![]() |
Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühû ebeden dâima
Çok aziz ve sıddık kardeşlerim,
Kardeşlerim, 1ve 2
deki Hüve lâfzında,
yalnız maddî cihette bir seyahat-i hayaliye-i fikriyede, hava sayfasının mütalâasıyla
âni bir surette görünen bir zarif nükte-i tevhidde, meslek-i imaniyenin hadsiz derece
kolay ve vücub derecesinde suhuletli bulunmasını ve şirk ve dalâletin mesleğinde
hadsiz derecede müşkilâtlı, mümteni binler muhal bulunduğunu müşahede ettim. Gayet
kısa bir işaretle o geniş ve uzun nükteyi beyan edeceğim.
Evet, nasıl ki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında, eğer tabiata, esbaba havale edilse, lâzım gelir ki, ya o kapta küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince mânevî makineler, fabrikalar bulunsun; veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, muhtelif hasiyetleriyle ve hayattar cihazatıyla yapmalarını bilsin, adeta bir ilâh gibi hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun. Aynen öyle de, emir ve iradenin bir arşı olan havanın, rüzgârın herbir parçası ve bir nefes ve tırnak kadar olan Hüve lâfzındaki havada, küçücük mikyasta, bütün dünyada mevcut telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz ve muhtelif konuşmaların merkezleri, santralları, âhize ve nâkileleri bulunsun ve o hadsiz işleri beraber ve bir anda yapabilsin; veyahut o Hüve'deki havanın, belki unsur-u havanın herbir parçasının herbir zerresi, bütün telefoncular ve ayrı ayrı umum telgrafçılar ve radyo ile konuşanlar kadar mânevî şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunsun ve onların umum dillerini bilsin ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirsin, neşretsin. Çünkü, bilfiil o vaziyet kısmen görünüyor ve havanın bütün eczasında o kabiliyet var. İşte, ehl-i küfrün ve tabiiyyun ve maddiyyunların mesleklerinde, değil bir muhal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinâlar ve müşkilâtlar âşikâre görünüyor.
Eğer Sâni-i Zülcelâle verilse, hava bütün zerratıyla O'nun emirber neferi olur. Birtek zerrenin muntazam birtek vazifesi kadar kolayca, hadsiz küllî vazifelerini Hâlıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlıka intisap ve istinad ile ve Sâniinin cilve-i kudretiyle ve bir anda, şimşek sür'atinde ve Hüve telâffuzu ve havanın temevvücü suhuletinde yapar. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve harika ve muntazam yazılarına bir sayfa olur. Ve zerreleri, o kalemin uçları; ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Birtek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.
İşte, benve
deki hareket-i fikriye ile
seyahatimde hava âlemini temâşâ ve o unsurun sayfasını mütalâa ederken, bu mücmel
hakikati tam vazıh ve mufassal, aynelyakin müşahede ettim. Ve Hüve'nin lâfzında,
havasında böyle parlak bir burhan ve bir lem'a-i Vâhidiyet bulunduğu gibi, mânâsında
ve işaretinde gayet nuranî bir cilve-i Ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve
"Hüve zamirinin mutlak ve müphem işareti hangi Zâta bakıyor?"
işaretine bir karine-i taayyün o hüccette bulunması içindir ki, hem Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan,
hem ehl-i zikir, makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye, ilmelyakin
bildim.
Evet, meselâ bir nokta beyaz kâğıtta iki üç nokta konulsa karıştığı; ve bir
adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı; ve bir küçük
zîhayata çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği; ve bir lisan ve bir kulak, aynı
anda müteaddit kelimelerin beraber çıkması ve girmesi, intizamını bozup
karışacağı halde, aynelyakin gördüm ki, Hüve'nin anahtarıyla ve
pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda, herbir parçası, hattâ herbir
zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya
konulabileceği halde karışmadığını ve intizamını bozmadığını; hem ayrı ayrı
pek çok vazifeler yaptığı halde hiç şaşırmadan yapıldığını; ve o parçaya ve
zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç zaaf göstermeyerek, geri
kalmayarak intizamla taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda,
mânâda o küçücük kulak ve lisanlara kemâl-i intizamla gelip, çıkıp, hiç karışmayarak,
bozulmayarak o küçücük kulaklara girip o gayet incecik lisanlardan çıktığı; ve o
her zerre ve her parçacık, bu acip vazifeleri görmekle beraber, kemâl-i serbestiyetle,
cezbedârâne, hal diliyle ve mezkûr hakikatin şehadeti ve lisanıylave
deyip gezer ve
fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı
dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir
On Üçüncü Söz - s.62
iş diğer bir işe mâni olmuyor; ben aynelyakin müşahede ettim.
Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrâta hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki, bu işlere medar olabilsin. Bu ise zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyleyse, bu sahife-i havanın, hakkalyakin, aynelyakin, ilmelyakin derecesinde bedahetle, Zât-ı Zülcelâlin hadsiz, gayr-ı mütenâhi ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sayfası ve bir Levh-i Mahfuzun âlem-i tagayyürde ve mütebeddil şuûnâtında bir Levh-i Mahv, İsbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.
İşte, hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i vahdâniyeti ve
mezkûr acaibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi; unsur-u
havaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, câzibe, dâfia, ziya gibi
sair letâifin naklinde şaşırmadan, muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü
aynı zamanda bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat ve
hayvanata teneffüs ve telkih gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı kemâl-i intizamla
yetiştiriyor. Emir ve irade-i İlâhiyenin bir arşı olduğunu kat'î bir surette ispat
ediyor. Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab
ve âciz, câmid, cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması
hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakin derecesinde ispat
ettiğini kat'î kanaat getirdim. Ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hal ileve
dediklerini bildim. Ve bu Hüve
anahtarıyla havanın maddî cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir
Hüve olarak âlem-i misal ve âlem-i mânâya bir anahtar oldu.
Mütebakisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.