![]() ![]() ![]() |
Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2094 |
biz de o parçaları üç cilt içinde cem ettik...1
Isparta'ya gönderilen bir fıkradır
Risaletü'n-Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak...2
Lâtif bir tevafuka işaret eden bir fıkradır.
Otuz altı yapraktan ibaret ve İmam-ı Ali'nin fevkalâde takdirine mazhar olan Otuz İkinci Sözün kendi kendine gelen beş bin yedi yüz on beş tevafuku, Risaletü'n-Nur'un bu havalideki gayet mühim bir talebesi olan Ahmed Nazif'in nüshasında çıkmıştır. Demek o risalenin hatt-ı hakîkisine rastgelmiş ki, bu harika kerameti göstermişler.
Hem iki Hüsrev'i Risale-i Nur dairesine ve Bekir Sıdkı'ya kerametini gösterip, iman getiren ve tılsım-ı kâinatın üçte birisini halleden, on beş yapraktan ibaret olan Otuzuncu Sözüne kahraman Nazif'in nüshasında tekellüfsüz üç bin sekiz yüz otuz beş tevafuku... Biz, gözümüzle bu keramet-i tevafukıye-i Nuriyeyi gördük.HAŞİYE
Halil, Hilmi, Salâhaddin, Emin, Feyzi
Said Nursî
Hâfız Mustafa'nın bir fıkrasıdır.
Aziz Üstadım,
O cereyanın hücumu ânında köyümüzde nahiye müdürü ve daha zahiren mühim memurlar bulunduğu halde, şifahen isimlerimizle ihbar edip taharri ettirmek istedikler ihalde, Hazret-i Esadullah Ali Kerremallahu Vechehu ve Gavs-ı Âzam gibi çok mânevi üstadlarımızın mânevi yardımlarıyla akim kalıp, hattâ o memurları aleyhimize değil, lehimize mânevî darbeleriyle çevirdiler.
Mektubu mütalâa ettik. Aciptir ki, bizim kusurumuzdan ve ufacık ihtiyatsızlığımızdan gelen o tesirsiz cereyanı haber veriyor gördük. Çünkü, "Bir kısım avâm-ı nâs ve bid'alara tâbi bir kısım ulemâ-i zâhir, hakikaten kendilerinin pis ve dalâlet bataklığından giden yollarında arkadaşlık etmeyen ve bir cadde-i kübrâyı bulan Risaletü'n-Nur şakirtlerini zemmediyor" diye sizden gelen o mektup haber veriyordu. Hakikaten öyle oldu. Mektuptan birgün sonra, merakı mucip üzerimizde hiçbir tesir kalmadı.
Talebeniz Hâfız Mustafa
Emin ve Feyzi'nin Isparta'daki kardeşlerine yazdığı bir fıkradır.
Evet, Isparta'da bulunan kardeşlerimizin haber verdikleri bu ehemmiyetli hadise-i taarruziyeye teşebbüs vukuu zamanında muhaberemiz kesildiği halde, mütemadiyen her vakit Üstadımız, aynı taarruza mâruz bulunuyoruz gibi bizi (yani Feyzi ve Emin'i) ikaz ediyordu. "Dikkat ediniz, dört cihetle bize taarruz var. Demir gibi sebat ediniz; bir halt edemezler." Biz de bakıyorduk ki, bizde birşey yok, hissetmiyorduk. Hem o gaybî hadiseyi bertaraf etmek için mutabık bir mektup bize yazdırdı; size gönderildi.
Risale-i Nur şakirtlerinden Emin, Feyzi
Hulusi Bey'in bir fıkrasıdır.
Lâhika'nın bu defa irsal buyurulan kısmını aldım. Lehülhamd kudsî vazifede istihdamımız devam ediyor. Hakikaten insan, seyyidinin mütenevvi hizmetleri arasında böyle nurlu ve nuranî hizmette bulundurulmasını hissedince, zaten ücretini peşin alan bir köle olduğunu da nazar-ı dikkate alınca, bütün zerrat-ı kâinat kadar dil ile hamdetmek istiyor. Yani kalbinde yanan Elhamdü lillâh kandili, herşeyi müsebbih ve hâmid gösteriyor ve güzel bir niyetle, o hâmidlerin hamdini ve müsebbihlerin tesbihini ve o şâkirlerin şükrünü beraberce seyyidine takdime bir iştiyak hissediyor.
Nurlu ve kudsî mektuplarınız yekdiğerini takip ettikçe, hakikaten tahkikî imanın kemale doğru seyran ettiği görülüyor. Bu aciz kardeşiniz şüphesiz bir surette iman ettim ki: Şeriat-ı Garra-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın hakaikine, ruhuna nüfuz etmenin en kısa, en hatarsız, en zevkli tariki, Risalei'n-Nur'a intisapladır.
Evet, bahtiyar odur ve ona derler ki: Risaletü'n-Nur'a intisap etmiş, bütün mü'minleri kendisine tam hakiki kardeş bilip bu zulmetli asırda imân-ı tahkikî nuruyla cadde-i kübrâ-yı Ahmediyeyi (a.s.m.) buluyor. Nihayetsiz şekillere, karışıklıklara rağmen Bismillâh ile açılan Risaletü'n-Nur kapısından girince, tıfıl iken "Ümmetî" diyen Şefîini ciddi sevmek, yani sünnet-i seniyesine ittiba
Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2095
eylemenin muaccel mükâfatı olarak buluyor. Her emri işlerken, bu emri cânib-i
Haktan bu ümmete getireni; her nehyi yapmamaya cebrederken, bu nehyi taraf-ı İlâhiden
bu ümmete getireni düşüne düşüne, derslerde geçtiği gibi, bütün ömür
dakikaları ibadet olabilir. Ve o Habib-i Hüda, o Şefî-i Rûz-i Cezâyı her işinde
nümune etmek azminden mütevellid muhabbet, o Habîbin bulunduğu âleme göçmeyi
sevdirecek hale getiriyor ve böylece 4
sırrı tezahür ediyor.
Tezekkür-ü mevt veya rabıta-i mevt
Elhasıl: Ne ararsak, hep Risaletü'n-Nur'da güneş gibi görünüyor. Risaletü'n-Nur şakirtleri dikkat etseler, daha bu fâni âlemde iken livâü'l-Hamd-i Ahmedî (aleyhissalâtü vesselâm) altında bulunduklarını inayet-i Hakla anlarlar.
Acizane fehmedebildiğim, şu anda kalbime gelen hakikatlara istinaden diyeceğim ki:
Bu dalâlet ve bid'aların ve dinsizliğin tâun ve vebâdan daha ziyade ve daha şiddetli
sârî illetlerine karşı Risaletü'n-Nur'un getirdiği ve tâlim ve tefhim ettiği çok
hakikatlerden Sünnet-i Ahmediyeye (a.s.m.) temessük dersini en hakikî olarak alan,
Risaletü'n-Nur şakirtleridir. Onlar bu temessük ve intisaplarının, iki kere iki dört
eder kat'iyetinde mazhar oldukları inayet-i Rabbaniye şehadetiyle, muaccel
mükâfatlarını görüyorlar. Yani, burada ile dalâlet ve bid'at ve dinsizlik
ateşlerinden kurtaran mensup olduğumuz şeriatın mübelliği; burada halâs ve
mukavemetle, âhir hayatımızda imân ile, haşr-i ekberde şefaatıyla inşaallah ebedî
sevindirecektir diyorlar diye biliyorlar. Elhamdülillâhi hâzâ min fadli Rabbî.
Madem ki böyle olmuştur; o halde şüphesiz Risaletü'n-Nur'un intişarındaki
maksat, şu zamanın insanlarına tahkikî imanı ders vermek, mütehayyirlerini
kurtarmak, müteharrîlerini takviye ve tarsin etmek, zındıka ve ehl-i ilhadı iskât ve
ilzam etmektir. Amma fitne ateşleri âfet halini alan bu zamanda, cam ile elmasın
beraber satıldığı bir çarşıda bu mübarek Nurları, yani şânında
6
buyurulan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın hakikî tefsirleri olan Risaletü'n-Nur'un
hakaretten sıyaneti için, hem
sırr-ı tenvirini Rahîm ve Kerîm Rabbimiz irade ve takdir
buyurmuş.
Risale-i Nur şakirtlerinden Hulûsi
Halil İbrahim'in Risale-i Nur'a hitaben yazdığı bir fıkradır.
Şümus-u Kur'ân'ın envarlarından in'ikâs eden ecram-ı ulviye, seyyarat ve sevabit-i
kevkebiye ve ezhar-ı müzeyyene-i ravza-i safaiye ve hakaik-âşina ile memlû dürr-i
meknune
olan Risale-i Nuriye, esrar-ı kitabullah, âlemi ziyalandırdı ve inşaallah
daimî ziyalandıracaktır. Ve öyle bir şaheserdir ki, Selef-i Salihînin eserlerinin
sonunda gelmekle hepsinden ileridedir. Öyle mebzul bir feyz var ki, en zulmetli kalbleri
dahi nur-u imân ile nurlandırır. Ve öyle bir mârifet-i İlâhiyeyi serd ve beyan
eyler ki, körlere bile gösterdi.
O, benim gözümün nuru, kalbimin süruru, gönlümün bülbülü, ruhumun gıdası, letâifimin incilâsı, canımın canı... Ben onun herbir hakikatine bin can versem, inşaallah bir cana mukabil bâkide bin can alacağım. O, benim kabirde enîsim, berzahta refikim, ve mizanda a'mâlim, Sıratta Burakım, Cennette yoldaşım...
Ben onun hakkında nasıl tarif edebilirim? Yirmi Sekizinci Mektupta serd edilen
fehvasınca ben de derim:
Hem ne haddime düşmüş ki, o menşur-u Kur'ân'dan bahsedeyim! Olsa, olabilse bu
fakir, ondan istişfa ve istişfa'
ve istifaza edebilir. Şöyle ki 7
kaidesince rıza-yı Bârî'nin
kendisinden hoşnud ve razı olmasını isteriz. Ve onun nuruyla dünyada bütün âlem-i
İslâmın nurlanmasını isteriz. Ve talebelerinin dünyada birer arslan ve âhirette
birer sultan olmasını ve livâü'l-hamd sancağının altında, önünde Üstadımızla,
bütün talebeleriyle varmak isteriz.
Sikke-i Tasdik-i Gaybî - s.2096
Elhasıl: İstemesini bilmediğim için maddî ve mânevi bütün rızk ve ihtiyaçlarımızın verilmesini, Üstadımın istemesini isteriz. Orada kardeşlerimizin, başta Üstadımız olarak, cümlesine ayrı ayrı selâmlarla sıhhat ve afiyette berdevam olmasını isteriz.*
Talebeniz Halil İbrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bu yeni hâdise-i taarruziyeden müteessir olmayınız...8
Risale-i Nur'un mühim bir rüknü olan Hâfız Ali'nin (r.h.) bir fıkrasıdır.
Aziz Üstadım efendim,
"Bu acip zamanın en büyük tehlikesi, hadis-i şerifle sabit olan âhirzamanda çok ehl-i sefahet ve gaflet dünyadan imânsız çıkmak yarasını lisan-ı Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyanla, kabre, iman ile girmek ilâcıyla tedavi eden Risaletü'n-Nur şakirtlerine bir hüccet-i katıa bahşeden Risaletü'n-Nur'a hizmet, acaba âciz insanların cüz'î ve fazl-ı İlâhî ile hizmetleri nasıl mukabele eder; belki her iki cihetle bir fazl-ı İlâhidir" beyan buyurulduktan sonra, nasıl gecenin zulümatında yanan bir nur ve bir ziya lisan-ı hal-i şevkiyle bütün ruh sahiplerini, hattâ en küçük pervaneleri dahi zulümattan nura çağırıp çıkardığı gibi, Risaletü'n-Nur dahi lisan-ı hal ve kal ile şeriat kılıcıyla mânen idam olmamış ve zulümatta boğulup ölmemiş ehl-i ilim ve ehl-i tarikatı dâvet etmesi, onun Rahîm ismine mazhariyeti şe'nindendir.
İki hatıradan birincisi: İhtiyare hanımlar hakkında ve her zamanda nüfuzunu ve kat'î tesirini gördüğümüz hadis-i şerifin beyan buyurulması, bizleri ve çok alakadar kadınları sevindirdi. Cenab-ı Hak, sizden ebeden razı olsun. Âmin.
İkinci hatıra: Gaflet saikasıyla veya gözsüz, el yardımıyla, bazıların elmas yerine cam parçası aldığı gibi, saadet-i ebediye dükkânı olan Risaletü'n-Nur'dan saadet-i dünyeviye aramaya gelenleri ikaz ve irşad fıkralarınız, gece-gündüz yol gözleyen umum Risaletü'n-Nur şakirtlerini mesrur eyledi.
Talebeniz Hâfız Ali (r.h.)
Mustafa'lar, Küçük Ali, mübarek ve münevver kardeşler...9
Evet, bu asrın ehemmiyetli ve mânevî ve ilmî bir mürşidi olan Risaletü'n-Nur'un heyet-i mecmuası...10
Bir sual-cevap olarak yazdığım bir fıkrayı, size de faydası olar ihtimaliyle beyan ediyorum...11
Mânevî bir ihtar ile bir-iki ince meseleyi yazıyorum...12
Emin ile Feyzi'nin Üstadlarının garip vaziyetine ve Risale-i Nur'un acip ehemmiyetine delâlet eden bir sualleri ve Üstadlarının onlara ve emsallerine verdiği bir cevaptır.
Sual: "Âlem-i İslâmın mukadderatıyla ciddî alakadar olan bu Cihan Harbinin dehşetli zamanlarında elli gün kadar (şimdi yedi seneden geçti; aynı hal devam ediyor. Hem ne soruyor ve ne de merak eder) hergün hizmetinizde bulunan bizlerden bir defacık sormadınız. Acaba bu büyük hadiseden daha büyük diğer bir hakikat mi hükmediyor ki, bunu ehemmiyetten iskat ediyor? Yahut onunla meşgul olmanın bir zararı mı var?" diye Üstadımızdan sorduk. O da:
Elcevap: Diyor ki: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hakikat ve daha âzam bir hadise hükmettiği için, şu Cihan Harbi ona nisbeten çok ehemmiyetsiz düşüyor. Çünkü, bu Cihan Harbinde iki hükûmet küre-i arzın hakimiyeti için mürafaa ve muhakeme dâvâsında bulunmaları içinde iki muazzam dinin musalâha ve sulh mahkemesine barışmak dâvâsı açılarak ve dinsizliğin dehşetli cereyanı da semavî dinlerle mücahede-i azîmesi başladığı hengâmda, nev-i beşerin sosyalist tabakasıyla burjuvalar taifesinin mahkeme-i kübrâlarında açılan dâvâlarından çok mühim öyle bir