PEYGAMBERİMİZİN VAKARl VE SÜKÛTU |
Vakar;
ağırbaşlılık, temkinli davranmak, ciddi, haysiyet
sahibi olmak anlamına gelir ki, kibir, gurur ve bencillik gibi kötü
huylardan farklıdır. Vakar, imandan gelen bir ciddiyet ve ağırbaşlılık
iken, gurur, imandaki zaafın bir neticesi olarak görülür. Mesela
bir idarecinin makamındaki ciddi olması vakar sayılırken,
aynı ciddiyeti evinde sürdürmesi şefkata, merhamete, samimiyet
ve içtenliğe aykırı düşer. Peygamberimiz son derece vakarlı, ciddi ve izzet sahibi idi. Onun
peygamberlik vakarı, görene önce bir ürperti ve korku verir, fakat
daha sonra onun ne kadar şefkatli bir insan olduğunun farkına
varırdı. Peygamberlik gibi yüce bir görevi omuzlayan insanın,
etrafında bulunan binlerce Müslümana hak ve hakikat dersi veren bir
insanın ciddi ve vakarlı olması kadar tabii bir şey
yoktur. Zaten vakar, peygamberliğin en önemli özelliklerinden
birisi olarak belirtilmektedir. Peygamberimiz ciddiyete zarar veren hareketlerde bulunmazdı. Onun konuşması
hikmetle doluydu. Boş ve lüzumsuz sözler söylemezdi. Dedikodu
yapmaz; kimsenin aleyhinde bulunmadığı gibi, başkalarını
o halde görürse de engel olurdu. Gülmesi sadece tebessümdü. Sadece gülümserdi. Gözlerinin
içi gülerdi, yüzü ışıl ışıl olurdu, Tatlı
ve şirin bir
durum alırdı. Sesli olarak gülmez, kahkaha atmazdı. Hoşuna
giden bir şey olur veya sevindirici bir haber duyarsa, sadece dişleri
görünür ve inci gibi parlardı. Peygamberimizin oturuşu da gayet vakarlı idi.
Oturduğu zaman cübbesiyle ayaklarını ve dizlerini örter,
elleriyle kendisine çekidüzen verirdi. Başkalarını rahatsız
edecek veya üzecek hareketlerde hiçbir zaman bulunmazdı. Çoğunlukla
bağdaş kurarak veya dizüstü otururdu. Sağa sola yayılmaz,
ayaklarım uzatmazdı. Özellikle kıbleye hiç uzatmazdı. Peygamberimizin yürümesi de vakurdu. Sağa sola bakışlarını
salmaz, karşıya bakarak sert, fakat mütevazı adımlarla
yürürdü. Yürüyüşü yüksekten akan suyu andırırdı. Kısaca, Peygamberimiz konuşmasında, susmasında,
oturmasında, yürümesinde, ibadetinde ve bütün yaşayışında
vakur bir insandı. Peygamberimizin halinde sükût, yani sessizlik hakimdi. Sükûtu
çok sever, ihtiyaç olmadan konuşmazdı. Güzel konuşmayan
veya konuşurken edep ve terbiyeye uymayan kişiden yüzünü çevirirdi. Sahabîlere, "Resulullahla sohbet eder miydiniz?"
diye sorduklarında, onlar, "Evet, fakat o çok az konuşurdu"
şeklinde cevap verirlerdi. Peygamberimiz konuşsa dahi az ve öz konuşur, lüzumsuz
lakırdı yapmazdı. Ebû Mâlik, babasından Peygamberimizin konuşması
ve susması ile ilgili gördüklerini şöyle anlatıyor: "Biz çocukken Resulullahın (a.s.m) meclisinde
otururduk. Ben ondan daha az konuşan hiçbir kimse görmedim. Bazı
Sahabîler konuşup da sözü uzattıkları zaman tebessüm
ederdi." Peygamberimizin üvey evladı Hind ise,
Peygamberimizin sükûtunu şu şekilde anlatır: "Onun sükûtu dört şekilde olurdu: "Söylenenlere karşı tahammül ve
sabrederek, başkalarına sataşmaktan kaçınmak için,
başkalarından hoşuna giden bir hareket görürse takdir
manasında ve tefekkür için susardı." Sükûtu, bedene kolay ve hafif gelen bir ibadet olarak
vasıflandıran Peygamberimiz, bir meselenin mahiyetini bilmeden
peşin fikirle konuşan kimseleri de ikaz ederdi. Yine Peygamberimiz, Sahabîlerin sorusu üzerine cihat,
oruç ve zekâttan sonra en hayırlı ibadetin sükût olduğunu
bildirerek, şöyle buyuruyordu: "Susmak, konuşunca da hayır
konuşmak." Muaz bin Cebel'in, "Dilimizin söylediklerinden
mes'ul olur muyuz?" demesi üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu: "insanları Cehenneme yüzüstü düşürecek
olan şey, dillerinden başkası değildir. Kim Allah'a ve
âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin, ya da sussun.
Hayır konuşun, faydalanın, kötü konuşmayın ki,
selâmette olasınız." Yerinde konuşmanın, boş yere söz söylememenin
önemini her fırsatta Peygamberimiz bildirmektedir. Bazen de Sahabîlerin
sorusu üzerine bu meseleye dikkatimizi çekmektedir. Ubade bin Samit anlatıyor: Bir gün Peygamber Efendimiz bineğine binerek Sahabîleri
ile birlikte bir yolculuğa çıktı. Sahabîlerden hiçbiri
onun önüne geçmiyor, hep sağında ve solunda yürüyorlardı.
Muaz bin Cebel sordu: "Yâ Resulallah! Allah'tan bizim günümüzü sizin gününüzden
önce getirmesini dilerim. Allah o günü bize göstermesin. Şayet
size bir şey olursa sizden sonra hangi amelleri yapmamızı
tavsiye edersiniz?" Peygamber Efendimiz: "Allah yolunda cihada devam ediniz." Muaz: "Anam babam size feda olsun." Peygamber Efendimiz: "Allah yolunda cihad çok iyi bir şeydir. Fakat
bugünkü insanlar için ondan daha önemli bir şey vardır." Muaz: "Ondan daha önemli şey herhalde oruç tutmak ve
sadaka vermektir." Peygamber Efendimiz: "Oruçla sadaka elbette iyi şeylerdir. Fakat
onlardan daha önemli bir şey vardır." Bunun üzerine Muaz iyi bildiği bütün şeyleri
sırasıyla söyledi. Peygamberimiz hepsine de: "Daha önemli bir şey vardır" diye
cevap verdi. Sonunda Muaz: "Öyleyse yâ Resulallah açıklayın bize. O
önemli olan şey nedir?" Peygamber Efendimiz dilini göstererek: "Bununla, iyilikten başka hiçbir şey söylememektir"
buyurdular.
|