Sehiv
(Yanılma) Secdeleri ile İlgili Meseleler
327- Sehiv secdeleri, bir namazın vaciblerinden birini yanılarak
terk etmekten veya geciktirmekten dolayı, o namazın sonunda yapılması
gereken iki secde ile teşehhüdden, salavat ve duaları okumaktan ibarettir. Şöyle
yapılır: Son oturuşta yalnız "Tahiyyat" okunduktan sonra iki
tarafa selam verilir. Ondan sonra "Allahü Ekber" denilerek secdeye
varılıp üç kez "Sübhane Rabbiye'l-ala" okunur. Ondan sonra "Allahü
Ekber" denilerek kalkılır. Bir tesbih mikdarı duraklamadan sonra tekrar
"Allahü Ekber" deyip ikinci secdeye varılır. Yine üç kez "Sübhane
Rabbiye'l-ala" okunduktan sonra "Allahü Ekber" denilerek kalkılır
ve oturulur. Tahiyyat ve Salavatlarla "Rabbena atina" okunup önce sağ
tarafa, sonra sol tarafa selam verilir.
Yalnız sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdelerinin
yapılması daha faziletlidir, ihtiyata uygundur. Bundan dolayı cemaatla kılınan
namazlarda cemaatın yanlışlıkla dağılmaması için, yalnız sağ tarafa
selam verdikten sonra sehiv secdesi yapılması tercih edilmiştir.
328- Sehiv secdeleri vacibdir. Bilindiği gibi, gerek farz,
gerek vacib veya sünnet olan herhangi bir namazın kıraat, rükü ve sücud
gibi farzları ve Fatiha, Sure ilavesi, sırayı gözetme gibi vacibleri,
Kadelerde (oturuşlarda) salavatları okumak gibi sünnetleri vardır. Bunun için
bunları gözetmek gerekir ki, namaz tam olarak kılınmış olsun.
O halde farz olsun, olmasın herhangi bir namazda bir farzın
kasden veya sehven terk edilmesi, o namazın yeniden kılınmasını gerektirir.
Böyle büyük bir noksanı gidermek için sehiv secdeleri yeterli değildir.
Bir vacibin kasden terki veya geciktirilmesi bir günahtır.
Bundan dolayı sehiv secdeleri gerekmez, böyle bir namazı iade etmek uygundur.
Bir vacibin sehven terk edilmesi veya geciktirilmesi, sehiv secdelerini
gerektirir. Bu şekilde o noksan düzeltilmiş olur. Bir sünnetin kasden veya
sehven terk edilmesi, sehiv secdelerini gerektirmez. Fakat kasden terk edilmesi
bir kusurdur. Sevab ve faziletten mahrum olmayı gerektirir.
(Malikilere göre sehiv secdeleri sünnettir. Şafiî'lere göre
de sünnettir. Ancak imam sehiv secdelerini yaparsa, cemaatın imama uyması
vaciptir. Hanbelilere göre sehiv secdeleri bazan vacib, bazan sünnet ve bazan
da mubah olur. Namazın terk edilen bir sünnetinden dolayı yapılacak sehiv
secdelerinin mubah olması gibi...
İmam Şafiî ve İmam
Ahmed'e göre, iki tarafa selam vermeden önce yapılır. İmam Malik'e göre
sehiv (yanılma), bir ziyade sebebiyle ise, sehiv secdeleri selamdan sonra yapılır.
Eğer bir noksan veya bir noksan ile ziyade sebebiyle ise, selamdan önce yapılır.
Bu bir fazilet meselesidir; yoksa hepsi de caizdir.)
329- Bir namazın tam bir rüknünü, bir farzını öne
almak veya sonraya bırakmak sehiv secdelerini gerektirir. Çünkü bu öne
almak ve sonraya bırakma işi, vacibi terk etmekten sayılır. Kıyamda "Sübhaneke"den
sonra, henüz kıraat yapmadan rükûa varılıp ondan sonra hatırlanarak kıyama
dönmekle farz olan kıraatin yerine getirilmesi, buna bir örnektir. Bu durumda
önceki rükü geçerli olmaz. Kıraattan sonra yeni bir rükü yapılır. Böyle
dönüp kıraat yapmadan ve ondan sonra rüküa varmadan kılınacak namaz
bozulur. Çünkü böyle bir rekatta rükü gibi tekrarlanmayan rükünler arasında
sıraya riayet edilmesi farzdır.
330- Namazın rekatlarından birindeki iki secdeden biri yanılarak
terk edilip ondan sonraki rekatın veya kadenin sonunda hatırlansa, bunun
geciktirilmesinden dolayı namazı iade gerekmez, hemen o secde kaza edilir. Eğer
son oturuşta iken hatırlansa, bu secde yapılır ve ondan sonra bu oturuş (kade)
iade edilir. Ondan sonra da sehiv secdeleri yapılır. Bu durumda son rekatta beş
secde ile üç kade bulunmuş olur. Çünkü bir rekatta iki secde vardır. Böyle
tekrarlanan bir rüknün kısmen sonraya bırakılması, farzı terketmek sayılmadığından
namazın iadesini gerektirmez.
Fakat bir rekattaki iki secdeden ikisi de yanılarak öne alınsa,
önce iki secde ve ondan sonra rükü yapılmış bulunsa, bu halde farz olan
tertibe riayet için tekrar rükü ve ondan sonra secdelere gidilir. Bu tekrar
ve iadelerden dolayı da namazın sonunda sehiv secdeleri yapılır.
331- Herhangi bir namazın bir rüknünü tekrar etmek, sehiv
secdelerini gerektirir. Bir rekatta iki defa rükü veya üç defa secde yapılması
gibi.
Birinci ve ikinci rekatlarda Fatiha'nın tekrarlanarak
okunması veya arka arkaya okunması veya rüku, secde ve teşehhüdde Kur'an
okunması da böyledir. Fakat üçüncü veya dördüncü rekatlarda Fatiha'nın
iki defa okunması veya bunlarda Fatiha ile beraber başka bir surenin de
okunması yahut yalnız başka bir sürenin okunması sehiv secdelerini
gerektirmez. Çünkü bu takdirde bir vacib terk edilmiş veya geciktirilmiş ve
Kur'an da meşru olan yerin başkasında okunmuş olmaz. Ancak bu halde
rekatlar, önceki, rekatlarden daha fazla uzatılmış ve cemaata da ağırlık
verilmiş olursa, kerahetten korunmuş olmaz.
332- Bir vacibi yanılarak terk etmek, sehiv secdelerini
gerektirir. Birinci oturuşu veya vitirde Kunut'u veya bayram namazlarında
ziyade tekbirleri yahut birinci ve ikinci oturuşlarda Tahiyyat'ı okumayı terk
etmek gibi.
Vitir namazında rüküdan sonra Kunut duasının unutulduğu
hatırlanmış olsa, artık onu okumak için geri kıyama dönülmez. Rükudan
sonra okunması da gerekmez. Çünkü yeri kaçırılmıştır. Rüku halinde
hatırlandığı halde de okunması gerekmez. Sahih olan rivayet böyledir.
Bununla beraber okunsun veya okunmasın, her iki halde de sehiv secdeleri
gerekir.
Kunut tekbirini unutup yapmamak, bir görüşe göre sehiv
secdesi gerektirir, bir görüşe göre de gerektirmez.
333- Bir vacibin yanılarak geciktirilmesi de sehiv secdesini
gerektirir. Birinci veya üçüncü rekattan sonra biraz oturulması, dördüncü
rekattan sonra beşinci rekat için ayağa kalkılması, sabah namazının
ikinci rekatinden sonra üçüncü bir rekata ve akşam namazının üçüncü
rekatından sonra dördüncü bir rekata kalkılması gibi...
Birinci oturuşta (Kade'de) teşehhüd mikdarından fazla
oturulup üçüncü rekata kalkmanın geciktirilmesi de böyledir.
334- Bir vacibin vasfını değiştirmek, sehiv secdesini
gerektirir. İmamın aşikare okuması gereken ayetleri gizlice okuması veya
gizlice okunacak ayetleri aşikare okuması gibi. Bu okuma mikdarı, namaz sahih
olacak kadar okumaktır. Fatiha süresinin ilk ayetlerini okumak bu kısımdandır.
Bununla beraber kısa bir ayet okunması da İmamı Azam'a göre bu hükümdendir.
İki imama göre ise, bu hükümde değildir.
Aşikare okumanın en az derecesi, başkasının işiteceği
mikdardır. Gizlice (hafiyyen) okumanın en aşağı derecesi de, yalnız okuyanın
işiteceği mikdardır.
335- Gizli okunacak yerde, Fatihanın çoğu yanılarak aşikare
okunsa, geri kalanı yine gizlice okunur. Aksine olarak aşikare olarak okunacak
bir namazda Fatiha'nın bir kısmı gizli okunup ondan sonra aşikkare okunacağı
hatırlansa, Fatiha yeni baştan aşikare okunur. Böylece bir rekatta hem aşikare,
hem de gizli okumak toplanmış olmaz. Fakat diğer bir görüşe göre, Fatiha
yeniden okunmaz, yalnız geri kalan kısım aşikare okunur.
336- Tek başına namaz kılanın aşikare veya gizli okumasından
dolayı, tercih edilen görüşe göre, sehiv secdesi gerekmez. Ancak öğle
namazı gibi gizli okunacak yerde kasden aşikare okursa, günah işlemiş olur.
Tek başına namaz kılanın gündüzün kılacağı nafile
namazlarda aşikare okuması mekruhtur.
337- İmam sabah namazında Fatiha suresini sehven gizlice
okuyup sonra hatırlasa, ekleyeceği süreyi aşikare okur, Fatiha'yı iade
etmez.
338- Cemaat halinde aşikare Kur'an okunacak bir namaza başlamış
olan ve Fatiha'yı gizli okumuş bulunan bir kimseye, başkası gelip uysa, o
kimse imam olmayı arzu ederse sureyi aşikare okur, arzu etmezse, aşikare
okuması gerekmez.
339- Farz bir namazda ikinci rekattan sonra oturulmayıp da
üçüncü rekata yanılarak kalkmaya yeltenenin durumuna bakılır: Eğer kalkışı
oturmaya yakın ise, oturur, sehiv secdesi gerekmez. Fakat doğrulması kıyama
yakın ise, kalkar ve ondan sonra sehiv secdelerini yapar. Çünkü bu durumda
vacib olan birinci oturuş terk edilmiştir.
Bununla beraber bir rivayete göre de, namaz kılan henüz
tam kıyama doğrulmamış ise, kadeye (oturuşa) döner, vacibi terk elmez. İmam
tam doğrulup kalktıktan sonra kadeye dönerse, namazı bozulur. Çünkü bu
takdirde farz olan kıyam bozulmuş ve namazın sırası büsbütün değiştirilmiş
olur. Diğer bir görüşe göre, bu durumda namazı bozulmaz, kendisi günah işlemiş
olur ve sehiv secdeleri gerekir.
340- Sünnet namazlarda ikinci rekatın arkasında oturulup
da Tahiyyat okunmadığı üçüncü rekatta hatırlanırsa bakılır: Eğer bu
üçüncü rekat daha secde ile bağlanmamış ise, oturmaya dönülür, eğer
secde ile bağlanmışsa, dönülmez. Diğer bir görüşe göre, secde ile bağlansın
veya bağlanmasın, artık oturmaya dönülmez. Her iki durumda da sehiv
secdeleri yapmak gerekir.
341- Dört rekatlı farzlarda ikinci oturuş yapılmaksızın
beşinci rekata kalkılacak olsa, henüz beşinci rekat için secde edilmedikçe
oturuşa dönülür. Teşehhüdden sonra selam verilip sehiv secdeleri yapılır.
Çünkü farz olan son oturuş geciktirilmiştir. Bu geciktirme ise, vacibi terk
sayılır. Fakat beşinci rekat için secde yapılmış olursa, bu namaz
nafileye dönmüş olur. Artık buna bir rekat daha ilave edilir ve tam altı
rekatlı bir nafile namaz kılınmış olar. Sahih olan görüşe göre, bu
durumda sehiv secdesi gerekmez. Bu mesele İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir.
İmam Muhammed'e göre, beşinci rekatın secdesinden baş kaldırılınca,
namaz tamamen batıl olmuş olur.
342- Dört rekatlı, bir farz namazın son oturuşunda selam
vermeden yanılarak ayağa kalkılsa, hemen oturuşa dönülüp selam verilir ve
sehiv secdesi yapılır. Fakat beşinci rekat için secdeye varılmış olunca,
buna bir rekat daha ilave edilir. Bu durumda önceki dört rekat ile farz
tamamlanmış olur; Diğer iki rekat da nafile sayılır, İstihsan olarak da
sehiv secdeleri yapılır.
Akşam namazında ikinci oturuştan sonra bir dördüncü
rekata, sabah namazında da oturuştan sonra bir üçüncü rekata kalkılması
da bu hükümdedir. Onun için bunlara eklenen ikişer rekat da, nafile olmuş
olur. Bu hareketler kasıdlı olarak yapılmadığı için mekruh sayılmaz.
Tercih edilen görüş budur.
343- Dört veya üç rekatlı farz ve vitir namazlarında
birinci oturuştan sonra yanılarak: "Allahümme Salli ala Muhammedin ve
ala ali Muhammed" denilmesi, İmamı Azam'dan bir rivayete göre de, bu teşehhüdden
sonra bir harf bile ziyade edilmesi sehiv secdelerini gerektirir. Fakat son duruşlarda
teşehhüdden sonra Kur'an okunması, dua edilmesi ise sehiv secdelerini
gerektirmez. Çünkü bu oturuş dua ve hamd yeridir. Kur'an ise hem duayı hem
de hamdi kendisinde toplar.
Namazda zikirlerin, duaların ve teşehhüdün (Tahiyyat'ın)
aşikare okunması da sehiv secdelerini gerektirmez.
344- Farz namazların son üçüncü ve dördüncü rekatlarında
kasden susarak Fatiha veya diğer bir süre okunmaması bir hatadır; fakat
sehiv secdelerini gerektirmez. Yanılarak sükuti edilip Fatiha veya başka bir
süre okunmaması sehiv secdelerini gerektirir. İmam Ebû Yusuf'a göre, her
iki halde de sehiv secdelerini yapmak gerekir.
345- Namaz içinde bir rükün yerine getirilecek kadar düşünceye
dalınsa başlangıç (iftitah) tekbirini aldım mı, almadım mı diye o kadar
düşünülse de sonra tekbir alındığı hatırlansa, veya alınmamış olması
sanılarak tekrar bir tekbir daha alınsa, sehiv secdesi gerekir.
Yine: Üç rekat mı, dört rekat mı kıldığında şübhelenip
durulsa, veya Fatiha okunduktan sonra hangi surenin okunacağı üzerinde düşünülse,
yine sehiv secdeleri gerekir. Çünkü bu durumlarda vacib geciktirilmiş olur.
Bir rüknü veya bir vacibi yerine getirirken meydana gelecek
bir dalgınlık ve bir düşünce ise, sehiv secdelerini gerektirmez. Tam bir
kalb huzuru ile namaz kılmak, öyle herkese nasib olacak bir fazilet değildir.
346- Bir kimse, kıldığı bir namazın rekatlarında şübhelense
bakılır: Eğe bu şübhe kendisine ömründe ilk kez olmuşsa, o namazı
yeniden kılar. Fakat birkaç defa olmuşsa araştırır ve kanaatine göre hüküm
verir. Namazı yeniden kılması icab etmez. Araştırmada kalbin şahidliği
yeterlidir.
Örnek: Sabah namazını kılarken bir rekat mı kıldım,
iki rekat mı? diye şübhelenip de bir rekat kılmış olduğuna kalben hüküm
verse, ihtiyaten buna bir rekat daha ilave eder. Bu husustaki tereddütlerinden
dolayı da sehiv secdeleri yapar. Aksine olarak iki rekat kılmış olduğuna hüküm
verdiği takdirde oturur. Teşehhüdden ve selamdan sonra sehiv secdelerini
yapar. Hiç birine karar veremediği takdirde de, az olanı esas alır, çünkü
az olanda kesinlik vardır. Bu durumda bir rekat daha kılar; ancak bu takdirde
şübhelendiği rekatin sonunda oturur. Ondan sonra kalkıp o bir rekatı kılar.
Çünkü önce iki rekat kılmış olması ihtimali vardır. Bu takdirde de
namazın sonunda sehiv secdelerini yapar.
347- Dört rekatlı bir namaza başlamış olan kimse, kıldığı
rekatın birinci rekat mı, ikinci rekat mı? olduğunda şübhe edip bir tarafı
seçemezse, kendisini bir rekat kılmış sayar ve her bir rekatın sonunda
ihtiyat olarak bir kere teşehhüd mikdarı oturur; bu şekilde dört defa kade
yapılmış olur. Çünkü birinci sayılan rekatın ikinci ve üçüncü sayılan
rekatın dördüncü rekat olması ihtimali vardır.
348- Bir kimse kıldığı rekatın ikinci rekat mı, üçüncü
rekat mı? olduğundan şübhelense, sahih olan görüşü göre, bu rekatın
sonunda oturmaz. Bir tarafı tercih edemezse, bunu ikinci rekat sayar. Geri
kalan rekatları da tamamlar. Akşam namazı ile vitir namazı bu hükmün dışındadır.
Bu şübhelenme bu namazlardan birinde olsa, oturmak gerekir. Çünkü şübhelenilen
rekatın üçüncü rekat olması muhtemeldir. Bu halde teşehhüdden sonra bir
rekat daha ilave edilir. Çünkü şübhelenilen rekatın ikinci rekat olması
da mümkündür. Bunların sonunda da sehiv secdeleri yapılır.
349- Dört rekatlı namazlarda, kılınan rekatın dördüncü
rekat mı, beşinci rekat mı olduğunda ve sabah namazında kılınan rekatın
ikinci rekat mı, üçüncü rekat mı olduğunda, akşam ile vitir namazlarında
da kılınan rekatın üçüncü rekat mı, dördüncü rekat mı, olduğunda şübheye
düşülse, sonunda oturulur ve teşehhüdden sonra kalkılıp bir rekat daha kılınır.
Çünkü bu rekatların üçüncü, dördüncü veya beşinci rekat olması
muhtemeldir. O halde ilave edilen birer rekat ile fazla olan mikdar nafile olmuş
olur. Sonunda da sehiv secdeleri yapılır. Bu şübhe, kıyam veya rükü veya
rükudan kıyama geçiş halinde olduğuna göredir.
İlk secde yapıldıktan sonra şübhelenme olursa, ittifakla
namaz batıl olur. Çünkü şübhe edilen rekatın ziyade olup son oturuşun
terk edilmiş bulunması muhtemeldir. İlk secde halinde şübhe olursa, yalnız
İmam Muhammed'e göre, namaz batıl olmaz.
350- Namazda Fatiha'dan önce başka bir sure bir harf olarak
dahi yanılarak okunsa, iade edilerek önce Fatiha, sonra da o sure okunur.
Namazın sonunda da sehiv secdeleri yapılır. Bu sırada işinde yapılan
noksan rüku halinde bile hatırlansa, kıyama dönülerek iadesi gerekir. Böyle
bir yanılma çok olmaz. Onun için bunun az mikdarı da bağışlanamaz. Fakat
bir namazda okunan bir surenin altında bulunan sure okunmak istenirken üstündeki
sure okunsa, bundan dolayı sehiv secdeleri gerekmez.
351- Bir kimse namazda, Fatiha okuyup okumadığında şübhe
etse, bakılır: Eğer henüz başka sure okumamış ise, Fatiha'yı okur. Fakat
başka sure okumuş ise, artık Fatiha'yı okumaz. Çünkü surenin Fatiha'dan
sonra okunması meydandadır. Bununla beraber namaz kılanın bir görüşü
varsa ona göre hareket eder.
352- Bir kimse, ilk rekatlerde birer sure okuyup da Fatiha'yı
okumamış bulunduğunu secdeye vardıktan sonra hatırlarsa, son rekatlerde
Fatiha'yı iade etmez. Çünkü son rekatlarda zaten Fatiha okunacaktır. Bir
rekatte iki Fatiha okunması ise meşru değildir. Yalnız Hasan İbni Zeyyad'a
göre, son rekatlarda Fatiha kaza edilir.
353- Dört veya üç rekatlı farz namazların ilk iki
rekatinde Fatiha'dan sonra birer sure veya bir mikdar ayet eklenmemiş olsa, bu
sure veya ayetler üçüncü ve dördüncü rekatlarda Fatiha'dan sonra ilave
edilirse bu namaz cemaatle kılınan bir akşam veya yatsı namazı ise, üçüncü
ve dördüncü rekatlarda hem Fatiha, hem de ilave edilecek sure aşikare olarak
okunur. Çünkü bir kıyamda olan kıraat birdir; bunun bir kısmı gizli
olarak, bir kısmı da aşikare olarak okunamaz. Yalnız surenin aşikare
okunacağını söyleyenler de vardır. İmam Ebû Yusuf'a göre, ikisi de
gizlice okunur. Çünkü son rekatlarda gizlice okumak sünnettir. İmam Ebû
Yusuf'dan diğer bir rivayete göre de, artık son rekatlarda bu süre okunmaz.
Çünkü bunun yeri geçmiştir. Bununla beraber her halde de sehiv secdeleri
yapılır.
354- İmamın yanılması, kendi hakkında asaleten ve cemaat
hakkında da uymuş olma bakımından sehiv secdelerini gerektirir. Fakat imama
uyan cemaatten birinin yanılması ile ne kendisine ne de imama sehiv secdesi
yapmak gerekmez.
355- Sehiv secdelerini yapmakta olan bir imama uymak
sahihtir. Gerek sehiv secdelerinin herhangi birinde ve gerek teşehhüdünde
olsun eşittir. Sehiv secdelerinin ikincisinde imama uyan kimseye birinci
secdeyi ve teşehhüdünde uyana her iki secdeyi kaza etmek gerekmez.
356- Mesbuk, imamla beraber sehiv secdelerini yapar, imamın
yanılması, mesbukun imama uymasından önce de olsa hüküm aynıdır. Çünkü
mesbuk imama bağlıdır.
İmam teşehhüdde iken daha selam vermeden önce mesbuk
kalkarak kıraat veya rüküda bulunduktan sonra, imam selam verip sehiv
secdelerine varacak olsa, mesbuk da hemen bu secdelere uyar ve evvelce yaptığı
kıraatla rüküu aradan çıkar, bunları sonradan kalkıp tekrar yerine
getirir. Bununla beraber mesbuk bu secdelerde imama uymasa namazı bozulmaz.
Namazı bitirince bu sehiv secdelerini kendi başına yapar.
Yine mesbuk secdeye vardıktan sonra, imam sehiv secdelerini
yapacak olsa, imamına uymaz, namazını bitirir ve sonra sehiv secdelerini
yapar. Eğer bu durumda imama uyacak olursa, namazı bozulur.
357- İmam selam verdikten sonra, noksan kalan rekatlarını
tamamlamak için ayağa kalkan bir mesbuk, bu rekatlarda yanılmış olursa,
sehiv secdelerini yapması gerekir. Önceden imamla beraber sehiv secdeleri yapmış
olsa bile bu hüküm değişmez. Çünkü mesbuk, noksan kalan rekatları
tamamlarken tek başına namaz kılan gibidir.
358- Mesbuk imamla beraber yanılarak selam verse ona sehiv
secdeleri yapmak gerekmez. Fakat imamın selamından sonra selam verecek olsa,
sehiv secdesini gerektirir. Çünkü birinci halde henüz muktedi, ikinci halde
ise, münferid (yalnız başına namaz kılan) olmuştur. Muktediye, kendi yanılmasından
dolayı sehiv secdesi lazım gelmez.
359- Bir namazda yanılmaların birkaç tane olması ile
sehiv secdelerinin o kadar yapılması gerekmez. Bir defa bunlar için sehiv
secdelerini yapmak yeterlidir. Onun için bir kimse, bir namaz içinde iki ve
üç defa yanılsa, bunlar için namazın sonunda yalnız bir defa sehiv
secdelerini yapmak kafidir. Sehiv secdelerindeki bir yanılma da başka sehiv
secdelerini gerektirmez.
360- Sehiv secdeleri kasden veya yanılarak terk edilse,
namaza aykırı bir hal olmadıkça, yine bunlar yapılır. Fakat teşehhüdden
sonra gülmek, konuşmak gibi, namaza aykırı bir durum meydana gelirse veya
kerahet vakti girerse, sehiv secdeleri düşer. Sabah namazında selamın arkasından
güneşin doğması veya ikindi namazında yine selamdan sonra güneşin
(sarararak kamaştırıcılığının) değişmesi gibi...
361- Bir imam, sehiv secdesini terk edecek olsa, cemaat da
terk eder. Cuma ve bayram namazlarında da, fazla kalabalıktan dolayı bir karışıklığa
meydan vermemek için bu sehiv secdeleri terk edilir.
362- Sehiv secdesindeki iki secde ile Tahiyyat ve selam
vacibdir. Tahiyyattan sonra Salavat ve dua okunması, bu secdelerdeki tekbirler,
secde halindeki tesbihler ve iki secde arasındaki oturuş sünnettir.
363- Bir kimse, namazını tam olarak kıldığını
kesinlikle bildiği halde, sözüne inanılır bir adam ona eksik kıldığını
haber verse, bunun sözünü kabul etmez. Fakat iki güvenilir adamın haber
vermesine uyulur. Çünkü böyle bir haber, (iki kişinin şehadeti ile doğruluğu
gerçekleşen) bir haldir. Böyle bir haber çok yerlerde geçerli ve bağlayıcıdır.
İmam ve cemaat ihtilaf ettikleri takdirde, imamın bilgisi varsa, cemaatın sözü
ile hareket etmez, kesinliği yoksa cemaatın sözünü kabul eder.