Kan transfüzyonu, kan bağışları
yoluyla elde edilen kanın çeşitli nedenlerle kan kaybetmiş ya da kanının
ana elemanlarından (akyuvar, trombosit ya da pıhtılaşma faktörleri gibi)
biri eksik olan kişilere damar yoluyla verilmesidir.
Kan bankaları kan bağışı yapan kişilerden kanın
uygun şartlarda alınmasından, bu kanların çeşitli işlemlere tabi tutulmasından
ve ihtiyacı olan kişilere verilmesinden sorumlu kuruluşlardır.
Bir kişinin kan bağışında bulunabilmesi için ön koşul
o kişinin sağlıklı olmasıdır. Gerekli muayeneler yapıldıktan sonra kan bağışlayan
kişiden yaklaşık olarak 500 mililitre kan alınır. Kansızlığı olmayan, kalp
ve dolaşım sistemi uygun çalışan bir kişiden alınan bu miktar, kan bağışlayan
kişide hiç bir problem yaratmaz. Yaklaşık dört haftada bu verilen kan üretilerek
tekrar yerine konmuş olur. Kan bağışlanması belli kanunlara tabidir ve 18
yaş altında ve 65 yaş üstünde olan kişiler kan bağışında bulunamazlar. Kanında
Hepatit B ya da AIDS gibi bir enfeksiyon hastalığı olduğu bilinen ya da
kalp ve dolaşım sistemine ait hastalığı, ya da kan hastalığı olanlar da kan
bağışında bulunamazlar.
Bağış yoluyla alınan kanlar
hangi işlemlerden geçer?
Alınan kanlar Hepatit B, sifiliz, HIV (AIDS
etkeni) ve diğer enfeksiyon etkenlerinin varlığı açısından incelenir. Daha
sonra kanlar özel torbalarda ve belli ısılarda saklanmak üzere ya olduğu
gibi tam kan şeklinde ya da çeşitli bölümlere ayrılarak kan bankasında
muhafaza edilir.
Her torbanın üzerinde kanın grubu, alınma tarihi
ve son kullanma tarihi mutlaka belirtilmiştir.
Taze kan ve banka kanı arasındaki
farklar
Alınan kan ilk 5-7 gün içinde taze kan olarak
kabul edilir. Kan alındıktan sonra ilk birkaç satte akyuvarlar, iki gün
sonra trombositler tümüyle yokolur. Pıhtılaşma faktörleri de genellikle iki
gün sonra önemli oranda azalmış olur.
Kan eskidikçe hücre parçalanması sonucu ortaya çıkan
potasyum kanın potasyum seviyesini artırır. Bu durumda banka kanı içinde
temel olarak yanlızca alyuvarları bulunduran bir kandır. Mümkünse her
durumda taze kan verilmelidir. Ancak ciddi kan kayıplarında son kullanma
tarihi geçmediği sürece banka kanı da gerekli miktarlarda verilebilir.
Bağışlanan kandan elde edilebilen ürünler
Bağış yoluyla elde edilen bir kan direkt olarak
torbalandığında o kandan yanlızca bir kişi faydalanabilir. Halbuki gelişmiş
yöntemler kullanılarak kanın elemanları ayrıştırıldığında bir ünite kandan
daha fazla sayıda kişinin faydalanması sağlanır. Kanaması olan birine tam
kan yerine yanlızca eritrosit suspansiyonu verildiğinde tam kandan geriye
kalan diğer maddeler (lökositler, akyuvarlar, plazma) diğer ihtiyacı
olanlarda kullanılabilir.
Tam kan:
Vericiden alınan bir ünite tam kan hiç bir ayırma
işlemine tabi tutulmadan sitrat maddesi katılarak pıhtılaşması önlenir.
Yaklaşık 400-450 mililitredir. Hematokrit değeri %35-40 civarındadır.
Buzdolabında (+) 4 derecede 21 gün dayanır. Verildiğinde hastanın
hematokrit değerini %3 artırır.
Buzdolabından çıkarılan kan ısındıktan sonra
kullanılmazsa atılır, tekrar buzdolabına konmaz.
Eritrosit (alyuvar)suspansiyonu:
Plazması azaltılmış yoğun bir kandır.
Eritrositleri yoğunlaştırılmış olduğundan hematokrit %65-70 civarındadır. Özellikle
dolaşım yüklenme riski olan hastalar başta olmak üzere mümkün olan her
durumda eritrosit süspansiyonu kullanılır. Verilen hastanın hematokrit değerini
%3 artırır. Buzdolabında (+)4 derecede 3-5 hafta dayanır. Ek olarak yıkanma
işlemine tabi tutulursa 12 saat içinde kullanılmalıdır.
Lökosit (akyuvar) suspansiyonu:
Bağışlanan kandan lökositler ayrılarak elde
edilir. Nötropeni (kanda akyuvar düşüklüğü) sonucu gelişen enfeksiyonların önlenmesinde
ya da tedavisinde kullanılır. 12 saat içinde kullanılmalıdır.
Trombosit suspansiyonu:
Bağışlanan kandan yanlızca trombositlerin ayrılmasıyla
elde edilir. Çeşitli nedenlerle trombosit sayısı düşmüş olan hastalarda
kanamanın önlenmesi ya da tedavisi için kullanılır. Bir ünitesi trombosit
sayısını 5-10 bin artırır. Bir ünite tam kandan (yani bir vericiden) özel yöntemlerle
8-10 ünite trombosit suspansiyonu elde edilebilmektedir. Ağır
trombositopenilerde (trombosit sayısı düşüklüğü) etkili olabilmesi için
arka arkaya altı üniteye kadar vermek gerekir. Elde edilen suspansiyonlar
oda ısısında saklanır ve üç gün içinde kullanılır. Buzdolabında saklanırsa
trombositler kısa zamanda parçalanır.
İnsan albümini:
Çok sayıda kan bağışlayıcısı kanından elde edilen
albüminin birleştirilmesiyle elde edilir. Çeşitli nedenlerle kan albümin değerleri
düşmüş olan insanlarda kullanılır. Çok fazla sayıda bağışlayıcıdan elde
edildiği için enfeksiyon riski diğerlerine göre yüksek bir üründür.
Taze dondurulmuş plazma:
Bağışlanan kandan plazmanın (kanın sıvı kısmının)
ayrılmasıyla elde edilir. Pıhtılaşma faktörlerinin harcandığı yaygın damariçi
pıhtılaşması (DIC) gibi ölümcül durumların tedavisinde hayat kurtarıcıdır.
Elde edildikten sonra buzdolabında (-)30 derecede saklanır.
Pıhtılaşma faktörleri:
Bağışlanan kanın plazmasında pıhtılaşma faktörleri
de teker teker ya da gruplar halinde ayrıştırılarak eksiği olan kişilere
verilebilir (fibrinojen, kriyopresipitat, antihemofilik faktör gibi).
Gama globulinler (nonspesifik ve spesifik
immunglobulinler):
Kanın serumunda (proteinlerin de bulunduğu sıvı kısım)
kişinin savunma sisteminin ürettiği antikorlar yeralır. Bunlar ayrıştırılıp
çeşitli vericilerden elde edilenler biraraya getirildiğinde çeşitli hastalıkların
önlenmesinde ya da tedavisinde oldukça etkili olabilir (Hepatit B serumu,
tetanoz serumu gibi). Bu sayede elde edilen bağışıklığa pasif bağışıklık adı
verilir. Pasif bağışıklık hastanın vücudu bağışıklığı kendisi aktif olarak
sağlayamadığı durumlarda ya da hızlı bir şekilde bağışıklık sağlanması
gerektiğinde (hepatit B'li olduğu bilinen birisiyle temas durumunda olduğu
gibi) kullanılır.
Kan naklinin uygulanma
kuralları
Kan nakli enfeksiyon, hemoliz reaksiyonu ve
allerjik reaksiyonlar gibi ciddi riskleri olabilen bir durumdur. Bu yüzden
gerçekten gerekli olan durumlarda ve yeterince kullanılır.
Kan grupları hakkında genel bilgiler
İnsanların kan grupları A ve B adı verilen iki
farklı yapıtaşının varlığı ya da yokluğuna ve Rh faktörü adı verilen bir
kan grubu faktörünün varlığı ya da yokluğuna göre belirlenir. Bir insanın
alyuvar hücre yüzeylerinde yanlızca A ya da B yapıtaşlarından biri ya da A
ve B yapıtaşlarının ikisi beraber bulunabilir, veya bu yapıtaşlarından hiç
biri bulunmayabilir. Bu olasılıklardan herbiri için Rh faktörünün varlığı
ya da yokluğu söz konusu olabilir.
Bu durumda insanlarda A Rh(+) (Rh faktörü var
anlamında); A Rh(-) (Rh faktörü yok anlamında); B Rh(+); B Rh (-); AB
Rh(+); AB Rh(-); 0 Rh(+) ve 0 Rh(-) olmak üzere sekiz ayrı kan grubundan
biri bulunur.
A-B-0 ve Rh yapıtaşları dışında alyuvar yüzeyinde
klinik açıdan çok fazla önem taşımayan ve kan grubu belirtilmesinde kullanılmayan
bazı alt gruplar da bulunmaktadır.
Bireyin kan grubu anne ve babasından kalıtımla aldığı
özellikler sonucu belirlenir. %45 insanda 0 grubu, %40 insanda A grubu, %10
insanda B grubu; %5 insanda da AB grubu bulunur. %85 insan Rh(+) kan
grubuna sahiptir. Bu nedenle AB Rh(-) ve B Rh (-) kan grupları en az
bulunan kan gruplarıdır.
Bir insanın kendi dokusunun bir parçası olmayan
her madde ve transplantasyonla vücuda yerleştirilen her organ yabancı bir
madde olarak işlem görür. Bu yabancı maddelere antijen (kendi genetik yapısına
uymayan anlamında) adı verilir. Bu antijenler girdiği bedenin savunma
sistemini harekete geçirir. Antijenler kan grubu yapıtaşları dışında
bakteriler, virüsler, protozoalar gibi maddeler ve böbrek, karaciğer ya da
kalp gibi nakledilen organlar olabilir.
Savunma sistemi kendisine yabancı olan bir
maddeyle karşılaştığında o maddeyi yok etmek amacıyla harekete geçer ve o
maddeyi tanıyabilen antikor (yabancı cisme karşı üretilen "cisim"
anlamında) adlı kimyasal maddeler üretir. Antikor antijeniyle anahtar-kilit
ilişkisi içindedir ve antijeni gördüğü yerde bağlanarak parçalamaya ve
sistemden uzaklaştırmaya çalışır.
A grubu kanın alyuvar yüzeyinde yanlız A antijeni,
B grubu kanın alyuvar yüzeyinde yanlız B antijeni, AB grubu kanın alyuvar yüzeyinde
hem A hem de B antijeni bulunur. 0 grubu kanın alyuvar yüzeyinde antijen
bulunmaz. Rh(+) kanda alyuvar yüzeyinde Rh (ya da D) antijeni bulunur.
A grubu kanın serumunda B antijenine karşı antikor,
B grubu kanın serumunda A grubuna karşı antikor, 0 grubu kanın serumunda
ise hem A hem de B antijenine karşı antikor doğal olarak hazır bulunur. AB
grubu kanın serumunda ise ne A ne de B antijenine karşı antikor bulunmaz.
Rh(-) olan bir kanın serumunda ise Rh antijenine karşı antikor ya hazır
bulunur ya da ilk karşılaşmada hızla üretilir (Rh uygunsuzluğu olan bir
evlilikte Rh(-) anne adayının Rh(+) bebeğinin alyuvarlarının Rh
antijenlerine karşı antikor üretmesi bunun en güzel örneğidir.
Bir kişiye uygun olmayan gruptan kan nakli yapıldığında
nakil yapılan kişinin serumunda bulunan antikorlar verilen kandaki kan
grubu antijenlerini tanıyarak antijenin bulunduğu alyuvarları parçalamaya
başlarlar. Hemolitik reaksiyon (alyuvarların parçalanması) adı verilen bu
olay hayatı tehdid eden bir durumdur. Bu nedenle kan nakli ancak uygun kann
grubuyla yapılmalıdır.
En ideali kan transfuzyonunun A-B-0 ve Rh grubu
aynı olan kan grubuyla yapılmasıdır.
Aynı gruptan kan bulunamadığında aşağıdaki şemaya
uyularak kan nakli yapılır:
Rh(+) kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde
Rh antijeni içerir, ancak serumunda Rh antijenine karşı antikor içermez. Bu
yüzden gerekli durumlarda Rh(-) kan grubundan kan alabilir.
Rh(-) kan grubuna sahip bir kişi ise alyuvar yüzeyinde
Rh antijeni içermez, ancak serumunda Rh antijenine karşı antikor içerir, ya
da ilk karşılaşma sonrasında bu antikorları hızla üretmeye başlar. Bu yüzden
ancak Rh(-) kan grubuna sahip biri, Rh(-) bir gruptan kan alabilir.
0 kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde hiç
antijen bulunmadığı için her gruba kan verebilir. Ancak serumunda hem A hem
de B'ye karşı antikor bulundurduğundan kendi grubudışında kalan kan gruplarından
kan alamaz.
AB kan grubuna sahip bir kişinin alyuvar yüzeyinde
hem A hem de B antijeni bulunur. Bu yüzden kendisi dışındaki hiçbir gruba
kan veremez. Ancak serumunda A ya da B'ye karşı antikor içermediğinden her
gruptan kan alabilir.
A kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde A
antijeni içerir. Bu yüzden B grubuna ve 0 grubuna kan veremez. Serumunda
B'ye karşı antikor bulundurduğundan B'den ve AB'den kan alamaz.
B kan grubuna sahip bir kişi alyuvar yüzeyinde B
antijeni içerir. Bu yüzden A grubuna ve 0 grubuna kan veremez. serumunda
A'ya karşı antikor bulundurduğundan A'dan ve AB'den kan alamaz.
Bu bilgiler ışığında 0Rh(-) kanın kendisi dışında
hiç bir gruptan kan alamadığını ve AB Rh(+) kan grubuna sahip bir kişinin
gerekli durumlarda her gruptan kan alabildiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle
0 Rh(-) kan grubu "genel verici", AB Rh(-) grubu da "genel
alıcı" olarak tanımlanır.
Acil kan nakli yapılması gereken birine ne kendi
kan grubundan ne de alabileceği gruptan kan bulunamadığı durumlarda 0Rh(-)
kan verilebilir. 0 Rh(-) genel verici olduğundan grubu kesin olarak 0Rh(-)
olarak tayin edilmiş bir kan çok acil durumlarda diğer kişinin kan grubunu
tayine gerek kalmaksızın verilebilir.
Uygun kan bulunana kadar kanaması olan hastaya sıvı
tedavisine devam edilir. Sıvı tedavisinde kanın sıvı kısmının damar içinde kalmasına
ve böylece damar sisteminde basıncın düşmesine engel olmak amacıyla plazma
genişletici olarak adlandırılan maddelerden faydalanılır. Bu maddeler
sentetik olarak üretilen ve molekül ağırlıkları nedeniyle kanın içindeki sıvıyı
kendilerine çekerek damar içi sıvı volümünü sabit tutmaya yarayan
maddelerdir.
Kan nakli yapılmadan önce yapılan
uygunluk testi
Kan ihtiyacı olan bir insana uygun gruptan kan
bulunduğunda kanı vermeye başlamadan önce verilecek kandan alınan numuneyle
nakil yapılacak kişiden alınan kan numunesi birleştirilir. Mikroskop altında
yapılan incelemede gruplar birbirine uymuyorsa antikorların alyuvarlara bağlanması
sonucu kümeleşmeler meydana gelir. Bu durumda muhtemelen ya nakil edilecek
kişinin ya da nakil yapılacak kanın grubu yanlış belirlenmiştir.
Çok nadiren gruplar uygun olmasına karşın bir
altgrup uyuşmazlığı söz konusu olabilir.
Yukarıda bahsedilen bu teste cross-matching (çapraz
karşılaştırma) adı verilir. Bu testte kümeleşme görülmesi kan hastaya
nakledildiğinde hastanın damarı içinde de aynı olayın meydana geleceğini gösterir.
Böyle bir durumda o kan kesinlikle hastaya verilmez. Çapraz karşılaştırma
yapmadan kan naklinin yapılabileceği tek durum genel verici olan 0Rh(-) kan
ile yapılan nakildir.
Kan nakli esnasında ya da
sonrasında ortaya çıkabilen istenmeyen durumlar
Erken dönemde ortaya çıkan durumlar
Hemolitik reaksiyon (nakledilen kanın alyuvarlarının
parçalanması)
Kan nakli esnasında ortaya çıkan en tehlikeli
durumdur. Kişiye uygun olmayan kan grubundan kan verilmesine bağlı olarak
kan naklinin ilk 30 dakikasında ortaya çıkar. Bazı durumlarda tarihi geçmiş
kanın verilmesi de hemolitik reaksiyona yolaçabilir.
Özellikle A-B-0 grup uyumsuzluğunda belirtiler
daha şiddetli olur. Kanı alan kişinin serumunda bulunan antikorlar verilen
kanın alyuvarlarının yıkılmasına neden olur. Kanın verildiği toplardamar
boyunca sıcaklık artışı ve ağrı, terleme, çarpıntı ve taşikardi (nabız hızlanması),
hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü), bel ağrısı, kanamaya eğilim sık görülen
belirtilerdir. Uygun müdahale ve tedavi yapılmadığında şok ve ölüm görülebilir.
Hemoliz sonucu ortaya çıkan hemoglobin (alyuvarların en önemli yapıtaşı)
idrarda çıkar, parçalanma sonucu ortaya çıkan bilirubin de sarılık görülmesine
neden olur. İleri durumlarda ilk önlemler başarılı olsa bile geçici böbrek
yetmezliği gelişebilir. Böbrek yetmezliğinin parçalanan alyuvarlardan açığa
çıkan maddelerin böbrek damarlarında yarattığı bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Bazı durumlarda hemoliz kan naklinden 2-14 gün
sonra ortaya çıkabilir. Hemen ortaya çıkan hemolitik reaksiyona göre daha
selim seyreder. Hafif sarılık ve idrarda hemoglobin saptanması dışında
bulgu vermeyebilir.
Hemolitik reaksiyon saptandığı anda hemen
transfuzyona sonverilir ve aynı damardan serum verilmeye başlanır. Çapraz
karşılaştırma tekrarlanır, kan grupları tekrar belirlenir. İlk idrarda
hemoglobin görülmesiyle tanı konur ve uygun tedaviye başlanır. Şoku önlemeye
ve böbrekleri korumaya yönelik olarak sıvı tedavisi, kortizon ve diüretik
(idrar söktürücü) ilaçlardan faydalanılır. Bazı durumlarda dializ
gerekebilir.
Febril reaksiyonlar (ateş yükselmesi)
Kan naklinde %3-4 oranında rastlanır. Alıcıda
verilen kanın trombosit ve lökositlerine (akyuvarlar) karşı antikor
bulunmasına bağlı meydana gelir. Antikorlar bu hücreleri parçaladığında açığa
çıkan pirojen (ateş yükseltici) maddeler nedeniyle vücut ısısı yükselir.
Bazı durumlarda steril olmayan kanda bulunan
bakterilerden açığa çıkan pirojen maddeler de ateş yükselmesine neden
olabilir.
Febril reaksiyon kan verilmesinden sonraki 1-3
saatte ortaya çıkar. Titreme, ateş, başağrısı ve kusma gözlenir.
Bakterilere bağlı değilse 1-2 saat içinde kendiliğinden düzelir.
Febril reaksiyon ortaya çıktığında kan nakil hızı
yavaşlatılır. Soğuk uygulama ile ateş düşürülemezse ateş düşürücüler ve
antihistaminik ilaçlar (allerji tedavisinde kullanılan ilaçlar) verilir.
Dolaşım yüklenmesi
Verilen kan miktarının gereğinden fazla olması ya
da kısa zamanda hızla kan verilmesi durumunda özellikle kalp ve dolaşım
hastalığı bulunanlarda, yaşlılarda ve çocuklarda dolaşım yüklenmesi ortaya çıkabilir.
Bu durumda kalbin yükü çok fazla arttığından sol kalp yetmezliği ve akciğer
ödemi meydana gelebilir.
Gebeler nispeten daha genç olduklarından ve kan
volümü fizyolojik olarak zaten artmış olduğundan gebelikte bu durumla
nadiren karşılaşılır.
Dolaşım yüklenmesi riski bulunanlarda tam kan
yerine eritrosit suspansiyonu verilmesi dolaşım yüklenmesi riskini belirgin
şekilde azaltır.
Gram negatif sepsis
Verilen kanda yüksek miktarlarda gram(-) bakteri
ve bunların ürettiği toksinlerin bulunması sonucu meydana gelen nadir bir
durumdur. Ölüme neden olabilir.
Kan nakliyle birlikte kana geçen bakteri miktarı çok
fazlaysa yarım saat sonra ateş, titreme, kusma, bazen kanlı diyare ve
septik şok gelişebilir. Endotoksinlerin yaptığı yaygın damariçi pıhtılaşma
(DIC) nedeniyle kanamalar meydana gelebilir. Hastalarda genellikle ilk 6
saatte ölüm olur.
Gram(-) sepsisin hemolitik reaksiyonla ayırıcı tanısı
yapılmalıdır. Tedavide sıvı, antibiotik ve kortizon verilir.
Kan gram(-) bakteriler için çok uygun bir
besiyeridir. Üremeyi engellemek için kan buzdolabından çıkartılınca fazla
beklenmeden nakledilmelidir.
Allerjik ve anafilaktik reaksiyonlar
Kan naklinde %1 oranında görülürler. Belirtiler
hemen ortaya çıkar. Ürtiker (ciltte kaşıntılı kabarıklıklar), kaşıntı,
anjionörotik ödem, larinks (gırtlak) ödemi ve astım şeklinde gözlenebilir.
Nadiren anafilaksi (allerjinin en ağır ve ölümcül şekli)
gelişir. Ürtiker ve kaşıntı en sık görülen belirtilerdir.
Bu reaksiyonlar atopik (allerjik bünyeye sahip) kişilerde
daha sıktır.
Hemen transfuzyon kesilerek antihistaminik ve
kortizon tedavisi yapılır.
Anafilaksi çok nadirdir. Bu durumda ek olarak dolaşım
sistemi de iflas
ettiğinden tedavide ek olarak adrenalin de kullanılır.
Hipotermi (vücut ısısının düşmesi)
Buzdolabından yeni çıkmış kanın ısıtılmadan hızla
verilmesi esnasında ortaya çıkan bir durumdur. Vücut ısısının düşmesine ve
ileri durumlarda kalbin durmasına neden olabilir.
Hava embolisi
Genellikle hızlı yapılan transfuzyonda meydana
gelir. Kanın verildiği setten hastanın damarına belli bir miktarın üzerinde
hava verilmesine bağlıdır. Ani nefes darlığı, siyanoz (vücutta morarma) ve
senkop (bayılma) gibi belirtilerde hava embolisinden şüphelenilir. Verilen
havanın akciğer atardamarına geçmesini engellemek için hasta başaşağı sol
yanına yatırılır. Ender görülen bir durumdur.
Banka kanının fazlaca verilmesinde karşılaşılan
durumlar
Banka kanında hücre parçalanmasına bağlı olarak başta
trombosit ve lökositler oldukça azalmıştır. Hücre parçalanması kanda
potasyum artışına ve kanın pH derecesinin asitleşmesine yolaçar. Bu durumda
özellikle kalp üzerinde çok ciddi yanetkiler ortaya çıkabilir. Ayrıca banka
kanının muhafazasında kullanılan sitrat adlı madde alıcı kanının
kalsiyumunun düşmesine, bu da ileri durumlarda hipotansiyon (tansiyon düşüklüğü)
ve kalp iletim sisteminde bozuklukların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Masif (yoğun) transfuzyonun tehlikeleri
24 saat içinde 5 litre ve daha fazla kan verilmesi
durumunda masif transfuzyondan bahsedilir. Genellikle banka kanı kullanılmak
zorunda kalındığından istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Pıhtılaşma faktörleri
olmayan ve trombositleri azalmış olan banka kanı nakledildiğinde kanamaya eğilim
artar. Ayrıca beklemiş kanda hiperpotasemi ve pH değerinin asit olması
istenmeyen durumların ortaya çıkmasına neden olur.
Banka kanının hazırlanmasında kullanılan sitrat
kan kalsiyumunu bağladığında da çeşitli tehlikeler ortaya çıkar.
Fazla miktarda kan verilmesi durumunda eritrosit
suspansiyonu ve beraberinde taze dondurulmuş plazma verilmesi bu riskleri
azaltabilir
Geç dönemde ortaya çıkan durumlar
Trombofilebit
Kan nakli için kullanılan damarın iltihaplanmasıdır.
Metal iğneler kullanıldığında ve nakil için kullanılan damar 12 saatte bir
değiştirildiğinde bu risk ortadan kalkar.
Enfeksiyon geçişi
Başta Hepatit B, Hepatit C ve HIV (AIDS etkeni)
olmak üzere sifiliz (frengi), malarya (sıtma) ve kanla bulaşan birçok etken
kan nakli esnasında verilen kandan alıcıya bulaşabilir.
Kan naklinde Hepatit C bulaşma riski %3-%5, HIV
bulaşma riski ise 1/50000-1/100.000 arasındadır.
Nakil esnasında bu enfeksiyon etkenlerinin geçişini
önlemek amacıyla yapılan ileri incelemeler nakledilecek kandaki enfeksiyon
etkenini bazen saptayamayabilir. Bunun en iyi örneği kan bağışında bulunan
kişinin bağıştan hemen önce AIDS etkenini kapmış olmasıdır. Yapılan test
HIV'e karşı kişinin vücudunda oluşan antikoru saptayan bir test olduğundan
bağışı yapan kişinin vücudunda HIV olmasına rağmen henüz antikor oluşmadan
yapılan inceleme virüs varlığını saptayamamaktadır.
Görüldüğü gibi kan nakli oldukça fazla sayıda ve bazen ölümcül olabilen
yanetkileri olan bir uygulamadır. Bu yüzden kan naklinin yanlızca gerekli
durumlarda uygulanması çok önemlidir.
|