KÜTÜB-Ü
SİTTE'DEN SEÇME PEYGAMBERİMİZDEN EN GÜZEL DUALAR VE ZİKİRLER
Âyet Ve
Hadislere Göre Duâ Etmenin Usul Ve Âdabı
Hadisleri
Değerlendirmede Takip Edeceğim Usûl
İmâmı
Nevevî'nin Hayâtı Ve Eserleri (H.631-676)
Duâ, Ruhun gıdası,
kalbin nuru, ibâdetlerin özüdür. X)uâ, ızdırapların, maddî ve manevî dertlerin
şifa kaynağıdır. Duâ, ümit ve huzur menbaıdır. Yaşama aşkını dirilten bir
rahmettir. Duâ, hayrı çeker, belâ ve zararı defeder.
Duâ, insanı belâdan
korur, inmiş ve inecek musîbetlere karşı bir kalkandır. Belâların etkisini
azaltır, Allah'ın kaderini hafifletir.
Sevgili Peygamberimiz
(s.a.v): "Duâ, rahmet kapılarının anahtarı, mü'-minin silâhı, dinin direğidir.
Duâ, ibadettir, ibâdetin özüdür[1] buyurmaktadır.[2]
Duâ, mutlaka kabul
olunacak bir ibâdettir. Ancak duayı Peygamberimizin yaptığı ve bildirdiği şu
şartlara uygun olarak yapmak lâzımdır:
1- Vücud,
helal kazançla alınmış, helal gıdalarla beslenmelidir.[3]
2- Abdestli
olmalı, Kıbleye yönelinmeli ve eller semâya açılmalıdır .[4]
3- Duaya
eûzü-besmele, Allah'a hamd ve Peygamberimize salât ve selâm İle
başlanmalıdır.'[5]
4- Zulümler terkedilmeli ve tövbe edilmelidir.
5- Günahı
gerektirecek isteklerde bulunulmamah ve acele edilmemelidir. Zîra, Hz.
Muhammed (s.a.v.) şöyle müjdelemektedir: "Yeryüzünde Allah'a duâ eden her
bir mü'minin Allah (c.c) (ya duasını kabul ederek) ona istediğini verir. Ya da
isteğine eş değerde olacak bir kötülüğü ondan giderir. Veyahut âhirette
karşılığını bulur..."[6] Duâ
eden, duasının yararını ya hayatında, ya da âhirette muhakkak görür.
6- Duâ
ihlasla ve İsrarla yapılmalıdır. Zira; Resûlüllah (s.a.v.) üçer defa duasını
tekrar ederdi. [7]
7- Diğer
müslümanların aleyhine ve zararına isteklerde bulunulmama-lıdır. Ailesine,
çoluk-cocuğuna ve malına beddua etmemelidir.[8]
8- İslama aykırı isteklerde bulunulmamahdır.
9- Duâ esnasında
bağınp-çağırmamalı ve zoraki edebî sanat gösterilerinde bulunulmamahdır. Baş
göğe dikilmemeli, Allah'a yalvarman, O'-ndan korkarak ve umarak duâ
edilmelidir. Ölüden, tekkeden, türbeden velîden değil bizzat Allah'tan
istenmelidir.'[9]
10- Beş
vakit farz namazın ardından yapılacak duâ ile gece yarısından sonra (seher vakti)
yapılacak duâ müstecap olacak duaların başındadır.[10]
11- Ezanla
farz namaz için getirilen ikâmetler arasında yapılan dualar, makbul dualardır.[11]
12- Namazda secdede iken yapılan dualar, makbul
dualardır.[12]
13- Cuma günü yapılan dualar, makbul dualardır.'[13]
14- Ramazan
geceleri, Ramazan ve Kurban bayramları geceleri, Mîraç, Berât ve Kadîr geceleri
de duaların daha çok makbul olduğu vakitlerdir.
15- Mazlumun
bedduası, misafirin duası ve ana-babanın çocuğuna duası makbul
dualardır."[14]
16-
Hastanın, oruçlunun iftar vaktindeki duası, ihramhmn duası ve bir müslümanın
diğer müslüman, kardeşine gıyabında yaptığı dualar makul dualardır.
17- Kim,
musibet, ve şiddet zamanında duasının kabul edilmesini severse, genişlik
zamanında çok duâ etmelidir.'[15]
18-
Peygamberlerden ve ashaptan nakledilen dualarla duâ edilmelidir.
19-
Yukardaki şartlardan sonra yapacağı duanın mutlaka kabul olunacağı inancıyla
canı gönülden, ihlasla duâ edilmelidir. Dalgın ve ne istediğini bilmeyen bir
kalble duâ edilmemelidir."[16]
20- Duaya
başlarken olduğu gibi, bitirirken de Allah'a hamd ve resulüne salât ve selâm
ile bitirilmelidir.
21- Duâ sonunda âmin diyerek eller yüze
sürülmelidir.
Yukarıdaki izah
ettiğimiz şekilde duâ edildiğinde Cenabı Hak, isteyenin, duâ edenin ve
kendisine yalvaranın duasını kabul edeceğini Kur'am Kerim'in Bakara Suresinin
186. ayetinde açıkça beyan etmektedir.
Kul, kendisine en
yakın olarak Allah'ı bulmalı ve hiç unutmamalıdır...
Duanın kabulü ve
Allah'ın rızasını almak için, hayatımızı İslam'a göre düzenlemeli ve yaşamalıyız
ki, Allah'tan istemeye yüzümüz olsun...
UYSAL KİTABEVİ
"Beni (ibadetle)
anın; ben de sizi, (seveb ve mağfiretim ile) anayım. (Nimetlerimi anarak) beni
övün, (Onları örterek) beni inkâr etmeyin."[17]
Hamd, O Allah'a
mahsustur ki, O'nun eşi yoktur, Kahhar'dır, Azîz'-dir, Gaffar'dır, her şeyi
takdir edip onları idare edendir; akıl ve görüş sahibi olanlara ibret olsun
diye, geceyi gündüze bürüyendir.
O Allah ki, mahrukatı
içinden uyarıpta seçtiği kimseleri hayırlılar sınıfına sokmuş ve kullarından
dilediklerini de muvaffak kılıp onları rahmetine yakın olan iyiler cümlesinden
yapmıştır. Sevdiği kimseleri de anlayışlı kılıp onları bu dünya hayatında
Zahidler yapmış, onlar da hem O'-nun rızası için, hem de ahiret yurdu için
hazırlanarak çalışmışlar. O'nun gazabını gerektiren şeylerden sakınmak ve
ateşten korunmak hususunda son derece gayret sarf etmişlerdir. Allah'a itaat
yoluna koyularak sabah-akşam ve değişen bütün ahvalde, gece-gündüz bütün
anlarda Allah'ı zikretmeye (anmaya) devam ederek canları pahasına
çalışmışlardır. Böylece onların kalbleri nur parıltıları ile aydınlanmıştır.
Allah'ın bunca
nimetlerine karşılık, hamdlerin en ziyadesi ile O'na hamd ederim, kerem ve
ihsanının ziyadesini de O'ndan isterim. Yüce Al-lah'dan başka hiç bir ilâh
olmadığına şahidlik ederim; O birdir, her şey ona muhtaçtır, Azîz'dir,
Hakîm'dir...
Yine şahidlik ederim
ki, Muhammed (SaUallahu Aleyhi ve Sellem), O'-nun kuludur, peygamberidir,
seçkinidir, sevgilisidir, dostudur, mahlûkatın en faziletlisidir, geçmiş ve
geleceklerin en iyisidir.
Allah'ın Salât ve
Selâmı bu Peygambere, diğer peyamberlere ve Âl'inin ve ashabının her biri ile
sair salih kimselere olsun...
Yüce, AZÎZ ve Hakîm
olan Allah, buyurmuştur:
"Beni (ibadetle)
anın, ben de sizi (sevab ve mağfiretimle) anayım."
(îmam Kurtubî
Hazretleri bu ayeti kerimeyi tefsir ederken bize şu bilgiyi vermektedir: Beni
anın ve zikredin demek, bana kulluk ve itaat edin ki, ben de sizi sevab ve
mağfiret ile mükâfatlandırayım demektir. Zikir Allah'a itaattir; Allah'a itaat
etmeyen O'nu zikretmemiştir, her ne kadar teşbihi, tehlili ve Kur'an okumayı
çok yapmış olsa da...
Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'a itaat
eden (O'nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınan), muhakkak ki
Allah'ı zikretmiştir; o kimse nafile namazını, orucunu ve hayır işlerini
azaltsa bile... Kim de Allah'a isyan ederse, Allah'ı unutmuştur: namazını,
orucunu ve hayır işlerini çoğaltsa bile..."'[18]
Yine Cenabı Hak
buyurmuştur:
"Ben, cinleri ve
insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"[19]
Bu ayeti kerimelerden
anlaşılıyor ki, kulun en faziletli hali, âlemlerin Rabbi olan Allah'ı
zikretmesidir ve Allah'ın Peygamberi, peygamberlerin efendisi Hazreti Muhammed
Aleyhisselâm'dan.nakledilen zikirlerle meşgul olmasıdır.
Âlimler, gece ve
gündüz işleri ile dualar ve zikirler hakkında pek çok kitablar yazdıkları irfan
sahiblerince bilinmektedir. Fakat bunların hepsi, isnadları ve hadîslerin
tekerrürünü ihtiva ettiklerinden faydalanma isteğinde bulunanların
istifadelerini azalttığından, ben bunu okuyuculara kolaylaştırmayı kasdettim.
Böylece isteklilere
kolaylık olsun diye, anlattığım maksada binaen bu kitabı muhtasar olarak
yazmaya başladım. Kitabın büyük bir bölümünde, daha önce söylediğim kısaltmayı
tercih sebebinden dolayı, isnadları (hadîs-i şeriflerde teselsül eden
senedleri= ravileri) kaldırdım, çünkü ki-tab, ibâdet edecekler için
hazırlanmıştır, onlar isnadları inceleyecek değillerdir. Az kimseler müstesna,
isnad ve tekrarları çoğunluk hoş görmez.
çünkü kitabdan maksad,
zikirleri Öğrenmek ve onlarla amel etmektir; ve onların anlamlarım aydınlanmak
isteyenlere açıklamaktır.
înşaâllah, isnadlar
yerine, bunlardan daha önemli olan ve çok kerre noksan bırakılan şeyleri
anlatacağım. Bu önemli işde, hadîslerin sahîhi-ni, hasenini, zayıfını ve
münkerini beyan etmektir. Çünkü hadîs alimlerinden azı müstesna, insanların
hepsi bunu bilmeye muhtaçtır. İşte gözetilmesi gereken en önemli iş budur ve
okuyucunun sağlam hadîs alimleri ile güvenilir ehliyetli imamlar kanalından
araştırıp öğreneceği şeydir. înşaallah buna, hadîs ilminden nefis sözler, fıkhî
incelikler, önemli kurallar, nefis terbiyesi ile ilgili bilgiler ve ahlâk
yoluna girenler için bilinmesi şart olan âdab ilâve edilecektir. Bilgili ve
bilgisiz herkes için anlaşılması kolay bir şekilde bütün anlatacaklarımı açık
olarak ifade edeceğim. Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur:
"Kim bir hidayete
(hayırlı bir işe) çağırırsa, o hayra uyan kimselerin sevabını aynen alır ve bu
durum onların sevablanndan hiç bir şey eksiltmez"[20]
Ben de, hayır yolunu
kolaylaştırmak, onu göstermek, o yola koyulma hâlini açıklamak ve ona delâlet
etmek suretiyle hayır sahiplerine yardımcı olmak istedim.
Kitabın başında bazı
önemli bölümler anlatacağım ki, bunlara, hem bu kitabın sahibi, hem de ondan
başkası ihtimamla muhtaçtır.
Ashab içinde, ilmî
araştırması olmayanlarca, meşhur olmayan (bilinmeyen) bir kimse olduğu zaman,
buna dikkati çekip: "Bize falan sahabî-den rivayet edilmiştir." dedim
ki, onun sahabî olduğunda şüphe edilmesin.
Bu kitaba, îslâmın
asılları olan meşhur beş kitaptaki hadîslerden başkasını koymadım. Bu beş
kitab şunlardır: Sahîh-i Buharı, Sahîh-i Müslim, Sünen-i Ebî Davud, Tirmizî ve
Nese'î... Biraz da, bunlardan başka meşhur kitablardan rivayet edeceğim.
Cüz ve Müsnedlere
gelince,[21] ben bunlardan bazı
yerlerde pek az nakil yapacağım. Yine yukarda açıklanan beş asıl kitabdan da
zayıf hadîs nakletmeyeceğim. Ancak nadir olarak nakledeceğimin zafiyetini de
açıklayacağım. Çoğunlukla bu kitabda sahih olan hadîsleri yazacağım. Bundan
dolayı, bu kitabın asıl olmasını, itimada şayan bulunmasını umuyorum.
Sonra bir mesele
hakkında delâleti açık olan hadîslerden toplayarak konularına ait bablarda
onları toplayacağım.
Bil ki, âlimlerden çok
kimseler, gece-gündüz yapılacak zikir ve işler hakkında nefis kitablar
yazmışlardır. Bu kitablarda, muhtelif yollardan muttasıl (kesiksiz) isnadlardan
gelen zikirleri rivayet etmişlerdir. Bu kitab-ların en güzeli, imam Ebû
Abdurrahman En-Neseî'nin "Gece-gündüz İşleri" eseridir. Bundan daha
güzel, daha nefis ve faydalan daha çok olan, İmam Ebû Bekir Ahmed b. Muhammed
b. îshak Es-Sünnî-nin (Radıyal-lahu Anhüm) "Gece-gündüz Bilgileri"
kitabıdır.
Ben, İbni Sünnî'nin
tüm kitabını, şeyhimiz Hafız İmam Ebu'1-Beka halid b. Yûsuf b.Sa'd b.El-Hasan
(Radıyallahu Anh) dan dinledim.
Şeyhim Ebû'1-Bekâ,
rivayetinde şu isnadı yaparak demiştir:
"Bize büyük âlim
İmam Ebû'l-Yemen Zeyd haber vermiştir. O, Kindî kabilesinden Hasan'm oğlu
Zeydin oğlu Hasan'ın oğludur. Rivayet tarihi altıyüz iki (hicrî) yılına
raslar. Ebû'l-Yemen Zeyd de demiştir.
Bize Şeyh İmam
Ebû'l-Hasan Sa'dül'1-Hayr Muhammed haber vermiştir. O, Sehl'in oğlu
Ensarî'dir. Ebû'l-Hasan da demiştir.
Bize, Şeyh İmam Ebû
Muhammed Abdurrahman haber vermiştir. O, Hasan oğlu Ahmed oğlu Sa'd'ın oğludur,
Ed-Dûnî'dir. Ebû Muhammed Abdurrahman da şöyle demiştir:
Bize, kadı Ebu'n-Nasr
Ahmed b.El-Hüseyin b. Muhammed b. EI-Kes-sar Ed'dînûrî haber vermiştir. O da
demiştir ki:
Bize, şeyh Ebû Bekir
Ahmed b. Muhammed b. İshak Es-Sünnî (Radıyallahu anh) haber vemiştir."
Ben, inşa-Allah, özet
olarak İbni's-Sünnî'nin kitabından nakledeceğim için burada şu isnadı yapmış
oldum. Bu itibarla kitabın takdim edilmesini istedim. Böyle bir hareket, hadîs
imamları ile diğer âlimler katında güzel kabul edilmiştir. Özellikle bu kitabın
isnadını anlattım; çünkü bu ezkâr konusunda diğer kitapların en toplu olanıdır.
Yoksa bu konuda benim rivayet edeceğim bütün hadîsler (elhamdü lillâh),
muttasıl dinlemelerle sa-hîh rivayetlerdir; ancak nadirattan, buna aykırı pek
az rivayet vardır.
İşte îslâmın asılları
olan "beş kitab" dan nakledeceklerim bu rivayeti sahîh olanlardandır.
"Kütübü'l-Hamse = Beş kitab" şunlardır:
Buharî ve Müslim'in
iki Sahihi, Sünen-i Ebî Davud, Tirmizî ve Nese'î... Yine bu sahîh hadîs
kitablarmdan sayılan Müsnedler ve Sünen kitabları vardır: İmam Malik'in
Muvatta'i, İmam Ahmed ibni Hanbel'in Müsned'i, Ebû Avane'nin müsnedi, İbni
Mace'nin Sünen'i Dare Kutnî'nin süneni, Beyhakî'nm ve diğerlerinin sünen
kitabları gibi...
"Ecza' —Cüz"
kitablarmdan da nakledeceğimi İnşa-Allah ileride göreçeksin. Bütün bunları,
müelliflerine muttasıl sahîh isnadlarla rivayet edeceğim. Daha iyisini Allah
bilir...
Bilinmelidir ki, benim
bu kitabda anlatacağım hadîsleri, daha önce söylediğim meşhur kitablarla
diğerlerine nisbet edeceğim. Sonra Buharı ve Müslim Sahihlerinde veya bunlardan
birinde olan hadîsi kendilerine nisbet etmekle yetineceğim. Çünkü maksad husule
gelmiştir; o da hadîsin sıhhatidir. Zira Sahîhayn'da (Buharı ve Müslim'de) olan
bütün hadîsler sahihtir. Fakat Sahîhayn'dan başka kitablarda olup da Sünen ve
benzeri kitablara nisbet edeceğim hadîslerin sahîh, hasen olduklarına yahud
ha-dîsde zafiyet varsa zayıf olduğuna çok yerde işaret ederek beyanda bulunacağım,
az bir kısmını da geçiştireceğim.
Yine bilinmelidir ki,
Ebû Davud'un Sünen'i, kendisinden en çok nakil yaptığım kitabdır. Kendisinden
bize rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
"Ben kitabımda,
Sahîh olanı, sahîha benzeyeni ve sahîha yakın olanı zikrettim. Kitabımda za'fı
kuvvetli olan hadîsi de açıkladım. Hakkında bir şey söylemediğim hadîs ise,
doğrudur ve bir kısmı bîr kısmından daha sahîhdir." Bu, Ebû Davud'un
sözüdür.
Bu sözde, bu kitab
sahibinin ve ondan başkasının muhtaç bulunduğu güzel fayda vardır. Fayda da
şudur: Ebû Dâvud Sünen'inde rivayet edipte za'fiyetini belirtmediği bir hadîs
sahîhdir yahud hasendir. Bunların her ikisi de hükümlerle ilgili meselelerde
delil olurlar faziletler hakkında nasıl delil olmasınlar!..
Bu esas yerleştikten
sonra, bu kitabda Ebû Davud'un rivayetinden bir hadîs görür de, orada za'fiyete
dair beyan yoksa, bil ki, Ebû Dâvud onu zayıf görmemiştir. Daha doğrusunu Allah
bilir.
Kitabın başında mutlak
olarak zikrin fazileti hakkında bir bab (özel bir konu) takdim etmeyi uygun
gördüm. Bundan sonra gelecek konulara uygunluk olsun diye zikirle ilgili biraz
etraflıca bilgi vereceğim. Sonra kitabın bablarında maksadlan anlatacağım.
Kitabı da "İstiğfar" babı ile tamamlayacağım ki, Allah'ın bizi
mağfireti ile sona erdirmesine hayır vesilesi olsun. Muvaffak kılan
Allah'dır., itimad O'nadır, tevekkül O'nadır, güven O'nadır, işi ısmarlama ve
istinad O'nadır.
Kerim olan Allah'dan,
başarı, yardım, hidayet, koruma, destek ve hayırlardan kasdettiğim şeylerde
kolaylaştırma, çeşitli iyiliklere devam, dostlarımla beni ikram yerinde
(Cennette) ve diğer sevindirici yollarda beraberlik niyaz ederim.
Allah bana kâfidir ve
O,ne güzel vekildir. Her şeyde kuvvet ve kudret, ancak Azîz ve Hakîm olan
Allah'a mahsustur, Allah'ın dilediği olur, Allah'dan başkasında kuvvet yoktur.
Allah'a güvendim, Allah'a bağlandım, Allah'dan yardım istedim, işimi Allah'a
bıraktım. Dinimi, nefsimi, ana-babamı, kardeşlerimi, dostlarımı, bana iyilik
eden diğer kimseleri, bütün müslümanları ve dünya ile ahiret işlerinden hem
bana, hem de onlara ihsan buyurduğu bütün nimetleri Allah'a ısmarladım (O'nun
himayesine bıraktım); çünkü Yüce Allah'a bir şey bırakılıp ısmarlanırsa, onu
korur. O, ne güzel koruyucudur!..
O Allah'a hamd olsun ki,
alemleri yoktan var edip yine yokluğa mahkûm kılmış; onların her zerresini,
varlığına, kudret ve azametinin büyüklüğüne birer alâmet kılmış, bu alemler
içerisinde de, ancak kendisine-iba-det etsinler diye, insanları en mükemmel bir
kıvamda yaratarak bütün eşyayı insanoğlunun hizmetine tahsis etmiştir.
Salât ve selâm,
alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Haz-reti Muhammed Mustafa'ya ve
onun getirmiş olduğu hak dini bize kadar ulaştırmada öncülük yapan âl ve
ashabına olsun...
Allah kelâmının müteaddit
ayeti kerimeleri, insanları eşya üzerinde düşünmeye ve onlardan ibret almak
suretiyle yüce varlığını, kudret ve azametini ispata onları delil
göstermektedir. Düğüm ve çözüm noktası burada!., iyi düşünmekte gerçeği
anlamak vardır. Gerçekler bilinip anlaşılınca, hak ölçülere bağlı görevler de
yerine getirilmiş olur selâmete çıkılır.
Kendi varlığımıza,
çevremize ve bütün kâinata ibret nazarı ile bakıp derin derin düşündükten
sonra, vacib Tealâ Hazretlerini kabullenmeme hiç mümkün olur mu? İşin esası
doğru düşünmekte...
O halde düşünelim,
hayat nedir?
Çoğunluk itibariyle
altmış altı yılhk bir ömür. Bunun oniki yıl sorumsuzluk devresi olan çocukluk
çağıdır. Geriye kalan ellidört yılın üçte biri uyku ile geçer ki, bu da onsekiz
senedir. Böylece değerlendirilecek olan asıl ömür, otuzaltı yıldan ibarettir.
İşte Ömür!..
Dünyaya gelişimiz ve
dünyadan gidişimiz, ifademiz dışında; ,'akat dünyada kaldığımız bu kısa zaman
içinde, irademizle yapabileceğimiz ve sorumlu bulunduğumuz hak ve vazifeler
var. Selâmet ve kurtuluş yolu, tek çare, sayısız delillerle kabullenmek zorunda
kaldığımız Yüce Allah'ın gönderdiği hak din üzere sorumluluk çağımızı
yaşamaktır. Zaten Cenabı Hak yaratılışımızın hikmetini beyan buyurmaktadır:
"Ben, cinleri ve
insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."'[22] Hak
Tealâ Hazretleri ibadet (kulluk) görevi ile sorumlu kılındığımızı, kulluk
görevinin de ancak peygambere itaat etmekle mümkün olacağını başka ayetlerle
bize emretmektedir. Allah'a karşı ibadet görevimizi yerine getirebilmek için,
onun kudret ve azemetini, ortaktan ve noksanlıklardan münezzehliğini düşünüp
daima onu hatırlamak ve anmak, bunun yanında da her işimizde acziyetimizi ve
her zaman ona muhtaç bulunduğumuzu itiraf etmemiz şarttır.
Netekim Cenabı Hak
kullarına şöyle hitab buyuruyor:
"İbadetle beni
anın ki, ben de sizi sevab ve mağfiret ile anayım. "[23]
Demek ki kulun görevi, ibadet şuuru ile Allah'ın hakimiyetini, azamet ve
saltanatını hatırlayarak bütün iş ve hareketlerinde onun emirlerini yerine
getirip yasaklarından sakınmaktır. İnsanı bu gayeye ve neticeye ulaştırmayan
bir zikir ve anış, gerçek zikir değildir, Allah'ın emrettiği manada bir zikir
değildir.
İşte ibadetin esasını
teşkil eden şuurlu zikrin bu önemine binaendir ki, Peygamber efendimiz bizzat
en güzel ifadelerle Allah'ı zikretmiş ve ashabına da öğretmiştir. Bize kadar
nakledilen bu en güzel zikir ve dua çeşitlerini, alimlerimiz bir araya
getirerek toplamışlar ve bizlere kolaylık sağlamışlardır. Büyük hadîs
alimlerinden İmam Nevevî Hazretleri de, bu maksadla hadîs-i şeriflerden seçerek
"El-Ezkâr" adı altında bir kitap telif etmiştir. Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem efendimizin hayatlarının her safhasında ve zuhur eden çeşitli
olaylar karşısında yapmış oldukları ve tavsiyelerde bulundukları zikirler ve
dualar özetlenmiş bir şekilde bu kitapta toplanmış bulunmaktadır. Allah rızası
için ihlâsla yapılan bütün ibadetler birer zikir olduğu gibi, insanı Allah'ın
emirlerine uygun harekete götüren bütün zikirler de ibadettir. İbadet ve zikir
mefhumlarını birbirinden ayırmamak kaydı ile bu kısa ömrün her anım,
Peygamberimizin örnek hayatına uydurmaya çalışmak, Allah'ın bizden istediği
ibâdet görevidir.
Bu şerefli gayeye
vesile olmak düşüncesiyle, adı geçen "El-Ezkâr" adlı eseri, yapılan
teklif üzerine terceme etmeye karar verdim tevfîk Allah'-dandır. Peygamber
efendimizin nübüvvet nurundan faydalanarak gereği üzere Allah'a kulluk etmemize
medar olmasını yüce Allah'dan niyaz ederim.
A.Fikri
Yavuz
O, İmam El-Hafız, Şeyhu'l-İslâm Muhyiddin Ebû
Zekeriy-ya, Yahya b. Şeref b. Murrî b. Hasan b. Hüseyin b. Muhamrned b. Ce-maa
b. Hizam El-Nevevî'dir. Neva köyüne nisbet edilir. Neva, Suriye'de Havran
köylerinden bir köydür. Sonra Dimaşk'lıdır. Şafiî'dir. Zamanının büyük fıkıh
âlimlerindendir ve Mezheb -şeyhidir.
Doğumu ve Büyümesi:
Nevevî, (Yüce Allah ona rahmet etsin) hicretin 631 yılında muharrem ayı içinde
Neva köyünde salih ana-babadan dünyaya geldi. On yaşına geldiği zaman buradaki
âlimlerden Kur'am ezberlemeye ve Fıkıh okumaya başladı. Bu köye uğrayan Şeyh
Yasin b. Yusuf El-Merakeşi gördü ki, çocuklar onu oyun oynamaya zorluyor, O
kaçıyor ve çocukların zorlamasından ağlıyarak Kur'an okuyor. Hemen çocuğun
babasına giderek çocuğu ilme adamasını öğütledi. Çocuğun babası da, Şeyh
Yasin'in bu öğütünü kabul etti. Hicri 649 yılında Şam'daki Hadis Medresesinde
ilmini tamamlamak için babası ile Şam'a gitti. Emevî. Mescidinin doğusunda
bulunan Revaniye medresesine yerleşti. 651 yılında da babası ile hacca gitti.
Sonra Şam'a döndü.
Nevevî Şam'a gittikten
sonra ilmî hayatında şu üç şeyde kendisini gösterdi:
1-
Çocukluğunda ve gençliğinde ilim elde etmek için gayret edip çalışması: Her
ilmi kendi kaynağından aldı ve ilimden aldığı lezzeti, başka bir şeyden
tadmadı. Kıraat ilminde ve Kur'am ezberlemede çok gayretli idi.
"Tenbih" kitabım dört buçuk ayda ezberledi. Yılın geri kalan kısmında
da "El-Mühezzeb" kitabından ibâdetlerin dörtte birini ezberledi. Kısa
bir zaman içinde hocası Ebu İbrahim İshak b. Ahmed El-Mağribi'in sevgi ve
takdirlerini kazanmış olduğundan hocası onu, ders arkadaşları arasında asistan
yaptı. Sonra "Dâr-i Hadisi'Î-Eşrefiye" medresesi ile başka medreselerde
ders okuttu.
2- İlmî ve
Kültürünün genişliği: Çalışmalarıyla ilmin derinliğine ulaşmayı ve çeşitli
kültürleri bir araya getirmeyi başardı. Talebesi Alâüddin b. El-Attar onun ilim
yolundaki çalışmasını şöyle anlatır: O hergün hocalarından şerh ve tashih
olmak üzere On iki ders okurdu. İki ders "Va-sıt"dan, üç ders
"Eî-Mühezzeb" den, bir ders "El-Cem'u Beynessahiheyn"
kitabından, beşinci ders olarak da "Sahihi Müslim"den bir ders İbni
Cin-nî'nin nahiv üzerindeki "El-Lema"ından, bir ders lügat üzerinde
îbni Sek-kit'in "Islahu'l-Mantık" kitabından, bir ders Sarf dan, bir
ders UsûIü'I-Fıkh'dan, bazan Ebu İshak'ın "El-Lema"ından bazan Fahri
Razi'nin "EI-Müntahab"ından, bir ders "Esmâü'r-Ricar'dan, bir
ders de "Usûlü'd-Din"den okurdu. Bütün bu derslerle ilgili zor
meseleleri, Iügatları ve açıklamaları yazardı.
3- Bol eser
verişi: Eser yazmaya önem verdi. Hicretin 660 yılında eser yazmaya başladı. O
zaman otuz yaşında idi. Allah onun vaktine bereket vermiş ve ona yardım
etmişti. Bütün düşünce gücünü dehşetli ve büyük kitablar üzerinde kullanıp
harcadı. Yazılarında kolay ifade yolunu seçti. Delilleri parlak, fikirleri
açık, fıkıh âlimlerinin fikirlerine karşı insaflı bir tutum üzere idi.
Zamanımıza kadar her müslüman onun eserlerine özen göstererek onlardan
faydalanmıştır. Diğer ülkelerde de eserlerinden faydalanılmaktadır.
Üsnevî, onun verimi ve
eserlerinin çokluğu üzerinde güzel bir yorum yaparak şöyle der: "Şeyh
Muhyiddin (Allah ona rahmet etsin), fikir ehliyetine ve ilmin özünü kavrama
haline erişince, en hayırlı işi yapmayı uygun gördü. Böylece elde ettiği ve
üzerinde durduğu ilimleri isteyen kimseler için yararlanılacak eser haline
koyduda, yazdığı kitabı tahsil, tahsilini de kitab haline getirdi. Bu çok doğru
bir gaye ve çok güzel bir maksaddır. Eğer böyle yapmasaydı başardığı işleri
yapma imkânına sahib olamazdı."
Şerhu Sahih-i Müslim, El-Mecnıu',
Şerhu'I-Mühezzeb, Riyazu's-Salihin, Tezhibu'1-Esma ve'1-Lügat, Eî-Ravze,
Ravzetü't-Talibine ve Umdetü'l-Müftîn, Fıkıh konusunda "El-Minhac",
El-Erbainü'n-Neveviye, Et-Tibyan Fi Âdabı Hameleti'I-Kur'an, El-Ezkâr, "Hilyetü'l-Ebrar
ve Şiaru'I-Ahyar fi Telhısi'd-Deavati ve'1-Ezkâri'I-Müstahabbeti fi'I-Leyli
ve'n-Nehar" ve hac menasiki üzerine "El-İzah".
1-
Abdurrahman b. İbrahim b. Ziyau'l-Fezarî Tacü'd-Din. Ferkâh diye meşhurdur.
Hicretin 690 yılında vefat etmiştir.
2- İshak b.
Ahmed El-Mağribî. El-Kemal Ebû İbrahim. Revahiye Medresesi hadis hocası.
Hicretin 650 yılında vefat etti.
3-
Abdurrahman b. Nuh b. Muhammed b. İbrahim b. Musa El-Makdisî sonra Şam'h. Şam
müftüsü Ebu Muhammed. 624 H.yılında vefat etti.
4- Sellar b.
El-Hasen El-İrbilî, sonra Haleb'li, sonra Şam'h. Asrın da şafi'i Mezhebinin
İmamı. H. 670 yılında vefat etti.
1- İbrahim
b. İsa el-Muradî el-Endülüsî, sonra Mısırlı sonra Şamlı, el-İmam el-Hâfız. H.
668 yılında vefat etti.
2- Halid b. Yusuf b. Sa'd El-Nablusi, Ebu'1-Beka
Zeynu'd-Din El-İmamu'l-Müfid El-Muhaddisu'I-Hafız. H. 663 yılında vefat etti.
3- Abdülaziz
b. Muhammed b. Abdülmuhsin El-Ensari, El-Hamevî, El-Şafî, Şayhu'ş-Şuhuh. H. 662
yılında vefat etti.
4-
Abdurrahman b. Ebu Ömer Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Kudâme EI-Makdisî
Ebu'l-Ferec. Asrının hadis imamlarından. H. 682 yılında vefat etti.
5-
Abdülkerim b. Abdüssamed b. Muhammed El-Haristanî, Ebu'l-Fedail İmadüddin,
Kadı'l-Kuzat ve Şam hatibi. H. 662 yılında vefat etti.
6- İsmail b.
Ebu İshak İbrahim b. Ebu'1-Yüsr El-Tenuhî, Ebu Muhammed Takıyyüddin, hadis
âlimlerinin büyüğü ve dayanağı. H. 672 yılında vefat etti.
7-
Abdurrahman b. Salim b. Yahya El-Enbarî. Sonra Şamlı ve Hanbe-Iî El-Müfti
Cemalüddin. H. 661 yılında vefat etti.
Diğer hocaları:
El-Rıza b. El-Bürhan, Zeynüddin Ebu'I-Abbas b.Ab-düddaim El-Makdisî, Cemaleddin
Ebu Zekeriyya Yahya b. Ebu'I-Feth El-Sayrafî El-Harranî, Ebu'1-Fadl Muhammed b.
Muhammed El-Bekrî El-Hafız, Eî-Ziya b. Temmam El-Hanefî, Şemsüddin b. Ebu Amr
ve bu asırdaki başka âlimler.
Usul ilmine gelince:
Bunu bir çok alimlerden okudu. Onların en ünlüsü Ömer b. Bendar b. Ömer b. Ali
b. Muhammed El-Tiflisî El-Şafiî, Ebu'I-Feth. H. 672 yılında vefat etti.
Nahiv ve Lügat ilmini
şunlardan okudu:
Şeyh Ahmed b. Salim
El-Mısrî El-Nahvî EI-Lügavî, Ebu'l-Abbas. H. 664 yılında vefat etti.
El-Fahru'1-Malikî ve
El-Şeyh Ahmed b. Salim El-Mısrî.
Neşe'inin sünenini,
İmam Malik'in Muvatta'mı, Şafi'inin Müsned'ini, Ahmeb İbni Hanbel'in
Müsned'ini, Darimî'yi, İsfiranî'yi, Ebu Ya'lâ El-Musıllî'yi, Süneni İbni
Mâce'yi, Dârekutnî'yi, Beyhakî'yi, Bagavî'nin Şerhu's-Sünne'sini, yine onun
tefsirden Mealimu't-Tenzirini, Zübeyr İbni Bekkâr'm Kitabu'l-Ensab'ım, El-Htabu'1-Nebatiye'yi,
Risaletü'l-Kuşeyriye'yi, İbni Sünni'nin Amelü'l-Yevmi ve'I-Leyleti kitabını,
Hatib Bağdadî'nin Adabu's-Sami' ve'r-Ravi kitabını ve bunlardan başka çok
risaleleri talebelerinden dinledi.
Rendesinden ilim alan
kimselerden bir kısmı şunlardır: Alâuddin b. At-tar, Şemsuddin b. El-Nakıb,
Şemsuddin b. Ca'van, Şemsuddin b. Kam-, mah, Hafız Cemalüddin EI-Müzzi,
Kadı'l-Kuzat Bedruddin b. Cemaa, Re-, şidüddin El Hanefi, Ebu'l-Abbas Ahmed b.
Ferhu'I-Işbili ve çok kimseler...
Hal tercemesi
yazarlarının hepsi şu görüş birliğine varmışlardır: Zühd yönü ile Nevevî başta
gelen bir alimdi, takvada öncü idi. Hakimlere öğüt vermek, iyiliği emredip
kötülüklerden alıkoymakta eşi yoktu.
Nevevî'nin hayatından
özellikle bu zühd yaşayışı üzerinde bu kısa yazımızla durmayı hoş buluyoruz:
İmam Nevevî, Yemek,
elbise ve evlenme isteklerinden uzak kaldı. Bütün bunlara karşı, ilim lezzetini
yeterli buldu. Bakıldığı zaman görülür ki, O basit bir mekândan Şam gibi nimet
ve bereketleri çok olan bir yere göç etti. O zamanda da gençliğin olgunluk
çağındaydı. Bununla beraber şehevî arzularından ve lezzetlerinden yüz çevirmiş,
yaşam sıkıntısı ve darlığını kabullenmişti.
Onun hayatında,
kuvvetli bir vera'a delâlet eden pek çok örnekler vardır. Onlardan bir kısmı:
Şam bölgesinin meyvalarından
yemezdi. Bunun sebebi
kendisine sorulduğu zaman derdi ki, Şam'ın vakıf yerleri çoktur. Mülkler de
şer'an hacir altında bulunanlarındır. Bu gibi yerlerden faydalanmak caiz değildir,
ancak ekinleri sulamak ve toplayıp biçmek gibi hizmetler karşılığında ihtiyaç
miktarı onlardan faydalanılabilir. Burada da alimler arasında ihtilâf vardır.
Bunlardan faydalan-mavi caiz gören, üzerine hacir konulan kimsenin ve yetimin
yararına olan hizmetin bulunmasını şart koşmuştur. İnsanlar ise mülk sahibinin
ürünlerinin ancak binde birini korumaktadırlar. Benim nefsim bunu nasıl hoş
görür?
Nevevî, Revahiye
Medresesindeoturmayı diğer medreseler üzerine tercih etti. Çünkü o medrese,
tüccarlardan birinin binası idi.
Hadis Medresesinde
hocalara büyük bir ikramiye verilirdi. Ondan bir kuruş bile almamıştır. O
parayı Medrese Amirinin yanında toplar, sonra bir yıllık ikramiyesi birikince,
o para ile bir mülk satmalıp onu Hadis medresesine vakfederdi; yahut o para
ile kitaplar satın alarak onları hadis medresesinin kütübhanesine vakfederdi.
Böylece o paralarla başka bir şey almazdı. Bir ihyitacı olmadıkça va adamın
din inancı hakkında kesin bir bilgisi olmadıkça, hiç kimseden bir hediye veya
bağış kabul etmezdi. Ancak ana-babasından ve akrabalarından yardımı kabul
ederdi. Annesi ona giymesi için gömlek ve benzeri elbiseler gönderirdi. Babası
da ona yiyecek gönderirdi. Şam'da Revahiye Medresesinde konukladığı odasında
uyur ve bundan başka bir şey istemezdi.
Hicretin 676 yılında,
Evkaf'dan emanet olarak almış olduğu kitabları geri verdikten sonra Neva köyüne
döndü. Hocalarının mezarlarını ziyaret etti. Onlar için duâ etti ve ağladı.
Hayatta olan dostlarını da ziyaret ederek onlarla vedalaştı. Babasını ziyaret
ettikten sonra, Beytül-Makdisî ve Halil İbrahim'in makamını ziyaret etti. Sonra
Neva köyüne döndü ve orada hastalandı. Receb ayının yirmi dördünde vefat etti.
Ölüm haberi Şam'da ve çevresinde yayılınca, oralar ağlamakla inledi. Öİümüa-den
dolayı müslümanlar son derece üzüldüler. Kadı'l-Kuzat İzzuddin Mu-hammed b.
Eî-Saiğ ve arkadaşlarından bir cemaat onun kabri üzerinde namaz kılmak için
Nevâ'ya gittiler. Onun arkasından çok kimseler mersiye okudu. Muhammed b.
Ahmed b. Ömer El-Hanefi El-İrbilî, mersiye okuyanlardan biridir. Otuz üç beyte
varan kasidesinden şu beyitleri ben seçtim:
Musîbet ağır
geldi,.olay büyük kitleye yayıldı
Senin uzun yaşamını
istemek ölümle yıkıldı
Ölüme yakınlık
kazandıktan sonra yalnızlığa çekildin
Senin yokluğun hem
geceyi, hem de gündüzü üzmüştür
Sen din için
aydınlanılan bir nur kaynağı idin
Söz ve amel senin
nurundan kaynaklanıyordu
Bu dünyadan ve
süslerinden uzak kaldın
Öyle bir azim ve
kudretle ki, dillere destan oldun
Dünyayı küçümseyip
zevklenmeyerek ondan yüz çevirdin
Gerçek şu ki, ahiretin
için çalışıp onunla zevklendin.
İşte müslümanların
ilim sancaklarından bir sancak böyle durulmuş oldu. Bu da, ilim yolunda cihad
yaptıktan ve müslümanlara büyük ilim hazineleri bıraktıktan sonra olmuştur.
İslâm alemi onun hayır ve bereketini anmaya devam edecektir. Daima müslümanlar
Yüce Allah'dan onu rahmet ve rızasına gark etmesini dileyeceklerdir.
Allah İmam Nevevî'ye
bol bol rahmet etsin ve onu Allah kendilerine ihsan buyurduğu peygamberlerle,
sıddıklarla, şehidleıie ve salih kimselerle hasretsin. Bunlar ne güzel
arkadaşlar!... Allah bizi peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağı
altında onunla bir arada toplasın.
[1] Süneni Tirmizî. Hno: 3368-9.
[2] İmam Nevevi, Uysal Yayınları:
[3] İhn Kesir, Bakara: 168 tefsiri.
[4] Tirmizî, İbn Mâee. Ebû Dâvud.
[5] Süneni Tirmizî; Hno: 3473.
[6] R- Safihîn
[7] Ebû Dâvud. İbn Sünnî.
[8] Kur'am Kerim, A'raf Suresi: 55-56. R. Salihtn.
[9] Kur'am Kerim, Enbiya Suresi: 90. A'raf S üresi :55.
[10] Süneni Tirmizî: Hno: 3492. Müslim: Hno: 1880
[11] C. Sağîr: 2/17. Buhârî.
[12] C. Sağîr: f/52.
[13] İbni Mâce: Hno: 1137.
[14] Tirmizî: Hno; 7442.
[15] Tirmizi. Hâkim.cl-Müstedrek.
[16] Tirmizî. Tac 5/110.
[17] Kur'ân-ı Kerim, Bakara: 152
[18] El-Cami'u li'1-ahkâmi'l Kur'ân, Cüz: 2, Sayfa:
171-Mütercim.
[19] Kur'ân-ı Kerim, Zâriyat: 56
[20] Sahih-i Müslim, Ebü Hüreyre (r.a)'den. Ebü Dâvud.
Tirmizî. Muvatta'.
[21] Müsned: Kıdem sırasına göre sahabenin rivayetlerini
toplayan hadis kitablanna ve Cüz de, yalnız bir ravinin rivayetlerini yahud bir
konu üzerindeki hadisleri toplayan kitablara denilir.
[22] Kur'ân-ı Kerim, Zâriyat: 56
[23] Kur'ân-ı Kerim, Bakara: 152