar için, ebedî mev'ûd bir
hayat başlıyor. Biz de bu yolun yolcusu, bu hanın misafiri, bu fabrikanın muvakkat bir
amelesi olduğumuz için, er geç o kafileye iltihak edeceğiz. Kısa, müz'iç,
dağdağalı, elemli, hüzünlü, firaklı ve ancak o sermedî hayatın mezraası olan bu
fanî ve kararsız âlemde başlayan garazsız, ivazsız, pürüzsüz ve kimsenin arzusuna
tâbi olmadan, sırf hasbî ve ciddî, hâlis ve muhlis arkadaşlığımızın meyvesini
ve her türlü saadeti câmi hayatta idrak edeceğiz.
Ümit ve iman gibi pek âli sermayemiz var. Hoca efendi hazretlerinin âli tavsiyeleri:
Beş vakit namazını tâdil-i erkânla kıl. Yani, başka ibadete gücün yetmez.
Namazın nihayetindeki tesbihleri yap. Yani, başka zikri yapamadım diye teessüf etme.
Yedi kebâiri terk et. Çünkü sagairi arayacak zamanda değiliz. İttibâ-ı sünnet et.
Zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer, saf, hâlis ve muhlis
bir hâdi-ki, o da seni yine bu yola götürecektir-maalesef bulamayacaksın. Belki bu
yola çıkaracaklar vardır; fakat kömürle elması kim fark edecek? Öyleyse, sen
çalış, ondan daha iyi kılavuz bulamazsın. Derslerinden birinde ki, her vakit
zikrettiğim
şefaatbahş vecizesi hatırımızda varken, şüphesiz her musibet ve her elem hoş
karşılanacaktır.
Aziz kardeş,
Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor. Fakat işte tiryakı:
Her zaman söylüyorum: Biz bu fâni hayat için dostluk yapmıyoruz. Bu kısa hayata veda etmek, indimizde ve itikadımızda ebedî bir hayatın mukaddemesidir. Öyleyse müteessir olmayalım. Nice ki, o hayata başlamadık. İşte mürasele ile
Barla Lâhikası - Mektup No: 49 - s.1426
muvasalayı temin edelim. Allah'a güvenelim, Ondan medet dileyelim.
Hulûsi
Sıra No: 49
Sabri'nin Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri yazdığı vakit yazdığı mektubun bir fıkrasıdır.
Bilumum Risâlâtü'l-Envâr herbiri ayrı ayrı mevzularda, had ve hesaba gelmeyen müşkülleri halletmeleriyle beraber, bendeniz şöyle tasavvur ediyorum ki:
Nur deryasından nûş etmek isteyen bir kimse, Birinci ve Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri alsa, diğerlerine eli yetişmezse dahi maraz-ı kalbîyi def ve ref'e, ruhu tenvir ve tesrire kâfi bulunduğu meşhud ve müsellemdir. Zira Birinci Söz tevhid miftahıdır. Yirmi Birin birinci şıkkı da mirkat-ı Cennettir. İkinci şıkkı da emraz-ı kalbiyenin tedavisi için nazirsiz bir şifahane-i eczadır. İksir ilâçlarıyla, bilâistisna herkeste bulunan vesvese marazını tedavi ve kal' eder. Kalb ve ruhta Kur'ân-ı Hakîmin ebedî ve nâmütenahi füyûzât ve envârından gelen revzat-ı inşirâhiyeyi küşadla saadet-i ebediyeye isal edecek bir râh-ı necat ve selâmettir. Yirmi İki ise, burhanlarıyla, lem'alarıyla, insan olanın akaid-i diniyesini tahkim ve tarsîne emsalsiz bir rehber bulunduğunu arz ederim efendim.
Sabri
Sıra No: 50
Şu fıkra Hüsrev'in mektubundandır.
Sevgili ve muhterem Üstadım,
Sözlerinizin (yani risalelerinizin) herbiri birer derya-yı azîmdir. Sözlerinizden pek çok feyz alıyorum. O kadar ki, okudukça tekrar etmeyi istiyorum. Ve tekrarında duyduğum İlâhî bir zevki tarif edemeyeceğim. Bugün Sözlerinizden değil hepsini, bir tanesini alan insafla okursa, hakkı teslime ve münkir ise gittiği yolu terke, fâsık ise tevbeye mecbur olacağına kat'iyen ümitvârım.
Hüsrev
Sıra No: 51
Şu fıkra Refet Beyin mektubudur.
Sözleriniz mürşidâne ve çok yüksek olduğundan, gayet dikkatli ve tahlil ederek okunmak icap ediyor. Serd eylediğiniz delâil-i akliye ve mantıkiye o kadar tatlı ve hayret-bahştır ki, insan okudukça okuyor ve nâmütenahi bir zevk-i mânevî hissederek hiç elinden bırakmak istemiyor. Bu sebeple, bir defa okumak kâfi değil. Hepsi yanında bulunup daima okumalıdır.
Refet
Sıra No: 52
Şu fıkra dahi Sabri Efendinin mektubudur.
Üstadım Efendim,
Şu kıymetli elmaslar Cenab-ı Haktan Habib-i Zîşânına gönderilen şecere-i tûbânın nâmütenâhi semereleri olduğunu ve bunların emsali gibi bînazîr mücevherâtın ihraç ve teşhiri zamanını bulup sergi-i Rabbâniye ve Muhammediyeye vaz eden zat-ı Üstadânelerine şu dakikada kasır aklım ve istidadsız lisanımla şöyle dualar ediyorum:
Sabri
Sıra No: 53
Hulûsi Beyin fıkrasıdır.
Maddeten uzak düşen bu biçare talebenizi yakından temsil eden Hafız Sabri Efendiyle diğer zevatın Nurlar hakkındaki ihtisasları çok kıymetli ve yüksek ve lâyıklı bir surette ifade edilmiştir. Bir mektubunuzda Muallim Cûdî'nin kasidesi münasebetiyle buyurduğunuz vecizeyi burada tekrara münasebet geldi.
sırrınca, güzellik yazılarımızda değil, belki i'câz-ı Kur'ân'dan olan nurlu Sözler'e ve Mektubat'a aittir. Her ferd-i mü'min, derece-i fehim ve zevkine göre, aslında güzel olan birşeyi tarif eder. Acz ve fakrdaki lezzet, şefkat ve tefekkürdeki ulviyet, hakikaten hiçbir şeyle kabil-i kıyas değilmiş.
Barla Lâhikası - Mektup No: 54 - s.1427
Hal-i âlem müsait olsa da, hazine-i hassa-i Kur'ân'dan çıkararak tâbir-i âlinizce dellâllığını yaptığınız elmasları çok gözler görse! Görse de, sarhoşlar ayılsa, mütehayyirler kurtulsa, mü'minler sevinse, mülhidler, kâfirler, müşrikler imana, insafa, daire-i akla gelseler! Ve bu mes'ut ve ulvî neticeyi bizlere idrak ettirmesini eltaf-ı İlâhiyeden tazarru ve niyaz ediyorum. Âmin.
Muhterem Üstad,
Allah Zülcelâl Hazretlerine ne kadar müteşekkir bulunsanız yeridir. Acz ve fakr tezkeresiyle girmeye muvaffak olduğunuz saray-ı Kur'ân'ın has hazinesinden, gözler görmemiş, kulaklar işitmemiş cevherleri görüyor ve mezun olduğunuz miktarını necim necim çıkartarak evvelâ kendiniz bakıyor, sonra "Eyyühe'l insan! İşte bakınız, bu misafirhaneyi açan, âlemleri rahmetiyle yaratan, sizi hikmetiyle halk buyurup bu âleme gönderen Sultan-ı Kâinat, bin üçyüz küsur sene evvel, büyük bir elçisi Habîb-i Ekremi (a.s.m.) vasıtasıyla, size hilkatteki hikmeti, buraya gelmekteki maksadı, ubudiyetin iktiza ettiği hizmeti, ilh, bildirmişti. Bu âli tebligatı, o kudsî ahkâmı sizin anlayacağınız lisanla anlatıyorum, dinleyiniz. Eğer aklınız varsa, gözünüz görüyorsa, insanlığınız varsa hakikati anlar ve imana gelirsiniz" diye beyanatta bulunuyorsunuz. Bizler, hasbelkader, felillâhilhamd, bu kudsî beyanatı yakından dinlemek, görmek ve göstermek iştiyakını gösterdik. Siz de o elmasları gösterip bizi uyandırdınız. Hakikati anlatıp, yolumuzu doğrultmaya vesile oldunuz. Allah sizden ebeden razı olsun. Nefs-i emmarenin zebunu, cin ve ins şeytanlarının hedefi olmaktan kurtulamadık ise de, bu hasbî ve Kur'ânî hizmetten zevk alıyoruz, lâyıkıyla yapamıyorsak da yolunda bulunuyoruz.
Hulûsi
Sıra No: 54
Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrâr-ı Kur'âniyeye karşı Isparta'nın intibahına sebep olan, âhiret kardeşim Âdilcevazlı Bekir Ağanın Sözler hakkındaki ihtisâsâtıdır.
Fazîlet-meâb Üstadım Hazretleri,
Efendim, evvelâ arz-ı tâzim ve hürmetle mübarek ellerinizi öperek, her an ve zaman lisanıma yakıştığı kadar dua eder ve duanızı rica ediyorum.
Efendim, malûmunuz, fakir talebeniz ve kardeşiniz cahil olduğum halde, güneş-misâli olan risale-i bergüzîdelerinizden umum Nur Risalelerinizi okutup dinledim. Güneşin nuruna sed çekilemediği gibi ve sed çekilmek ihtimali olmadığı gibi, risalelerinize de sed çekilemez. Onları istimâda ruh ve kalbimi tetkik ettim; tetkikatımda ne gibi hissetmiş ve anlamış olduğumu aradım. Baktım ki, ruh ve kalbimde bir feyezan ve coşkunluk var ki, beni bilâihtiyar bir vazifeye sevk etmek için hemen "Haydi, haydi" diye tazyikata başladı. Ben de ruhumda olan bu vâkıayı takip ederken, o Nurların irae ettiği miftahları gördüm ve gösterildi. Anladım ki, bu anahtarlarla icap eden kapıları açıp, o Nurlara ehil olan kardeşlerimi-min gayri haddin-arayıp bulmak vaziyeti adeta bana emrolunup, o Nurlardan güneş gibi nur saçılması hususunda ben de bu hali kendime vazife addettim.
O Nurlardan almış olduğum anahtarları teslimle, hâin-i din olan mülhidlerin elleri kımıldanmayacak derecede kırılması için, hamden lillâh, bu kardeşlerimi arayıp buldum. Emânetullah ve emânât-ı Peygamberînin (a.s.m.) gayet parlak, yakut ve zümrütten kıymettar olan hazinelerini o zatların ellerine teslim ettim. Elhamdü lillâh, Cenab-ı Hak muvaffak etti. O mübarek eserlerinizi mütalâa eden eşhas, insan iseler ve insaniyetle alâkaları varsa iman eder. İnanmadıkları takdirde, ya insaniyetten istifa etmeli veyahut "İnsan değiliz" demeli. Bu eserler başlı başına, ayrı ayrı birer fâtihtir. İnşaallah, her cihetle feth ederek fâtih olacaktır. Cenab-ı Mevlâ âhirette cümlemizi sevabına nâil eyleyip şefaatine mazhar buyursun. Âmin.
Tekrar mübarek ellerinizi bûs ile duanızı istirham eylerim, efendim hazretleri.
Abdülcelil oğullarından Âdilcevazlı Emrullah oğlu Bekir