ertipli Oluşu ve Estetiğe Verdiği Ehemmiyet

Hz. Peygamber (s.a.s.) düzenli yaşamaya özen gösterir, Müslümanlara da her hususta düzenli olmalarını ısrarla tavsiye ederdi. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in huzuruna saçı-sakalı birbirine karışmış bir adam geldi. Peygamberimiz (s.a.s.) o kişiye saçını sakalını düzeltip gelmesini işaret etti, o da düzeltip geldi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Birinizin, şeytan gibi saçı başı dağınık olmasından böylesi daha iyi değil mi?”

Yine bir gün Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), üzerinde kirli elbiseler bulunan birini göstererek: “Şu kişi, acaba elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?” buyurdu.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.); beden, elbise, yiyecek, giyecek, ev ve sokak temizliğine fevkalâde önem verirdi. Bununla beraber kalb ve ruh temizliğinin ehemmiyetini de ısrarla belirtirdi. Bunun içindir ki; “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği kişidir”[1] buyurmuştur. Peygamberimiz (s.a.s.) bu hadisiyle toplum içinde, Müslümanlara: “İtibarlı ve güvenilir” olmaları gerektiğini işaret ediyordu. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s.): “Söz söylerken yalancılık edeni, söz verdiği zaman sözünde durmayanı, kendisine bir şey emanet    edilince hıyanet edeni” ikiyüzlülükle nitelemiştir. Çünkü bu eksiklik ve yanlışlıkları yapan Müslümanlar, güvenilir insan olmaktan uzaklaşırlar. Peygamberimiz (s.a.s.), kalb hakkında da şöyle buyurmuştur: “Dikkatli ve uyanık olunuz! Bedenin içinde bir lokmacık et parçası vardır ki, iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden bozuk olur. İşte o et parçası kalbdir.”[2] Kalb, mânevî açıdan bakıldığında bir semboldür, iyi değerlerle beslendiğinde sahibine yol gösterir, estetik duygusu da böyle bir kalbe sahip olmakla başlar. Kalb fesada uğramış ise o kişide iyilik duygularının ve estetik anlayışının gelişip serpilmesini beklemek hayal olur. Ruhun beslenmesi de ihsan metoduyla mümkündür. Yani Müslüman, ahlâkî şuurun gelişmesini sağlayacak ve davranışlarını en güzel, en ölçülü şekilde ayarlamaya özen gösterecek, bunun için de her an Cenâb-ı Hak tarafından görülüp gözetildiğinin, ilâhî bir denetim altında bulunduğunun farkında olacak. Bu ince noktayı akıldan ırak tutmayan kişi; yanlış işten, eksik ve hatalı davranıştan kaçınacak, dolayısıyla güzelliği, doğruluğu, iyiliği, estetiği yakalayabilecektir. Cenâb-ı Hak bize “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyi hâl ver, âhirette de...” diye dua yapmamızı emreder. Bundan anlıyoruz ki, Müslüman, hem âhireti hem de dünyayı düşünecektir. Ama onun dünyası düzensiz, karışık, dağınık bir dünya olamaz. İşte bunun için olsa gerek ki, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bediî zevkler üzerinde önemle durur. Onun şu hadisleri bu açıdan çok enteresandır: “Allah güzeldir, güzelliği sever” “Allah her şeyde ihsanı (keyfiyetçe güzelliği ve zerafeti) emretti...”

  “Bir insan herhangi bir iş yaptığında, Allah o işin en iyi şekilde yapılmasını sever” buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir kabrin bile iyi kazılmasını ve cenaze toprağa verildikten sonra iyi örtülmesini ister. O, birgün bir cenaze merasimine (muhtemelen oğlu İbrahim’in cenazesine) gitti. Mevtayı toprağa verdiler, üstünü örttüler; fakat kabirde bir kazılış hatası vardı, bir taraf eğri görünüyordu. Peygamberimiz (s.a.s.) bunun hemen düzeltilmesini emretti. Orada bulunanlar: “Bu, ölüyü rahatsız mı eder?” dediler. Peygamberimiz (s.a.s.) bunlara şu cevabı verdi: “Hayır, gerçekte böyle şeyler ölüyü ne sıkar, ne rahatlık verir, fakat bu, sağ olanların gözüne güzel görünmek içindir.”


[1] Tecrid, I, 29(iman,11).

[2] Buhâri, İman, 39