PEYGAMBERİMİZİN HAYVANLARA MERHAMETİ |
Âlemlere
rahmet olarak gönderilen ve bir merhamet denizi olan Sevgili
Peygamberimizin şefkat ve merhameti sadece insanlara mahsus değildi.
Hayvanları da kapsıyordu. Çünkü, onlar da can ve ruh taşıyordu. Peygamberimiz, Cahiliye Araplarının bu konudaki çirkin
âdetlerini de kökünden kazıdı. Hayvanların da merhamete
muhtaç olduklarını öğretti. Araplar, hayvanlara çok kötü ve merhametsizce hareket ederlerdi. Canlı
hayvanları ok atışlarında hedef dikerler, kendi
hayvanlarını diğerlerinden ayırmak için kulak ve
kuyruklarını keserler, hatta dağlarlardı. Çölde acıktıkları
zaman canlı devenin hörgücünü yarıp bir parça yağ çıkararak
pişirip yerler, susadıkları zaman da hayvanın damarını
keser, bir miktar kan alırlar, tekrar dikerlerdi. Peygamberimiz bütün bu alışkanlıklardan onları
vazgeçirdi. Hayvana bir işaret konulsa bile, en az acıyacak
yere konulmasını tavsiye etti. Peygamberimiz hayvanlara fazla yük vurulduğunu, aç
ve susuz bırakıldıklarını veya bünye ve yaratılışlarına
aykırı bir işte kullanıldıklarını
görünce, bunu
yapmamalarını söylerdi. Peygamberimiz insanlarla konuştuğu gibi, aynı
şekilde hayvanların dilini de anlardı. Onlarla konuşur,
dertlerini ve şikâyetlerini dinlerdi. Çünkü hayvanlar
Peygamberimizi tanırlardı. Temim ed-Dârî anlatıyor: "Peygamberimizle birlikte oturuyorduk. O sırada
bir deve koşarak geldi. Peygamberimize yaklaştı. Başı
ucunda durdu. Bunu gören Peygamberimiz: "Ey deve sakin ol. Doğru söyle, doğru
söylersen senin yararınadır, yalan söylersen zararına
olur. Hem de Allah bize sığınanı güvende kıldı,
artık sen güven altındasın. Bize sığınan
mahrum kalmaz' buyurdu. "Biz, 'Yâ Resulallah, bu deve ne diyor?' dedik. "Sahipleri onu kesip etini yemek istemişler. O
da kaçmış, Peygamberinize sığındı' buyurdu. "Biz bunları konuşurken devenin sahipleri
koşarak geldiler. Deve onları görünce tekrar Peygamberimizin
yanına sokuldu. Korunmasını istedi. Bunun üzerine adamlar: "Yâ Resulallah, bu bizim devemizdir. Üç gün önce
kaçtı. Onu arıyorduk. Sonunda yanınızda bulduk'
dediler. "Peygamberimiz: 'Ama o sizden çok fena şikâyet
ediyor' deyince: "Ne diyor, yâ Resulallah?' diye sordular. "O yanınızda güven içinde büyümüş,
gelişmiş. Üzerinde yıllar boyu yaz aylarında otlu ağaçlı
ülkelere, kış aylarında sıcak memleketlere yük taşımışsınız.
Büyüdükten sonra ondan yavru almak istemişsiniz. Allah ondan size
bir sürü deve nasip etmiş. Bolluk senesi gelince onu kesip etini
yemek istediniz değil mi?' "Doğru yâ Resulallah. Vallahi böyle oldu'
dediler. "Peygamberimiz: "Sahiplerine bu şekilde güzelce hizmet verenin
mükâfatı bu mudur?' deyince; "Yâ Resulallah, onu gerçekten kesmeyeceğiz'
dediler. "Peygamberimiz, 'Yalan söylediniz. O size sığındı,
yardım istedi, kabul etmediniz. Ben ise sizden daha merhametliyim.
Allah münafıkların kalbinden merhameti çıkarmış,
mü'minlerin kalbine koymuştur' buyurdu ve deveyi onlardan yüz
dirheme satın aldı, sonra da deveye döndü: "Ey deve, haydi git, Allah rızası için
serbestsin, sana kimse dokunamaz' buyurdu. "Deve, Peygamberimizin başının
üzerine eğildi ve dua eder gibi yaptı. Peygamberimiz de; "Âmîn'
dedi. "Deve tekrar dua etti. Peygamberimiz yine: "Âmîn' dedi. "Sonra tekrar dua etti. Peygamberimiz yine: "Âmîn' dedi. "Dördüncü kez dua edince Peygamberimiz ağladı. "Yâ Resulallah, bu deve ne diyor?' diye sorduk. "Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Ey Peygamber, Allah İslâmdan
ve Kur'ân'dan size hayırlar versin' dedi. 'Âmin' dedim. "Sonra 'Siz beni rahat ve huzura kavuşturduğunuz gibi, Allah
da kıyamet gününde ümmetini korkudan kurtarsın, rahat ve
huzura kavuştursun' dedi. 'Âmîn' dedim. "Daha sonra, 'Allah ümmetinin kanını düşmanlarından
korusun' dedi, 'Âmîn' dedim. "Daha sonra da, 'Allah ümmetinin helak oluşunu aralarında
fitne fesat çıkararak birbirine silah çekmede kılmasın'
deyince ağladım. Çünkü ilk isteklerini ben de Allah'tan
istedim, Allah isteklerimi kabul etti, onları bana verdi. Son istediğini
ise vermedi. Cebrail, Allah'tan ümmetimin birbirlerine silâh çekerek
helak olacağı haberini getirdi. Olacakları kalem böyle
yazmış. Allah'ın takdiri değişmez." Peygamberimiz, hayvanların aç susuz bırakılmasına hiç
razı olmazdı. Bir gün açlıktan karnı sırtına
geçmiş bir deve gördü. Sahibini bulup ikaz etti: "Hayvanlarınız hususunda Allah'ın sizi azaba çarptıracağından
korkunuz." Arapların eskiden beri yaptıkları bir âdetleri daha vardı
ki, hayvanın sırtını hitap kürsüsü olarak kullanırlardı.
Peygamberimiz bu âdeti de yasakladı ve şöyle buyurdu: "Allah bu hayvanları, ancak güçlükle gidebileceğiniz yere
kolayca gidebilmeniz için sizin emrinize verdi. Ayrıca yeryüzünü
de yarattı. Diğer ihtiyaçlarınızı onların
üstünde giderin." Keyfi olarak hayvanlara, bilhassa kuşlara yapılan eziyetleri
Peygamberimiz hiç hoş karşılamaz, onların hakkına
dikkat edilmesini isterdi. Bir sefer esnasında Sahabîler bir kaya kuşu gördüler. Yanında
iki de yavrusu bulunuyordu. Birisi gidip yavrularını aldı. Anne kuş gelip başlarıfont-family:
"Comic Sans MS"'>1.Dobra Konuşanlar: Bunlar fikirlerini doğru sözlülükle
ortaya koyarlar. Aldatma eğilimleri veya saklayacakları konuları yoktur. Her
toplantıda değerini koruyan kişilerdir. 2.Mazlumlar: Bu tip insanlar her şey kötüye giderken havanın
yumuşamasında ve sorumluluk kabul etmede çabuk davranırlar. Buradaki tehlike,
bu tip kişilerin suçu çok çabuk kabullenmeleridir. 3.Şüpheciler: Bunlar kendi fikirlerini kendilerine saklarlar
veya herkes gittikten sonra düşüncelerini sadece patronla paylaşırlar 4.Grup liderleri: Bu tip şahıslar şu sözü söyleyerek iyi bir
güce sahip olmuşlardır. ‘Evet siz haklısınız. Ben şimdiye kadar bu şekilde
düşünmemiştim’. 5.Hatipler: Bunlar konuşmaya yumuşak bir şekilde başlarlar
ve yavaş yavaş havaya girerler. 15 dakika sonra kulaklarınızın dibinde
saldırmaya devam ederler ve bilginizle alay etmeye başlarlar. Herkesten fazla
çalıştıkları, sizden fazla kendilerine kabul ettirmek istedikleri yönünde bir
etkilenmeyle karşılaşırsınız. 6.Tartışma taraftarları: Bunlara göre herşey tartışılabilir.
En güzel yanları inatçı avukatlar gibi doğruyu bulmaya çalışmaları, en kötü
yanları ise çok fazla zaman harcamalarıdır. 7.Yok ediciler: Bu tip şahıslar birinin fikrine, projesine
veya egosuna saldırmadıkça rahat edemezler. 8.Uykucular: Toplantı boyunca koltuklarına yaslanırlar,
ayaklarını öne doğru uzatırlar ve güzel bir uzun oturuş örneği oluştururlar.
Bunlarla sadece koridorlarda veya hiç koltuk bulunmayan odalarda görüşün. 9.Tecrübeliler: Bunlar kendilerini geliştiren ve insanları
yönetme konusunda yeteneği olan zeki ve bilgili şahsiyetlerdir. BÖLÜM IV STRES ‘Pas demiri, stres de insanı sessiz sessiz yer bitirir’.F.
Gülen Hocaefendi Stres, insanları bunalımlı, sıkıntılı, saldırgan hale
getiren organizmayı zarara sokucu bir illet konumundadır. Stresli Kişilik Özellikleri: 1.Aşırı hız ve hareketlilik, yeme, içme, konuşma, yürüme ve
bunun gibi eylemler öteki insanlara göre oldukça hızlıdır. 2.Genel olarak sabırsızdırlar, acelecidirler. 3.Aynı anda iki veya daha çok işi düşünme ya da yapmak da bu
kişilerin özellikleri arasındadır. 4.Birkaç saatlik bir dinlenme anı veya bir tatil bu
kişilerde suçluluk duygusu oluşturur. 5.Bu kişiler rekabetten korkmaz ve inatçıdırlar. 7.Çevresindeki güzellikler ve ilginç şeyler bu tür davranış
biçiminin ağır bastığı bireyler için çok anlam taşımazlar ve hatırlanmazlar. 8.Bu tip insanlar iş yaşamını, başarılarını ve olayları
sürekli olarak rakamlarla anlatmaya çalışır. 9.Bu tip davranış birimi sürekli titrek ve sinirli hareketlerle
de çevreye yansır. 10.Gerilim yaşamlarının bir façasıdır. Stresi Azaltma Teknikleri: Stres, insanın dışındaki şartlardan ve içinden dünyaya bakış
biçiminden kaynaklanmaktadır. a-Kendini değiştirme: Stresli bir insan iseniz öncelikle
hayatınızı, alışkanlıklarınızı gözden geçiriniz, değişmeye çalışınız. b-Gevşeme cevabı: Stres tepkisi sırasında beden kimyasında
değişmeler meydana geldiği ve bazı kimyasal maddelerin salgılandığı bir durum
olduğu bilinmektedir. Gerçekten gevşemeyi başarmış bir insanın solunumu derin
ve rahat, ve ayakları sıcak ve alnı serindir. Bu durumdaki kasları gevşemiş,
hormonal dengesi sağlanmış ve beden metabolizması yavaşlamıştır. Stres ilacı: Kadere teslimiyyet içinde tevekkülle yaşayan, hayatın yüce
rehberi prensiplerine göre tanzim eden, ruhun ve kalbin ihtiyaçlarını ihmal
etmeyen, iç-dış organizmayı hıfzı’s-sıhha ölçülerinde koruyan istikamet
insanları için stres mevzubahis değildir. Bu tür huzur insanların da çile, meşakkat, kafa sancısı,
beyin-kalp hafakanları, ızdırab, Allah korkusu, mes’uliyyetin ağır baskısı
belki diğer insanlardan daha fazla ruhi sancılar meydana getirmektedir. Fakat bunlar tatlı bir hüzün olarak algılanmış, dermanı
dertlerin içintospace:none">"Allah'ın emrine razı ol, sabret"
derken, kasabı da uyardı: "Sen de ey kasap, koyunu incitmeden götür." |