Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 21 - s.1581

Bu defa me'mulüm fevkindeki kaleminizle mânevî hediyeniz ispat etti ki, ihtiyar, zayıf, âciz bir Said yerine genç, kavî, iktidarlı çok Said'ler sizlerde vardır. Aynı ruh, aynı ifade, aynı iman... Hadsiz şükür ve senâ olsun ki; Rabb-i Rahîm sizleri Risale-i Nur'a hâmi, nâşir, sahip, şakirt eylemiş. Bizlere pek çok ağır müşkilât içinde kudsî hizmete muvaffakıyet ihsan etmiş. Zaman ve zemin, sizlerle çok müştak olduğum uzun konuşmayı hoş görmediği için, kısa kesip ruh u canımla herbirinize binler selâm. Mâşaallah, bârekâllah derim.

Bu mübarek şuhur-u selâsede duanıza çok muhtaç kardeşiniz Said Nursî


Sıra No: 21

Ahirzamandan haber veren mühim bir hadis

1h01020.gif (2236 bytes)

Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.

h01021.gif (1372 bytes) -şedde sayılır, tenvin sayılmaz-fıkrasının makam-ı cifrîsi 1542 ederek nihayet devamına ima eder. Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah. h01023.gif (1277 bytes) -şedde sayılır-fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra tâ '42'ye kadar gizli ve mağlûbiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder. Ve'l-ilmû indallah; lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah. h01026.gif (1301 bytes) -şedde sayılır-fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder.Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah.

Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil'ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette 1506'dan tâ '42'ye, tâ '45'e kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır.

Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir. Fatiha'da sırât-ı müstakîm ashabının tâife-i kübrâsını târif eden 2h01027.gif (1328 bytes) fıkrası, şeddesiz 1506 veya 7 ederek, tam tamına h01028.gif (1271 bytes) fıkrasının makamına tevafuku ve mânâsına tetabuku ve şedde sayılsa h01029.gif (1378 bytes) fıkrasına üç mânidar farkla tam muvafakatı ve mânen mutabakatı, bu hadisin imasını teyid edip remiz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddit âyât-ı Kur'âniyede sırât-ı müstakîm kelimesi, bir mânâ-yı remziyle Risaletü'n-Nur'a mânâca ve cifirce ima etmesi remze yakın bir ima ile, Risaletü'n-Nur şakirtlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübrâ-i âzamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işâret eder diye def'aten birden ihtar edildi. Ve'l-ilmû indallah; lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah.


Sıra No: 22

Aziz kardeşlerim,

Bu saatte ben Kur'ân okurken, Risale-i Nur'la ziyade alâkadar olan Sûre-i İbrahim'de bir âyet beni meşgul ederken, Emin, size göndereceği mektubu getirdi ve dar vaktimizde bu geniş âyetin denizinden ancak bir katrecik bu parçaya girebildi. Birkaç dakika zarfında yazdık, vakit bulamadık, kusura bakmayınız.


Sıra No: 23

3h01032.gif (3927 bytes)

Aziz, sıddık, vefâdâr, sebatkâr kardeşlerim,

Cenab-ı Hakka yüz binler şükür ve hamd olsun. Sizin gibi sadık, ciddî, faal zatları Risale-i Nur'un etrafında toplayıp bağlamış; iman ve Kur'ân hizmetinde kuvvetli ve nurlu kalemlerini çalıştırtıyor.

Kardeşlerim, bu defa irsâlâtınız o kadar beni memnun ve minnettar etti ki, herbir sayfası bir kıymettar hediye ve güzel bir mektup hükmünde göründü,


Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 24 - s.1582

hüzünlerimi, gamlarımı izale edip ve kalbimi sürur ve sevinçle doldurdu. Cenab-ı Erhamürrâhimîn onların hurufları adedince size rahmet etsin ve sizden razı olsun.

Hâfız Ali kardeşim,

Bir zaman Barla'da Cuma gecesinde dua ederken, senin "Âmin" sesini iki defa sarihan işittim. Arkama baktım, dedim: "Hâfız Ali ne vakit gelmiş?"

Dediler: "O burada yoktur."

Ben şimdi o vâkıadan diyebilirim ki, üç dört saat mesafeden duama âmin'ini işittirmesi, otuz günlük mesafeden buradaki zayıf davet ve duama kuvvetli ve tesirli bir âmin hükmünde olan yazıların imdadıma yetişmesi çok mânidar bir tevafuktur.

Sıddık Sabri,

Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman bir hiss-i kablelvukuyla kalbime geldi: Bu zat mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. Allah senden ebeden razı olsun.

Abdülmecid'e, Beşinci Şuayı haber vermiştim, cevap gelmedi. Belki ihtiyâten sükût ettiler, göndermedim. Siz, evvelce muhabere ediniz, sonra gönderebilirsiniz. Eğer Hastalar Risalesini bana gönderirseniz, İhtiyarlar Risalesi de beraber olsa daha iyi olur. Mektubunuzda selâm gönderen vefadar kardeşlerime binler selâm.

Bugünlerde mânevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size bir kısa hülâsasını beyan edeyim. Biri dedi:

Risale-i Nur'un iman ve tevhid için büyük tahşidatları ve küllî techizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken, neden bu derecede hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?

Ona cevaben dediler:

Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avâm-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur'ân'ın i'câzıyla o geniş yaralarını, Kur'ân'ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.

Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerrep ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda, Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânın i'câz-ı mânevîsinden çıkan Risale-i Nur, o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır, diyerek uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

Bu hadise münasebetiyle yine bugünlerde hatırıma gelen bir vâkıayı beyan ediyorum.

Ben, namaz tesbihatının âhirinde otuz üç defa kelime-i tevhidi zikrederken, birden kalbime geldi ki: Hadis-i şerifte, "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer."4 Risale-i Nur'da o saat var; çalış, o saati bul, ihtar edildi. Âdetâ ihtiyarsız bir surette, Kur'ân'ın âyetü'l-kübrâsının iki tefsiri olan iki Âyet-i Kübrâ risalelerinden mülâhhas tefekkürî bir tekellüm, tam bir saat devam etti. Baktım, size gönderdiğim Âyetü'l-Kübrâ risalesinin Birinci Makamın hülâsasından müntehap güzel bir sırrını hülâsayla, Yirmi Dokuzuncu Lem'a-i Arabiyeden müstahreç nurlu, tatlı fıkralardan terekküp ediyor.

Ben, kemâl-i lezzetle, her gün tefekkürle okumaya başladım. Birkaç gün sonra hatırıma geldi ki: Madem Risale-i Nur bu zamanın bir mürşididir, talebelerine bir vird-i ekber olabilir diye kaleme aldım. Ve bütün risalelerin hususî menbaları, madenleri olan binden ziyade âyât-ı Kur'âniyeyi, kendi Kur'ânımda, evvelce işaretler koyup bir Hizb-i Âzam-ı Kur'ânî yapmak niyet etmiştim. Şimdi bu Hizb-i Âzam ve bu vird-i ekber, Risale-i Nur mensuplarına bazı eyyam-ı mübarekede okunması için bir zaman size de göndermek hakkınız var. İnşaallah bir zaman sonra size gönderilecek. Bazı kelimelerini tercüme ve bir kısım kayıtlarını tefhim için vakit bulsam, gayet kısa haşiye gibi birşeyi yazacağım.

Umum kardeşlerime ve hizmet-i Kur'âniyede bütün arkadaşlarıma hasret ve iştiyakla binler selâm.

Dualarınıza muhtaç Said Nursî


Sıra No: 24

Aziz kardeşlerim,

Sizlere hergün birer uzun mektup yazmak hakkınız varken, maatteessüf üç seneden beri size


Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 25 - s.1583

göndermek için yazdığım bir mektup şimdiye kadar bekliyor, eski sakomun cebinde duruyor. Demek Risale-i Nur, ehl-i dünya dinsizlerine çok dehşet vermiş ki, dünyalarına karışmadığım halde bu tazyikatı yapıyorlar. Her neyse... Hiç unutamadığım sebatkâr, ciddî kardeşlerime, hususan ikinci vatanım Barla'daki vefadar sıddıklara pek çok selâm ve dua ederim. Binler hasret ve iştiyakla sizleri düşünen ve her yirmi dört saatte belki yüz defa duayla tahattur eden ve duanıza muhtaç olan,

Said Nursî


Sıra No: 25

h01033.gif (1507 bytes)

Ey fedakâr kardeşlerim,

Sizinle dört beş kelime konuşacağım.

Birincisi: Bu defaki mektubunuzun verdiği şevk ve sürurla derim ki: Ben, hizmet-i Kur'âniyedeki tam sadakat ve gayret ve sebat ve metanetinizi gördükten sonra tam bir istirahat-i kalble mevti ve eceli kabul eder, arkamda siz varsınız yeter diyerek dünyadan sürurla vedaya hazırım.

İkincisi: Burada, Âyetü'l-Kübrâ'nın birinci tebyizi, aynen bir sene sonra, oradaki birinci tebyiz gibi, Âyetü'l-Kübrâ'nın namına tevafuku var. İki tevafukun tetabuku tesadüfe havalesi imkânsız bir keyfiyet olmakla, kalemi zülfikar-misâl zatın kalemiyle, otuz üç kelime-i tevhidin tevafukundaki gaybî imzayı cidden tenvir ve tasdik eder.

Dördüncüsü: Ben, üç senedir burada herşeyden tecrit edildim. Tahammülsüz tazyik altında bulunduğumdan, sizinle muhabere edemedim. Burada emsalsiz bir evham hükmediyor. Mümkün olduğu kadar, "Eşrâtü's-Sâat" buradan gönderildiğini demeyiniz; belki "Onun bir eseridir, başka yerden elimize geçmiş" deyiniz.


Sıra No: 26

5h01034.gif (3430 bytes)

Aziz ve vefâdâr ve fedâkâr, sâdık kardeşlerim,

Bu defa çok kıymettar ve fevkalme'mul manevî hediyenizden küçücük üç dört mesele hatıra geldi.

Birincisi: Üçüncü keramet-i Aleviyede, "Risalelerde yalnız iki zeyil vardır" demesi, risale şekline girmiş olan zeyillere zeyil diyor. Sair zeyiller ise; hâtimeler, ilâveler, haşiyeler hükmünde görmüştür.

İkincisi: İki Âyetü'l-Kübrâ'nın vird-i ekberinde hatırıma gelmediği halde, ehemmiyetli kısımlarını Yirminci Mektupla Otuz İkinci Söz, bana ihtiyaç bırakmayacak derecede beyan ve tercüme ettiklerinden, niyet ve vaad ettiğim halde tercümesinde istihdam edilmedim.

Üçüncüsü: Risale-i Nur'un benden ayrılması ve ben de daire-i tenviriyesinden uzak düştüğümden, bu havali ve Eskişehir gibi sair yerleri de onun ehemmiyetli ve lüzumlu bir kısım hakikatlerinden hissedar etmek için, inâyet-i İlâhiye, yeni yazılıyor gibi tekrarla o bir kısım hakikatlerin, fakat letâfetli başka tarzlarda izah edilmelerinde, âdetâ ihtiyarım olmadan beni istimal ettiğini bildim, çok şükrettim.

Bu defa hediyelerinize mukabil, elimden gelseydi yalnız maddî fiyatına göre herbir risaleye on lira ve Yirmi Beşinci Söze, yirmi beş altın, belki elmas ve Yirmi Dokuzuncu Söze, yirmi dokuz yakut verirdim. Öyleyse, verilmiş gibi kabul ediniz.

Evet, tevafukta muvaffakiyetli olan kalem, ulvî keramet-i Aleviyeyeye göze görünür güzel bir delil göstermiş. Yüz bin mâşâallah! Hüsrev'in çok şirin ve fevkalâde yazdığı Hastalar Lem'ası ile Esmâ-i Sitte Lem'ası, benim nazarımda elmasla yaldızlı yazılan ve onlar kadar uzun iki mektub-u sadâkat-medâr hükmünde bana göründü, Risale-i Nur'a çok ehemmiyetli hizmetlerini gözyaşıyla hatırlattı. Ve Firdevsî hediyenizdeki risalelerin harfleri adedince, Cenab-ı Erhamürâhimîn sizlere rahmet, bereket, saadet ihsan eylesin. Âmin.

Yorulmaz, usanmaz, ciddî, samimî Hafız Ali kardeş,

Tevafukta, muvaffakiyetli kaleminle yazılan İ'câz-ı Kur'ân'ın âhirinde senin hakkında
6h01035.gif (1682 bytes) olan dua bu defa şüphem kalmadı ki, tam kabul olmuş.

Umum kardeşlere birer birer selâm.

Said Nursî