Doğum eylemi
neden erken başlar?
Hangi anne adayları risk altındadır?
Erken doğum tehdidi tanısı nasıl konur?
Nasıl tedavi edilir? (Tokoliz (doğum
eylemini durdurma) tedavisi)
Erken doğum Tehdidi ve Erken Doğumun Önlenmesi
mümkünmüdür?
Doğum eyleminin 36. gebelik haftası tamamlanmadan önce
başlamasına erken doğum tehdidi (EDT), eylemin bebeğin doğumuyla
sonuçlanmasına preterm (zamanından önce) doğum ya da erken doğum adı
verilir. Zamanından önce doğan bebek prematüre (olgunlaşmamış) olarak
adlandırılır.
Tüm gebeliklerin yaklaşık %8'i erken doğum ile
sonuçlanır.
Prematüre bebekte organ sistemleri ve özellikle de
akciğerler tam olarak olgunlaşmamıştır ve bu nedenle erken doğum, bebeğe yoğun
bakım uygulanmasını gerektiren ve/veya bebeğin doğumdan sonra erken dönemde
ölümüne yolaçan nedenler arasında en ön sırada yer alır.
Erken doğum eylemi tanısı erken konursa
durdurulabilir. Bu yüzden her anne adayının erken doğum tehdidi hakkında
bilgi sahibi olması ve belirtilere karşı duyarlı olması önemlidir.
Doğum eylemi neden erken başlar?
Doğum eylemi çoğu durumda kendi kendine başlar.
Anne ve/veya bebek hayatının tehlikede olduğu durumlarda ise doktor tarafından
erken doğum kararı verilir ve induksiyon (suni sancı) ya da sezeryan yolu
ile doğum gerçekleştirilir.
Doğum eylemini erken başlatan çok sayıda etken
vardır. Bunlar arasında en etkili olanlar çoğul gebelik ve
polihidramniyostur (bebeğin sıvısının normalden fazla olması) Bu iki durum
uterusun kapasitesinden daha fazla gerilmesine ve bu büyük yükten
"kurtulmak için" miyad dolmadan kasılmasına yolaçabilir. İkiz
gebelikte doğumun tekil gebeliklerden daha erken başlaması kuraldır ve bazı
durumlarda eylem 36. haftadan önce başlayabilir.
Suların miyad dolmadan gelmesi, yani erken membran
rüptürü (EMR) de doğum eylemini başlatan diğer bir etkendir. Suların
gelmesiyle açığa çıkan bazı maddeler ve olaya eklenen enfeksiyon erken doğum
eylemini tetikler.
Genital sistem enfeksiyonları (özellikle B grubu
streptokoklarla meydana gelen enfeksiyonlar, bakteryel vajinozis ve
trikomonaslara bağlı vajinit, klamidyalar, anaerob bakteriler, ureoplasma
ve mikoplazmalarla oluşan enfeksiyonlar ) ve üriner sistem (idrar yolları)
enfeksiyonları erken doğum eylemini başlatabilir.
Placenta previa (plasentanın doğum kanalını
kapatması), ablatio placenta (plasentanın erken ayrılması) gibi durumlarda
da doğum eylemi daha erken başlayabilir.
Anne adayının beslenmesinin yetersiz olması,
sosyoekonomik seviyesinin düşük olması, yaşanılan coğrafi bölgenin özellikleri,
anne adayında ciddi anemi (kansızlık), sigara kullanımı gibi etkenler de doğum
eylemini başlatmada etkili olabilmektedir.
Doktor
kararıyla gerçekleştirilen erken doğum:
Tüm
erken doğumların yaklaşık %30'luk kısmı doktor kararıyla gebeliğin sonuçlandırılması
şeklinde gerçekleşir.
Anne
hayatının tehlikede olduğu her durumda bebeğin olgunlaşma derecesine bakılmaksızın
doğum indüksiyon (suni sancı) ile ya da sezeryan uygulanarak gerçekleştirilir.
Gebeliğin devamının sakıncalı olduğu ağır preeklampsi, eklampsi, HELLP
sendromu gibi durumlar, anne adayının ağır kalp hastalığının olması, ya da
kanamalı placenta previa ve ablatio placenta bu duruma örnek olarak
verilebilir.
Fetusun
uterus içinde yaşamaya devam etmesinin sakıncalı olduğu durumlarda da doğum
gerçekleştirilir. Bunun en iyi örneği fetal distres gelişmesidir. Ağır
fetal distres gelişmesi durumunda bebek ölmeden ya da asfiksi gelişmeden önce
gerekirse sezeryan ile doğum acil olarak gerçekleştirilir ve bebeğe gerekli
tedavi yapılır.
Doğum
eylemini başlatmak amacıyla uygulanan indüksiyon anne adayına uterus kasılmalarını
sağlamak amacıyla damar yoluyla serum içinde oksitosin hormonu
verilmesinden ibarettir. İndüksiyon öncesi serviks olgunlaşmasına bakılır
ve olgun olmayan serviksin olgunlaşmasını sağlamak amacıyla bölgeye jel ya
da toz şeklinde prostaglandin uygulanır. Serviks olgunlaştıktan sonra indüksiyona
geçilirse indüksiyonun başarıya ulaşma şansı (doğum eylemini başlatma şansı)
çok yüksektir. Doğum eylemi indüksiyon ile başlatıldığında sonuç alınamazsa
sezeryan ile doğum yolu seçilir. Çok acil durumlarda (aniden gelişen fetal
distres gibi) indüksiyon denenmeksizin direkt olarak sezeryan ile doğum gerçekleştirilir.
Hangi anne adayları risk altındadır?
Görünürde obstetrik (gebelikle ilgili) ya da tıbbi
hiçbir problemi olmayan, düzenli antenatal kontrollere devam eden bir anne
adayının erken doğum yapma riski düşüktür.
Daha önce erken doğum yapmış olan ya da erken doğum
tehdidi nedeniyle tedavi görmüş olan anne adayları mevcut gebelikte risk
altındadır. Bir kez erken doğum yapmış olan anne adayında bu durumun
sonraki gebeliklerde tekrarlama riski %25-50 arasındadır.
Tekrarlayan düşükleri ve özellikle de ikinci
trimester düşükleri olan anne adaylarında erken doğum riski artmıştır.
Uterusta şekil bozuklukları olan anne adaylarında
(çift uterus, uterus bicornis, uterus içinde septum gibi) risk artmıştır.
Servikste doğuştan varolan bozukluklar, ya da
servikse uygulanan cerrahi bir müdahale sonucu (konizasyon gibi) ortaya çıkan
serviks yetersizliği olan anne adaylarında risk artmıştır.
Mevcut gebeliği çoğul olan anne adaylarında,
polihidramniyos tanısı konmuş olan anne adaylarında risk artmıştır.
Mevcut gebelik esnasında karın ameliyatı
(apandisit, ya da over kisti ameliyatı gibi) geçirmiş olan, uterus miyomları
olan (özellikle çok sayıda miyomu olan, gebelik esnasında miyomları büyüme
gösteren ya da baştan beri büyük miyomları olan) anne adaylarında erken doğum
riski artmıştır.
Bu temel risk faktörleri dışında birinci trimester
sonrası ortaya çıkan kanaması olan, ağır işlerde çalışan (ağır kaldırılması
gereken işler, çok uzun yürüyüş gerektiren işler), sigara içen (özellikle günde
10 adet ya da daha fazla içen) anne adaylarında risk artmıştır.
Kısa sürede aşırı kilo kaybı, ateşli hastalık geçirilmesi,
ileri derecede fiziksel ya da ruhsal stres (yorgunluk), gebe kalındığında
18 yaş altında ya da 40 yaş üstünde olmak, gebe kalınan dönemde vücut ağırlığının
50 kilogramdan düşük, boyun 150 cm'den kısa olması, anemi
(hematokrit<34), gebelik esnasında idrar yolu enfeksiyonu geçirmek, bir
yaşından ufak bebeği olmak, çok düşük sosyoekonomik bir çevrede yaşamak,
evde iki ya da daha fazla sayıda ufak çocuğu bulunmak ve eşinden ayrı olmak
da kesin olmamakla beraber erken doğum riskini artırabilen diğer
etkenlerdir.
Erken doğum eylemi nasıl
belirti verir?
Doğum eyleminin zamanından önce başlaması başta
uterus kasılmaları olmak üzere anne adayı tarafından farkedilebilen çok çeşitli
belirtiler verir. Bu belirtilerin her anne adayı tarafından bilinmesi
gereklidir.
Erken doğumun gerçekleşmesi için temel şart uterus kasılmalarının
olmasıdır. Kasılma olmadan serviks açılmaz. Kasılmalar bazı gebelerde
kendini ağrıyla belli ederken bazı gebelerde hiç bir ağrıya yol açmayabilir.
Kasılmaların anne
adayı tarafından saptanması:
Kasılmalarınızın olup olmadığını
anlamak için avcunuzun içini karnınıza hafifçe dokundurunuz. Avucunuzun
altında uterusun "toplanıyor" hissi yaratması kasılma
belirtisidir. Bu esnada ağrı duyulması şart değildir. Bu kasılmaların sıklığını
ve süresini ölçünüz. Saatte dört kez ya da daha sık ortaya çıkan kasılmalarda
mutlaka doktorunuza haber veriniz.
|
Diğer belirtiler:
Erken doğum tehdididinin diğer önemli belirtileri
arasında pelviste dolgunluk hissi, adet sancısına benzer kramp tarzı ağrılar,
pozisyon değiştirmekle geçmeyen belağrıları, vajinal akıntının artması ya
da niteliklerinin değişmesi (daha müköz, daha sulu ya da kanlı akıntı
ortaya çıkması), ishalle beraber olan ya da tek başına ortaya çıkan barsak
krampları yeralır. Bu durumda yine kasılmalarınızı elle kontrol ediniz. Bu
belirtiler kasılma olmadan tek başlarına bir anlam taşımazlar. Ancak bu
belirtilerden biri varsa ve kasılmalarınızın olup olmadığından emin değilseniz
yine doktorunuza başvurmalısınız.
Erken doğum tehdidi tanısı
nasıl konur?
Gerçek
Erken Doğum Tehdidi (EDT) tanısını koymak her zaman kolay değildir. Gerçekte
EDT olmayan bir anne adayına EDT tanısı koymak anne adayının yan etkileri
ciddi olabilen ilaçlarla tedavi görmesine ve uzun süreler hastanede yatmak
zorunda kalmasına yol açar. Aksine EDT olan adayına tanının konamaması ise
prematüre bir bebeğin doğumuyla sonuçlanır. Prematüre bebek ise yoğun bakım
gerektirecek durumlarla ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıyadır. Bu nedenle
çok hassas davranılmakta ve muhtemelen gerektiğinden daha fazla sayıda
olguda EDT tanısı konmaktadır. EDT şüphesinde anne adayının risk faktörlerinin
ve klinik bulgularının dikkatlice değerlendirilmesi gereksiz yere EDT tanısı
konan olguların sayısını azaltabilir.
İlk incelemeler:
Kasılmalarla başvuran bir anne adayında vajinal
kanama yoksa ilk yapılacak inceleme genel anamnez ve gebelik muayenesi
sonrası steril vajinal tuşedir. Vajinal tuşe yapılmadan hemen önce servikse
spekulum yerleştirilerek vajinanın derinliklerinden sıvı örneği alınır. Bu
alınan sıvıda pH ölçümü yapılarak erken membran rüptürü (EMR) araştırması
yapılır. Bu inceleme önemlidir zira erken doğumların bir kısmı gebe tarafından
farkedilen ya da farkedilmeyen EMR sonrası başlayabilir. Tüm gebelere yapılan
rutin incelemeler (tam kan ve tam idrar tetkiki, idrar kültürü) dışında
gerekirse gonore, B grubu streptokok ve klamidya için vajinal kültür alınır.
Tuşede serviks açılması belli bir seviyenin üzerindeyse
(yaklaşık dört cm.) EDT tanısı kesindir. Bu açıklıkta ilaç tedavisiyle doğum
eylemini durdurma şansı olmadığından doğum eylemi kendi seyrine bırakılır.
Doğumun prematüre bebeğe yoğun bakım olanaklarının olduğu bir hastanede gerçekleşmesi
gerekir.
Tuşede serviks açılması varsa ve açıklık dört cm.
altındaysa, servikste silinme (incelme) varsa kasılmalar takip edilir. Bu
amaçla ya elle kasılma takibi yapılır ya da kardiyotokografi cihazından
faydalanılır. Yapılan 20 dakikalık incelemede dört ya da daha fazla sayıda
kasılma saptanması durumunda EDT tanısı kesindir. Anne adayı hastaneye yatırılır
ve tokoliz (doğum eylemini durdurma) tedavisine başlanır.
Kasılmalarla başvuran ve takipte etkin kasılmaları
olan ancak serviks bulguları çok hafif ilerleme gösteren olgular tanıda
problem yaratır. Bu durumda tanıyı kesinleştirmek için hastanede takip yapılır.
Anne adayı sol yanına yatırılarak damar yolu açılır ve sıvı verilir. İki
sattlik aralarla yapılan tuşelerden herhangi birinde serviksteki değişiklik
ilerliyorsa EDT tanısı kesindir ve tokoliz tedavisi başlanır. Servikste değişiklik
saptanmadığı sürece tuşelere iki sattlik aralıklarla devam edilir. Değişme
oluştuğu anda tokoliz başlanır. Bu takip kasılmalar durana kadar devam
eder. Değişme olmazsa kasılmalar kendi kendine durana kadar takip devam
eder.
Erken doğum tehdidi nasıl
tedavi edilir? (Tokoliz (doğum eylemini durdurma) tedavisi)
Şartlar uygun olduğunda erken doğum eylemini
durdurmak ve bebeğin büyümesi için zaman kazanmak mümkündür. Ancak kullanılan
ilaçlar (ritodrin ve magnezyum sülfat gibi) yanetkileri ciddi olabilen ilaçlar
olduğundan erken doğum tanısının doğru konması ve tedaviyi alması sakıncalı
ya da gereksiz olabilecek anne adaylarının belirlenmesi önem kazanır.
Bu amaçla erken doğum tehdidi konan anne adayının
rutin antenatal tetkikleri yapılır, ultrason ile gebelik haftası belirlenir
ve anomali araştırması yapılır. 28 haftanın üzerindeki gebeliklerde
kardiyotokografi cihazı ile fetusun iyilik hali ve kasılmaların seyri değerlendirilir.
Tokoliz tedavisinin başarısız olma olasılığı göz önünde bulundurularak
tedavi mutlaka prematüre doğan bir bebek için yoğun bakım şartlarının
bulunduğu bir hastanede yapılır.
Kanaması olan ve kanamasının nedeni tam
belirlenemeyen, ablatio placenta şüphesi olan, koryoamnionit bulguları
olan, bebeği ölü olan, bebeğinde gelişme geriliği olan, bebeğinde yaşamla
bağdaşmayan anomalisi olan (anensefali gibi), fetal distres bulguları olan
anne adaylarında erken doğum bulguları olsa da tedavi başlanmaz.
36. gebelik haftasını tamamlamış olan anne adaylarında
ve serviks açıklığı dört santimetre ve üzerinde olan anne adaylarında da doğum
kendi seyrine bırakılır.
Tokoliz
uygulanması:
Tokolizde
uterusun kasılmalarını durdurmaya yönelik farklı ilaçlar kullanılır. En sık
intravenöz yolla (damardan) ritodrin ve magnezyum sülfat kullanılır.
Ritodrin
kasılmaları etkin bir şekilde durdurabilmesi yanında kalp ve metabolizma üzerine
önemli etkileri olabilen bir ilaçtır. Anne adayında hipertansiyon, kalp
hastalığı ve ciddi hipertiroidi durumunda kullanılmaz. Kan şekerini yükseltici
etkisi nedeniyle diabetlilerde çok dikkatli kullanılır. İkinci seçenek
olarak kullanılan magnezyum sülfat preeklampsi tedavisinde de kullanılan ve
kendine özgü ciddi yanetkileri olabilen bir ilaçtır. Özellikle çoğul
gebeliklerde, anemisi olan gebelerde, tokoliz uygulamasının sakıncalı olduğu
durumlarda yapılan uygulamalarda, kalp hastalığı olan anne adaylarında, tanısı
konamamış koryoamniyonit ya da ablatio placenta varlığında, yaşı ileri olan
(35 yaş üzeri) anne adaylarında, intravenöz tedavinin 24 saatten daha uzun
sürmesi durumunda ilaca bağlı ciddi yanetkilerin ortaya çıkma olsılığı
artar.
Tedavi
esnasında anne adayının tansiyon, nabız, ateş gibi yaşamsal bulguları
kontrol altında tutulur.
Kasılmalar
tümüyle durduktan sonra tedaviye 12 saat daha devam edilir ve kasılmaların
bittiğinden emin olunduğunda intravenöz uygulamaya son verilerek aynı ilacın
ağızdan alınan tablet şekliyle tedaviye geçilir. Muhtemel bir tedavi başarısızlığı
ve erken doğum olasılığı gözönünde bulundurularak fetusun akciğerlerinin
olgunlaşmasını hızlandırmak amacıyla anne adayına steroid içerikli ilaç
enjeksiyonu yapılır.
Tokoliz tedavisine son verilmesi:
Tokoliz tedavisi şartlar elverdiği sürece 36.
gebelik haftasına kadar devam ettirilir ve bu süre içerisinde anne adayı
hastanede sıkı takip altında tutulur.
Tokoliz tedavisine rağmen kasılmaların durmaması
ve serviks değişikliklerinin ilerlemesi durumunda tedavi başarısız kabul
edilerek kesilir.
36. gebelik haftası bittiğinde artık bebek olgunlaşmış
kabul edildiğinden tedavi kesilir ve anne adayı evine gönderilir. Doğum
eylemi başlamadığı sürece haftalık rutin antenatal kontrollerine gelmesi önerilir.
Tedavi seyrinde haftalık steroid enjeksiyonuna
devam edilir. Haftalık yapılan amniyosentezlerle elde edilen amnios sıvısında
akciğer olgunlaşma testleri uygulanır. Test sonucu akciğerlerin olgunlaştığı
saptanırsa tedavi kesilerek anne adayı evine gönderilir. Olgunlaşma yoksa
tokoliz tedavisi ve haftalık amniyosentezlere devam edilir.
Amniyosentez ile akciğer olgunlaşmasını değerlendirme
olanağı yoksa, ya da amniyosentezde akciğerler olgunlaşmamış bulunursa
tedavi 36. gebelik haftasına kadar devam eder.
Tedavi genellikle baştan sona kadar hastanede
uygulanır. Ancak bilinçli hastaların tedavilerine evde sürdürmelerine izin
verilebilir. Evde tedavisi uygun görülen anne adaylarının kullandıkları ilaçların
yanetkilerine karşı hassas olmaları gerekir. Bu anne adaylarına elle kasılma
takibi öğretilir ve EDT belirtileri ortaya çıktığında hemen başvurmaları öğütlenir.
EDT tedavisinde ilaç kullanımı yanında istirahat
edilmesi de çok önemlidir. Yeterli beslenme ve özellikle yaz aylarında
yeterli sıvı alınması çok büyük önem taşır.
Erken doğum Tehdidi ve Erken
Doğumun Önlenmesi mümkünmüdür?
Düzenli olarak antenatal kontrollere gidilmesi ve
bertaraf edilebilen risk faktörlerinin saptanarak giderilmesi (anemi, idrar
yolu enfeksiyonları, serviks ve vajinadaki enfeksiyonlar gibi) EDT riskini
azaltabilir. EDT açısından yüksek risk altında olan anne adaylarının daha sık
antenatal kontrollere gitmesi gerekir.
|