22-
ÇEŞİTLİ DUALAR VE ZİKİRLER
Sevinçli
Bir Haberle Müjdelenen Kimsenin Allah Tealâ'ya Hamd Ve Sena Etmesi Müstahabdır
Horoz
Ötmesini, Merkeb Anırmasını, Köpek Havlamasını İşitenin Okuyacağı Dualar
Yangın
Görünce Okunacak Dualar
Toplantıdan
Kalkarken Okunacak Dualar
Bir
Toplum İçinde Oturan Kimsenin Hemkendine Hem De Beraberinde Bulunanlara Edeceği
Dualar
Allah'ı
Anmadan Önce Meclisten Kalkmanın Mekruhluğu
İnsanın
Sevdiği Kimseye Onu Sevdiğini Bildirmesinin Müstahablığı
Bir
Hastalığa Yahut Başka Bir Musibete Tutulanı Görünce Okunacak Dualar
Kendisinin
Veya Bir Sevdiğinin Halindensorulanın Allah'a Hamd Etmesinin Ve İyiliğini İfâde
Edecek
Çarşıya
Girince Okunacak Dualar
Sünnet
Üzere Evlenene Yahut Satın Alana Yahut Şeriatın Güzel Saydığı Bir İşi Yapana:
"İsabet Ettin"
Yahut
'Güzel Yaptın" Yahut Bunun Benzeri Söz Söylemenin Müstahablığı
Aynaya
Bakınca Okunacak Dualar
Kulağı
Çınlayanın Okuyacağı Duâ
Ayağı
Uyuşup Tutulanın Okuyacağı Duâ.
Müslümanlara
Veya Yalnız Kendisine Zulüm Yapana Beddua Etmenin Caizliği
Bidat
Ve Masiyet Ehlinden Uzak Kalmak.
Kötü
Bir Şeyi Gidermeye Başlayınca Okunacak Dua
İnsanın
Dilinde Kötü İfade Olursa Ne Okur
İnsanın
Hayvanı Tökezleyince Okunacak Duâ
Vali
Ölünce Beldenin Büyüğünün İnsanları Teskinedecek Şekilde Onlara Hitab Etmesi,
Öğüt
Vermesi,Sabır
Tavsiye Edip Bulundukları Hâl Üzerekalmalarını Söylemesinin Müstahablığı
Kendisine
Yahut İnsanlara Yahutinsanların Bir Kısmına İyilik Edene Bundan Ötürü Duâ Etmek
Ve Bu
Kendisine
Hediye Verilen Kimse, Hediye Verene Duâedince Hediye Verenin De Ona Duâ
Etmesinin
Kendisine
Bir Hediye Verilen Kimsenin Meşru Bir Manadan Dolayı Hediyeyi Geri Çevirip Özür
Dilemesi
Müstahabdır
Bu Da Hakim Yahut Vali Olduğu İçin Yahut Hediyede Haram Şübhesi Olduğu İçin
Yahut
Bundan
Başka Bir Özür İçin Yapılır.
Kendinden
Bir Engeli Giderene Okunacak Duâ
Meyvanın
Turfandasını Görünce Okunacak Dualar
İnsanlara
Va'z Etmede Ve İlim Öğretmede Ölçülü Olmanın Müstahablığı
İyi
İşe Delâlet Ve Ona Teşvik Etmenin Fazileti
Kendisine
Sorulan Bir İlmi Bilmeyip De Onu Başka Bir Kimsenin Bildiğini Bilenin Ona
Delalette
Allah'ın
Hükmüne Davet Edilenin Okuyacakları
Bir
Kimsenin Kendinden Yüksek Olana Öğüt Vermesi
Anlaşmaya
Ve Verilen Söze Riayeti Emretmek
Malını
Yahut Başka Şeyi Bir Kimseyevermek Üzere Teklifte Bulunana Duâ Etmenin
Müstahablığı
Gayrı
Müslimin Bir Müslümana İyilik Edince, Müslümanın Ona Söyleyeceği
Bir
Kimse Kendinden, Çocuğundan, Malından Yahut Bundan Başkasında Bir Şey Görür De
Hoşuna
Giderse
Ve Ona Gözünün Değmesinden Ve Bundan Zarar Görmekten Korkarsa Okuyacağı Dualar
Nazar
Ve
Göz Değmesinde Okunacak Dualar:
İnsanın
Sevdiğini Ve Sevmediğini Görünce Okuyacağı Dualar
Bir
Şeyde Uğursuzluk Hissedince Okunacak Dualar
Hamama
Girince Okunacak Dualar
Bir
Cariye, Bir Köle, Bir Hayvan Satınalınca Ve Bir Borç Ödeyince Okunacak Duâ
Ata
Binemeyen Ne Söyler Ve Ona Nasıl Duâ Edilir?
Âlimin
Ve Vâızın Mecliste Bulunanları Susmaya Ve Kendini Dinlemeğe Davet Etmesi
Kendisine
Uyulan Adam Görünüşte Böyle Uygunsuz Bir İş Yaparsa, Ona Uyan Kimse Ne Söyler
Tatlı
Söz Söylemeye Teşvik Etmek
Konuşulan
Adama Sözü Açıklamanın Ve İzah Etmenin Müstahablığı
Müjdelemenin
Ve Tebrik Etmenin Müstahablığı
Tesbîh
Ve Tehlîl Sözü Ve Benzerleri İle Taaccüb Ve Hayreti İfade Etmek
İyiliği
Ermetmek Ve Kötülükten Alıkoymak
Bil ki, ben bu kısma
faydalanılması büyük olan zikirlerle dualardan İnşa Allah çeşitli bölümler
ortaya koyacağım. Bu bölümleri sıraya sokmak için benimseyeceğimiz bir esas
yoktur. Muvaffak kılan Allah'dır.
Bil ki, kim yeni bir
nimete kavuşur yahut ondan bir musibet kalkarsa, Allah Tealâ'ya şükür secdesi
yapması ve Allah Tealâ'nın şanına uygun şekilde ona hamd ve senada bulunması
müstahabdır. Bu konuda hadisler ve nakiller çoktur, meşhurdur.
763- Amr
İbni Meymun'dan rivayet edilen Ömer İbni Hattab'ın şehid edildiği zamanla
ilgili Şûra (hilâfetin altı kişi arasında görüşülüp bir kişinin seçilmesi)
konusuna dair uzunca hadisde, Ömer Radıyallahu Anh oğlu Abdullah'ı Hazreti
Aişe Radıyallahu Anha'ya gönderdi. Bununla iki arkadaşı (Peygamber veEbû Bekir)
ile beraber yanında defnedilmek için, Hazreti Aişe'den izin istemişti. Abdullah
(gidip) dönünce, Ömer sordu:
Sende ne haber var?
Abdullah:
— Senin sevdiğin (izin
çıkma haberi) var, ey mü'minlerin emiri! (Aişe) izin verdi, dedi. Hazreti Ömer:
Allah'a hamd olsun. Benim için bundan daha önemli bir şey yoktu, dedi.[1]
764- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Merkeblerin
anırmasını işittiğiniz zaman, Şeytanın şerrinden Allah'a sığının çünkü onlar bir
Şeytan görmüşlerdir. Horozların ötmelerini işittiğiniz zaman, Allah'ın
fazlından isteyin; çünkü onlar bir melek görmüştür."[2]
765- Câbir
İbni Abdullah'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Geceleyin
köpeklerin havlamasını ve merkeblerin anırmasını işittiğiniz zaman Allah'a
sığının; çünkü onlar sizin görmediklerinizi görürler."[3]
766- Amr
İbni Şuayb'dan rivayet edilmiştir. O babasından, babası da dedesinden
(Radıyaİlahu Anh) rivayetinde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu:
"Yangını
gördüğünüz zaman tekbir getirin (Allahu Ekber deyin çünkü tekbir onu söndürür.
"[4]
Bununla beraber
felâket dualarını yapmak da müstahab olur. Biz bunları ve bunlarla ilgili
duaları musibetler ve felâketler zamanında ortaya çıkan haller için yapılacak
duâ ve zikirleri bir bölümde daha önce yazmıştık.
767- Ebû
Hüreyre'den yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah SalalIahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu:
"Kim bir mecliste
oturur da orada çok boş söz söylerse, sonra o meclisten kalkmadan önce şöyle
derse, muhakkak o meclisinde olan günahları bağışlanır:
"Sübhânekellâhümme
ve bihamdike. Eşhedû en la ilahe illâ ente. Estağfiruke ve etûbü ileyke."
"Allah'ım, Sana
hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senden başka İlâh olmadığına
şahidlik ederim. Senden mağfiret dilerim ve Sana tevbe ederim."[5]
768- Ebû
Berze'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. Onun ismi Nadle'dir. O önceki
hadisi şöyle anlatmıştır:
"Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem meclisten kalkmak istediği zaman işin sonunda
şöyle derdi: (Allah'ım, Sana hamd ederek Seni noksanlıklardan tenzih ederim.
Senden başka ilâh olmadığına şahidlik ederim. Senden mağfiret dilerim ve Sana
tevbe ederim. Bunun üzerine bir adam dedi: Yâ Resûlellah, sen bir söz
söylüyorsun ki, geçmişte onu söylememiştin. Peygamber (s.a.v): Bu, mecliste
olanlara bir keffarettir, buyurdu.[6]
Hilyetü'l-Evliya
kitabında Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
Tam bir ölçekle ölçmeyi (çok sevab almayı) kim seviyorsa, meclisinin sonunda
yahut kalkacağı zaman şöyle desin:
"Sübhâne rabbike
rabbi'l-izzeti amma yesifûn veselâmün ale'l-mürselîn ve'l-hamdü lillâhi
rabbi'I-âlemin."
"İzzet sahibi
olan senin Rabbın (müşriklerin yaptıkları uygunsuz) vasıflanmalar dan
münezzehtir. Peygamberlere selâm olsun. Hamd, alemlerin Rabbine mahsustur.).
769- İbni
Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetle o şöyle demiştir:
"Resûlüllah Sallaüahu Aleyhi ve Sellem çok kez arkadaşları için şu duayı
yapmadıkça meclisten kalkmazdı:
"Allâhümme'ksim
lenâ min haşyetike mâ yehulu beynenâ ve beyne me-âsike ve min tâatike mâ
tübelliğûnâ bihi cenneteke ve mine'l-yakîni mâ tühevvinü bihî aleynâ
mesâibe'd-dünyâ. Allâhümme metti'nâ biesmâinâ ve ebsârinâ ve kuvvetinâ mâ
ahyeytenâ vec'alhü'l-vârise minnâ. Ve'eal se'renâ alâ men zalemnâ. Vensurnâ alâ
men âdâna ve lâ tec'al musibete-nâ fi dîninâ ve lâ tec'ali'd-dünyâ ekbere
hemminâ ve lâ meblega ilminâ ve Iâ tusellit aleynâ men lâ yerhamhunâ."
"Allah'ım!
Bizimle yasakların arasında engel olan Sana saygı korkusundan bize bir pay ve
bizi cennete kavuşturacak olan Sana itaatten da bize bir pay ver. Dünya
Musibetlerini bize hafifletecek olan bir iman kuvveti bize ver. Allah'ım! Bizi
hayata kavuşturduğun kuvvetimizle, gözlerimizle ve kulaklarımızla bizi faydalandır
ve bunu bizden geleceklere varis kıl. Bize zulmedenlere karşı intikamımızı al
ve bize düşmanlık edenler üzerine bize zafer ver. Musibetimizi dinimiz
hakkında yapma. Dünyayı en büyük gayemiz ilmimizin maksadı yapma. Bize
acımayanları üzerimize musallat kılma. "[7]
770- Sahih
isnadla Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan riva-yetde demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bir meclisten
kalkan bir toplum o mecliste Allah Tealâyı anmadan kalkarsa, bir merkeb
leşinden kalkmış gibi olurlar ve onlar için bu bir pişmanlık Olur."[8]
771- Ebû
Hüreyre'den rivayet edilmiştir. O da Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den
rivayetettiğinegöre, Peygamber (S.A.V): "Kim bir yerde oturur da orada
Allah Teafâ'yı anmazsa,-Allah'a bir noksanlık yapmış olur. kim de bir yatakta
uzanır da orada Allah'a Tealâ'yı anmazsa, Allah'a karşı bir noksanlık yapmış
olur, buyurdu."[9]
772- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu.
"Bir toplum bir
mecliste oturur da orada Allah Tealâ'yı anmazlar ve orada peygamberlerine Salât
getirmezlerse, muhakkak onlar üzerine bir noksanlık olur. Allah dilerse onlara
azâb eder, dilerse onları bağışlar."[10]
773- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu:
"Bir toplum bir
mecliste oturur ve orada Aziz ve Yüce olan Allah'ı anmazlarsa, onlar aleyhine
bir noksanlık olur. Bir adam da bir yola çıkar da o yolda Aziz ve Yüce olan
Allah'ı anmazsa onun aleyhine bir noksanlık olur.[11]
774- Ebû
Ümâme El-Bahilî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır:
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük'de iken Cibril Aleyhisselâm ona
gelip şöyle dedi: Yâ Muhammedi Muaviye İbni Muaviye El-Müzenî'nin cenazesinde
bulun (namazını kıl, o Medine'de vefat etmiştir.) Bunun üzerine Resûlüllah
Sallallahu Aleyh ve Sellem (onun namazım kılmak için) çıktı. Cibrîl de yetmiş
bin melekle indi. Sağ kanadını dağlar üzerine koydu da onlar eğildiler. Sol
kanadını da yerler üzerine koydu da onlar düzeldiler. Öyle ki, Mekke ve
Medine'i gördü. Böylece Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Cibril ve
melekler (üzerlerine selâm olsun) namazı kıldı. Peygamber namazı bitirince
şöyle sordu: Yâ Cibril! Muaviye hangi şeyle bu dereceye ulaştı? Cebrail: İhlâs
sûresini ayakta iken, süvari ve yaya yürürken okumakla..." dedi.[12]
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur: (Takva sahibi olanlar o kimselerdir ki, bollukta ve darlıkta
harcama yaparlar), öfkelerini yutarlar insanların kusurlarını bağışlarlar.
Allah iyilik edenleri sever."[13] Yine
Allah Tealâ buyurmuştur:
"Eğer şeytandan
bir dürtüş seni kaydıracak olursa, Allah'a sığın. Allah söylenenleri işitendir,
yapılanları bilendir.”[14]
775- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Pehlivan
kuvvetli değildir. Kuvvetli kızgınlık halinde nefsine sahib olandır. "[15]
776- İbni
Mesud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sizde pehlivanlık ne
demektir? Dedik ki, insanların yenemediği kimsedir. Peygamber, bu değildir;
ancak kızgınlık halinde nefsine sahib olandır.
777- Sahâbî
olan Muaz İbni Enes El-Cühenî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim
kızgınlığının (öfkesinin) gereğini yerine getirmeye kadir olduğu halde onu
yutarsa, noksanlıklardan münezzeh olan Allah Tealâ ki-yâmet gününde onu insanların
başlarında çağırır.[16] Öyle
ki, cennet hurilerinden dilediğini seçme imkânını ona verir. "[17]
778- Sahâbî
olan Süleyman İbni Sured'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle
anlatmıştır: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile oturuyordum,
iki adam da kötü sözlerle birbirleri ile atışıyorlardı. Birinin yüzü kızarmış
ve boğazının damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurdu:
Ben bir söz biliyorum
ki, eğer (bu öfkeli adam) onu söylemiş olsaydı, duyduğu (Öfke) ondan giderdi.
Eğer "Eûzü biUâiıimine'ş-şeytâni'r-racîm", deseydi ondaki öfke
giderdi. (Ashabdan orada bulunanlar) adama şöyle dediler:
— Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın, dedi. Adam:
— Bende delilik mi
var? (ki, Şeytandan Allah'a sığınayım. Adam öfkesi içinde bir anlayışsızlıkla
münasebetsiz bir söz söylemiş oldu.)[18]
779- Ebû
Dâvud ve Tirmizî'nin kitablannda Abdurrahman îbni Leylâ'dan rivayet
edilmiştir. O da Muaz îbni Cebel'den,. Muaz da (Radıyallahu Anh) Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den aynı mana ile bu hadisi anlatmıştır.
Tirmizî demiştir ki,
bu mürsel hadistir; yani Abdurrahman Muaz'a yetişmemiştir.
780- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anhâ) yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Ben
öfkeli bir halde iken Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi.
Burnumun yumuşağından tutup onu ovdu. Sonra: Ey Ayşecik, şöyle söyle:
Allah'ım, benim günahımı bağışla, kalbimin kinini gider ve beni Şeytan'dan koru,
dedi."[19]
781- Sahâbî
olan Atıyye İbni Urve Es-Sa'di'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde
demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Öfke
Şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ancak su ile söndürülür. O
halde sizden biriniz öfkelenince abdest alsın."[20]
782-
El-Mıkdam İbni Ma'dî Keribe'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-vayetde, Peygamber
Sallallahu aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
"İnsan kardeşini
sevince onu sevdiğini kendisine bildirsin."[21]
783-
Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in yanında bir adam vardı. Sonra bir adam uğrayıp:
— Yâ Resülellah! Ben
bu adamı seviyorum, dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona dedi ki:
— Sevdiğini ona
bildirdin mi? Adam: hayır, dedi. Peygamber (s.a.v):
— Ona bildir, dedi. Bunun üzerine adama kavuşup
şöyle dedi:
— Ben, Allah için seni seviyorum O da şöyle
cevab verdi:
— Beni kim için sevmişsen, o seni sevsin."[22]
784- Muaz
İbni Cebel'den yapılan rivayete göre; "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem Muaz'm elinden tuttu ve şöyle dedi: Ey Muaz! Vallahi ben seni
seviyorum. Sana tavsiye ediyorum ey Muaz, her namazın sonunda şöyle söylemeyi
asla terk etme:
"Allâhümme e'innî
alâ zikrîke ve şükrike ve hüsni ibâdetike."
"Allah'ım! Seni
zikretmek, nimetlerine şükretmek ve Sana güzel ibâdet etmek üzere bana yardım
et."[23]
785- Yezid
İbni Nuâme El-Dabiyyi'den yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İnsan bir adamı
kardeş edindiği zaman adını, babasının adını ve kimden olduğunu sorsun; çünkü
böyle yapmak sevgiyi daha bağlayıcıdır."
786- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim Bir musibete uğramışı görür de:
"Elhamdü
lillâhillezî âfânî mimmâ ibtelâke bihi ve faddahnî alâ kesî-rin mimmen haleka
tafdîhn."
"Seni mübtelâ
kıldığı şeyden bana afiyet veren ve yarattığı çok kimselerden beni üstün kılan
Allah'a hamd olsun, derse, o belâ ona isabet etmez."[24]
787- Ömer
İbni Hattab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayette Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim belâ
sahibini görür de:
"Elhamdü
lillâhilîezî âfânî mimmebtelâke bihî ve faddalenîalâ kesîrin mimmen haleka
tafdîlen."
"Seni mübtelâ
kıldığı şeyden bana afiyet veren ve yarattığı çok kimseler üzerine beni üstün
kılan Allah'a hamd olsun", derse muhakkak o belâdan nerede olursa olsun
yaşadığı müddet kurtulmuş olur."[25]
Ben derim ki: Gerek
mezhebimize bağlı olan ve gerekse bağlı olmayan âlimler demişlerdir ki, insan
bu sözleri kendi nefsine işittirecek şekilde gizli söylemeli, belâya uğramışa duyurmamalıdır.
Çünkü bu sözlerden kalbi incinir. Fakat bir fesaddan korkulmadığı takdirde,
adamın belâsı birgü-nahdan dolayı ise bu sözler aşikâre söylenebilir. En
iyisini Allah bilir.
788- İbni Abbas'dan
(Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre: "Hazreti Ali (Radıyallahu
Anh), Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefat ettiği hastalığı
zamanında huzurundan çıktı. İnsanlar:
— Ey Ebu Hasan!
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nasıl sabahladı? O;
— Allah'a hamd olsun
iyi olarak sabanladı, dedi."[26]
789- Ömer
İbni Hattab'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur "Kim çarşıya girer de:
"Lâ ilâhe illâllâhu
vahdehûlâşerikelehû, lehu'l-mülkü ve lehü'1-hamdü yuhyî ve yumîtu ve hüve
hayyün lâ yemûtü biyedihi'l-hayru ve hüve alâ külli şey'ın kadir."
"Allah'dan başka
İlâh yoktur, yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd da O'na
mahsustur. Öldürür ve diriltir. O hayat sahibidir, ölmez. Hayır onun elindedir.
O, herşeye kadirdir." Derse, Allah ona bin kere (milyon) sevab yazar ve
ondan milyon günah siler. Derecesini de milyon kere yükseltir. "[27]
Bunu Hakim Ebu
Abdullah Buhârî ve Müslim üzerine yazdığı Müsted-rek kitabında çok rivayet
yollan ile anlatmıştır. Bazı rivayetlerde de: "Allah ona Cennette bina
yapar." ifadesini hadise eklemiştir. Orada daha ilâve
de vardır. Kavı üer ki:
Ben Horasan'a gittim ve Kuteybe İbni Müslim'in yanına vardım. Ona dedim ki,
sana bir hediye ile geldim. Bunun üzerine bu hadisi şerifi ona naklettim.
Bundan dolayı Kuteybe İbni Müslim cemaatı ile beraber bineğine biner çarşıya
varırdı. Böylece o sözleri söylerdi. Sonra dönerdi. Bunu Hakim de İbni
Ömer'den rivayet ederek Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yükseltmiştir.
Hakim demiştir ki, bu
bölümle ilgili Câbir'den, Ebu Hüreyre'den Bü-reyde El-Eslemî'den ve Enes'den
rivayet edilen hadisler vardır. Bu kitabın sıhhat şartlarına en uygun olanı bu
lâfızdan değişik olarak Büreyde'-nin hadisidir. Hâkim bunu Büreyde'ye isnadla
şöyle rivayet etmiştir:
790-
Büreyde'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Resûlüllah Salallahu
Aleyhi ve Sellem çarşıya girdiği zaman:
"Bismillâhi
allâhümme innî es'elüke hayra hâzihi's-sûkı ve hayra mâ fîhâ ve eûzü bike min
şerrihâ ve şerri mâ fîhâ. Allâhümme innî eûzü bike en usîbe fîhâ yemînen
fâcireten ev safkatenhâsireten."
"Bismillah.
Allah'ım, bu çarşının hayrını ve burada olan faydalı ve hayırlı şeyi Senden
istiyorum. Bu çarşının kötülüğünden ve burada işlenen kötülüklerden Sana
sığmıyorum. Allah'ım! Burada yalan yemine uğramaktan yahut ziyan olan bir alış-verişten
Sana sığınırım."[28]
791-
Câbir'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana:
"— Ey Cabir,
evlendin mi? diye sordu.
— Evet, dedim.
— Bekâr mı aldın dul mu? dedi.
— Dul yâ Resûlellah, dedim.
— Bakire alaydın da
onunla eğlenirdin, o da seninle eğlenir şakalaşırdı?"
— Yahuf'Onunla
gülüşürdün, o da seninle gülüşürdü" demiştir. Ben dedim ki:
— Babam Abdullah
ölünce geriye dokuz, yahut yedi kız bırakmıştı. Onlara denk olan birini
getirmeyi hoş bulmadım. İstedim ki bir kadın getireyim de onlara sahib olsun
ve hallerini düzeltsin. Peygamber (s.a.v):
— İsabet ettin buyurdu. "[29]
792- Hazreti
Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem anyana baktığı zaman şöyle derdi:
"Elhamdü lîllâh.
Allâhümme kenıâ hassenle halkı fehassin huluki."
Hamd Allaha mahsustur.
Allah'ım! Benim kılığımı güzel yarattığın gibi, ahlakımı da güzel yap."[30]
793- Enes
(Radıyallahu Anh)dan yapılan rivayette Enes şöyle demiştir: Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem aynada yüzüne baktığı zaman:
"Elhamdü
lilîâhillezî sevvâ haîkî feaddelehû ve keneme surete vechî fehassenehâ ve
ce'alenî mine'l-müslimîn."
"O Allah'a hamd
olsun ki, benim yaratılışımı düzgün yapmış ve onu dengeli bir hale koymuştur,
yüzümün şeklini iyi yapmış ve onu güzelleştirmiş ve benî de müslümanlardan
yapmıştır"[31]
794- Hazreti
Ali'den (RadıyallahuAnh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu,
Aleyhi ve Sellem;
"Kan aldırma
zamanında kim Âyetel-Kürsi'yi okursa, kan aldırmasının yararı olur,
buyurmuştur."[32]
795- Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in âzâdlısı Rafi'den (Radıyallahu Anh) yapılan
rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Salallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sizden birinizin kulağı çınladığı zaman beni hatırlasın ve bana Salât
getirsin ve: Beni anan kimseye Allah hayır versin, desin."[33]
796- Haysem
İbni Haneş'den yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Biz Abdullah İbni
Ömer'in (Radıyallahu Anhüma) yanında idik. Ayağı uyuşup tutuldu. Ona bir adam
dedi ki, sana insanların sevimlisi olanını hatırla. Bunun üzerine: Yâ Muhammed
Sallalahu Aleyhi ve Sellem dedi de, sanki bağdan çözülmüş gibi rahatladı."[34]
Mücahid'den yapılan
rivayetde: İbni Abbas'ın (Radıyalluhu Anhüma) yanında bir adamın ayağı uyuştu.
Bunun üzerine İbni Abbas (Radıyallahu Anhüma):
— Sana göre insanların en hayırlısı olanını
hatırla, dedi, Adam:
— Muhammedün
Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedi. Böylece uyuşukluğu gitti. "[35]
Yine İbni Sünnî'nin
kitabında, Buhârî'nin şeyhlerinden biri olan İbrahim İbni'l-Münzir
El-Hizamî'den rivayetimizde o demiştir: Medine'liler, (şair) Ebu Atahiye'nin şu
güzel beytinden hoşlanırlardı:
Onun ayağı bazı
zamanlar uyuşup tutulur; Eğer (sevdiğini kasdederek) ey Utbe, demezse, (ondan)
uyuşukluk gitmez.
Bil ki, bu konu cidden
çok geniştir. Bunun cevazı üzerinde kitab ve sünnetten deliller ile önceki ve
sonraki mü'minlerin işleri birbirlerini güçlendirmiştir. Allah Sübhânehu ve
Tealâ Hazretleri Kur'ama bilinen çok yerlerinde, (Allah'ın rahmet ve selâmı
üzerlerine olsun) Peygamberlerin kâfirlere beddua ettiğini haber vermiştir.
797- Hazreti
Ali'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Ahzab gününde (Hendek Savaşında): Bizi (kâfirler) ikindi
namazından alıkoydukları gibi, Allah da onların kabirlerine ve evlerine ateş
doldursun, dedi."
798- Çeşitli
yollardan rivayet edildiğine göre:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, (Bi'ri Manûne adı verilen olayda yetmiş kadar
hafız ve) okuyucuları (Radıyallahu Anhüm) (pusuya düşürüp) öldürenlere beddua,
etti ve bir ay onlar aleyhine şöyle duada bulundu: Allahım! Ri'l, Zekvan ve
Usayye kabilelerine lanet et."[36]
799- İbni
Mes'ud'dan uzunca rivayet edilen hadis: Ebu Cehil'in ve Ku-reyş'den olan
arkadaşlarının deve işkembesini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemin sırtına
koymaları ile ilgilidir. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v) onlara beddua etti.
Peygamber (s.a.v) duâ edince, üç defa duâ ederdi. Sonra Peygamber (s.a.v):
Alah'im! Kureyş'i (kâfirlerini) helak et, dedi ve üç kez söyledi, sonra:
Allah'ım! Ebu Cehil'i, Utbe İbni Rabi'a'yi helak et dedi ve, (Diğer
Arkadaşları ile) tam yedi kişiyi saydı. ."[37]
800- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle duâ ederdi: "Allah'ım! Mekke'de biçare müminlere
zulmeden Kureyş kavminden) Mudaroğullarına azabını şiddetlendir. Allah'ım!
(Yedi sene kıtlık verdiğin)Yûsuf peygamberin kıtlık yıllarının benzerini
onlara ver."[38]
801- Seleme
İbni Ekvâ'dan yapılan bir rivayete göre: "Bir adam Resû-lüllah Sallallahu
Aleyhi ve Seîlem'in yanında sol eli ile ye.di. Bunun üzerine peygamber
(s.a.v):
— Sağ ilenle ye buyurdu. Adam:
— Gücüm yetmiyor, dedi. Peygamber (s.a.v):
— Gücün yetmesin. Sağ
eli kullanmasına engel olan kibirden başkası değildi, dedi. Ravi demiştir:
artık elini ağzına kaldıramadı."[39]
Derim ki, bu adam Büsr
idi. Sahâbidir ve deve çobanının oğludur. EJ-Eşca'i'dir. Şer'i bir hükme
muhalefet eden aleyhine duâ etmenin cevazı bu hadisi şeriften anlaşılmaktadır.
802- Câbir
İbni Semüre'den yapılan rivayetde o şöyle demiştir: "Küfe halkı Sa'd İbni
Ebî Vakkas'ı (Radıyallahu Anh) Hazreti Omere (Radıyallahu Anh) şikâyet etti.
Bunun üzerine onu (valilik) görevinden alıp onlara başkasını tayin etti."
Böylece hadisi şerifi anlattı. Nihayet dedi: "Ömer onunla beraber Küfe'ye
adamlar yahut bir adam gönderdi. Ondan soruşturuyordu. Ondan soruşturmadığı
bir mescid bırakmadı. Hepsi onun iyiliğini söyleyip onu övdüler. Nihayet Abs
Oğullarının Mescidine girdi. Onlardan Üsâme İbni Katâde ismindeki bir adam Ebu
Sa'de künyesini taşıyordu, dedi ki:
Bize sorarsan, gerçek
şu ki Sa'd İbni Ebî Vakkas seriyye ile gitmiyor (askeri birlik ile cihada
çıkmıyor), eşit olarak (mallan) bölmüyor ve hükümde adalet yapmıyor. Sa'd İbni
Ebî Vakkas dedi:
Bana gelince, vallahi
üç şeyle duâ edeceğim: Allah'ım, eğer bu adam insanlara gösteriş yapıp ve
kendini duyurmak için yalan söylüyorsa, ömrünü uzat, ihtiyacını çoğalt ve bunu
fitneye düşür. Adam bundan sonra:
Ben fitneye düşmüş bir
ihtiyarım. Sa'd'ın bedduası bana isabet etti, derdi "[40]
Câbir İbni Semure'den
hadisi şerifi rivayet eden Abdülmelik İbni Umeyr şöyle demiştir: Ben sonra
Üsâme İbni Katâde'yi gördüm, kaşları yaşlılıktan dolayı gözleri üstüne düşmüş
olduğu halde, yollarda cariyelere sarkıntılık ederdi de, onları cimciklerdi.
803- Urve
Îbni'z-Zübeyr'den yapılan rivayetde, Evs'in yahut Üveys'in kızı Ervâ, Mervan
İbni'I-Hakem'in huzuruna çıkıp Said İbni Zeyd'i (Radi-yallahu Anhüma) şikayet
etti ve arazisinden bir kısım aldığım iddia etti. Said (savunmasında) şöyle
dedi:
— Ben Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den (bu konuda söz) dinledikten sonra bu kadının
arazisinden almış oldum. Mervan sordu:
— Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den ne dinledin? Said, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu dinledim, dedi:
"— Kim haksız
yere bir karış yer alırsa, onu boynunda gerdanlık olarak yedi kat yere kadar
taşımış olur." Mervan:
— Artık bundan sonra senden bir delil istemem,
dedi. Said:
— Allah'ım! Bu kadın yalan söylüyorsa, onun
gözünü kör et ve onu arazisinde öldür; dedi. Ravi demiştir: Kadın, gözü kör
olmadan ölmedi ve kendi arazisinda yürürken bir çukura düşerek öldü.[41]
804- Ebû
Bürde İbni Ebu Musa'dan rivayet edilmiştir: "Ebû Musa (Ra-dıyallahu Anh)
öyle bir ağrıya tutuldu ki, bayıldı. Başı da hanımlarından birinin kucağında
idi. Hanımlarından biri de çığlık attı. Fakat adam ona cevab verebilecek bir
halde değildi. Ayıldığı zaman: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in beri
(uzak) olduğu kimseden ben de beriyim. Çünkü Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem, Çığlık koparan kadından, saç yolandan ve elbise parçalayandan beri
olmuştur, dedi."[42]
Yahya İbni Ya'mer'den
yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: Ben İbni Ömer'e (Radıyallahu Anhüma) dedim
ki, ey Ebû Abdurrahman! Bizden önce bir takım insanlar ortaya çıktı. Bunlar
Kur'ani okuyorlar ve kaderin olmadığına inanıyorlar ve bütün işler de yeni
olarak ortaya çıkar. (Allah ezelde onları bilmez, meydana çıktıktan sonra
onları bilir) diyorlar.
Bunun üzerine İbni
Ömer şöyle dedi: Onlarla buluştuğun zaman onlara bildir ki, ben onlardan
uzağım, onlar da benden uzaktırlar.[43]
805- İbni
Mes'ud'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Fetih
günü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'ye girdi. Kabe'nin etrafında
üçyüz altmış tane put vardı. Peygamer elindeki sopa ile dürtmeye başladı ve
şöyle diyordu:
"Hak (İslâm dini)
geldi ve bâtıl zail oldu. muhakkak ki, bâtıl yok olmaya mahkûmdur.[44] Hak
geldi, artık bâtıl (putlar) yaratamaz ve öldükten sonra diriltemez."[45]
806-
Huzeyfe'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Dilimin kötü
söylemesinden Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundum.
Peygamber (s.a.v): İstiğfardan neden uzaksın (Allah'dan mağfiret dilesen ya)
Ben her gün yüz defa Aziz ve yüce olan Allah'dan mağfiret dilerim, dedi.[46]
807-
Tâbi'inden olan meşhur Ebu'l-Melih'den rivayet edilmiştir. O da bir adamdan
rivayet etti. Adam dedi ki: "Ben Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
arkasında olarak hayvanına binmiştim. Hayvanı kaydı. Ben, şeytan helak olsun,
dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Şeytan he-lâk olsun deme; çünkü sen bu
sözü söylersen, öyle büyüklenir ki koca bir ev gibi olur ve der ki, (hayvanın
kayması benim kuvvetimle oldu. Fakat şöyle de: Allah'ın ismine sığınırım. Zira
sen bunu söylediğin zaman sinek olmuş gibi küçülür, buyurdu.[47]
808-
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefat gününde, Ebû Bekir Es-Sıddık'ın
(Radıyalîahu Anh) meşhur hutbesinin hadîsinde şu sözü rivayet edilmiştir:
"Kim Muhammed'e ibâdet ediyordu ise, bilsin ki Mu-hammed ölmüştür: Kim de
Allah'a ibâdet ediyorsa, bilsin ki Allah hayat sahibidir, ölmez."[48]
Cerir İbni
Abdullah'dan rivayet edilmiştir ki, Basra ve Küfe Emiri bulunan Muğire îbni
Şube vefat edince, Cerir kalkıp Allah Tealâ'ya hamd ve sena etti ve dedi:
Ortağı bulunmayan bir Allah'dan korkun. Size bir Emir (idareci) gelinceye kadar
vakar ve sükûnetinizi bozmayın. Şimdi size (idareci) gelecektir, buyurmuştur.
"[49]
809-
Abdullah İbni Abbas'dan (Radıyalîahu Anhüma) yapılan rivayete göre, o şöyle
demiştir:
"Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem helaya çıktı, ben de abdest alması için su koydum.
Peygamber (s.a.v) çıkınca:
Bunu kim koydu? dedi.
Kimin koyduğu ona bildirildi. Peygamber (s.a.v): Allah'ım! Onu din bilgini
(fakîh) yap" buyurdu.[50]
810- Ebû
Katede'den (Radıyalîahu Anh) uzunca olan ve Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'in pek çok mucizelerini taşıyan büyük hadisi rivayet edilmiştir. O
şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile (hayvanlar
üzerinde) yürüyorduk. Nihayet gece ortası oldu. Ben Peygamberin yan tarafında
idim. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uyku bastı da, devesinden sarkar
oldu. Yanma varıp onu uyandırmadan devesi üzerinde doğruluncaya kadar hemen onu
düzelttim. Sonra gecenin sonu yaklaşıncaya kadar yürüdü. Devesinin üzerinde
sarktı. Onu uyandırmadan hemen kendisini destekledim. Öyle ki, devesi üzerinde
doğruldu. Sonra yürüdü; nihayet seher vaktinin sonu olunca, öyle bir .sarktı
ki, daha önceki iki sarkmadan daha fazla idi, nerde ise düşüyordu. Hemen yanma
varıp onu doğrulttum. O başını kaldırıp: "Kim bu? dedi ?
— Ebû Katade, dedim.
— Benimle bu yürümen ne zaman oldu? dedi. Dedim
ki:
— Benim seninle bu yürümem gece boyunca devam
etti. Peygamber (s.a.v):
— Allah'ın peygamberini koruduğun gibi Allah'da
seni korusun, buyurdu.[51]
811- Üsâme
İbni Zeyd'den (Radıyalîahu Anhüma) rivayet edilmiştir. O da Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlattı: "Kime bir
iyilik edilir de bunu yapana: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın, derse
fazlasıyla teşekkür yapmış olur."[52]
812- Sahâbî
olan Abdullah ibni Ebu Rabî'a'dan (Radıyalîahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle
demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kırk bin (dirhem para)
ödünç aldı. Sonra ona mal geldi de onu bana ödedi ve: Allah senin malına ve
ailene bereket versin. Ödünç vermenin karşılığı hamd etmek ve ödemektir,
dedi."[53]
813- Cerir
İbni Abdullah El-Beceli'den (Radıyalîahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle
demiştir:
"Cahiliyet
zamanından kalma Has'em kabilesine ait bir tapınak vardı. Ona Yemen'lilerin
Kâbesi ve Zülhalasa denirdi. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle
dedi: "Sen bu Zülhalasa'dan beni rahatlığa ka-vuştururmusun (onu
temizlermisin)? Bunun üzerine ben Ahmes kabilesinden yüz elli süvari ile (onu
hedef alarak) yola çıktım. O tapınağı kırdık ve orada bulduğumuz kimseleri
öldürdük. Sonra peygambere döndük ve
ona (durumu)
bildirdik. Peygamber de bize ve Ahmes kabilesine duâ etti. "[54]
Bir rivayette de:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beş defa Ahmes kabilesinin atlarına
ve erkeklerine bereket diledi." şeklindedir.
814- İbni
Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) rivayet edilmiştir: "Ab-bas ailesi
Zemzem'den su çekip çalışırlarken, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Zemzem'e geldi ve şöyle buyurdu: Çalışınız, çünkü siz iyi bir iş
üzerindesiniz."[55]
815- Hazreti
Aişe'den (Radiyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Ben
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir koyun hediye ettim. (Peygamber
(s.a.v), onu dağıtmak için bana) onu böl, dedi. Aişe, hizmetçisi (dağıtımdan)
dönünce sorardı: (Hediyeyi alanlar) ne dediler? Hizmetçi de derdi ki, Allah
size bereket versin, dediler. Hazreti Aişe'de: Allah onlara de bereket versin,
onların söylediklerine biz aynı karşılığı veririz. Bizim sevabımız da bize
kalır, derdi."[56]
816- îbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet ettik ki: "Sa'b İbni Cessame
(Radıyallahu Anh) Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e peygamber (hac için)
ihramda iken, bir yabani merkeb hediye etti. Bunu peygamber ona geri verdi ve
şöyle dedi:Eğer biz ihramda buhınmasaydık senden kabul ederdik." (Yaban
eşeği av hayvanı olduğu için ihram halinde olanlar ondan faydalanamaz. Bu hayvanın
eti aslında yenir.)[57]
817- Said
İbni'l-Müseyyib'den rivayet edilmiştir. O da, Ebû Eyyüb el-Ensarî'den
(Radıyallahu Ânh) rivayet etti ki:
"Kendisi
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sakalından bir tozu alıp giderdi.
Bunun üzerine Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hoşlanmadığın şeyi Allah
senden silip gidersin, ey Ebâ Eyyüb! buyurdu."[58]
Sa'd'dan bir rivayet
de şöyledir: "Ebû Eyyüb, Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve SellemMen (toz
gibi) bir şey aldı. Bunun üzerine Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
Sende fena bir şey bulunmasın, Ey Ebû Eyyüb, sende bir fenalık
bulunmasın..." buyurdu.
Abdullah İbni Bekir
El-Bahilî'den rivayet edilmiştir. O şöyle demiştir: Ömer (Radıyallahu Anh) bir
adamın sakalından yahut başından bir şey aldı. Adam:
— Allah senden hoş
olmayan şeyi gidersin dedi. Ömer (Radıyallahu Anh) bunun üzerine:
— Biz müslüman olalı
beri bizden fenalığı giderdi. Ancak senden (nahoş) bir şey alınınca de ki: Ellerin
hayır toplasın, dedi."[59]
818- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir: "İnsanlar ilk
çıkan meyvayı gördükleri zaman onu Resûiüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
getirirlerdi. Resûlülîah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu alınca: Allah'ım,
meyvemizde bize bereket ver. Şehrimizde bize bereket ver, Ölçeğimizde bize
bereket ver, kilerimizde bize bereket ver buyururdu. Sonra yaşı en küçük olanı
çağırır da o meyvayı ona verirdi."[60]
Yine Müslim'in bir
rivayetinde şöyledir: "Bereket üzerine bereket ver, (der) sonra o meyvayı
çocuklardan yanında bulunanların en küçüğüne verirdi." Tirmizî'nin
rivayetinde ise: "En küçük gördüğüne verirdi." şeklindedir.
819- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh): "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i
gördüm; kendisine turfanda bir mevya getirildiği zaman onu gözleri üzerine
sonra dudakları üzerine kordu ve şöyle buyururdu:
"Allah'ım!. Bunun
evvelini bize gösterdiğin gibi, sonunu da bize göster. Sonra
onu yanında olan
çocuklardan birine verirdi.”[61]
Bil ki, bir topluma
va'z eden yahut onlara bir ilim öğreten kimsenin bu.konuda ölçülü hareket
etmesi müstahabdır. Onları usandıracak şekilde sözünü uzatmamahdır. Çünkü
insanlar sıkılır ve rahatsız olurlar. Böylece ilmin ve va'zın kıymet ve zevki
kalblerinden gitmiş olur. Eğer ilimden ve hayırlı söz dinlemekten
hoşlanmazlarsa, o zaman harama düşmüş olurlar.
820- Şakîk
İbni Seleme'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: "İbra Mes'-ud
(Radıyallahu Anhüma) her perşembe günü bize va'z ve nasihat ederdi, bir adam
ona:
Ey Ebû Abdurrahman!
Her gün bize öğüt vermeni istiyorum, dedi. Bunun,üzerine İbni Mes'ud:
Beni bundan
engelleyen, size usanç vermeyi sevmeyişimdir. Bir de ben, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem, bize usanç gelmesinden korkarak bizi bu iş için bekletip
alıkoyduğu gibi, ben de sizi va'z için öyle bekletiyorum, dedi."[62]
821- Ammar
İbni Yâsir'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "İnsanın
namazını uzun ve hutbesini kısa yapması, onun anlayışlı olduğuna delâlet eder.
O halde namazı uzun, hutbeyi de (konuşmaları) kısa yapın. "[63]
Allah Teaîâ şöyle
buyurmuştur:
"İyilik ve takva
üzere birbirinize yardım edin."[64]
822- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre, Resû-lüliah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim hidayete
(hak yola) çağırırsa, ona uyanların sevabı kadar kendisine de sevab olur. Hem
de bu, diğerlerinin sevabından hiç bir şey eksiltmez. Kim de bir sapıklığa
çağırırsa, ona uyanların günahları kadar kendisine de günah olur; bu da
onların günahlarından bir şey eksiltmez. "[65]
823- Ebû
Mes'ud El-Ensarî El-Bedrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Hayırlı bir şeye delâlet
eden kimse için, onu yapanın sevabı kadar mükâfat vardır. "[66]
824- Sehl İbni Sa'ddan (Radıyallahu Anh) rivayet
edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ali'ye (Radıyallahu
Anh) şöyle buyurdu: Vallahi senin sebebinle bir adamı Allanın hidayete
erdirmesi, senin için deve sürüsünden daha hayırlıdır."[67]
825-
Sahih'de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu sözü rivayet edilmiştir:
"Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu müddet Allah da kulun yardımcısı
olur."[68]
Bu bölümden önce geçen
bölümlerde bu konuya dair sahih hadisler vardır. Orada: "Din nasihattir."
hadisi vardır. Bu (delâlet yapmak) da nasi-hattandir.
826- Şüreyh
Ibni Hânî'den yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Mestler üzerine
meshetmekten sormak üzere Hazreti Aişe'ye (Radıyallahu Anha) gittim. O (bana):
Sen, Ebû Tâlib'in oğlu Ali'ye (Radıyallahu Anh) git, ona sor; çünkü o,
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile yolculuğa çıkardı, dedi. Biz de
meseleyi ona sorduk."[69]
827- Sa'd
İbni Hişam İbni Âmir, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vitir namazından
sormak üzere İbni Abbas'a gitmiş. Bunun üzerine İbni Abbas (Radıyallahu
Anhüma):
— Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve SeUem'in vitrini yeryüzünde en iyi bilen kimseyi sana
göstereyim mi? dedi. Sa'd:
— Kimdir? dedi. İbni Abbas:
— O Aişe'dir, Ona git de ona sor, dedi."[70]
828- İmrân
İbni Hıttân'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Aişe'ye (Radıyallahu
Anha) ipekten sordum. Bana dedi ki, İbni Abbas'a git de ona sor. Ben de ona
sordum. Dedi ki, İbni Ömer'e sor. İbni Ömer'e sordum. O bana: Ebû Hafs (yani
Hattab'ın oğlu olan babam Ömer Radıyallahu Anh) bana bildirdi. Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurmuştur: "İpeği ancak âhirette nasîbi
olmayan kimse dünyada giyer, dedi. "[71]
Bir kimseye başkası
derse ki, benimle senin aranda (hüküm verecek) Allah'ın kitabı var, yahut
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sün-neti var, yahut müslümanların
âlimlerinin sözleri var, yahut bunların benzeri sözler söylerse, yahut beraber
müslümanların hâkimine gidelim, yahut müftiye gidelim, aramızdaki davayı
çözsün derse, karşılık olarak kabul ettik, itaat ettik, başüstüne, ne iyi şey
gibi sözler söylemek uygun olur. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Aralarında hüküm
vermek için mü'minler Allah'a ve O'nun peygamberine davet edildikleri zaman,
onların sözü sadece: Kabul ettik, itaat ettik olmuştur. İşte onlar (azâbdan)
kurtulanlardır. "[72]
Bir iş üzerinde dava
açana yahut anlaşmazlık çıkarana şöyle demek uygundur: Yüce Allah'dan kork,
yüce Allah'dan sakın, düşün ki, Allah yaptığını biliyor, bil ki, Allah Tealâ
her halinden haberdardır, bil ki, söylediklerin aleyhine yazılıyor ve onlardan
hesaba çekileceksin benzeri sözler... Yahut ona der ki, Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Kıyamet gününde
herkes hayır olarak ne yapmışsa onu bulacaktır.[73]
Yahut:
"Öyle bir günden
korkun ki, (hesab vermek için) ogün Allah'a döndürüleceksiniz."[74]
Yahut benzeri ayetler, yahut sözlerden yukarki ifadelerin benzerleri söylenir.
Bunlara karşı edebli olmak ve şöyle demek gereklidir:
Kabul ettim, doğrudur,
Allah'dan bu konuda başarı dilerim, kerim olan Allah'ın îütfunu isterim. Sonra
bu sözleri söyleyene karşı yumuşak dav-ranılır. Bu sözlerde ciddiyetsizlikle
davranmaktan çok sakınmalıdır. Çünkü çok kimseler bu sözler esnasında uygun
olmayan sözler söylerler. Öyle ki, bazı insanlar küfür olan ifadeler
kullanırlar.
Bir insana arkadaşı:
Bu senin yaptığın Resûîüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hadisine aykırıdır,
dediği zaman, buna cevab olarak şöyle dememelidir: Hadisin zahiri özellik
bakımından metruk veya tevilli ve benzeri bir halde olsa bile, ben bu hadisi
benimsemem, ben bununla amel etmem. Ancak şöyle denmelidir: Bu hadisin özelliği
vardır yahut tevil edilmiştir, zahiri manası icmaen terk edilmiştir gibi
ifadeler kullanılmalıdır.
Allah Sübhânehu ve
Tealâ şöyle buyurmuştur:
"Sen bağışlama
yolunu tut, iyilikle emret ve cahillerden yüz çevir. "[75]
Yine Allah Teaiâ
buyurmuştur:
"(Gerçek
mü'minler) boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve:. Yaptıklarımız
bize, sizin yaptıklarınız da size. Bizden size güven olsun. Biz cahilleri arkadaş
edinmeyiz, derler. "[76]
Yine Allah Teaiâ
buyurmuştur:
"Bizim
Kurbanımızdan yüz çeviren kimseden (ey peygamberim) sen de yüz çevir. "[77]
Yine Allah Tealâ
buyurmuştur:
"Şimdi sen (o
inkarcılardan) güzel bir şekilde yüz çevir."[78]
829-
Abdullah İbni Mes'ud'dan yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: "Hu-neyn
savaşı olunca Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem arabın eşrafından bazı
kimseleri (imanları kuvvetleşsin diye ganimet taksiminde gözetleyip) üstün
tuttu. Bunun üzerine bir adam:
Vallahi bu ganimet
taksiminde adalet yapılmadı ve bunda Allah'ın rızâsı gözetilmedi, dedi. ben
dedim ki, vallahi (senin dediklerini) Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
haber vereceğim. Hemen peygambere gittim ve onun söylediklerini haber verdim.
Peygamberin yüzü kızaracak şekilde değişti. Sonra:
Allah ve O'nun
peygamberi adalet yapmazsa kim adalet yapar? buyurdu. Sonra devam etti.: Allah
Musa'ya rahmet etsin; ona bundan daha çok eziyet edildi de sabretmişti."[79]
830- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır:
"Uyeyne İbni Hısn
İbni Huzeyfe bir seferden döndü de kardeşinin oğlu Hurr İbni Kays'ın hanesine
indi. Hurr İbni Kays, Ömer'in (Radıyala-hu Anh) kendine yaklaştırdığı
kimselerdendi. Kur'an okuyucuları yaşlı ve gençler olarak Hazreti Ömer'in
danışma ve meclis arkadaşları idiler. Uyeyne kardeşinin oğluna:
Ey kardeşimin oğlu!
Senin bu Emir (Halife Ömer) yanında itibarın var. Benim için izin iste de,
yanına varayım, dedi. O da izin istedi. Bunun üzerine Ömer ona izin verdi.
Uyeyne (halifenin) yanına varınca:
Söyle, ey Hattab'm
oğlu! Vallahi sen bize bağışta bulunmuyorsun ve aramızda adaletle hüküm
vermiyorsun, dedi. Ömer (Radıyallahu Anh) kızdı, onu cezalandırmak istedi. Hurr
ona:
Ey mü'minlerin emiri!
Yüce Allah peygamberine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir," dedi. Bu
adam cahillerdendir. Vallahi bu âyeti Hurr ona okuyunca olduğu yerde kaldı.
Ömer Allah'ın kitabı önünde en çok eğilip kalanlardandı.[80]
Burada, bundan önceki
bölümde geçen İbn-i Abbâs'ın Ömer kıssası hakkındaki hadisi söz konusudur.
Bil ki, bu bölüm
üzerinde önemle durulması gereken konulardan biridir. Eğer verilecek bir öğütten
bir fesat doğmayacaksa, küçüğe ve büyüğe nasihatta bulunmak insana vacib olur.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Rabbinin yoluna
hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücadele
et."[81]
Bu konudaki hadislere
gelince, onlar sayılamayacak, kadar çoktur. Fakat hayasızlık, cehalet ve hata
düşüncesi ile büyük şahsiyetlere karşı bu görevi insanların ihmal edip yerine
getirmemesi haya değildir. Bu bir şahsiyet zayıflığıdır, gevşekliktir ve
acziyettir. Çünkü hayanın hepsi hayırdır. Haya ise ancak hayır getirir.
Halbuki öğütü terk etmek kötülük getirir. Onun için haya olmaz. İlimde kemal
bulmuş ümmetin gerçek âlimleri yanında haya (utanma) şudur: "O bir huydur
ki, çirkini terk etmeye ve hak sahibinin hakkı üzerinde kusur yapmaktan
ahkor." Bu ifade, Cü-neyd'in Kuşeyri Risalesinde anlattığımız şu tarifin
manasını taşımaktadır: Haya, iyilikleri ve kusurları görmektir. Bunların
arasında bir hal doğar ki, ona haya denilir.
Ben bunu Müslim
şerhinin başında geniş olarak açıkladım. Hamd Allah'a mahsustur. Allah en iyi
bilendir.
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Sözleşme
yaptığınız zaman Allah'ın ahdine vefa gösteriniz."[82]
Yine Allah Tealâ
buyurmuştur:
"Ey iman edenler,
akidlerinizi yerine getirin."[83]
Yine Allah Tealâ
buyurmuştur:
"Verilen sözü
yerine getirin; çünkü verilen sözden caymak sorumluluktaşır.”[84]
Bu konuda ayetler
çoktur, bunların en şiddetlisi Allah Tealâ'nm şu sözüdür:
"Ey îman edenler!
Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah
yanında buğz yönünden büyük olmuştur."[85]
831- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resû-lüllah Sallallahu
Aleyhi, ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Münafıkın (amel
bakımından) alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince cayar.
Kendisine güvenilince hiyanet eder."[86]
Müslim rivayetinde
ilâve etmiştir: "Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini müslüman sansa da...
(manafıktır.) Bu manada hadisi şerifler çoktur. Bu anlattıklarımız yeterlidir.
Âlimler ittifak ettiler ki, yapılması yasak olmayan bir şeyi va'd edince, onu
yerine getirmek gerekir. Acaba bu vacib mi yoksa müstahabmıdır? Burada âlimler
arasında ihtilâf vardır. İmam Şafi'i, imam Ebû Hanife ve âlimlerin çoğu bunun
müstahab olduğuna inanmışlardır. Eğer insan sözünü yerine getirmezse fazileti
kaybetmiş ve hoş olmayan şeyi yapmış olur. Şiddetli bir şekilde tenzihen
mekruhtur. Fakat insan günah işlemiş sayılmaz. Âlimlerden bir topluluk da bunun
vacib olduğuna inanmışlardır. Maliki olan İmam Ebu Bekir İbni'I-Arabî demiştir
ki, bu mezhebe kail olanlardan en büyüğü Ömer İbni Abdülaziz'dir. Malikiler
üçüncü bir görüşe sahib olmuşlardır. O da şudur: Eğer verilen söz bir sebebe
bağlanmışsa o zaman onu yerine getirmek vacib olur. Evlen, sana şunu vereceğim
yahut benim hakkımda kötü söylemeyeceğine yemin et, sana şunu vereceğim ve
benzeri sözlerle va'd etmek gibi...
Eğer verilen söz bir
sebebe bağlı değil de mutlak ise, o-zaman sözü yerine getirmek vacib olmaz.
Bunu vacib kabul etmeyenler, söz vermeyi, hibe manasında kabul edip ona
kıyaslamalardır. Alimlerin çoğunluğuna göre hibede vefanın vücubu ele geçmekle
olur. Malikî'Iere göre ise, hibeye sadakat ele geçmeden önce vacibdir.
832- Enes'den
(Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o şöyle anlatmıştır: "Muhacirler
Medine'ye geldiklerinde Abdurrahman İbni Avf, Sa'd İbni Rebi'in konuğu oldu.
Sa'd ona dedi ki, malımı sana böleyim ve hanımlarımdan, birini senin için
(boşayip iddetten sonra nikâhlayasm diye) bırakayım. Abdurrahman Ona: Malında
ve ailende Allah sana bereket versin, dedi."[87]
Bil ki, kâfirlere
söylenmeyen Allah seni mağfiret buyursun ve benzeri sözleri, iyilik eden gayri
müslime söylemek caiz değildir. Fakat hidayet dileğinde bulunulur. Sağlığına ve
afiyet üzere bulunmasına duâ edilir.
833-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine su verilmesini istedi de bir Yahudi ona
su verdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona:
Allah seni
güzelleştirsin, dedi. Sonra adam ölünceye kadar ak saç görmedi."[88]
834- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
"Göz değmesi
hakdır (gerçektir)."[89]
835- Ümmü
Seleme'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayete göre: "Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem (zevcesi olan) Ümmü Seleme'nin evinde bir cariye
gördü. Onun yüzünde sarılığa meyleden bir değişiklik gördü.
Bunun için : Bu kadından
korunun; çünkü bunda göz değmesi vardır, buyurdu."[90]
936- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem:
"Göz değmesi
hakdır. Kaderin önüne geçecek bir şey olsaydı, onun önüne göz değmesi geçerdi.
Gözü değen kimseye abdest aldırdığınız zaman onun abdest suyu ile göz değmişi
yıkayın, buyurdu."[91]
Ben derim: İstiğsal,
gözü değen insana: elbisenin vücut tarafında olan kısmını su ileyıkadiye
iyilikle söylenmesidir. Sonra o su, kendisine göz değenin üzerine dökülür.
Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) şöyle dediği sabit olmuştur: Gözü değen
kimse, abdest almakla emrolunurdu. Sonra o su ile kendine göz değen yıkanırdı.
Bunu Buhârî ve Müslim'in şartı üzere Ebû Dâvud rivayet etmiştir.
837- Ebû
Sa'îd El-Hudrî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre şöyle demiştir:
"Muavvizeteyn
(Felâk ve Nâs sûreleri) ininceye kadar, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
Cinlerden ve insanın göz değmesinden Allah'a sığınırdı. Bu iki sûre nazil
olunca onları okumaya başladı ve diğer sığınma tedbirlerini bıraktı."[92]
838- İbni Abbas'ın şu
hadisi rivayet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem
(torunları) Hasan ve Hüseyin'i şöyle (duâ ederek) korumaya alırdı:
"Uîzükümâ
bikelimâtillâhittâmmeti min külü şeytânın ve himmetin ve min külli aynin
îâmmetin."
"İkinizi, her
Şeytandan, her felâketten ve her fenalık veren göz değmesinden Allah'ın tam
olan kelimelerine (Kur'an'ina) sığındırırım." Bir
de (Peygamber (s.a.v)
torunlarına) şöyle derdi: Sizin atanız (İbrahim Peygamber), bunların şerrinden
İsmail ve İshak'ı Allah'a sığındırırdı."[93]
839- Saîd İbni Hakim'den (Radıyallahu Anh) yapılan
rivayetde şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, gözü ile
bir şeye isabet etmekten korktuğu zaman şöyle buyururdu:
"Allâhümme bârik
fîhi ve lâ tedurrehû." "Allah'ım! Buna bereket ver ve ona zarar
verme.”[94]
840-
Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"İnsan hoşuna
giden bir şeyi görür de şöyle derse ona zarar vermez:
Mâ şâellâhu lâ kuvvete
illâ billâh."
"Allah'ın
dilediği olur. Kuvvet de ancak Allah iledir. "[95]
841- Sehl
îbni Huneyf den (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, ResûlüIIah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz kendi nefsinde
yahut malında hoşuna giden bir şey görünce, ondan ötürü bereket dileğinde
bulunsun (Bârekellah desin). Çünkü göz değmesi haktır. "[96]
842- Âmir
îbni Rabî'a'dan (Radiyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, ResûlüIIah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz kendi nefsinde
ve malında bir şey görürde hoşuna giden bir şey onu hoş-landınrsa, bereket
duasında bulunsun (Allah'ım, buna bereket ver, desin)."[97]
Allah kendilerine
rahmet etsin âlimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin mezheb üzerindeki
Ta'hk kitabında anlatmıştır: Allah'ın selâmı hepsinin üzerlerine olsun,
peygamberlerden biri bir gün kavmine baktı da onları çoğumsadi ve onlar
peygamberin hoşuna gittiler. Bundan dolayı onlardan yetmiş bin kişi hemen
öldü. Allah Sübhânehu ve Te-alâ o peygambere vahyetti:
Onlara senin gözün
değdi. Eğer onlara gözün isabet ettiği zaman kendilerini koruyaydm (Allah'dan
onlara bereket isteyeydin) heiâk olmazlardı. Peygamber sordu:
Hangi şeyle onları
korumalıydım? Bunun üzerine Allah Tealâ ona vahyetti:
"Hiç bir zaman
ölmeyen, hayat sahibi olup her şeyi idare eden Allah'ın kuvveti ile sizi
korurum. Kötülüğü de sizden "Lâ Havle ve Lâ kuvvete illâ billahi'1-Azım
ile kaldırırım." Kadı Hüseyin'den nakil yapan demiştir: Allah kendisine
rahmet etsin, Kadi'mn âdeti şu idi: Arkadaşlarına baktığı zaman onların
gidişat ve güzel Halleri hoşuna gidince bu sözlerle onları felâketten korurdu.
Allah en iyisini bilendir.
843- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde, o şöyle demiştir:
"ResûlüIIah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem sevdiği bir şeyi görünce şöyle buyururdu:
"El-hamdü
lillâhiUezî bini'metihî tetimmussâlihâtü."
"O Allah'a hamd
olsun ki, O'nun nimeti ile iyi işler tamam olur." Hoşlanmadığı bir şeyi
görünce de şöyle buyururdu:
"El-hamdüJfflâhi
alâ külli hâl." "Her halde Allah'a hamd olsun.”[98]
Şöyle söylemek
müstahabdır:
"Ey Rabbimiz! Sen
bunu boşuna yaratmadın. Seni noksanlıklardan ten-zîh ederiz. Bizi ateş
azabından koru."[99] Ayet
sonuna kadar okunur. Bunun okunması, Buharı ve Müslim'de tahriç edilen îbni
Abbas'ın (Radıyallahu Anhüma) şu hadisinden dolayıdır: ResûlüIIah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem bunu söylemiştir. Bunun açıklaması geçmişti. Allah en iyi
bilendir.
844- Sahâbî
olan Muaviye İbni-I-Hakem Es-Sülemî'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine
göre, şöyle demiştir:
"Dedim ki, ey
Alah'm Resulü! Bizden bazı insanlar uğursuzluk yorumunda bulunuyorlar?
Peygamber (s.a.v): Bu bir hisdir ki onu kalblerin-de duyuyorlar. Asla onları
işlerinden alıkomasın, buyurdu.[100]
845- Ukbe
İbni Âmir El Cühenî'den (Radıyallahu Anh) yapılan riva-yetde şöyle demiştir:
"Uğursuzluğa yorma işinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
soruldu. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Bunun en doğrusu hayra yormadır. Bir
müslümanı işinden çevirmesin. Uğursuzluğa yorumlanan hoşlanmadığınız bir şey
gördüğünüz zaman:
"Allâhümme lâ
ye'tî bi'1-hasenâti illâ ente ve lâ yezhebu bi's-seyyiâti illâ ente ve lâ havle
ve lâ kuvvete illâ billâh."
"Allah'ım!
İyilikleri ancak sen getirirsin. Kötülükleri de ancak sen giderirsin. Güç ve
kuvvet ancak Allah'ındır", deyiniz."[101]
Allah Tealâ'nın adını
anmak (Besmele çekmek), cenneti istemek ve ateşten Allah'a sığınmak
müstahabdır, denmiştir.
846- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Hamam ne güzel evdir. Oraya
müslüman girer. Müslüman oraya girince Aziz ve yüce Al-Iah'dan Cenneti ister ve
ateşten de O'na sığınır."[102]
İnsan bir köle yahut
bir hayvan satın aldığı zaman onun alnından tutup şöyle der:
"Allâhümme innî
es'elüke hayrahû ve hayra mâ cübile aleyhi ve eûzü bike min şerrihî ve şerri mâ
cübile aleyhi,"
"Allah'ım, ben
bunun hayrını ve yaratılmış olduğu şeyin hayrım Senden istiyorum. Bunun
şerrinden yaratıldığı şeyin şerrinden de Sana sığınırım." Bunu söylemek
müstahabdır.
Bunun benzeri bir
hadis Ebû Davud'un ve başkasının Sünen'inden nakledilerek "Nikâhın
Zikirleri" bölümünde geçmişti.
Borç ödeme zamanında
da (alacaklıya duâ olarak) şöyle söyler,
"Ailende ve
malında Allah sana bereket versin ve seni hayırla mükâfatlandırsın."
847- Cerir
İbni Abdullah El-Beceli'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle
demiştir:
"At üzerinde
duramıyorum diye, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şikâyette bulundum.
Peygamber eli ile göğsüme vurup: Allah'ım! Bunu yerleştir ve doğru yolu
gösterip doğru yolda giden yap, dedi.."[103]
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Biz her
peygamberi kendi kavminin dili ile gönderdik ki, onlara (hükümleri)
açıklasın."[104]
848- Muaz
(Radıyallahu Anh) cemaatla namazı uzattığı zaman, Resü-lüllah Saîlallahu Aleyhi
ve Sellem ona: "Sen fitne çıkaranmısın, ey Muaz? buyurmuştur. "[105]
849- Hz. Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan
rivayetde o şöyle demiştir: "insanlara anlayacakları şekilde anlatm.
Allah'ın ve O'nun peygamberinin yalanlanmasını istemlisiniz?"
(Cahillikden sözü anlamazlar da onu inkâra koyulurlar. Buna sebebiyet verilmesin.[106]
850- Cerîr
İbni Abdullah'dan yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Veda haccında
Peygamber Saîlallahu Aleyhi ve Seîlem bana şöyle dedi: (Beni dinlemeleri için)
insanları susmaya davet et. Sonra: Benden sonra birbirinin boynunu vuran
kâfirlerin haline dönmeyin, buyurdu."[107]
Bil ki, âlim, muallim,
kadı, müfti ve terbiyeci şeyh gibi kendilerine uyulan ve sözleri kabul edilen
kimselerin, haklı iş olsa bile görünüşü gerçeğe aykırı olan işlerden ve
sözlerden ve davranışlardan sakınmaları müsta-habdir. Çünkü bunları yaptıkları
zaman şu bozuk durumlar ortaya çıkar:
Böyle yetkili bir
kimseden ortaya çıkan iş, çok kimseler tarafından bilinince görünüş hali esas
alınarak onun her zaman için geçerli olduğu fikrini doğurur. Böylece daima
geçerli olan ve yapılması lazım gelen meşru bir iş gibi kalır. Bunun bozuk
taraflarından biri de, insanların o kimse hakkında kötü zan sahibi olmaları,
noksanlığına inanmaları ve onu dillerine dolamalarıdır. Yine insanlar onun
hakkında kötü zan beslerler ve ondan kaçınırlar, başkalarını da onun sözü ile
amel etmekten sakındırırlar. Böylece rivayetleri ve şahidlikleri makbul olmaz.
Fetvası geçerli olmaz. İlim olarak söyleyeceği şeylere meyletme arzusu
insanlardan gider. Bütün bunlar açıkça görülen bozuk hallerdir. Onun için bu
bozuk işlerin her birinden sakınması gerekir. Tümünden nasıt sakınılmasın? İşin
esasında, haklı iken böyle bir iş yapmaya muhtaç kalan kimse, o yaptığı işi
açığa vurmaz. Eğer onu açıklarsa, yahut iş meydana çıkarsa yahut o işte şeriatın
hükmünü ve işin cevazını bildirmek için açıklanmasında bir yarar görürse,
şöyle demesi uygun düşer: Benim bu yaptığım iş haram değildir, bu işin haram
olmadığını bilesiniz diye bunu gördüğünüz şekil üzere yaptım. Bu şu ve budur.
Delili şu ve budur.
851- Sehl
İbni Sa'd El-Saidî'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm, minberde kalktı (namazı
öğretmek için) tekbir getirdi. Arkasında da insanlar tekbir aldı. Kur'an okudu
ve rükû yaptı. Arkasında insanlar da rükû etti. Sonra kalktı. Sonra geri geri
giderek yer üzerine secde etti. Sonra minbere döndü, böylece namazını
tamamladı. Sonra insanlara karşı durup dedi: Ey insanlar! Ben böyle yaptım ki,
(görmek sureti ile) bana uyasınız ve namazımı öğrenesiniz."[108] Bu
bölümle ilgili hadisler çoktur. (Gençlerin kalbine şübhe düşmesin diye, sabah
karanlığında Peygamberin konuştuğu hanımı için, yanılmayınız) "Bu
(zevcem) Safiyye'dir" hadisi gibi...
852- Buhârî'de
şu hadis vardır: "Hazreti Ali ayakta su içti, ve dedi: Beni gördüğünüz
gibi, Resûlüllah Saîlallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığını gördüm. Ben de
yaptım.[109] Bu mana üzerinde
Sahih'de hadisler ve haberler meşhurdur.
Bir kimse uymuş olduğu
şeyhi ve hocası gibi yetkili bir adamda bilinen şeye aykırı bir iş görürse,
gerçeği öğrenmek niyeti ile ona o işten sorması müstahabdır. Eğer unutarak o
işi yapmışsa, onu düzeltir. Eğer esasta doğru olur da kasden onu yapmışsa,
adama onu açıklar.
853- Üsâme
İbni Zeyd'den (Radiyallahu Anhüma) yapılan rivayetde o şöyle demiştir:
"Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem {hac için vakfe yaptığı)
Arafat'dan (Müzdelife'ye doğru) döndü. Şi'b denilen yere varınca, bineğinden
indi ve idrarını yaptı. Sonra abdest aldı. (Akşam vakti çıkmaya yaklaştığı
için, namazı hatırlatmak maksadı ile) dedim ki, namazı (kılmadık), ya
Resûlellah! Bunun üzerine: Namaz ileride (Müzdelife'de yatsı ile beraber
kılınacaktır)... buyurdu."[110]
Derim ki, Üsâme o sözü
peygambere şunun için söyledi: Sanmıştı ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem akşam namazını unutmuş. Çünkü akşam vakti girmiş ve çıkması da
yaklaşmıştı.
854- Sa'd
İbni Ebî Vakkas'ın şu sözü rivayet edilmiştir. "Yâ Resûlellah! Falan
adamdan yüz çevirmenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mü'-min biliyorum."[111]
855- Büreyde'den rivayet edilmiştir:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem Fetih (Mekke'nin fethi) gününde bir abdestle bütün
namazları kıldı. Hz. Ömer şöyle dedi: Bugün bir iş yaptın ki, onu yapmamıştın.
Peygamber (s.a.v): Kasden bunu yaptım, ey Ömer! Buyurdu."[112]
Allah Tealâ
buyurmuştur:
"İşlerde onlarla
(arkadaşlarınla) müşevere et."[113] Bu
konuda sahih hadisler çoktur, meşhurdur. Bu ayeti kerime her şeyden müstağni
kılar, başka şeye ihtiyaç bırakmaz. Çünkü Allah Sübhânehu ve Tealâ kitabında
açık bir delil ile yaratıkların en mükemmeline müşavereyi emrederse, başkası
için durum ne olur?
Bil ki: Bir iş yapmaya
niyetlenen kimsenin, o iş üzerinde dinine ve tecrübesine, ehliyetine ve
nasîhatma, takvasına ve şefkatına güvendiği kimseye danışıp fikir alması
müstahabdır. Yine aynı şekilde çok kimselerle istişare edip onlardan bilgi
toplamak ve o işten maksadının ne olduğunu onlara bildirmek müstahabdır. O şi
hakkında bildiği iyi ve bozuk halleri de açıklaması iyi olur. Devlet reisi,
kadı ve bunların benzeri idareciler hakkında istişare işinin lüzumu çok daha
kuvvetli olur.
Ömer İbni'l-Hatîab'ın
(Radıyallahu Anh) arkadaşları ile müşavere etmesi ve onların sözlerine dönmesi
hakkında hadisler çoktur, meşhurdur. Sonra danışmanın neticesi şu olmalıdır:
Danışma anlatılan şekil üzere yapılmışsa ve danışmanın gösterdiği yolda bir
bozukluk yoksa onun sözünü kabul etmek gerekir. Danışılan adama da düşen
görev, o iş üzerinde fikir yormak ve öğüt üzerinde gücünü harcamaktır.
856-
Temîmu'd-Dâri'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Din nasîhattan
ibarettir. Sordular:
— Kim için, Yâ Resûlellah? Peygamber (s.a.v):
— Allah için, O'nun kitabı için, O'nun
peygamberi için müslümanla-rın öncüleri için ve onların bütünü için, buyurdu.[114]
857- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İstişare edÜen kimse güvenilir
kimse olmalıdır."[115]
Allah Tealâ:
"Mü'minlere şefkat kanatını indir" buyurmuştur.[116]
858- Adiyy
İbni Hâtim'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demistir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir hurmanın yarısı bile olsa,
ateşten korunun (küçümsemeyerek sadaka verin, kurtuluşunuza sebeb olur.) Onu
bulamayan tatlı sözle korunsun."[117]
859- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Güneşin doğduğu her günde,
insanların kemiklerinin her biri için (Allah'ın büyük nimet-. lerine karşılık
verilecek) bir sadaka vardır: İki kişi arasında adalet yaparsın (aralarını
düzeltirsin bu bir sadakadır), adama hayvanına binmesi için ona yardım edip
hayvanın üzerine bindirirsin yahut yükünü ona kaldırırsın, bu sadakadır. Tatlı
söz bir sadakadır. Namaz için yürüdüğün her adım bir sadakadır. Yoldan engelleri
gidermen bir sadakadır."[118]
860- Ebû
Zer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem bana şöyle dedi:
"İyilikten hiç
bir şeyi küçümseme, tatlı bir yüzle kardeşini karşılamanı bile..."[119]
861- Hazreti
Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir.:
"Resûlüllah Sallaİlahu Aleyhi veSellem'in sözü açık-seçikti; onu her
dinleyen sözünü anlardı."[120]
862- Enes'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir. O da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem'den nakletmiştir:
"Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir söz konuştuğu zaman, kendisinden anlaşılsın
diye onu üç defa tekrarlardı. Bir toplumun yanına gidip de selâm verince, onlara
üç kez selâm verirdi."[121]
863- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet
edilmiştir. "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, küçük kardeşine
(kafeste ölen kuşu için şaka ederek) şöyle derdi: Ey Ebû Ümeyr, serçe ne oldu?
(Ebû Ümeyr, Hazreti Enes'in anadan küçük kardeşi idi.)[122]
864-
Enes'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayette Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ona (şaka yaparak) şöyle demiştir:
"Ey iki kulaklı ![123]
865- Yine
Buhârî ve Müslim'in kiîabiarında rivayet edilmiştir:
"Bir adam
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Yâ Resûlellah! Beni
bir bineğe bindir. Peygamber (s.a.v) (ona): Ben seni dişi devenin yavrusuna
bindireceğim dedi. Adam: Yâ Resûlellah! Ben dişi devenin yavrusunu ne
yapacağım! (o küçüktür ona binilmez) dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem: Binek develeri dişi develerden başkası mı doğurur? (Hepsi deve yavrusu
değil mi?) buyurdu, "[124]
866- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demişti: "Ashab: Yâ
Resûlellah! Sen bizimle şakalaşıyorsun, dediler. Resûlüllah (s.a.v): Ben ancak
gerçeği söylerim, buyurdu."[125]
867- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre Peygamber (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: "Kardeşinle boşuna mücadele etme, onunla (ağır) şaka yapma ve
ona cayacağın bir sözü verme."[126]
Âlimler demişlerdir:
Yasaklanan şaka, üzerine devam edilen ve aşırı bir şekilde yapılan şakadır.
Çünkü bu gülmeye ve kalbin katılaşmasına sebeb olur. Allah Tealâ'yi
zikretmekten ve önemli din işlerini düşünmekten aiıkor. Çok zamanlar da eziyet
vermeye götürür, kıskançlık ve kin doğurur, şeref ve vakarı düşürür.
Bu gibi haller dışında
olan şaka, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'in yapmış olduğu şakadır.
Çünkü Peygamber, gönlü hoş tutmak, yakınlık peyda etmek ve bir maksad için
bazı hallerde şaka yapardı. Bu şekilde bir şaka yapıldığı zaman ondan hiç bir
zaman alıkonmaz ve bu sün net olur. Öyle ise sen, tesbit ettiğimiz gerçek
hadislere, onların hükümlerine ve âlimlerden naklettiklerimize itimad et.
Çünkü bu konu, büyük ihtiyaç duyulan işlerdendir. Başarı Allah'ın yardımı
iledir.
İdarecilerden ve bazı
haklan yerine getirmekle görevli hak sahiblerin-den, bir kimseye şefaat (yardım)
edilmesi dileğinde bulunmak müstahab-dır. Ancak hakime intikal etmiş bir
cezanın, yahut terki caiz olmayan bir işin düşürülmesi hususunda olmamalıdır.
Çocuğun, mecnunun, vakfın ve bunlara benzer işlerin idaresine bakanlardan bazı
hakların düşürülmesi için şefaatta bulunmak hep haram olan şeylerdir. Hem
şefaat eden için hem de kendisine şefaat yapılan için o hakkı kabullenmek
haramdır. Bunlardan başka o iş için, işi bildikleri halde, çalışanlara da
haram olur. Bütün bu anlattıklarımın delilleri kitab ve sünnet'de ümmetin
âlimlerinin sözlerinde açıktır.
Allah Tealâ:
"Kim iyiliğe
vesile olan bir şefaatta bulunursa o şefaattan ona bir na-sib olur. Kim de bir
kötülüğe şefaat ederse, o şefaat günahından ona bir pay olur. Allah her şeye gücü
yetendir, buyurmaktadır.'[127]
868- Ebû
Musa El-Eş'arî'den {Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir ihtiyaç isteği ile bir kimse
geldiği zaman, meclisinde oturanlara karşı yönelip: Şefaat ediniz ki, sevab
kazanasınız. Allah razı olduğu şeyi Peygamberinin lisanı üzere yerine getirir,
buyurdu. Bir rivayette de: "Dilediği şeyi" şeklindedir.[128]
Ebû Davud'un
rivayetinde şöyledir: "Sevab kazanmak için bana şefaat dileğinde bulunun
ki, Allah dilediği şeyi Peygamberinin dili üzere ger-çekleştirsin." Bu
rivayet Buhârî ve Müslim'in sahihlerinde olan rivayetin manasını açıklıyor.
869- İbni
Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) Berîre ile kocası hakkında rivayet ettiğimiz
olayda, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Berî-re'ye şöyle demişti:
"(Sen kölelikten
âzâd edilmekle hürriyete kavuştun. Böylece nikâhınız kalkmış oluyor. Yeni bir
evlilik kurup kurmamakta serbestsin. Eski kocan Muğis seni arzu ettiğinden)
sen ona döneydin? Berîre şöyle dedi:
— Yâ Resûlellah! Bana
emir mi veriyorsun (yoksa ona şefaatta mı bulunuyorsun)? Peygamber (s.a.v):
— Ben sadece şefaat ediyorum, dedi. Berîre: —
Benim ona evlenme işinde bir ihtiyacım yoktur, dedi.[129]
870- İbni
Abbas'dan (Radiyallahu Anhüma) yapılan rivayetde şöyle anlatmıştır: Uyeyne
İbni Hısn İbni Huzeyfe, Bedir (seferinden Medineye) dönünce kardeşinin oğlu
Hurr İbni Kays'ın evine indi. Hurr, Ömer'in (Radıyallahu Anh) yanında
bulundurduğu kimselerden biri idi. Uyeyne (kardeşinin oğlu Hurr'e) şöyle dedi:
Ey kardeşim oğlu, senin bu halife (Ömer) yanında itibarın var. Onun yanına
varmak için bana izin iste. Ömer de ona izin verdi. Uyeyne girince:Söyle,eyHattab'ın
oğlu! Vallahi sen bize mal vermiyorsun ve aramızda adaletle hükmetmiyorsun,
dedi. Bunun üzerine Ömer onu cezalandırmaya kalkacak şekilde kızdı. Hurr şöyle
dedi: Ey mü'minlerin emiri! Aziz ve yüce olan Allah peygamberine:
"Bağışlama yolunu
tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir." buyurmuştur.[130]
Gerçekten bu adam cahillerdendir. Vallahi bu ayeti okuyunca, Ömer ileri
gitmedi. Allah'ın kitabı önünde çok saygılı duranlardandı.
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"(Zekeriyya)
mihrabda namaza dururken melekler ona nida etti: Allah sana (evlad olarak)
Yahya'yı müjdeliyor.[131]
"Elçilerimiz
(melekler) İbrahim'e müjde ile gelince..."[132]
"Elçilerimiz İbrahim'e müjde ile gelmişti."[133]
"Biz onu
(İbrahim'i) uysal bir oğul ile müjdeledik.”[134]
"(Melekler
İbrahim'e) korkma dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler."[135]
"(Melekler)
dediler ki korkma, biz seni bilgin bir oğul ile müjdeliyoruz. "[136]
"(İbrahim'in
hanımı misafirlere hizmet için) hazır dururken (konuşulanları duyunca) güldü.
Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın arkasındanda Ya-kub'u müjdeledik."[137]
"Hani melekler
demişti: Ey Meryem! Allah kendinden bir keiime ile (sadece "ol" emri
ile sana vereceği bir oğulla) seni müjdeliyor."[138]
"İman edip sâlih
amel işleyen kullarım Allah'ın müjdelediği sevab budur."[139]
"Kur'an'ı
dinleyip de onun en güzeline (açığına) uyan kullarımı (cennetle) müjdele.)[140]
"Vâdedildiğiniz
cennetle müjdelenin.[141]
"O gün. mü'min
erkeklerle mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında olduğu halde
koşuyor görürsün. Bugün size müjde! (Meskenleri altında nehirler akan cennetler
vardır. "[142]
"Rableri onlara,
kendinden bir rahmet ve bir rıza ile, içinde devamlı nimet bulunan cennetleri
müjdeler."[143]
Müjde hakkında varid
olan hadislere gelince, bunlar doğrusu sahih olarak çoktur, meşhurdur.
Bunlardan biri,
Hazreti Hatice'nin (Radıyallahu Anha) cennette inciden bir evle
müjdelenmesidir ki, onda yorgunluk yok, gürültü yok. Biri de Kâb İbni Mâlik'in
hadisidir. Onun tevbesi münasebetiyle tahriç edilmiştir. Kâb şöyle demiştir:
En yüksek sesi ile bağıran bir çağmanın sesini işittim. Ey Kâb İbn Mâlik!
Müjde olsun!... İnsanlar da bizi (Tebük seferinden geri kalıp da tevbeleri
kabul edilen üç kişiyi) müjdelemeye çıktılar. Ben de Resûlüüah Sallallahu
Aleyhi ve Seliem'i kasdederek yola ko-. yuldum. İnsanlar bölük bölük beni
karşılıyorlar ve tevbenin kabulü sebebiyle beni tebrik ediyorlardı ve bana
şöyle diyorlardı:
Tevbeni Allah'ın kabul
etmesi sana mübarek olsun (seni tebrik ederiz). Nihayet Mescid'e girdim. O anda
ResûlüIIah'ın çevresinde insanlar bulunuyordu. Talha İbni Ubeyd kalkıp bana
doğru koşarak benimle musafa-ha yaptı ve beni tebrik etti. Kâb, Talhâ'nın bu
hareketini unutmazdı. Kâb demiştir: Gidip Resûlüllah'a selâm verdiğim zaman,
yüzü sevinçten parlayarak: "Annem seni doğurduğu günden beri üzerine
geçen günün en hayırlısı sana müjde olsun!... buyurdu."[144]
871- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre: Ebû Hüreyre cünub olduğu
halde Peygamber (s.a.v) onunla karşılaştı. Ebû Hüreyre sıvışıp gitti de
gusletti. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu aradı. Ebû Hüreyre gelince
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Nerede idin, ey Ebû Hüreyre! dedi. O: Yâ
Resûlellah! Ben cünub bir halde iken benimle karşılaştın. Gusletmeden seninle
oturmayı hoş görmedim, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): Sübhâneliah
(şaşılacak şey)! Mü'min pis olmaz, buyurdu."[145]
872- Aişe'den
yapılan (Radıyallahu Anha) rivayete göre: "Bir kadın hayız halinden
yıkanmasından Peygamber Saİlallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu. Peygamber (s.a.v)
de nasıl gusledeceğini ona emretti ve:
Misklenmiş bir
bez-pamuk parçası al da onunla temizlen (kan izi olup olmadığını araştır),
dedi. Kadın:
— Onunla nasıl
temizleneceğim? dedi. Peygamber:
— Onunla temizlen, buyurdu. Kadın:
— Nasıl? dedi. Peygamber (s.a.v):
— Sübhânellah!
Temizlen, buyurdu. (Hazreti Aişe diyor ki) ben o kadını yanıma çektim de: Kan
lekesini araştırırsın, dedim."[146]
Bazı ihtilâflar varsa
da doğrusu şöyle hareket etmelidir: Az miktar misk alır ve onu bir pamuk
parçasına yahut bez yahut yün ve benzeri şeye kor. Sonra kötü kokuyu gidermek
için ve kan lekesini araştırmak için onu kadınlık uzvuna kor. Allah en iyi
bilendir.
873- Enes'den
(Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre: "Rübeyyi'nin kız kardeşi Ümmü
Hariste bir adamı yaraladı. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e çıkıp
davalaştılar. Peygamber (s.a.v): Kısas gerekir, kısas,'buyurdu. Bunun üzerine
Ümmü Rebi': Yâ Resûlellah! falanca hanımdan kısas yaparmısın? Vallahi ondan
kısas olmaz (onu bağışla) dedi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seîlem:
Sübhânellah, ey Ümmü Rebi' (senin isteğine şaşılır)! Kısas, Allah'ın kitabının
hükmüdür, buyurdu."[147]
874- İmrân
İbni Husayn'den (Radıyallahu Anhüma) bir hanımın olayı ile ilgili uzunca
hadisinde şöyle rivayet edilmiştir. (Kadın, müşrikler tarafından esir edilmiş
ve onunla beraber Hazreti Peygamberin devesi de aşı-rılmıştı. Sonra (kadın)
kaçmış (ve bu arada deveyi de ele geçirmişti). Eğer Allah kendisini (kaçtığı
düşmanlardan) kurtarırsa, bindiği deveyi boğazlayacağını adamıştı. Nihayet
kurtulup (Medine'ye) geldi. Ashab bu olayı Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e
anlattılar. Peygamber (s.a.v): "Sübhânellah, (tuhaf şey)! Deveye ne kötü
bir mükâfat vermiş! (Sahibi olmadığı bir deveyi nasıl boğazlar)!... buyurdu.”[148]
875- Ebû
Musa El-Eş'arî'den (Radıyallahu Anh) izin istemekle ilgili hadisi rivayet
edilmiştir. Ebû Musa, Hazreti Ömer'e (Radıyallahu Anh) Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in izin isteme hakkındaki hadisini söyledi. (Ebû Musa halife
ile görüşmek üzere gidince üç kez izin istedi. Ce-vab alamayınca, dönmüş. Sonra
bunun sebebini halife ona sorunca, Ebû Musa şöyle dedi: Peygamberimizin
buyurduğuna göre, üç kez izin iste-
nir. Cevab alınmazsa
dönülür. Ben de bunun için döndüm. Halife: Böyle bir hadis olduğuna şahid
getir, yoksa seni cezalandıracağım, dedi. Ebû Musa şahid getirdi.) Hadisin
sonunda da: "Ey Hattab'ın oğlu! Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
ashabına eziyet verme, dedi. Bunun üze^ rine Ömer: Sübhânellah! Ben bir şey
işittim (bir hadis duydum), onu gerçekleştirip tesbit etmek istedim, (yoksa
eziyet etmek istemedim), dedi. "[149]
876- Abdullah
İbni Selâm'm (Radıyallahu Anh) uzun hadisi rivayet edilmiştir. Kendisine, sen
cennet ehlindensin denilince, o şöyle Demişti: Sübhânellah! Bilmediği bir şeyi
söylemek hiç bir kimse için uygun olmaz... "[150]
Bu bölüm, bölümlerin
en önemlisidir yahut en önemlilerinden biridir. Çünkü bu konuda nakledilen
sağlam deliller, durumun büyüklüğünden kuvvetle önemsenmesi ve insanların bunda
fazla gevşek davranmasından dolayı çoktur. Burada onları bir araya toplamak mümkün
değildir. Fakat bunların asıllarım belirtmeden geçmeyeceğiz. Bu konuda
yazarlar çok çeşitli eserler yazmışlardır. Ben de Müslim'in şerhinin başlarında
bundan bir kısım topladım ve bunları bilmekten kimsenin müstağni kalamayacak
olduğu önemlilerine işaret ettim.
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"İçinizden
insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek ve kötülükten alıkoyacak bir
toplum bulunsun. İşte bunlar kurtulanlardır. "[151]
"Bağışlama yolunu
tut ve iyiliği emret. "[152]
"Erkek-kadın
bütün mü'minler birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği emrederler ve
kötülükten alıkorlar"[153]
"(Lanete
uğramalarının sebebi) birbirlerini yaptıkları kötülükten alıkomazlardı.”[154]
Anlattığım manada
ayetler meşhurdur.
877- Ebû
Saîd El-Hudrî'den yapılan (Radıyallahu Anh) rivayetde demiştir ki, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Sizden kim bir
kötülük görürse eü ile onu gidersin. Gücü yetmezse dili ile yapsın. (Buna da)
gücü yetmezse kalbi ile reddetsin. İmanın en zayıfı işte budur."[155]
878- Huzeyfe'den
(Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur: "Canım kudret elinde olana yemin ederim ki, muhakkak
surette iyiliği emredip kötülükten alıkorsu-nuz; yoksa Allah'ın kendinden size
bir azab göndermesi yakın olur. Sonra ona duâ edersiniz; fakat duanız kabul
edilmez. "[156]
879- Ebû
Bekir Es-Sıddık'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde şöyle demiştir:
"Ey insanlar şu ayeti okuyorsunuz:"
Ben Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini işittim: İnsanlar zalimi
görürler de onun ellerini yakalamazlarsa, Allah'ın kendinden, onların tümüne
azâb vermesi yakındır. "[157]
880- Ebû
Saîd'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Peygamber Sal-lalîahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur." Cihâdın en faziletlisi, zâlim bir sultanın yanında
hak sözü söylemektir."[158]
Ben de derim! Bu
bölümle ilgili hadisler sayılamayacak kadar çoktur. Bu son anılan âyeti kerime
üzerinde çok cahiller aldanmaktadır. Ayeti kerimeyi asıl manası dışına
çıkarıyorlar. Doğru olan manası şudur: Siz, size emredilen şeyi yaptığınız
zaman, sapığın sapıklığı size zarar vermez. Bize emredilen şeyler içinde
iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak vardır. Âyetin manası, Allah Tealânın
şu sözüne yakındır:
"Peygamber
üzerine gerekli olan ancak tebliğdir."[159]
Bil ki, iyiliği
emretmenin ve kötülükten alıkoymanın bilinen bir takım şartlan ve sıfatları
vardır. Burası onları izah edip anlatmanın yeri değildir. Bunlar
"ihyâu-Ulûmuddin"de güzel şekilde izah edilmektedir. Ben Müslim
şerhinde önemli olan meselelerini açıkladım. Başarı Allah'dandır.
[1] Buhâri.
[2] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî.
[3] Ebû Dâvud. Buhârî, el-edebÜl-Müfred. Ahfned b.Hanbel.
[4] İbni Sünnî
[5] Tirmizî. Nesâî, fil yevmi vdleyleii. İbni Sünnî. Ebû
Dâvud. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis ha-sendir, sahilidir.).
[6] Ebü Dâvud. Nesâî. Hâkim el-Müstedrek.
[7] Tirmizî. Ebû Dâvud. Hâkim. Nesâî, fil-yevmi
velleyleli. İbni Sünnî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis, hasendir.)
[8] Ebû Dâvud. Nesâî. Ahmed b. Hanbel. Müstedrek.
[9] Ebû Dâvud. Nesâî, fi'1-yevmi velleyleti. İbni Sünnî.
[10] Tirmizî. Ahmed b. Hanbel. Hâkim.
[11] îbni Sünnî.
[12] ibni Sünnî. Beyhakî, Delâilinnübüvve
[13] Kur'an-ı Kerim, Âlî îmran Süresi: 134
[14] Kur'an-ı Kerim, A'raf Süresi: 200.
[15] Buhârî. Müslim, Muvatta'. Nesâî, filyevmi velleyleti.
[16] Müslim. Ebû Dâvud.
[17] Ebû Dâvud. Tirmizî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki,
bu hadis hasendir.)
[18] Buhâri. Müslim. Ebû Dâvud. Nesâî,filyevmi velleyleti.
[19] İbni Sünnî.
[20] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[21] Ebu Davud. ibni Sünnî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis
sahihdir, hasendir.)
[22] Ebû Dâvud. Nesâî
[23] Tirmizî.
[24] Tirmizî. (Tirmizî demiştir: Bu hadis hasendir.)
[25] Tirmizî. (Tirmizî bunun isnadını zayıf bulmuştur.)
[26] Buhârî.
[27] Tirmizî. İbni Mâce. Hâkim, el-Müstedrek,
[28] Hâkim ,el-Müstedrek.
[29] Müslim.
[30] İbni Sünnî
[31]İbni Sünnî.
[32] İbni Sünnî.
[33] İbni Sünnî.
[34] İbni Sünnî.
[35] İbni Sünnî.
[36] Buhârî. Müslim.
[37] Buhârî. Müslim.
[38] Buhârî. Müslim.
[39] Buhârî. Müslim.
[40] Buharı. Müslim.
[41] Buharı. Müslim.
[42] Buharı. Müslim.
[43] Müslim.
[44] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Süresi:81
[45] Kur'an-ı Kerim, Sebe' Süresi: 49
[46] İbni Mâce. İbni Sünnî. Nesâî.
[47] Ebû Dâvud. İbni Sünnî. Nesâî.
[48] Buharı
[49] Buhârî. Müslim.
[50] Buhârî. Müslim.
[51] Müslim.
[52] Tirmizî. (Tirmizî, bu hadis sahihdir, hasendir
demiştir.)
[53] Nesâî. İbni Mâce. İbni Sünnî.
[54] Buhârî. Müslim.
[55] Buhârî.
[56] İbni Sünnî. Nesâî, fil yevmi vellevleti.
[57] Müslim. Buhârî. Muvatta'. Tirmizî, Nesâî. İbni Mâce.
[58] İbni Sünnî
[59] Müslim.
[60] İbni Sünnî.
[61] Müslim. Tirmizî. Nesâî, fil yevmi velleyleti. İbni
Sünnî.
[62] Buharı. Müslim.
[63] Müslim. Ebû Dâvud.
[64] Kur'an-ı Kerim, Mâide Süresi: 2
[65] Müslim.
[66] Müslim.
[67] Buharı. Müslim.
[68] Müslim.
[69] Müslim.
[70] Müslim.
[71] Buhârî. Nesâî
[72] Kur'an-ı Kerim, Nûr Süresi: 51
[73] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmran Süresi: 30
[74] Kur'an-ı Kerim, Bakara Süresi: 281.
[75] Kur'an-ı Kerim, A'raf Süresi: 199.
[76] Kur'an-ı Kerim, Kasas Süresi: 55.
[77] Kur'an-ı Kerim, Necm Süresi: 29.
[78] Kur'an-ı Kerim, Hicr Süresi: 85.
[79] Buhârî. Müslim.
[80] Buhârî.
[81] Kur'an-ı Ker'im, Nahl Süresi:125
[82] Kur'an-ı Kerim, Nahl Süresi: 91
[83] Kur'an-ı Kerim, En'am Süresi: I
[84] Kur'an-ı Kerim, İsrâ Süresi: 34.
[85] Kur'an-ı Kerim, Saff Süresi: 32.
[86] Buhârî. Müslim. Tirmızî. Nesâî.
[87] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[88] İbni Sünnî.
[89] Buhârî. Müslim. Nesâî.
[90] Buhârî. Müslim.
[91] Müslim. Tirmizî.
[92] Tirmizî. Nesâî. İbni Mâce. (Tirmizî demiştir ki, bu
hadis sahihdir, hasendir.)
[93] Buhârî.
[94] Ebû Dâvud.
[95] İbni Sünnî.
[96] Îbni Sünnî. Ahmed b. Hanbel. Hâkim, el-Müstedrek.
[97] İbnî Sünnî. Nesâî, fil yevmi velleyleti. İbni Mâce.
[98] İbni Mâce, fbni Sünnî, Hâkim. (E!-Hakim Ebu Abdullah
demiştir ki, bu, isnadı sahih olan bir hadistir.)
[99] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmran Süresi:191.
[100] Müslim.
[101] İbni Sünnî.
[102] İbni Sünnî.
[103] Buhârî. Müslim.
[104] Kur'an-ı Kerim, İbrahim Süresi: 4
[105] Buharı. Müslim.
[106] Buhârî.
[107] Buhârî. Müslim.
[108] Buhârî. Müslim.
[109] Buhârî. Ebû Dâvud. Nesâî.
[110] Buhâri. Müslim.
[111] Buhârî. Müslim.
[112] Müslim.
[113] Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân Süresi: 159
[114] Müslim. Ebii Dâvud. Nesâî.
[115] Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî. îbnı Mâce.
[116] Kur'anı Kerim, Hicr Süresi: 88
[117] Buhârî. Müslim.
[118] Buhârî. Müslim.
[119] Müslim.
[120] Ebû Dâvud.
[121] Buhârî.
[122] Buhârî. Müslim.
[123] Ebû Dâvud. Tirmizî. Tİrmizî demiştir ki bu sahih
hadistir.
[124] Ebû Dâvud. Tirmizî. Tirmİzî demiştir ki bu hadis
hasendir, sahihdîr.
[125] Tİrmizî. Tİrmizî demiştir ki bu hadis hasendir,
sahihdir.
[126] Tİrmizî.
[127] Kur'an-ı Kerim, Nisa Siiresi:85
[128] Buhârî. Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Nesâî.
[129] Buhârî.
[130] Kur'anı Kerim, A'raf Süresi: 199.
[131] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 39
[132] Kur'an-ı Kerim, Ankebüt Sûresi: 31.
[133] Kur'an-ı Kerim, Hûd. Sûresi: 69.
[134] Kur'an-ı Kerim, Saffat Sûresi: 101.
[135] Kur'an-ı Kerim, Zâriyat Sûresi: 28.
[136] Kur'an-ı Kerim, Hicir Sûresi: 53
[137] Kur'an-ı Kerim, Hûd Sûresi: 71.
[138] Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmrân Sûresi: 45.
[139] Kur'an-ı Kerim, Şûarâ.Sûresi: 23.
[140] Kur'an-ı Kerim, Zümer Sûresi: 17-18
[141] Kur'an-ı Kerim, Fussİlel süresi: 30.
[142] Kur'an-ı Kerim, Hadîd Sûresi: 12.
[143] Kur'an-ı Kerim, Tevbe Sûresi:21.
[144] Buharı. Müslim.
[145] Buharı. Müslim.
[146] Buharı. Müslim.
[147] Müslim. Buharı.
[148] Müslim.
[149] Müslim.
[150] Buhârî. Müslim.
[151] Kur'an-ı Kerim, Al-i İmrân Süresi: 104
[152] Kur'an-ı Kerim, A'raf Suresi: 199.
[153] Kur'an-ı Kerim, Tevbe Suresi: 71.
[154] Kur'an-ı Kerim, Maide Suresi: 79.
[155] Müslim, Ebû Dâvud. İbni Mâce. Nesâî.
[156] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir.)
[157] Ebû Dâvud. Tirmizî. Mâce.
[158] Ebû Dâvud. Tirmizî. Ibni Mâce. (Tirmizî demiştir ki,
bu hasen hadistir.)
[159] Kur'an-ı Kerim, Ankebüt Süresi: 18