Diabetes mellitus (Şeker
hastalığı) hakkında genel bilgiler
Diabetes Mellitus latince'de "ballı
idrar" anlamına gelen bir kelimedir. Şeker hastalığının ilk zamanlarında
muhtemelen hastanın idrarının tadına bakılarak tanı konmaktaydı. Kan şekeri
çok yüksek olduğunda idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi
nedeniyle hastalığa bu isim verilmiş olabilir.
Kan şekeri normalde yaklaşık olarak 100 mililitre
kanda 100 gram bulunacak şekilde sabit sınırlar içerisinde tutulur. Yemek sonrası
besinlerden kana geçen glikoz (şekerin en ufak yapıtaşı) pankreas organından
insülin salgılanmasını uyarır. Salgılanan insülin vücudun tüm hücrelerinin
bu glikozdan faydalanmasında aracı görevi görür.
Böylece yemek sonrası oluşan kan şekeri yükselmesi
glikozun hücrelerin içine girmesiyle normal sınırlarına geri döner. İnsülin
kanda glikoz yükselmesine bağlı olarak salgılandığından kan şekeri normale
döndüğünde salgı durur ve böylece kan şekeri seviyesinin aşırı düşmesi
engellenmiş olur.
Herhangi bir nedenle (uzun süren açlık gibi) kan şekeri
seviyesi düşerse bu sefer glukagon adlı bir hormon salgılanır. Bu hormon
ise karaciğer depolarından kana şeker sağlanması yönünde çalışarak seviyeyi
normale döndürmeye çalışır.
Diabetes Mellitus vücudun çeşitli nedenlerle kan şekeri
seviyesini ayarlamada başarısız olduğu bir hastalıktır. Bunun sonucunda kan
şekeri toklukta aşırı yüksek olduğu gibi açlıkta da yüksek seyreder. Kan şekeri
seviyesinin yüksek seyretmesi ve yüksekliğin uzun yıllar devam etmesi kan
damarları üzerinde birçok yoldan olumsuz etki yaratır. Damarlardaki
bozukluk başta göz, böbrek ve kalp olmak üzere tüm organlarda hastalık süresi
ile direkt ilişkili olarak çeşitli bozukluklar meydana getirir.
Eğer herhangi bir nedenle pankreastan salgılanan
insülin yetersiz olursa Tip I diabet, ya da insülin yeterli olmasına rağmen
hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diabet ortaya çıkar. Her iki
durumda da ortak bulgu kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın
süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir.
Cushing sendromu, akromegali, hiperprolaktinemi
gibi hormonal hastalıklarda, başka bir nedenle yüksek doz kortizon tedavisi
görenlerde ve diğer birçok ağır hastalığın seyri esnasında da kan şekeri
kontrolden çıkabilir. Bu durumlarda hastalığın tedavi edilmesi ya da
kortizon tedavisinin bitmesi durumunda kan şekeri genellikle kısa zamanda
normale döner. Bu bahsedilen diabete ikincil diabet (başka bir nedene bağlı
ortaya çıkan şeker hastalığı) adı verilir.
Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın şeker hastalığı
çok yemek yeme, çok su içme ve fazla idrar yapma şeklinde belirti verir.
Genç yaşlarda Tip I diabetin ilk belirtisi kanda aşırı şeker yükselmesine
bağlı olarak ortaya çıkan ketoasidoz (şeker koması) olabilir. Bazen ilk
belirtiler vücudun çeşitli yerlerinde yaralar çıkması, sık sık vajinal
mantar enfeksiyonu oluşması ya da tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu
olabilir. Nadir durumlarda ilk belirtiler bozulan organların yaptığı
belirtiler (böbrek yetmezliği gibi) olabilir.
Şeker hastalığının tanısında değişmez bulgu açlık
kan şekerinin en az iki ölçümde normalden yüksek çıkmasıdır. Bu durumda
diabet aşikardır. Latent (gizli) diabet ise OGTT adı verilen şeker yükleme
testleriyle ortaya çıkarılabilir.
Tip I diabet genellikle erken yaşlarda belirti
veren ve tedavisinde insülin kullanılması gereken bir hastalıktır. Bu yüzden
tıp literatüründe "insüline bağımlı diabet" ya da kısaca IDDM
(Insulin dependent diabetes mellitus) olarak anılır. Tip II diabet ise
genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar. Bu hastalıkta ise kan şekerinin hücreler
tarafından kullanımındaki bozukluğu gidermeye yönelik olarak tablet şeklindeki
çeşitli ilaçlardan ya da ileri aşamalarda insülinden faydalanılır.
Şeker hastalığı bazen ilk kez gebelikte ortaya çıkabilir.
Buna da gestasyonel (gebeliğe bağlı) diabetes mellitus adı verilir.
Daha öncesinden şeker hastalığı olan ve bu nedenle
insülin kullanan gebeler ve mevcut gebeliği esnasında şeker hastalığı tanısı
konan gebelerde anne adayı ve özellikle de bebek açısından tehlikeli
durumlar ortaya çıkabilir.
GEBELİKTEN ÖNCE VAROLAN DİABET VE GEBELİK
Tanım:
Gebeliği öncesinde diabet (şeker hastalığı) tanısı konmuş ve tedavisi süren
gebelerde Tip I ya da Tip II diabet sözkonusu olabilir. Ancak gebelerin büyük
kısmının genç yaşta olmaları nedeniyle gebelikte Tip I diabet (insülin
kullanılan diabet) daha sık görülür.
Diabetli gebelerin tümüne yakını gebelik öncesinde
tanısı konmuş hastalardır. Nadir durumlarda tesadüfi olarak Tip I diabet ilk
bulgularını gebeliğin ilk yarısında verebilir.
Gebelikte diabetin tehlikeleri nelerdir?
Gebelik esnasında varolan diabet hem anne adayı
hem de bebek için oldukça tehlikeli durumların oluşmasına yol açan bir
hastalıktır. Bu yüzden gebelikte var olan diabet her zaman ciddiye alınması
ve ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.
Anne adayı için varolan
tehlikeler:
Vücudun normal bir kan şekeri seviyesini sürdürmek
için gerekli olan insülin ihtiyacı gebelikle birlikte önemli derecede artar
(özellikle 3. trimesterde insülin ihtiyacı %100'e kadar artabilir).
Diabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir
ve ketoasidoz adı verilen ve komaya kadar varabilen ciddi durum ortaya çıkabilir
("şeker koması").
Kontrolsüz diabeti olan gebelerde pyelonefrit (böbrek
enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların olasılığı artar. Dirençli vajinal
kandidiyazis (mantar) gelişebilir.
Diabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroid bezinin
yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur.
Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve
damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde
preeklampsi ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir.
Bebek için varolan
tehlikeler:
Gebeliğin erken döneminde, bebeğin organlarının
oluştuğu aşamada kan şekerinin yüksek seyretmesi bebekte ciddi bazı
anomalilere neden olabilir. Özellikle kan şekeri kontrol edilmemiş bir şekilde
gebeliğe başlayanlarda anomalili çocuk doğurma riski 3-4 kat artar.
Diabeti gebeliğin erken dönemlerinde kontrolsüz
kalan gebelerde spontan abortus (düşük) yapma riski de yükselmiştir.
Diabeti olan gebelerin bebeklerinde başta kalp
olmak üzere, santral sinir sistemi, iskelet sistemi, genitoüriner sistem
(genital organlar ve idrar yolları) ve sindirim sisteminde çeşitli
anomaliler meydana gelebilir. Bunların bir kısmı ve özellikle kalpte oluşanlar
normal ultrason incelemesinde görülemeyebilir.
Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde
bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır.
Kontrol edilmemiş diabet bebeğin normalden iri
olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.
Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının
bebeklerinde akciğer olgunlaşması diğer bebeklere göre daha geç olur.
Preeklampsi gelişen gebelerin bebeklerinde
intrauterin gelişme geriliği (IUGG) ortaya çıkabilir.
Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının
bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal
gebeliklere göre çok daha fazladır.
Doğum eylemi esnasında da bebek açısından bazı
problemler ortaya çıkabilir:
Kontrolsüz diabeti olan gebelerin bebeklerinde
antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum
eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.
İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş
seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi
ortaya çıkabilir.
Bebek doğduktan sonra da başta hipoglisemi (kan şekeri
düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin
yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.
Tüm bu sayılanlar gebelik öncesi dönemden başlamak üzere
gebeliğin seyri esnasında ve doğum eylemi esnasında kan şekerinin normal sınırlar
içinde (60-120 arası) tutulmasıyla büyük oranda başarılı bir şekilde önlenebilmektedir.
Bu nedenle diabeti olan anne adayı gebe kalmayı planladığı dönemden
gebe kalana kadar, gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal
gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik
yapılır.
Diabetli gebelerde yaklaşım:
Genel yaklaşım:
Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden
farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen
bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri
ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Göz dibi muayenesi ve nörolojik muayene
yapılır. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve
bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek insülin
tedavisinin etkinliği gözden geçirilir ve gerekirse insülin dozu tekrar
ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine
başlanır.
Diabetli gebelerde anomali
gelişiminin önlenmesi:
Diabeti olan anne adaylarında anomalili bebek doğurma
riskini azaltmak mümkündür. Bunun için anne adayının ilk gebe kaldığı günden
birinci trimesterin sonuna kadar kan şekerinin normal seyretmesi sağlanır.
Kan şekerini kontrol etmenin en ideal yolu gebe kalmadan önce kan şekerini
kontrol altına almak ve bunu sürdürmektir.
Kan şekerinin son zamanlarda nasıl seyrettiğini
ortaya çıkarmak mümkündür. Bu amaçla gebeliğin mümkün olan en erken döneminde
kanda glikozillenmiş hemoglobin değeri (HbA1C) ya da fruktozamin saptanır.
Bu iki inceleme aylar öncesine ait kan şekeri yüksekliklerini yansıtır. Değerin
yüksek çıkması uzun zamandan beri kan şekerinin yüksek seyrettiğini gösterir.
Ancak bu değerin yüksek olması kesin bir tahliye nedeni değildir. Bu
durumda bebekte anomali ortaya çıkmış olma riski yüksek olduğundan bebekte
daha ayrıntılı inceleme yöntemleriyle anomali araştırılır.
Diabetli gebelerde bebekte
anomali aranması:
Tüm diabetik anne adaylarında ve özellikle de
glikozillenmiş hemoglobin değeri yüksek bulunan anne adaylarında bebek ayrıntılı
anomali testlerine tabi tutulur. Normal seyreden gebeliklerde tek başına
yeterli olan üçlü test incelemesine ek olarak bu gebelerde 18. gebelik
haftasında II. düzey ultrason (daha ayrıntılı ultrason incelemesi) ve 20.
gebelik haftasında fetal ekokardiografi yapılır.
Üçlü test 16. gebelik haftasında uygulanır ve özellikle
Down sendromu ("mongol çocuk") ve nöral tüp defekti (anensefali,
spina bifida gibi durumlar) riskini belirler.
II. düzey ultrason ise normal ultrasondan daha iyi
çözünürlüğe sahip olan ve deneyimli kişilerce uygulandığında bebeğin
"tepeden tırnağa" ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak
veren bir ultrasondur.
Fetal ekokardiografi de yine ultrason prensibiyle çalışan
ve deneyimli kişilerce uygulanan bir testtir. Bunda da kalp ve ana damarların
anomali açısından ayrıntılı olarak taranır.
Bu testlerden birinde bir anormallik bulunması
durumunda amniosentez ya da kordosentez gerekebilir.
Diabetli gebenin ve bebeğinin
antenatal değerlendirilmesi:
Diabetli gebe tüm gebeliği boyunca kan şekerini
evinde düzenli olarak kontrol etmeli, diyetine uymalı ve insülin tedavisini
sıkı bir şekilde uygulamalıdır. Doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole
gelmesi çok önemlidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması
gerekebilir. Gözler ve böbrekler başta olmak üzere tüm organlar belli aralıklarla
gözden geçirilir.
Kontroller esnasında bebekte irileşme,
polihidramnios (amnios sıvısı artışı), gelişme geriliği gibi durumlar aranır.
Preeklampsi belirtileri aranır ve preeklampsi gelişmesi durumunda gerekli önlemler
alınır.
Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle
32. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve
belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.
Uzun zaman kontrolsüz kalan ya da preeklampsi gelişen
gebelerde bu testlere 28.gebelik haftasında başlanır.
Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması
gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne
adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen
doktoruna haber vermelidir.
Diabetli anne adayı belli bir gebelik haftasından
sonra (genellikle 36. haftada) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada
fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak
kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar doz ayarlaması yapılır.
Polihidramnios, iribebek, İUGG ya da preeklampsi gelişen gebeler tanı konduğu
andan itibaren hastaneye yatırılarak izlenirler.
Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar
verilir.
Doğumun zamanı ve şekli konusunda
karar verilmesi:
Fetal distres dışındaki bir nedenle 39. haftadan önce
doğumun gerçekleştirilmesi gerekirse amniosentez ile elde edilen amnios sıvısında
akciğer olgunlaşma testleri yapılır ve sonuca ve gebenin durumuna göre doğum
gerçekleştirilir ya da bir süre daha beklenir.
39. bazen de 40. gebelik haftasını dolduran gebede
doğum eylemi henüz başlamamışsa doğumu gerçekleştirme girişimleri başlatılır.
İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli
değilse diabetik anne adayı normal doğum yapabilir.
Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum
eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak
bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.
Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin
yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.
Doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından
annenin insülin dozları tekrar ayarlanır.
GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET
Tanım:
Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci
trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel
diabet adı verilir.
Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik
olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir.
Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte
fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini
düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi
ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle
HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı
diabetik hale gelebilir.
Gestasyonel diabet kimlerde görülür?
Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde
ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı
gestasyonel diabet özelliklerini taşır.
Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler:
Daha önce ölü
doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş;
birden fazla sayıda düşük yapmış olan;
daha
önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan;
gebelik
öncesi kilosu normalden fazla olan;
yaşı
ileri olan (35 yaş ve üzeri);
birinci
derece akrabalarından birinde diabet olan;
tekrarlayan
idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında
mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar.
Mevcut gebeliğinde bebeği
gebelik haftasına göre daha iri olan;
gebelik
esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan;
nedeni
açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan;
bebeği
beklenmedik bir şekilde ölen;
idrarda
glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve
su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut
olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir.
Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur?
Gebelikte şeker hastalığı
tarama testi (PPG):
Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında
yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç
bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL
hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin
en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar.
Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz)
(PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık
kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra
tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu
göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT)
uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik
kısmında gestasyonel diabet saptanır.
Gebelikte şeker hastalığı tanı
testi (Şeker yükleme testi) (OGTT):
Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan
şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat
sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden
iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı
kesinleşir.
Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne
adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT
tekrarlanır.
Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne
adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme
testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında
tekrarlanır.
Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir?
Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi
ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü
ilaçlar gebelikte kullanılmazlar.
Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel
diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca
diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde
yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında
antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz
gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir.
Anne adayı için varolan
tehlikeler:
Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine
ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür.
Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına
alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların
ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.
Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile
kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal
gebeliklerle eşittir.
Bebek için varolan
tehlikeler:
Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan
sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde
anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir.
Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde
bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle
kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya
kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir.
Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan
gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına
neden olabilir.
Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri
diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer
olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel
veri yoktur.
Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne
adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski
normal gebeliklere göre çok daha fazladır.
Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi
gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler
ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi)
olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres
daha sık gelişir.
İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş
seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi
ortaya çıkabilir.
Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin
hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden
annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi
(kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere
ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.
Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra
diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili
bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar.
Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan
sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha
fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.
Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım:
Diabetli gebenin ve bebeğinin
antenatal değerlendirilmesi:
Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden
farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen
bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri
ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla
antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde
kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği
gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek
diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen
gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından
sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.
Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik
boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete
ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla
kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya
da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak
insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir.
Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle
bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır.
Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle
36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve
belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.
Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde
fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir.
Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması
gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne
adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen
doktoruna haber vermelidir.
Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne
adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye
yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır,
kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse
tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli
hakkında karar verilir.
Doğumun zamanı ve şekli
konusunda karar verilmesi:
Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri
diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması
beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu
gebeler için de geçerlidir.
Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri
insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine
genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum
eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır.
İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli
değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir.
Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum
eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak
bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.
Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin
yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.
İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun
hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar
ayarlanır.
Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş
annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi)
uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da
hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer
insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir.
|