shab-ı Kiram Peygamberimiz (s.a.s.)’ i Anlatıyor

Zeyd b. Sâbit Hazretlerinden Peygamberimiz (s.a.s.)’in durumu hakkında bilgi istediler. Hz. Zeyd: “Eğer O’nun bütün durumlarından soruyorsanız, O bir denizdir ki, kenarı yoktur. O’nun ahlâk ve ahvâli uçsuz bucaksız bir denizdir. Eğer bazı durumlarından sorarsanız lâyıkıyla içyüzüne erebildiğim bazı bilgileri size aktarayım.” der ve şunları anlatır: “Peygamberimiz (s.a.s.)’e komşu idim. Kendisine vahy geldiği zaman bir adam yollayarak beni çağırırdı. Ben de huzuruna girer ve nazil olan vahyi yazardım. Peygamberimiz (s.a.s.)’in huzurunda biz bazen dünya işlerinden konuştuğumuz zaman o da ahlâkının büyüklüğünün eseri olarak bizimle dünya işlerinden bahsederdi. Biz âhiretten bahsetsek bizimle beraber âhiret işlerinden bahsetmeye koyulur, eğer biz tutup da yemekten bahsetsek bu sefer de bizimle yemekten bahseder, yemeklere ve birtakım yiyeceklerin fayda ve zararlarına dair bilgi verirdi. Anlatmış olduğum bu hususların hepsini size Rasûlullâh (s.a.s.)’den haber vermekteyim.”[1]

Amr b. As (r.a) anlatıyor: “Peygamberimiz (s.a.s.) aralarında ülfet ve yakınlık doğsun da İslâm’a girsinler diye toplumdaki şerli kişilere lütuf ve kerem ile muamele eder, güler yüz gösterirdi. Peygamberimiz (s.a.s.) bana da iltifat ederlerdi. Hatta o derecede ki, ben Rasûlullâh (s.a.s.)’ın yanında en sevgili olduğum zannına kapıldım ve kendisine Ebu Bekir, Ömer, Osman mı, yoksa ben mi hayırlıyım, diye sordum. Üçüne de: ‘Ebu Bekir, Ömer, Osman’ diye cevap verdi. Bu esnada ben böyle bir soruyu sorduğuma pişman oldum. Zannımda yanılmıştım. Meğer Rasûlullâh (s.a.s.)’in bana hüsn-i muamelesi bana iltifat içinmiş!”[2]

Hz. Aişe (r.a) nakleder: Bir adam gelip Peygamberimiz (s.a.s.)’in huzuruna girmek için izin istedi. Peygamberimiz (s.a.s.) içeriden adamın sesini duyunca “Bu adam kabilesi içinde yaramaz ve kötü biridir!” dedikten sonra huzuruna kabul edip ona hilim ve kerem ile davrandı. Hz. Aişe (r.a) diyor ki: “O adam gittikten sonra ben: Ya Rasûlullâh, içeri girmeden önce onun kötülüğünden bahsettiniz, huzurunuza girince ise güler yüz ve tatlı dille davrandınız. Bunun sebeb-i hikmeti nedir?” dedim. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle cevap verdi: “Ey Aişe, insanlar arasında azılı kötü kişiler vardır ki, ahali onların şerrinden korunmak için kendi hâline terk eder, karşılaştıklarında da onunla müdara ederler. Maksat onun kötü söz ve davranışlarının önüne geçmektir. Ben de o adamın kötü söz söylemesine fırsat vermemek için ona karşı iltifatta bulundum”[3]

Hz. Aişe (r.a), Peygamberimiz (s.a.s.)’in ahlâkını soran bir Müslüman’a: “O’nun ahlâkı Kur’ân idi” cevabını verdi. Keza yine böyle bir soruya şu cevabı verdi: “Mü’minun Suresi’ni okuyabiliyor musun? Bu sureyi onuncu âyetine kadar oku! işte Allah Rasûlü’nün (s.a.s.) ahlâkı böyle idi.”[4]

Birgün fakir bir kadın, iki kızı ile Hz. Aişe’yi (r.a) ziyaret etmişti. Evde onlara ikram edebileceği ancak bir hurma vardı. Onu da getirip kızların annesine ikram etti. O da hurmayı ikiye bölüp çocuklarına yedirmişti. Hz. Aişe (r.a) bu durumu peygamberimiz (s.a.s.)’e anlatınca şöyle buyurdu: “Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak cehennemden kurtuluştur.”[5]


[1] İbn Sa’d, Tabakat, l, 365; H. M. Raif Efendi, Muhtasar Şemâil-i Seri Trc., 238.

[2] A.g.e., 239.

[3] A.g.e., 242.

[4] İbn Sa’d, Tabakat, I, 364.

[5] Şibli- Asr-ı Saadet, II, 124.