HAŞİYE 1 Evet, zulmün sonu, zalimin mahvına olarak öyle tecellî eder ve etmiştir ki, o plânları yapanlar, şimdi ölümün idam-ı ebedîsine mahkûm bir vaziyette Cehennemin esfel-i safilînine yuvarlanmakta, tam mağlûbiyet ve Cehennem azabından daha şedid azaplar içerisinde, şevketi sönmüş olarak, zelilâne bir ömür geçirmektedirler.
Bediüzzaman ise, iman ve İslâmiyetin bahadır ve kahraman bir hâdimi olarak, İslâmî bir izzet ve imanî bir şehametle hâlâ yaşamakta, Kur'ân ve iman hizmetini devam ettirmekte ve İslâmî zaferleriyle Müslüman Türk milletine ve âlem-i İslâma mânevî bayramlar idrak ettirmektedir.
HAŞİYE 2 Aynen bunun gibi bir vakıa da, Bediüzzaman Denizli hapsinde iken olmuştur. Üstadı, halk, iki-üç defa muhtelif camilerde sabah namazında görür. Savcı işitir. Hapishane müdürüne pürhiddet:
"Bediüzzamanı sabah namazında dışarıya, camiye çıkarmışsınız" der. Tahkikat yapar ki, Üstad hapishaneden dışarıya kat'iyen çıkarılmamış.
Eskişehir hapishanesinde iken de, bir Cuma günü, hapishane müdürü, kâtip ile otururken bir ses duyuyor:
"Müdür bey! Müdür bey!"
Müdür bakıyor. Bediüzzaman yüksek bir sesle:
"Benim mutlaka bugün Ak Camide bulunmam lâzım.
Müdür: "Peki Efendi Hazretleri," diye cevap veriyor. Kendi kendine: "Herhalde, Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilemiyor" diye söylenir ve odasına çekilir. Öğle vakti, Bediüzzamanın gönlünü alayım, Ak Camiye gidemeyeceğini izah edeyim düşüncesiyle Üstadın koğuşuna gider. Koğuş penceresinden bakar ki, Bediüzzaman içeride yok! Hemen jandarmaya sorar, "İçeride idi, hem kapı kilitli" cevabını alır. Derhal camiye koşar. Bediüzzamanın ileride, birinci safda, sağ tarafta namaz kıldığını görür. Namazın sonlarında Bediüzzamanı yerinde göremeyip, hemen hapishaneye döner; Hazret-i Üstadın "Allahü ekber" diyerek secdeye kapandığını hayretler içerisinde görür. (Bu hadise
HAŞİYE 3 Hatta, lâyiha-i Temyiziyenin âhirinde üç sayfa evvel "Eğer pek haklı bu feryadımı adliyenin yüksek makamı işitip dinlemezse, şiddet-i meyusiyetimden diyeceğim: Bu zamanda adliyede adalet kalkıyor. Ey beni bu belâya sevk edip bu hadiseyi icad eden Isparta muhbirleri!" diye olan fıkraya, kardeşlerimin hatırı için "adliyede adalet kalkıyor" cümlesini kaldırdığımdan, o makam müşevveş olmuş. Hem de, buradaki mahkemeyi gücendirmemek için, kardeşlerimin hatırına binaen "Isparta muhbirleri" nâmını, "bize zulmeden umum zalimlere" derdim. Halbuki "Şükrü Kaya," her neyse...