Güzel İsim Vermenin Müstahablığı
Aziz Ve Yüce Allah Yanında İsimlerin En Sevimli Olanı
Doğumu Tebrik Etmek Ve Tebrike Cevab Vermek
Müstahabdır
Hoş Olmayan İsimleri Vermenin Yasak Oluşu
Çocuğun, Öğrencinin Ve Talebenin Babasını, Hocasını
Ve Şeyhini İsmi İle Çağırmaması
Bir İsmi Daha Güzel Bir İsme Çevirmenin Müstahablığı
İsim Sahibi Rahatsız Olmazsa İsmi Kısaltmak Caizdir
Hoşlanmadığı Lakabla Sahibini Çağırmamak
Sahibi Tarafından Sevilen Lâkabı Söylemek Caizdir Ve
Müstehabdır
Künye İle Ad Vermenin Caizliği Ve Fazilet Sahihlerine
Bununla Hitab Etmenin Müstahablığı
İnsanın En Büyük Çocuğu İle Künyelenmesi
Çocukları Olan Kimsenin Çocuklarından Başkası İle
Künyelenmesi
Evladı Olmayanın Ve Çocuğun Künyelenmesi
Ebu’l-Kasım İle Künyelenmenin Yasak Olması
Kâfirin, Bidat Sahibinin Ve Fasıkın İsmibilinmediği
Ve Ancak Künyesi İle TanındığıZaman Yahut İsmini
Anmada Bir Fitnedenkorkulduğu Zaman, Onu Künyelemek
Caizdir.
Erkeği Falan Kadının Ve Falan Erkeğin Babası Diye
Künyelemenin, Kadını Da Falan Eçkeğin Anası Ve
Falan Kadının Anası Diye Künyelemenin Caizliği
Sünnet olan, doğan
çocuğa yedinci günde yahut doğum gününde ad vermektir. Yedinci günde isim
vermenin sünnet oluşu, şu rivayet ettiğimiz delile dayanır:
733- Amr
İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden şöyle rivayet etmiştir:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, doğan çocuğun yedinci gününde
adlandırılmasını, ondan eziyet verici şeyleri gidermeyi (saçlarını kesmeyi,
temizlik yapmayı, sünnet etmeyi) ve akıka kurbanı kesmeyi emretti."[1]
734- Sahih
isnadlarla Semüre İbni Cündüb'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her oğlan akîka
kurbanı karşılığında bir rehindir. (Akıka kurbanı kesilince Şeytan
tasallutundan kurtulur). Yedinci gününde onun kurbanı kesilir, traş edilir ve
adlandırılır. "[2]
Doğum gününde çocuğa
ad vermenin dayanağına gelince, önceki bölümde rivayet ettiğimiz Ebû Musa'nın
hadisidir.
735-
Enes'den (Radıyallalahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bu gece bir oğlan çocuğum
doğdu. Ona (asıl soyum olan büyük) babam İbrahim'in (Aley-hisselâm) adını
verdim."[3]
736-
Enes'den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır: "Ebû
Talhâ'nın bir oğlu doğdu. Ben onu Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
götürdüm de, Peygamber (s.a.v) onun damağına mama çaldı ve ona Abdullah ismini
verdi."[4]
737- Selh
İbni Sa'd El-Saîdî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Ebû Üseyd'in oğlu Münzir doğduğu zaman Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'e götürüldü. Peygamber (s.a.v) onu dizinin üzerine koydu. Ebû Üseyd de
oturmaktaydı. O sıra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir şeyle meşgul
oldu. Ebû Üseyd oğlunun geri götürülmesini emretti. Böylece Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dizinden alınıp eve döndürüldü. Peygamber
(s.a.v) meşguliyetinden kurtulup çocuğu hatırlayınca: Çocuk nerededir?
buyurdu. Ebû Üseyd: Onu eve geri çevirdik, ey Allah'ın Resulü, dedi. Peygamber
(s.a.v) sordu: İsmi nedir? Babası (ismi) falandır, dedi. Peygamber, hayır, onun
ismi Münzir'-dir, dedi. Böylece ogün çocuğa Münzir ismini verdi."[5]
Düşük çocuğa isim
koymak müstehabdır. Erkek yahut dişi olduğu bilinmiyorsa, her ikisi için
kullanılabilecek bir ad verilir. Esma, Hind, Hü-neyde, Hârice, Talhâ, Umeyre,
Züraa ve benzerleri gibi...
İmam Beğavi demiştir
ki, düşük hakkında hadis varid olduğundan ona isim vermek sünnettir. Onun
arkadaşlarından başkası da böyle demiştir. Bizim Şafi'i âlimlerimiz: Doğan bir
çocuğa ad vermeden ölürse, ona isim vermek müstahab olur, demişlerdir.
738- Güzel
bir isnadla Ebu'd-Dardâ'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Siz kıyamet
gününde isimlerinizle ve babalarınızın isimleri ile çağrılırsınız. Onun için
isimlerinizi güzel koyun."[6]
739- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Aziz ve yüce
olan Allah yanında isimlerinizin en sevimlisi Abdullah ve Abdurrahman'dır.[7]
740-
Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Bizden
bir adamın oğlu doğdu da ona Kasım adını verdi. Biz (ona) dedik: Ebû'l-Kasım
diye künyelendirmeyiz. (Çünkü bu, Peygamberin kün-yesidir.) Senin bunda bir
kerametin olmaz. Bu hal Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirildi.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Oğluna Abdurrahman ismini ver, buyurdu."[8]
741- Sahabî
olan Vüheyb İbni Cüşemî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Peygamberlerin isimleri ile
adlanın. Allah Tealâ yanında isimlerin en sevimlisi Abdullah ve
Abdurrahman'dır. İsimlerin en doğrusu da Haris ve Hemmâm'dir. İsimlerin en
çirkini ise, Harb ve Mürre'dir."[9]
Çocuğu doğan bir adama
tebrikte bulunmak müstahabdır. Hazreti Hüseyin'in (Radıyallahu Anh) bir adama
öğrettiği tebrik ve göz aydınlığı ile tebrikte bulunmak müstvahabdır. Adama
demişti ki, tebriğinde şöyle söyle:
''Allah'ın sana ihsan
etmiş olduğu çocuğu Allah sana mübarek kılsın. Onu sana bağışlayana şükredesin.
Erginlik çağma ulaşsın ve iyiliğini göresin."
Böyle tebrikte
bulunana şöyle cevab vermek müstahabdır: "Allah sana da bereket versin,
üzerine bereket indirsin, sana hayırlı mükâfat versin, bunun benzerini sana
ihsan etsin yahut Allah sevabını çok yapsın gibi sözlerle karşılık
verir."
742- Semüre
İbni Cündüb'den (Radıyallahu Ahh) rivayet etiğimize göre, o demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Oğluna (ve kölene)
asla Yesar, Reban, Necah ve Eflah adım verme. Çünkü sen sorarsın o (Yesar)
oradamıdir? Bulunmaz da, hayır, denilir. (Kolaylığın bulunmadığı manası çıkar
da uğursuzluğa yorumlanmaya sebebiyet verilir. Yesar, Kolaylık manasmdadır.)
Bunlar dört isimdir, benim sözüme ilâve yapmayınız. "[10]
Ebu Davud'un ve ondan
başkasının Sünenlerinde Câbir'den rivayetimizde "Bereket" adını çocuğa
vermek de yasaklanmıştır.
743- Ebu
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Allah katında en düşük isim,
kişinin Mülklerin Sahibi (Melikü'l-Emlâk) diye adlanmasıdır."[11]
Müslim'in bir rivayeti
şöyle: "Kıyamet gününde Allah yanında en bayağı adam, o adamdır ki,
dünyada Melikü'l-Emlâk adım taşıyordu. Oysa kİ Melikülemlâk (Mülklerin sahibi)
Allah'tır."
Süfyan İbni Uyeyne'den
şöyle dediği rivayet edilmiştir: Malikü'I-Emlâk, Şâhinşâh gibidir.
747- Sahâbî
Abdullah İbni Büsr'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Annem, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir salkım üzüm götürmek
için beni gönderdi. Onu Peygambere ulaştırmadan önce ondan yedim. Salkımı
götürünce Peygamber kulağımdan tuttu ve: Ey vefasız! (Neden emâneti teslimden
önce salkımdan yedin. Her zaman emâneti gözetmen gerek).[12]
Buyurdu.
Ebû Bekir El-Şıddık'ın
oğlu Abdurrahman'dan (Radıyallahu Anhüma) uzun bir hadis rivayet edilmiştir. Bu
hadisi şerif, Sıddîk (Radıyallahu Anh) Hazretlerinin keramet ve iyiliklerini
açık bir şekilde kapsamaktadır. Asıl manaya gelince: Sıddîk (Radıyallahu Anh),
bir cemaati müsafirliğe davet etti ve onları evinde oturttu. Sonra Resûlüîlah
Sallallâhu Aleyhi ve Sellem' Hazretlerine gitti. Dönmesi gecikti. Dönüşünde (ev
halkına) sordu: Mü-safirlere akşam yemeğini yedirdiniz mi? Hayırs dediler.
Bunun üzerine oğlu Abdurrahman'a dedi: Ey anlayışsız! Sonra burnu kırılası diye
beddua etti ve kötü söyledi.[13]
Adı bilinmeyen bir
kimseyi üzülmeyeceği bir sözle çağırmak uygundur. Sözde yalan ve aşırı bir
iltifat olmamalıdır. Ey kardeşim, Ey Fakîh, ey fakîr, ey efendim, ey kimse, ey
falan elbise sahibi, ey falan ayakkabı sahibi, yahut at, deve, kılıç, mızrak
sahibi ve benzeri sözlerle çağırmak gibi.. Bu sözler çağıran ve çağrılan
kimsenin haline göre değişir.
745- güzel bir isnadla İbni Hasâsıye (Radıyallahu
Anh) diye tanınan Beşir İbni Mabed'den yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Ben, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber yürürken baktı
ki, mezarlar arasında yürümekte olan bir adamın üzerinde iki ayakkabı var. Ona
şöyle dedi: Ey Sibtî ayakkabılarının sahibi, sana yazık. Sibtiyye ayakkabılarını
bırak."[14] Bu şekilde hadisin
tamamını anlattı. Derim ki, Sibtî ayakkabısı bir cins ayakkabıdır.
746- Sahabî
olan Ensar'dan Câriye'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-, vayetde şöyle demiştir: "Ben Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
yanında bulunmuştum.
İnsanın adını hatırlamadığı zaman ona: Ey Ab -dullahmoğlu (Ey Allah'ın kulunun
Oğlu) diye hitab ederdi.[15]
747- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde bir oğlan bulunan bir
adam gördü. Oğlana sordu: Bu (beraberindeki) kimdir? Çocuk, babamdır, dedi.
Peygamber (s.a.v): Önünde yürüme, sana kötü söz söylemesini gerektirecek bir iş
yapma, ondan önce oturma, ismi ile de onu çağırma." dedi.[16]
Salih olduğu ittifakla
kabul edilen büyük İmam Ubeydullah İbni Zahr'~ dan yapılan rivayetde demiştir
ki: Babanı ismi ile çağırman ve yolda onun önünde yürümen (babaya karşı) asî
olmaktan sayılır.[17]
Bu konu üzerinde
Münzir İbni Ebî Üseyd'in kıssasında doğan çocuğa ad vermek bölümünde anlatmış
olduğumuz Sehl İbn-i Sa'd El-Sa'idî'nin hadisi vardır.
748- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır:
"Zeyneb'in adı Berre idi. (Berre kelimesi iyi kimse manasını taşıdığı
için, insanlar tarafından) denildi ki, kendini bu isimle temize çıkarıyor.
Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun adını Zeyneb koydu.[18]
749- Ebû
Seleme'nin kızı Zeyneb'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Bana Berre adı verilmişti. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, buna
Zeyneb ismini verin, dedi. Ebu Seleme'nin kızı Zeyneb demiştir: Cahş'in kızı
Zeyneb Peyamberle evlendi. O zaman ismi Berre idi. Peygamber ona Zeyneb ismini
verdi."[19]
750- İbni Abbas'dan yapılan rivayete göre şöyle
demiştir: "Cüveyri-ye'nin adı Berre idi. Resûlüllah Safdallahu Aleyhi ve
Sellem onun adını Cüveyriye olarak değiştirdi. (Peyganiber, zevcesi) Berre'nin
yanından çıktı, denmesini hoş görmüyordu."[20]
751- Saîd
İbni Müseyyeb'den, Müseyyeb de Hazen'den rivayet edildiğine göre, babası
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi. Peygamber ona: Adın nedir?
sordu. Hazen'dir, dedi. Peygamber ona: (senin adın) Sehl'dir, dedi. Hazen dedi
ki, ben, babamın bana verdiği ismi değiştirmem. İbni Müseyyeb demiştir ki,
artık ondan sonra bizden üzüntü ve keder ayrılmadı."[21]
752- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Asiye ismini değiştirdi ve şöyle
buyurdu: Sen Cemîle'sin." Müslim'in bir rivayeti de şöyle: "Ömer'in
kızına Âsiye denilirdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona Cemîle
ismini verdi."[22]
753- Güzel
bir isnadla sahâbî olan Üsâme İbni Ahderî'den (Radıyallahu Anh) yapılar
rivayete göre: "Asrem adını taşıyan bir adam, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e gelen bir heyet içinde bulunuyordu. Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem (ona) ismin nedir? dedi. Adam:
Asrem'dir, dedi.
Peygamber:
Hayır, senin adın
Zür'a dır, dedi. (Hayır ve bereketi kesik manasında-ki bir ismi bereket
manasına gelen bir isimle değiştirdi.)"[23]
754- Haris
oğullarından sahâbî olan Ebu Şüreyh Hânı'den (Radıyallahu Anh) rivayet
edildiğine göre: "Ebu Şureyh, kavmi ile beraber bir heyet halinde
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldiği zaman, arkadaşlarının ona
Ebu'l-Hakem künyesi ile hitab ettiklerini işitti. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem onu çağırıp şöyle dedi:
Gerçekten Allah
Hakem'dir, hüküm de O'na aittir. Sen niçin Ebu'l-Hakem künyesi ile
adlanıyorsun? Bunun üzerine adam:
Benim kavmim bir işte
ayrılığa düştükleri zaman bana gelirler, ben de onlar arasında hüküm veririm.
Her iki taraf da razı olurlar. (Bundan dolayı bana bu künya ile seslenirler),
dedi. Peygamber (s.a.v):
Bu ne güzel şey!
Çocuklardan kimin var?
— Benim, Şureyh, Müslim ve Abdullah isimli
çocuklarım var, dedi. Peygamber (s.a.v) sordu:
— En büyükleri hangisidir?
— Şüreyh, dedim.
Peygamber, O halde sen Ebû Şüreyh'sin, dedi. (Bu künye ile anılacaksın.)"[24]
Ebû Dâvud demiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem El-Âsî, Aziz, Atle, Şeytan, Hakem, Gurab,
Hubab, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihab'a Haşim adını verdi. Harb'a Silm
ismini verdi. Muztaci'a Münb^is adını verdi. Akıra diye adlanan yere Hadıra
ismini verdi. Şa'buddalâleye de Şa'bu'1-Hüdâ adını verdi. Zinye Oğullarına Rişde
Oğulları adını verdi. Muğviye Oğullarına Rişde Oğulları adını verdi,
Abdü'1-Ganî demiştir:
Atle'ye Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Utbe ismini verdi. Bu da Utbe
İbni Abdi's-Selma'dır.
755- Değişik
rivayet yollarından nakledildiğine göre Resûlülah Salîal-lahu Aleyhi ve Sellem,
ashabından çok kimselerin isimlerini kısaltmıştir. Peygamber Sallallahu Aleyhi
ve Sellem Ebû hüreyre'ye: "Yâ Ebâ Hirrü, Âişe'ye (Radıyallahu Anhâ)
"Ya Âişû" (hizmetçisi) Enceşetü'ye (Radı-yallahu Anh):
"YaEnceşü" Üsame'ye: "Ya Üseym". Mikdad'ada: "Ya Kudeym"
diye hitab etti.[25]
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur: "Birbirinize lâkab takıp atışmayın."[26] İnsana
hoşlanmadığı bir lâkabı takmanın haram olduğu görüşünde âlimler ittifak
etmişlerdir. Lâkab, adamda bulunan bir vasıf dahi olsa yine (hoşlanmadığı
takdirde) haramdır. Gözleri az görene A'meş, saçsıza Aclah, görmeyene A'ma,
topala A'rec, şaşıya Ahvel ve bunlar gibi Abraş, Yarık, Sarı, Kambur, Sağır,
Mavi, Kırık burunlu, Yarık dudaklı, Kı-nkdişli. Kesik, Kötürüm, Oturak, Çolak,
lâkabları sahibleri tarafından hoşlanmadıkları için haram olur. Yine ana-baba
için olan ve hoşlanılmayan lâkablar da böyledir. Bir adamı başka bir isimle
tanıtmak mümkün olmadığı zaman böyle lâkablarla onu tanıtmanın caiz oluşu
üzerinde âlimler ittifak etmişlerdir. Bu anlattıklarımızın delilleri çok ve
meşhur olduğu için şöhretleri ile yetinerek onları kısalttık.
Ebû Bekir El-Siddîk
(Radıyallahu Anh) Hazretleri bu şekilde anılanlardandır. İsmi Abdullah'dır.
Babasının adı Osman'dır. Lâkabı da Atîk'-dir. Hadis, siyer, tarih âlimleri ve
başkaları tarafından kabul edilen budur. İsminin Atîk olduğu da söylenmiştir.
Hafız Ebu'l-Kasım İbni Asa-kir, Etraf adlı kitabında bunu anlatmıştır. Doğrusu
önceki sözdür. Atîk sözünün hayır ifade ettiği görüşünde âlimler ittifak
etmişlerdir. Âlimler, Atîk lâkabı ile onun adlandırılması sebebi üzerinde
ihtilâf etmişlerdir:
756- Hazreti
Aişe (Radıyallahu Anhâ'dan) değişik şekillerle rivayet edildiğine göre,
Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle buyurdu:
"Ebû bekir,
Cehennem'den Allah'ın âzâdlısıdır." O günden beri "Atîk" olarak
isimlendirildi. Mus'ab İbni Zübeyr ve neseb âlimlerinden olan başkası da
demiştir ki, Ona Atîk adı verildi; çünkü onun soyunda ayıblana-cak bir hal
yoktu. Bundan başka bir sebeb olduğu da söylenmiştir. Allah en iyisini bilir.
Ebû Türab da bu
türdendir. Peygamber Ebû Tâlib'in oğlu Alî'ye (Radıyallahu Anh) bu lâkabı
vermiştir. Künyesi de Ebu'l-Hasan'dır.[27]
757- Sahih
hadiste sabit olduğu üzere: "Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
Hazreti Ali'yi Mescidde uyurken buldu. Üzeri topraklanmıştı. Bundan dolayı ona:
Kalk, Ebâ Türab! (toprak babası), kalk Ebâ Türab! dedi." Böylece bu güzel
ve iyi lâkab onda yerleşmiş oldu. Başka bir rivayette Selh şöyle demiştir: Bu
lâkab Hazreti Ali'ye en sevimli gelen isim idi. Bununla çağrılmaktan
hoşlanırdı.
Bu hoşlanılan
lâkablardan biri de "Zülyedeyn (iki el sahibi) dir. Bunun adı Hırbak'dır.
Bunun elleri boylu idi. Buhârî'nin Sahih'inde sabit olduğuna göre:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu (Hırbak'i) Zülyedeyn diye çağırırdı."
Onun adı Hırbak idi.[28]
Bu konu hakkında
herhangi bir delil nakletmemize gerek olmadığı aşikârdır. Çünkü bunun
delilleri üzerinde hem seçkin insanlar, hem de seçkin olmayanlar iştirak
halindedirler. Fazilet sahibi olanlara ve bunlara yakın bulunanlara künye ile
hitab etmek sünnettir. Yine böyle bir kimseye mektub yazılırsa ve bundan bir
rivayet yapılırsa ona künyesi yazılır ve isnad edilir. Şöyle denir: Falanın
babası, falanın oğlu Şeyh, yahut İmam bize anlatmıştır. Buna benzer ifade kullanılır.
Bir kimsenin kendi
mektubuna künyesini yazmaması edebdir. Mektub-dan başka yazılarında da durum
böyledir. Ancak künyesi ile tanınıyorsa yahut künyesi isminden daha meşhur ise,
o zaman kendi yazılarında künyesini kullanır.
Nahhas demiştir: Künye
meşhur olduğu zaman emsal kimseye yazılan yazılarda künye belirtilir ve
kendisinden faziletçe üstün olana kendi adını yazıda söyler ve sonra ilâve
eder: Falanın yahut falancanın babası diye tanınan...
Peygamberimiz
Sallallahu Aleyhi ve Sellem oğullarından en büyüğü olan Kasım ile Ebu'l -Kasım
diye künyelendi. Bu bölümle ilgili Ebu Şüreyh'in hadisi vardır ki, biz onu daha
önce "Bir ismi ondan daha güzeli ile değiştirmek bölümünde"
anlatmıştık.
Bu bölüm geniştir. Bu
şekilde vasıflananlar sayılamayacak kadar çoktur (Hazreti Ali'nin Ebû Türâb,
Abdurrahman'ın Ebû Hüreyre diye kün-yelenmeleri gibi...) Böyle künyelenmekte
bir sakınca yoktur.
758-
Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ahlâk bakımından insanların en güzeli di. Benim
Ebû Ümeyr diye künyelenen bir kardeşim vardı. -Ravi der ki, mamadan kesilmiş
bir kardeşim vardı dediğini sanıyorum.- Peygamber onun yanına gittiği zaman
ona şöyle derdi: Ey Ebû Umeyr! Serçe kuşu ne oldu?" Çocuğun oynamakta
olduğu bir serçe kuşu vardı. Sonra kuş ölünce. Peygamber çocuğa böyle künye ile
hitab ederek sormuştu.[29]
759- Sahih isnadlarla Hazreti Aişe Radıyallahu
Anha'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Yâ Resûlellah!
Arkadaşlarımın hepsinin künyeleri vardır. Peygamber (s.a.v): Öyle ise oğlun
(kız kardeşinin çocuğu) Abdullah ile künyelen." dedi. Ravi der ki: Peygamber
bu Abdullah ile Zübeyr'in oğlunu kasde-der. Bu da Ebu Bekir'in kızı Esmâ'mn
oğludur. Esmâ'da Âişe'nin kız kardeşidir. Böylece Âişe, Ümmü Abdullah diye
çağrılırdı."[30]
Derim ki, sahih ve meşhur olan budur.
760- İbni
Sünnî'nin kitabında Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o
şöyle demiştir: "Ben Peygamberden olma bir çocuk düşürdüm. Peygamber ona
Abdullah ismini verdi ve beni de onunla "Ümmü Abdullah" diye
künyeledi! Bu hadis zayıftır.
Ashab içinde çok
kimseler, daha çocukları olmadan önce künyelenmiş-lerdi. Ebu Hüreyre v.s. gibi.
Enes'in de Ebû Hamza diye künyelenmesi gibi. Sahabe ve tabiînden ve bunlardan
sonra gelen sayılamayacak kadar çok kimselerin böyle künyelenmeleri vardır.
Bunda bir kerahat yoktur, Şartına uygun olmak halinde bu künyeler sevimlidir
ki, bunu söylemiştik.
761- Câbir
ve Ebû Hüreyre gibi ashabdan çok kimselerden (Radıyallahu Anhüm) rivayet
edildiğine göre; Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu.:
"Benim ismim ile adlanın, fakat künyemle künye-
lenmeyiniz."[31]
Derim ki: Âlimler üç
görüşle Ebu'l-Kasim künyesi üzerinde ihtilâf etmişlerdir. İmam Şafi'i ve ona
uyanlar, hiç kimsenin Ebu'l-Kasım ile künyelenmesi helâl olmaz demişlerdir.
Adamın ismi ister Muhammed olsun, ister başkası olsun. Şâfi'i âlimlerinden
büyük ve güvenilir muhaddis ve fakîhlerden Ebû Bekir El-Beyhakî ve Ebû Muhammed
el-Beğâvî Et-Tezhib kitabının nikâh bölümünde ve Ebu'l-Kasım İbni Asakir Dimaşk
Tarihinde bu görüşü kabul etmişlerdir.
İkinci mezheb İmam
Malik'in görüşüdür. Allah kendisine rahmet etsin, ona göre, Muhammed ismini ve
ondan başkasını taşıyan kimsenin Ebu'l-Kasım künyesi ile künyelenmesi caizdir.
Bu künyeyi almanın ya-saklığını Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın
hayatı zamanına has kılar.
Üçüncü mezhebe göre,
Muhammed ismini taşıyan için Ebu'l-Kasım künyesini almak caiz değildir. Başka
bir isim taşıyanın bu künyeyi alması caizdir. Mezheb âlimlerimizden İmam
Ebu'l-Kasım El-Rafi'i şöyle demiştir: Bu üçüncü mezheb sahih olmaya daha
yakındır. Çünkü asırlar boyunca insanlar yadırganmaksızın bu künyeyi
taşımışlardır. Bu görüş sahibinin dediği, hadisi şerifin zahir manasına aykırı
düşmektedir.
İnsanların Ebu'l-Kasım
künyesini taşımada ittifak etmeleri yanında bununla künyelenmelerinde ve her
asırda önemli din işlerinde kendilerine uyulan büyük islâm âlimlerine bu
künyenin verilmesinde mutlak surette bunun caiz olduğu hususunda İmam Malik'in
mezhebini güçlendirme vardır. Bu künyenin taşınma yasağından da, Peygamberin
hayatı boyunca yasakhğı anlamış bulunmaktadırlar. Bu yasakhğm sebebi de,
Yahudilerin Ebu'l-Kasım künyesini almaları ve Peygambere eziyet için
birbirlerine Ebu'l-Kasım diye hitab etmeleridir. Bu mana ise şimdi ortadan
kalkmış bulunmaktadır. En iyisini Allah bilir.
Allah Tealâ (kâfiri
ismi ile değil, künyesi ile anarak) buyurmuştur: "Ebû Leheb'in elleri kurusun."[32]
Bunun ismi
Abdu'l-Uzza'dır. Bu künye ile tanındığı için böyle anıldığı söylenmiştir. Diğer
taraftan putun kulu manasını taşıdığı için bu isimden kaçınılarak künyesi ile
anıldığı da söylenmiştir.
762- Üsâme
İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre: "Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem (hasta olan) Sa'd İbni Ubâ-de'yi (Radıyallahu Anh)
ziyaret için bir merkebe bindi." Böylece hadisi şerifi ve Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münafık Abdullah ibni Ubeyy İbni Selûl'e rastladığını
anlattı. Sonra ravi dedi: Nihayet Peygamber (S.A.V) yürüyüp Sa'd İbni
Ubâde'nin yanına vardı da Peygamber (S.A.V) şöyle dedi: "Ey Sa'd! Ebû
Hubab'ın (münafık Abdullah İbni Übeyy'in) ne söylediğini duydun mu? Şöyle,
şöyle söyledi dedi." Böylece hadisi şerifi anlattı.[33]
Ben derim ki: Ebû
Tâlib'in ismi Abdü Menaf olduğu halde hadisi şerifte künyesi tekrarlanmıştır.
Buhârî'nin Sahih'inde de: "Bu Ebû RuğaPin kabridir." hadisi şerifi
rivayet edilerek münafıkların künyelendiğine işaret edilmiştir. Bunun
benzerleri çoktur. Bunlar hakkında künye kullanılması, daha önce izah
ettiğimiz bazı şartlar bulunduğu zaman caizdir. Eğer şartlar bulunmazsa, isim
üzerine bir ilâve yapılmaz. Nitekim Buharı ve Müslim'in Sahihlerinde rivayet
ettik ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rum Melik'ine şöyle mektup
yazdı: "Allah'ın kulu ve Peygamberi Muhammed'den Hirakl'e..." Onu
ismi ile andı ve künye kullanmadı, bir lâkabla da onu lâkablamadı. Rum Melik'i
Kayser, demedi. Bunun benzerleri de çoktur. Biz, kâfirlere sert davranmakla
emredildik. Onları kün-yelememiz, onlara yumuşak ifade kullanmamız, sözü gevşek
tutmamız, onlara sevgi göstermemiz ve yakınlık beslememiz uygun, düşmez.
Bil ki, bunların hepsi
ile künyelenmekte bir engel yoktur.
Ashab toplululuğundan
ibaret önceki mü'minlerden çok kimseler ve onlardan sonra gelen tabiinden
faziletli şahsiyetler "Falan hanımın babası" diye künyelenmişlerdir.
Bunlardan biri de Osman İbni Affan'dır. (Radıyallahu Anh). Onun üç künyesi
vardır: Ebû Amr, Ebû Abdullah ve Ebû Leylâ. Bunlardan biri de Ebu'd-Derdâ'dır.
Zevcesinin künyesi, Ümmü'd-Derdâ El-Kübrâ'dır. Sahabiyedir ve ismi Hayre'dir.
Diğer zevcesinin künyesi Ürnrnü'd-Derdâ El-Suğra'dır. Bunun ismi ise
Hüceyme'dir. Bu kadın kıymeti yüksek, fakıha, faziletli, çok akıllı ve
üstünlüğü aşikâr biri idi. Tabi'îndi.
Onlardan biri de Ebû
Leylâ'dır. Abdurrahman İbni Ebû Leyla'nın babasıdır. Zevcesi Ümmü Leylâ'dır.
Ebû Leylâ ile zevcesi sahâbidirler. Ebu Ümâme ve ashabdan çok kimseler de böyle
künyelenenlerdendir.
Ebû Reyhane, Ebû
Rimse, Ebû Riyme, Ebû Amre Beşir İbni Amr ve Ebû Fâtıma El-Leylâ da
bunlardandır. Ebû Fâtıma'nın adı Abdullah İbni Üneys olduğu söylenir. Ebû
meryem el-Ezdî, Ebû Rukayye Temimu'd-Dâri, Ebû Kerimetü'l-Mikdam İbni Ma'di
Yekrib ki, bunların hepse sa-hâbîdir.
Tâbi'inden ise, Ebû
Âişe Mesruk İbni Ecdâ' ve adları sayılamayacak kimseler vardır. El-Ensab
kitabında Sem'ânî demiştir ki, Ebû Âişe'nin Mesruk (çalınmış) diye
adlandırılmasının sebebi, küçükken onu bir adamın çalmış olmasındandır. Sonra
çocuk bulundu da bu isim ona verilmiş. Sahih olan hadislerde Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ebû Hüreyre'ye bu künyeyi verdiği sabit
olmuştur.
[1] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
[2] Ebü Dâvud. Tirmizî. Nesâî. tbni,Mâce. (Tirmizî
demiştir: Bu hadis sahihdir, hasendir.)
[3] Müslim.
[4] Buharı. Müslim. Ebû Dâvud.
[5] Buharı. Müslim.
[6] Ebû Dâvud.
[7] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[8] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[9] Ebû Dâvud. Nesâî.
[10] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[11] Buhârî. Müslim. Ebü Dâvud. Tirmizî.
[12] İbni Sünnî.
[13] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Mâce.
[14] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
[15] İbni Sünnî.
[16] İbni Sünnî.
[17] İbni Sünnî.
[18] Buhârî. Müslim.
[19] Müslim.
[20] Müslim.
[21] Buhârî.
[22] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud.
[23] Ebû Dâvıud.
[24] Ebû Dâvud. Nesâî. İbni Hibbân.
[25] Buharı.
[26] Kur'an-ı Kerîm, Hücurat Süresi: 11.
[27] Buhârî.
[28] Buhârî.
[29] Buhâri. Müslim. Nesâî, fil-yevmi velleyleti.
[30] Ebû Dâvud.
[31] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[32] Kur'an-ı Kerim, Tebbet Süresi: 1
[33] Buhârî. Müslim.