PEYGAMBERİMİZİN NEZAKETİ |
Peygamberimiz,
bir peygamber olması dolayısıyla her seviyeden insanla görüşüp
konuşuyordu. Bunlar içinde devlet ve kabile reisleri, zengin ve
soylu kimseler olduğu gibi, fakirler, zayıf ve kimsesizler,
yetimler, kadınlar ve çocuklar da yer alıyordu. Bütün bu sosyal yapıları, yaşayış tarzları,
yaşları, başları, huyları birbirinden ayrı
olan insanlarla ilişkisini, doğru, sağlıklı ve
kalıcı bir biçimde sürdürüyordu. Bunun için, onlarla her
alanda iyi diyalog kuruyor, nazik ve geniş kalpli davranıyordu.
Zaten âlemlere rahmet olarak gönderilmesi bunu gerektirmiyor muydu? Hizmetinde bulunan yakın Sahabîlerinin anlattığına göre,
Peygamberimiz insanların en naziki, en nezihi, en zarifi, en
latifi, en ince ruhlusu idi. Edep, terbiye ve görgü kuralları onun
hayâtında en güzel ve en ideal biçimde mevcuttu. Peygamberimiz nezaketini hiç kimseden esirgemez, herkese tatlı ve
nazik davranırdı. Kendisine hitap edildiği veya soru
sorulduğu zaman en güzel şekilde cevap verirdi. Hz. Âişe validemiz, "Resulullahtan daha güzel
ahlâka sahip hiç kimse yoktur. Ashabından ve ailesinden birisi
kendisine seslenince, 'Buyurun' diye karşılık verirdi. Bu
sebeple Allah, ona, 'Sen yüksek bir ahlâk üzeresin' buyurmuştur. Peygamberimiz insanlarla ilk defa karşılaştığında
nasıl davranırdı? Selamlaşması, hal hatır
sorması nasıldı? Çoğumuz merak ederiz. Ebû Üseyd'in anlattığına göre Peygamberimiz bir seferinde
amcası Hazret-i Abbas'ın evine gider. Hazret-i Abbas'a, "Esselâmü Aleyküm" diye selâm verir. Ev halkı
da, "Ve aleykümüsselâm ve rahmetullahi ve berekâtühü"
diyerek selâmını alırlar. Sonra Peygamberimiz, "Nasılsınız?" diye hal hatır
sorar. Onlar, "Allah'a hamd olsun, iyiyiz. Anamız babamız
feda olsun, siz nasılsınız yâ Resulallah?"
dediklerinde, Peygamberimiz, "Allah'a hamd olsun, ben de iyiyim"
buyururlar. Hz. Enes, Peygamberimizin eşsiz nezaketini şöyle anlatıyor: "Kendisine bir şey soranı can kulağıyla dinler,
soruyu soran yanından ayrılmadıkça, onu terk etmezdi.
Resulullah ile bir kimse tokalaşırsa veya bir kimse tokalaşmak
için elini uzattığında, karşısındaki kişi
elini çekmeden Resulullah elini çekmezdi. Biriyle yüz yüze gelince de,
karşısındaki, yüzünü çevirip ayrılmadıkça
Resulullah o kimseden yüzünü çevirmezdi. Önüne oturan kimseye hiçbir
zaman ayaklarını uzatmazdı. Karşılaştığı
kimseye önce kendisi selâm verirdi. Ashabıyla tokalaşmaya önce
kendisi başlardı. "Kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunurdu. Oturmaları için
çok kere hırkasını sererdi. Bazen de altındaki
minderi misafire verir, üzerine oturması için işaret eder,
kendisi açık yere otururdu. "Sahabîlerine güzel unvanlar verirdi. Hz. Ali'ye 'Ebû Turab', bir başka
Sahabîsine 'Ebû Hüreyre' gibi lâkaplar vermişti. Onlara şeref
kazandırmak için, hoşlarına giden isimle çağırırdı. "Kimsenin sözünü kesmezdi. Konuşmasını yarıda bırakmazdı.
Konuştuğu kişi sözünü bitirmeden yahut gitmek üzere ayağa
kalkmadan sohbetine devam ederdi. "Namaz kılarken birisi gelip oturursa, namazı uzatmaz, kısa
keserdi. Hemen namazını bitirip onun ne istediğini sorardı.
İhtiyacını gördükten sonra tekrar namazına devam
ederdi. "Medineli bir çocuk gelir, Resulullahın elinden tutar, istediği
yere götürürdü. Resulullah, gitmem demezdi. "Resulullah birimize kızacak olsa, 'Bu kardeşimiz kendisini
niçin lekeliyor?' derdi. "Resul-i Ekreme on sene hizmet ettim. Vallahi, bana 'Öf bile demedi.
Yapmakta geciktiğim veya yapmadığım bir emrinden dolayı
beni azarlamadığı gibi, ailesinden azarlayan olursa, onlara
da, 'Ona dokunmayın. Bu işi yapması takdir edilmiş
olsaydı yapardı' buyururdu. "Senelerce Resulullaha hizmet ettim. Bana hiçbir zaman kötü söz söylemedi.
Fiske vurmadı. Azarlamadı, yüzünü bile asmadı. "Birgün bir iş için bir yere gitmemi emir
buyurdu. İlk önce, 'Gitmem' dedimse de, Allah'ın Peygamberi
bana emrettiği için gitmeye karar verdim. Huzurlarından çıktıktan
sonra sokakta birkaç çocuğun oynadığını gördüm
ve onları seyretmeye daldım. Derken arkadan birisi
iki eliyle başımı tuttu. Döndüğümde baktım ki,
kendisi. Gülüyor. Bana: "Enesçiğim sana söylediğim yere gittin mi?'
dedi. "Hayır, daha gitmedim, gideceğim' dedim. "Ben ona senelerce hizmet ettim. Vallahi bir defa
olsun yaptığım bir iş için 'Niçin yaptın?'
yapmadığım bir iş için 'Niçin yapmadın?' dediğini
hatırlamıyorum." Peygamberimizin bir başka nezaketini ve güzelliğini
annemiz Hazret-i Âişe anlatıyor: "Peygamber Efendimiz kendi eliyle ne bir hizmetçiye,
ne de bir kadına vurmadığı gibiAllah yolunda savaşmaktan
başkaelini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim. "Peygamber Efendimiz iki şey karşısında
tercihte bulunacağı zamangünah olmamak şartıylao
iki şeyden hangisi daha kolaysa o şey daha çok hoşuna
giderdi. Fakat günah olduğu zaman bütün gücü ile o şeyden
uzak dururdu. "Peygamber Efendimiz kendi şahsı için
kimseden öç almazdı. Ancak kendisine getirilen kimse Allah'ın
yasak ettiği bir şeyi işlemişse o kimseden Allah için
öç alırdı." Peygamberimiz davetlilere ve misafirlerine karşı
da nazik davranırdı. Davet edilenler arasında bazıları,
kalkıp gidilmesi gerektiği halde kalkıp gitmeseler dahi
Peygamberimiz onlara doğrudan gitmelerini hatırlatmaz, nazik
davranarak dolaylı bir biçimde hissettirirdi. Böyle bir durumu yine Enes bin Mâlik rivayet ediyor: "Peygamberimizin kızı Hz. Zeyneb'in düğünü
esnasındaydı. Resulullah halkı ekmek ve etle doyurdu. Beni de cemaati çağırmak için gönderdi. Ziyafet
bittikten sonra Peygamberimiz (a.s.m) kalktı, ben de kendisini
takip ettim. "Davetlilerden iki kişi muhabbete dalmış,
dışarı çıkmamışlardı. Resulullah hanımlarının
yanına uğruyor, selâm veriyor, hal ve hatırlarını
soruyordu. Resulullah tekrar döndü, ben de onunla birlikte döndüm. Kapıya
varınca baktık ki, o iki kişi hâlâ konuşuyorlardı.
Onun döndüğünü görünce kalkıp gittiler. Resulullah tekrar
evine dönünce ayağım kapının eşiğine koydu,
benimle kendi arasına perde çekti. Allah şu âyeti indirdi: "Ey iman edenler! Yemek için davet olunmadan
Peygamberin evine girip de orada yemek vaktini beklemeyin. Davet edildiğinizde
de girin. Fakat yemeğinizi yedikten sonra sohbete dalmadan dağılın.
Bu hareketleriniz Peygambere eziyet verir, o da size bunu açıklamaktan
sıkılır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez."
(Hucurat Sûresi, 53.) Bundan sonra da bir başkasının
evine girip çıkmak belli kaidelere bağlanmış oldu.
|